Taşdemir: AKP sömürge siyaseti yürütüyor

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, HDP'siz ve Kürtlersiz çözüm olmayacağına dikkat çekerek, AKP'nin sömürge siyaseti yürüttüğünü belirtti.

HDP Kadın Meclisi toplantısının açılış konuşmasını yapan Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

'HDP'SİZ VE KADINLARSIZ OLMAYACAĞINI GÖSTERDİK'

Taşdemir'in değerlendirmelerinden satır başları şöyle:
"Faşizmin tüm yönelimlerine, şiddet, tutuklama gözaltı furyasına karşı 'İrademe dokunma, eşbaşkanlık mor çizgimizdir' diyerek sokaklara çıkan, direnmeye devam eden kadınları buradan saygı ile selamlıyorum. Kadınlar irade hırsızlarına karşı itirazları yükseltmeye ve kazanımlarını sahiplenmeye devam ediyor. Bizler de bu iradenin coşkusu ve heyecanıyla Kadın Meclisi toplantımızı gerçekleştiriyoruz.
Partimizin savunduğu değerler, çoğulcu siyaset yapısı, kadın partisi olma iddiası ve Türkiye’yi demokratikleştirme perspektifini güçlendirdikçe partimize yönelik saldırıların da tertiplendirildiğini bizler çok iyi biliyoruz. Çünkü kurmak istedikleri tek adam rejimi karşısında bizler, kadınlar, partimiz önemli bir güçtür, biz bu gücüz. Bu gücü 7 Haziran’da halkların umudu olarak ortaya çıkarmış, göstermiştik. Yine 31 Mart ve 23 haziran seçimlerinde Türkiye ve Kürdistan’da uyguladığımız siyaset perspektifi, yaşamsallaştırdığımız geliştirdiğimiz öncü gücümüzle aslında HDP’siz, Kürtlersiz ve kadınsız bir değişimin olamayacağını gösterdik. Bunun sonucunda hepimiz gördük, tanıklığını bugün de yapıyoruz; partimize yönelik saldırılar bu minvalde ciddi anlamda gelişti. Bir konsept olarak, sistematik olarak HDP’ye yönelik bir saldırı konsepti olarak devreye konuldu.
Yine bu büyük değişimden Türkiye’nin demokratikleşmesinden ve HDP’nin buna öncülük etmesinden ciddi anlamda korkuyorlar. O açıdan partimiz son dönemlerde ciddi saldırılarda da karşı karşıya. Dış siyasette de bunun yansımalarını görüyoruz. Özellikle hepimizin de bildiği gibi Suriye’nin güvenli bölgesi Rojava’ya yönelik saldırı sinyalleri gelmeye başladı. Bizler biliyoruz ki; kadınların öncülüğünde ciddi demokratik bir yönetim söz konusu. Bu saldırının bir anlamı da oradaki demokratik değerlere, kadın öncülüklü sisteme karşı gösterilen tahammülsüzlüktür.

'KADIN VE KÜRT DÜŞMANLIĞIYLA ROJAVA'YA SALDIRIYORLAR'

Özellikle DAİŞ’in saldırıları ile Şengal’de kadın köle pazarları kurulmuş, Êzidî kadınlar kaçırılmıştı. Bunu kadınlara yönelik zihniyet olarak değerlendirmiştik. Bugün görüyoruz ki benzer zihniyet Efrîn'de, Ezaz'da benzer köle pazarları kurarak demokratik değerlere karşı saldırı gerçekleştirdiğini, kadın öncülüğünde gelişen değişime bir saldırı ve konsept geliştiriyor. Rojava’ya yönelik saldırıları  Kürt düşmanlığı ve kadın düşmanlığı üzerinden örgütlendirilmek isteniyor. Bu saldırıların bir nedeni de AKP’nin kendi içinde yaşadığı kriz ve çözülme ve çürümedir. Burada AKP kendi içinde yaşadığı krizi aşmak için HDP’ye, Kürtlere Rojava’ya saldırarak kendi politikasını meşrulaştırmak ve üzerini örtmek istiyor. Dönüp baktığımızda ülkede derin bir ekonomik kriz var. Her gece üst üste yapılan zamlar var, insanlar meydanlara çıkarak 'açım' diye kendini yakıyor. Yine her gün onlarca kadın sokak ortasından vahşice katlediliyor. İşte bu, ülkeyi yönetememe halini, Kürtlere, kadınlara, saldırarak milliyetçi histeriyi büyüterek örtmeye ve iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar.  

