Türkiye ve İran suyu da kullanıyor
Jawaharhal Nehru Üniversitesi'nden Anuradha Jangra, Türkiye ve İran’ın, su politikalarının Güney Kürdistan ve Irak’ı etkilediğini söyledi.
Jawaharhal Nehru Üniversitesi'nden Anuradha Jangra, Türkiye ve İran’ın, su politikalarının Güney Kürdistan ve Irak’ı etkilediğini söyledi.
Hewlêr’de düzenlenen 4. Kürt Çalışmaları Konferansı'na katılan araştırmacı Anuradha Jangra, Irak, Türkiye ve İran arasındaki su politikasının karmaşık dinamiklerini anlattı.
Jawaharhal Nehru Üniversitesi'nde araştırmacı olan Anuradha Jangra, konuyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.
Sunumunuzda Türkiye ve İran'ın hidro politikalarından bahsettiniz. Bu politikaların ne olduğunu ve nasıl işlediğini anlatabilir misiniz?
Irak'ta federal bir mesele olarak su konusu üzerinde çalışıyorum ve özellikle Federe Kürdistan’a odaklanıyorum. Coğrafi olarak Bağdat'a göre yukarı akış yönünde, Türkiye ve İran'a göre ise aşağı akış yönünde yer alıyor. Benim ana odak noktam, çoğu Türkiye ve İran'dan doğan, Federe Kürdistan’a akan ve daha sonra Irak'ın geri kalanına devam eden Dicle Nehri ve kolları. Bir anlaşmazlık noktası olmaya devam eden petrolün aksine, suyun Hewlêr ve Bağdat arasında bir iş birliği alanı olarak hizmet edip edemeyeceğini inceliyorum. Irak Anayasası’na göre Bağdat'taki federal hükümet, sınır aşan sular konusunda müzakere yetkisine sahip. Bu nedenle hem Hewlêr’ın hem de Bağdat'ın su kriziyle nasıl başa çıktıklarını ve yukarı kıyıdaş komşularıyla ilişkilerinin buna nasıl etki ettiğini araştırıyorum. Şu anda tezimin ikinci bölümü üzerinde çalışıyorum; bu bölümde nehir akışlarıyla ilgili teknik açıklamalar ve veriler yer alıyor. En büyük zorluklardan biri bölgedeki veri eksikliği. Sınır aşan sular araştırmamın ana konusu olmasa da Irak'taki su yönetimi Türkiye ve İran'ın politikalarından doğrudan etkilendiği için hala çok önemli.
Türkiye ve İran'ın su politikaları arasında ne gibi farklılıklar gözlemlediniz?
Türkiye, Dicle ve kolları üzerinde mutlak egemenlik ilkesini kullanıyor ve nehirler buradan doğduğu için onları kontrol etme hakkına sahip olduğunu savunuyor. Türkiye, aynı zamanda adil kullanım ilkesini de kabul etmekte, ancak ulusal çıkarlarını her zaman ön planda tutmaktadır. Bölgesel veya uluslararası çerçevelerden kaçınmakta ve ikili müzakereleri tercih etmektedir. Türkiye, Irak ve Suriye ile ayrı ayrı muhatap olmaktadır. Irak ile 1946'da imzalanan bir anlaşma olmasına rağmen hiçbir zaman onaylanmadı ve Türkiye'nin büyük Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) o tarihten bu yana gerilimi artırdı. Türkiye, bunların uluslararası sular değil, sınır aşan nehirler olduğunu savunmakta ve ortak yönetişim yerine ulusal özerkliği vurgulamaktadır. Bununla birlikte Türkiye, 2009, 2014, 2020 ve 2024 yıllarında imzalanan mutabakat zabıtları (Memorandumları) aracılığıyla su paylaşımını tartışmaya istekli olduğunu göstermiştir ve Federe Kürdistan Hükümeti de bu tartışmalara sıklıkla dahil olmuştur.
Buna karşılık İran, müzakerelere daha az açık olmuştur. Kol sularını kendi merkezi bölgelerine yönlendiren barajlar ve tüneller inşa etmeye devam ediyor. Bu saptırmaların aşağı havzada önemli etkileri var. İran'ın yaklaşımı daha tek taraflı olup, su paylaşımı konusunda Irak ile resmi ikili angajmanlara dair çok az kanıt bulunmaktadır.
Bu politikaları, Federe Kürdistan’da yaşayanları nasıl etkiliyor?
Türkiye'nin Dicle Nehri üzerindeki son baraj faaliyetlerine ilişkin araştırma verileri bulmaya çalıştım, ancak çoğu çalışma ileriye dönük ve henüz somut etkiler göstermiyor. İran'da ise çok daha fazla raporlanmış kanıt var.
Örneğin, her ikisi de İran'dan doğan Şirvan ve Küçük Zap nehirleri 2017'den bu yana yaz aylarında su akışında azalma gösteriyor. Haziran'dan Ağustos'a kadar, özellikle Silêmanî bölgesini etkileyen akışın sürekli olarak azaldığını gösteren verileri derledim. 2017’ye ait bir makalede akışın saniyede 50 metreküpün altına düştüğü ve 2018, 2020, 2021 ve 2022 yıllarında da benzer sorunların yaşandığı belirtiliyordu.
Bu su kıtlığı, bölgede önemli bir geçim kaynağı olan balıkçılığı etkiledi. Raporlar, azalan su seviyeleri nedeniyle toplu balık ölümlerine işaret etmektedir. Hewlêr, su temini için büyük ölçüde Büyük Zap'a güveniyor. Büyük Zap'a henüz baraj yapılmamış olsa da planlar var ve bu durum bölgede gelecekteki su güvenliğine ilişkin endişeleri artırıyor.
Türkiye, 1987’de Suriye ile 500 m³/s su bırakmasını öngören bir anlaşma imzaladı. Türkiye ile Irak arasında Dicle ile ilgili benzer bir anlaşma var mı?
Tezimin bu bölümü üzerinde çalışıyorum. Türkiye'nin Irak'a belirli bir su kotası tanıdığına dair raporlar var, ancak tutarlı rakamlar bulmak çok zor. Bunu hala çeşitli kaynaklardan doğrulamaya çalışıyorum, çünkü birçoğu kesin miktarları belirtmiyor.
Uluslararası hukuk açısından su nasıl adil bir şekilde paylaşılmalıdır?
Bu en karmaşık konulardan biridir. Her şey nehirlerin yasal olarak nasıl tanımlandığına bağlı. 1997 tarihli BM Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Hukuk Sözleşmesi, adil paylaşım için standartlar belirlemeye çalışmıştır. Türkiye, buna karşı oy kullandı ve Irak, prensipte kabul etmesine rağmen şaşırtıcı bir şekilde bunu imzalamadı. Ben hala “kabulün” hukuki açıdan ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyorum.
Yakın zamanda Irak, bir başka uluslararası su anlaşmasına taraf oldu, ancak Türkiye yine imzacı değil. Türkiye, bu nehirlerin uluslararası değil, sınır aşan olduğunu ve bunun da uluslararası mekanizmaların kapsamını sınırladığını savunmaya devam ediyor. Bu nedenle Türkiye çok taraflı yönetişim yerine ikili yaklaşımları tercih etmektedir.