Serhad: Kadınların hedefi büyüdü

PAJK Koordinasyon Üyesi Ronahî Serhad, kadınların, erkek egemenlikli bir dünya gerçeğinde kendine yetecek kadar bir alan açma hedefini aştığını; kadın eksenli dünya gerçeğine yöneldiğini söyledi.

Kadın özgürlük teorisinde yeni radikal arayış, ideolojik sorgulamalar geliştiğini; bu amaçla hazırlanmış ‘Yeni bir Feminist Teori’, ‘21. Yüzyıl Kadın Manifestosu’, ‘Yüzde 99 için Feminizm’ tartışmalarıyla yeni bir çıkışın temelinin atıldığını kaydeden PAJK Koordinasyon Üyesi Ronahî Serhad, sistemi aşarak mücadele eden kadınların, yeni bir sistemi kurguladığını söyledi.

PAJK Koordinasyon Üyesi Serhad, sorularımızı yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:

2020, kadınlar açısından nasıl bir mücadele mirası bıraktı?

2020’nin verilerden doğru sonuçlar çıkarmamız halinde 2021’in perspektifini oluşturabiliriz. Mücadeleci kadınlar için mücadele startı 8 Mart’ta verilir. Kürt kadınlar, ‘Dünyayı Kadınlar Değiştirecek’, dünyanın diğer alanlarında ise “Kadınlar Durursa Dünya Durur” sloganıyla 8 Mart’ta alanlara çıktı. Buna sadece meydan mitingleri olarak bakamayız. Dev protestolar, toplu danslı gösterilere varan çeşitli eylemler gelişti. Grevlere giderek sendikal mücadelede yükseliş, siyasi tutsakların direnişinde süreklilik yaşandı. Kadını boyunduruk altında tutan cinsiyetçi yasalara karşı meşru-hukuki mücadele verildi. Siyasi, sosyal, ekonomik, kültür, eğitim, sağlık sorunlarını gündemleştiren eylemler yapıldı.

Kadın isyanlarının hedefinde ortaklık vardı. Tecavüz, şiddet, işgal, katliam, göç politikalarına karşı çıktılar. Bunun çözümü için ortak örgütlenme, ortak savunma, ortak mücadele etme gerekliliğini ortaya koydular. Değişim gücünü açığa çıkardılar. 
Bu tepkiler kendiliğinden veya dönemsel gelişmedi. Hem örgütlenme hem de sisteme karşıtlık paydası genişledi. Bu da sistem karşıtı hareket olmayı diri ve sürekli kıldı. Küresel bir mücadele niteliğine kavuştuğunu belirtebiliriz.

Sistem krizi ne kadar küresel ise sistem karşıtı mücadele de yaygınlık kazanarak küreselleşti. Kadınlar, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin başını çekti. 8 Mart’tan beri buna tanıklık ettik. Kadınlar değişimin toplumsal gücü olduklarını fark ederek, bilerek, bilinçli ve planlı hareket etti. Toplumsal politikanın yapıcısı olarak irade, varlık gösterdiler. Mağdur olarak el uzatılmasını geride bırakarak özne olarak meydanlardaydılar. Hesap soran ve çözümü ortaya koyan, kendine güvenen, bedel vermekten sakınmayan, cesaretli, direngendiler.

Bir diğer dikkat çekici yön; genç kadınlardan çeşitli meslek gruplarına kadar kadınlar, sosyal, kültürel farkların yarattığı mesafeleri ortadan kaldırarak tüm toplumsal kesimleri buluşturan ve aynı hedefe yönelten itim gücü oldular. Bunu sağlayan, mücadelenin odağında erkek egemen şiddet ve cinsiyetçi yasaların olmasıydı. Taciz, tecavüz, kadın katliamına karşı her yerde çok yüksek katılımlı mitingler, protestolar gelişti. Kadınlar ulus-devlete ait kurumlardan, yetkililerden hesap sordular, ancak beklentili olmadılar. Parlamenter siyasete, vaatlere bel bağlamadılar. Devlet uzantısı olan ve kadın mücadelesini iktidarla kadın aleyhine uzlaştıran sivil toplum adı altındaki kurumların işlevsizliğini ortaya koydular. Doğrudan katılımcı demokrasiyi meydanlarda, sokaklarda, grev alanlarında uygulayarak politika yaptılar. Geçmiş yıllara göre kıyasladığımızda çok önemli farktır.

Ya Kürt kadınlar?