'CİDDİ BİR YOZLAŞMA VE ÇÜRÜME SİYASETİ VAR'

Dolayısıyla bugün bile ülkede hangi kuruma el atarsanız nereye bakarsanız hırsızlık talan ve gasp ile karşı karşıya kalırsınız. Ciddi bir yozlaşma ve çürüme siyasetiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bunu örtbas etmenin en kolay yolu halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine Kürt karşıtlığı ve düşmanlığı üzerinden saldırmaktır. Ama bizler, kadınlar faşizme karşı yıllardır verdiğimiz mücadeleyi bu siyaset karşısında güçlendirerek, bu politikaya dur diyerek, savaş ve tecrit politikalarının bir kez daha hayatımızı sarmasına hayatımıza yön vermesine izin vermeyeceğiz.

'31 MART'TA BÜYÜK BİR CEVAP VERDİK'

31 Mart'ta halkımız bunlara büyük bir cevap verdi aslında sandıkta. HDP’ye nasıl sahiplenilmesi gerektiğini, demokratik siyasetin anlamını önemini ve gerçekten bu coğrafyada olması gerekenin cevabını 31 Mart’ta verdi.

'SÖMÜRGE SİYASETİ!'

Burada kayyum gasbı ile şu söylenmek isteniyor: Kürdistan’da biz seçme ve seçilme hakkını tanımıyoruz. Biz seçimlerin orada açığa çıkardığı iradeyi önemsizleştiriyoruz. Buradaki iradeyi tanımama üzerinden bir siyaset izleniyor. Özünde bu siyasetin ismi bizce sömürge siyasetidir. Yani bir halkın diline, kültürüne, tarihsel hafızasına kazanımlarına, demokratik değerlerine saldırı, tanımama anlamsızlaştırma bu politikanın bir sonucudur. Yine kayyım gaspları ile birlikte bir şey daha açığa çıktı. Bu sömürge siyasetinin bir yansıması olarak halkın kaynakları resmen alenen çarçur edildi, talan edildi. Maalesef buna yönelik herhangi bir girişim olmadı. Hem ahlaki hem politik hem de hukuki olarak bir çürüme hali yaşadığını ve bu çürümeyi de bilerek göstere göstere yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bütün bu hukuksuzluk karşısında kadınların gösterdiği, halkımızın gösterdiği muazzam direnişe, partimizin gösterdiği muazzam direnişe ve yine Türkiye halklarının nezdinde aslında bir gasp olarak algılanan kayyum siyasetine karşı bu sefer farklı komplolar ve farklı kumpaslar devreye soktular.

'KOMPLO VE KUMPASLARLA...'

Kulp belediyemize yönelik gasbın anlamı tam da buydu. Yandaş medyanın algı operasyonları ile bir komplo, bir kumpas kuruldu. Belediyemize el konuldu. Yine aynı şekilde Karayazı Belediyemize kayyum atandı, belediye meclisimiz feshedilerek bu komplo ve kumpaslarla halkımızın iradesi gasp edilmeye çalışıldı. Aslında fıtrat meselesini çok tartışıyorlar ya bizce aslında kumpas, komplo, yalan ve manipülasyon bunların fıtratında var. Ama bizler, kadınlar bu fıtrata karşı faşizme karşı her yerde direnmeye ve bunların maskesini düşürmeye devam edeceğiz.

'DİYARBAKIR BİNAMIZIN ÖNÜNDE OYUN OYNANIYOR!'

Yine yakından takip ediyorsunuz AKP, MHP ve Ergenekon öncülüğünde Diyarbakır binamızın önünde bir oyun oynanıyor. Partimize ilişkin bu saldırı konseptini meşrulaştırmak için oluşturulan algı operasyonuyla karşı karşıyayız. Şarkıcısından türkücüsüne, bakanından milletvekiline, tarikatına kadar herkes partimizin önünü geçit alanına dönüştürmüş bulunmakta. Yıllardır annelere her türlü acıyı reva görenler her nedense bugün annelerin acılarının farkına vardılar. Annelerin acılarını sahipleniyormuş gibi davranıyorlar. Eğer gerçekten niyetiniz annelerin acılarını sahiplenmek ise gerçekten bu coğrafyada bir kez daha anneler ağlamasın diyorsanız, gelin, barış siyasetini güçlendirelim.

'KADINLAR FERYAT FİGAN EDERKEN AİLE BAKANI SUSTU!'

Çözüm, partimizin merdivenlerine oturup algı operasyonlarına zemin olmak değildir. Demokratik siyaseti tasfiye etmek değildir. Ama biz biliyoruz ki böyle bir niyetleri yoktur. Bu dönem olarak partimize yönelik oluşturulan algı operasyonlarına kumpaslara her şeyi her acıyı alet edeceklerini biliyoruz. Kendi deneyimlerimizle onlarca örneğini yaşadık, bunları deneyimledik ve bunları daha ön önceden biliyoruz. Biliyorsunuz her gün partimizin merdivenlerinde bir bakan, bir milletvekili boy gösteriyor. Son olarak partimizin merdivenlerinde boynununu büküp annelerin acılarını dinliyormuş gibi yapan bir Aile Bakanı söz konusu. Her gün onlarca kadın katledilirken, anneler çocuklarının gözü önünde öldürülürken, kadınlar “Ben yaşamak istiyorum” diye feryat figan ederken Aile Bakanı kılını kıpırdatmadı. Ayşe Öğretmen sadece “Çocuklar ölmesin” dediği için yargılanıp cezaevine atılırken bu Aile Bakanından biz bir ses duymadık.
Yine kendisine buradan soruyoruz 700’den fazla çocuk annesi ile birlikte cezaevinde bir gün o cezaevleri önünde oturmayı düşündünüz mü? Taybet Anne'nin cenazesi 7 gün sokakta kaldı, Taybet Ana bir anne değil miydi? Neden bunun için bir girişiminiz olmadı.
Garzan mezarlığında 267 mezar tahrip edildi. 2 yıldır anneler çocuklarının kemiklerine ulaşmak için adli tıbbın merdivenlerinde oturuyor. Peki bu oturan anneler anne değil mi, acıları acı değil midir? Biz sorularımızın cevabını biliyoruz herhangi bir cevap beklediğimizden sormuyoruz, bu iki yüzlü, riyakar siyasetin annelerin acıların nasıl kullanmaya çalıştığını asıl niyetin aslında acıları görünür kılmak olmadığını demokratik siyaseti tasfiye etme girişimi olduğunu bildiğimiz için bu örnekleri tekrarladık.  
Buradan bütün annelere çağrımız budur: Demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalışanlar acılarımızı çoğaltacaktır. Acılarımızı önlemenin yolu buna zemin olmamak hep birlikte çocuklarımız için barış dolu özgürlük yarınlar yaratmak barış siyasetini geliştirmekten geçiyor. Onun içinde annelere çağrımızı yineliyoruz.  

'AKP KADIN DÜŞMANIDIR'

Kayyum gasbına gerçi gerekçe uydurma gereği duymuyorlar çünkü bir anayasasızlaştırma süreci yaşıyoruz Kürdistan’da. Ama yine de bir keyfi uygulama olarak kayyum gasbına gerekçe olarak eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet perspektifimizi gasbın gerekçesi haline getirdiler. Özünde kadınların eşit ve özgür olmasını istememenin, buna karşı gelmenin ifadesidir bu gerekçe. Bizce eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık ile ilgili AKP’nin hukuki bir sorunu yoktur. Bu bağlamda hukuki bir gerekçesi de yoktur. Ama ideolojik gerekçeleri ve sorunları vardır. Çünkü AKP kadın düşmanı bir partidir. Kadın kazanımlarını geriye çekmeye çalışan bir partidir. 17 yıldır AKP iktidarları döneminde kadınların yaşadıkları kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın kazanımlarını gasp etme biçimi tam da bu siyasetin ürünüdür.
Biz kadın özgürlük çizgisi dedikçe, eşit temsiliyet dedikçe, siyasete kadın katılımı dedikçe, bunlar taleplerimizi, kadınların bu meşru ve özgürlük taleplerini suç haline getirip gasp etme girişimlerinde bulunuyorlar.
Kadınların eşit temsiliyetini ve eş başkanlığı savunmaya devam edeceğiz. Eşbaşkanlık sistemini savunmaya devam edeceğiz."