Kürt Kadın Hareketi, 90’lardan bu yana kitleselleşen bir hareket olarak her yıl 8 Mart’ı çok özel karşıladı; tarihsel değerine yaraşır biçimde radikal eylemlerle gündemleştirdi. Faşist Türk devlet rejiminin soykırımcı, asimilasyonist, inkarcı politikasına, kadın düşmanlığına karşı cephede silahıyla kadın gerilla olarak savaştı, DAİŞ’e karşı ise YPJ’li olarak savaştı. 
Cinsiyetçiliğin dönüşümü için idamı, tutuklanmayı göze alarak sömürgecilik koşullarında toplumu örgütleme faaliyetini süreklileştirdi. Bir taşın, ağacın altını bulursa orayı eğitim alanına çevirdi. Zihniyet savaşını inkarcı, imhacı Erdoğan iktidarına ve milliyetçiliği-dincilikle soslayıp Kürt’e düşmanlığı besleyen AKP rejimini kollayan Avrupa ve NATO gücünün, Kürt Özgürlük Hareketimizi terörize eden, engelleyen, kara propagandasına karşı gerçeği haykırmaktan vazgeçmedi.

O halde kadın hareketleri toplumun algılarını kadın özgürlüğü sorununa odaklayabildi diyebilir miyiz?

Gözümüzü nereye çevirirsek, neye el atarsak sorunlarla karşılaşıyoruz. Hepsini gündemleştirmek gerektiği gibi hedefe ulaşma anlamında kadın hareketleri, genel olarak 2020’de eylem yaptı, sözünü değişik, zengin biçimlerde söyledi. Evet, toplumun algısını odaklamayı başardılar. Bu öyle kolay olmadı. Her gün yeni bir şiddet, sansasyonel gelişmenin yaşandığı, neredeyse anlık gelişme hızına ulaşmakta zorlanan bu dünya hali ve sayısız sorunlar zinciri içinde gündemi kadın sorununa odaklamak, üstelik sorunun ana kaynağına dönüşü yaratmak, gerçekten büyük bir başarı oldu. Neydi bu? Kadın özgürlüğü sorunu bir hak talebi olmaktan çıkarıldı, cinsiyetçilik kökten sorgulanıp bir sistem sorunu olarak tartışılması sağlandı, yerine yeni bir toplumsal yaşam sistemi tartıştırıldı ve bunu bizzat yaratmada öncülüğe soyunuldu. Mevcut örgütlenmeyle yetinilmeyeceği görülerek, örgütlenmenin hayati gerekliliği ve kadınların kendilerine ait öz savunmasını yaratma kararlılığı gelişti. ‘Bir kadın daha eksilmeyeceğiz’, ‘devlet-erkek şiddetine son’, ‘kadın cinayetleri politiktir, ‘Defend Rojava’, ‘İtaat Etmeyeceğiz’ ve diğer farklı isimlerle yapılan kampanya, etkinlik ve eylemler, sözünü ettiğimiz gerçeğin formülasyonuydu. Odaklanma, ancak yoğunlaşma, kararlılık, amaç netliği, hedef somutluğu ve inancıyla sağlanabilir. Bunun neticesinde, politikada ve eylemde yaratıcılık ortaya çıktı. 
Ulus devletlerin, egemen erkek iktidarların, cinsiyetçi geleneğin kadına, topluma yönelttiği şiddet, kadın cinayetleri, tecavüz, taciz derinden sorgulandı. Ev içi kölelik daha yüksek sesle dile geldi. Hiçbir olayın, suçun unutulmaması, örtbas edilmemesi için sahip çıkıldı.

Dünyada gelişen kadın mücadelelerinin git gide tüm sorunları kapsayan bir seyir izlediğini görüyoruz. Bunu, yeni bir sistem arayışıyla izah edebilir miyiz?

Yıl içerisinde gelişen kadın isyanlarının ana hedefi, sistemle hesaplaşma ve şiddetin-iktidarın kökeninin sorgulanmasıydı. 
Tüm hak mücadeleleri bedeller verilmesine rağmen iyileşmesi bir yana sorunlar katmerleşerek arttı. Temel haklarda genel eşitlik ilkesi anayasalarda yer almasına rağmen erkek egemen zihniyet ve yarattığı ahlaki değerler, ulus devletlerin cinsiyetçi, milliyetçi, dinci politikaları, yasaları işlemez kılıyor. Zaman ilerledikçe toplumsal yaşamın da daha iyiye gideceği beklentisi canlı tutulurken, sömürü politikası derinleştirilip III. Dünya Savaşı’nın yaşandığı bir gerçeğe adım adım yaklaşıldı. 2020’de toplumsal gelişim düzeyinin de ilerlemesiyle refahın artacağı bol bol propaganda edilirken, ilerlemeci pozitivist mantıkla herkesin aldatıldığı daha iyi anlaşıldı. Kapitalizmin temel hak ve özgürlükte gelişmiş, iletişim-bilgi çağı olduğu propagandası çöktü. Fuhuş, tecavüz, kadının, çocukların alım satımı ve istismarı had safhaya ulaştı. Her şeyin tüketim ilişkisine dayandırıldığı, paranın patron, iktidarın komutan olduğu kapitalist sistemin yaktığı parlak renkli neon ışıkları gün gün sönüyor, albenisini yitiriyor.

Yaşanan ağır toplumsal sorunların ana merkezinde kadının sömürülme gerçeği anlaşılmıştır. Bunun için anti kapitalist, anti militarist, anti kapitalist Müslüman hareketler, çevreciler, işçiler, işsizler, öğretmenler, memurlar, sosyalistler, demokratlar, liberaller, tüm kadın hareketleri kapitalizmin kötülüğünde birleşerek sistemin kökten değişimini hep birlikte haykırıyor. 
Kapitalist sistem bünyesel olarak hasta olduğundan girdiği her alanda hastalık yaydığından sürekli kriz halindedir. Ya büyü-ya öl katı gerçeğinden beslenen kapitalist sektörler, iktidarlar, ulus-devlet yapıları, ölmemek için canlı olan her şeyi kendi çıkarına kurban ediyor. Kadını öldürüyorlar. Toplumsal değerleri anlamsızlaştırıp iç yapısını bozuyorlar. Toplumsal ilişkilerin kolektif gerekliliğini ortadan kaldırarak etik-estetikten yoksun ilişkisizlik denebilecek anti insan tipi yaratıp her şeyi metaya indirgeyerek toplumu; endüstriyal çarkın işlemesi için doğayı öldürüyorlar.

Kadın hareketlerinde cinsiyetçilikle mücadelede dar anlam ve pratiği aşma yönünde eğilim artarak, toplumsal sorunlara duyarlı yaklaşım öne çıktı. Genel sorunlar kadın özgürlük mücadelesiyle birleştirildi. Kadın sorununa diğer toplumsal sorunlara çözüm politikasıyla bütünlüklü bakış gelişti. Gerekliliğini eylemsel ve düşünsel alanda dile getirdiler. Çünkü artık kadınlar, erkek egemenlikli bir dünya gerçeğinde kendine yetecek kadar bir alan açmayı hedef olmaktan çıkardı. Bu sınırı aşmaya çalışarak kadın değerleriyle yoğrulmuş, kültür kazanmış kadın eksenli dünya gerçeğine yöneliyorlar. Bunun için 21. yüzyılın kadın yüzyılı, çağı olma iddiasını taşıyarak kadın aklı, yüreği, değerleriyle yüklü barışçıl, demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü bir sistem kurmanın amacını daha net ifade ediyorlar. Böyle bir iddia ve arayışla kadınların toplumsal mücadele yürütmesi gerçekten tarihte bir ilktir. Sistem içi çözüm formüllerinin kapitalist sistem gerçeği karşısında aşıldığının ayırdına varıldı. Bedel verilerek sağlanan kazanımların tehlikeye girdiğini, geriye gittiğini gayet açık görüyorlar. Dincilik adı altında cinsiyetçiliği katliam politikası olarak uygulayan ve en büyük destekçileri Erdoğan olan DAİŞ, El-Kaide, Müslüman Kardeşler, Boko Haram gibi paramiliter güçler, kadınlar başta olmak üzere toplumsal muhalefete karşı kullanılıyor. Erdoğan, her fırsatta kadını mücadele ve çalışma alanından koparmaya çalışarak erkeğin kölesi rolünü özendiriyor.

Kadın hareketleri, sorunların vardığı düzeyin sistem değişimini gerektirdiğini derinden analiz ediyor. Kadın sorununu toplumsal sorunlardan kopararak tekilliğe indirgeyen tanımlara, pratiklere eleştirel yaklaşıyorlar. Toplumsal sorunların ana kaynağının kadının sömürülmesi gerçeği olduğu görülüyor. Bu gerçekliğin değişimi, kadınların özgürlüğe kulaç açmasıyla beraber tüm toplumu savunmaktan geçtiği noktasına varıldı.

O halde feminizm için yeni bir çıkış arayışından söz edebilir miyiz?

Kadın özgürlük teorisinde yeni radikal arayış, ideolojik sorgulamalar gelişiyor. Bu amaçla hazırlanmış ‘Yeni bir Feminist Teori’, ‘21. Yüzyıl Kadın Manifestosu’, ‘Yüzde 99 için Feminizm’ tartışmaları, yeni bir çıkışın temelinin atıldığına işaret ediyor. Faşizm geliştikçe liberal çizgide muhalefetin bile ilericilik olarak görüldüğü bu karanlık dönemde, kadın hareketlerinin mücadele teoreminde ve pratiğinde içine girdikleri radikal arayış gerçekten samimi, cesur ve ümit veren iddialı bir çıkıştır. Özcesi sistemi aşarak mücadele ediyorlar, yeni bir sistemi kurguluyorlar, kadın sorununu toplumsal sorunlar bağlamı içinde tanımlıyorlar. Sivil toplumculuğun yetmediğini görüyor, dolayısıyla sendikal mücadeleyle yetinmeyip iktidarı-şiddeti tekil durumdan çıkararak kültürel, sosyolojik olarak sorguluyorlar. Sorgulamayı ulus devlet yapılanma gerçeğine, kapitalist sistem gerçeğine dayandırıyorlar ve yeni bir paradigmanın gerekliliğini ortaya koyuyorlar.

Devam edecek…