Çiya Amed’i dinlerken

Adı Çiya Amed ve adının anlamıyla nasıl bütünleştiğini anlatıyor bizlere. Nasıl güçlendiğini, nasıl yenilmez olduğunu…

Türk devletinin, 23-25 Mayıs tarihleri arasında Kurojahro Direniş Alanı’na yönelik kimyasal silahlarla saldırısında Binevş Agal (Gülperin Ata), Rojbîn Agirî Serhat (Sara Sağlam), Bêrîtan Sine (Nilüfer Xalidyan), Ronî (Mazlum Özgüç) ve Devran Riha (Süleyman Aydoğdu) ile birlikte şehit düştü Çiya Amed (Rojda Güler). Şehadet açıklamasıyla birlikte ajanslara düşen videolarını defalarca izledim. Her biri ayrı ayrı ve uzun uzun anlatılmayı, hafızalarda hep canlı kalmayı ve asla unutulmamayı hak ediyor. Her birinin videosunu kaç kez geriye sardığımı hatırlamıyorum ve izlerken ne kadar zaman geçirdiğimi de. Bildiğim tek şey onların sözlerinden, hikayelerinden kopmak istemediğim. Her biri, diğerinin hikayesinin kahramanı gibi; öyle iç içe geçmiş, öyle benzer ve öyle birbirinin tamamlayanı. Ben Çiya’da durdum, Çiya’yı seçtim yazmak için. Çiya, hepsinin birbirini tamamladığı ruh ve durak gibiydi benim için. Çiya’da hikayeye eklenmeye, belki de Çiya’da tamamlanan hikayede kendimi bulmaya çalıştım.

Çiya ile hiç karşılaşmadık, tanışamadık ve hikayesini anlattığı karşıdaki kişi ben değildim ama olmayı çok isterdim. Onu yazarken hikayesini anlattığı karşıdaki kişinin ben olduğumu hayal etmekle yetinmedim sadece; hissettim, dokundum, kucakladım, gözyaşlarını sildim ve onunla birlikte güldüm, şarkı söyledim…

NEDEN ÇİYA VE AMED

Adından başlamak ve neden Çiya ismini ve soy isim olarak Amed’i seçtiğini anlamak istedim öncelikle. Çiya hep güçlü olmak istemiş, giriştiği her kavgada başaran, zafer kazanan olmayı amaçlamış. Bir de dağların coğrafyasındaki ve halkının hafızasındaki anlamını bilerek seçmiş adını. Güç, heybet, onur, güzellik ve daha birçok tanımla özdeş ama bunlarla birlikte yurt, sığınak, siper ve yenilmezlikle eşdeğer. Bu yüzden adı Çiya…

Amed, doğduğu topraklara yeniden dönüş, öz ile buluş ve xwebûn olmak onun için. İkisini de yoğun kavgalardan sonra bir araya getirebilmiş ve buluşturmuş. Arayışları, inancı, idealleri ismine ruh vermiş, kimlik kazandırmış.

ÇİYA ANLATIYOR

Başarılarını ve nasıl güçlendiğini anlatmaya başlayınca Çiya’nın sesi titriyor, duyguları kabarıyor ve artık gözyaşları da sözleriyle birlikte akmaya başlıyor.

Önce arayışlarını, yaşama sebeplerini, kavgalarını, önceliklerini ve nasıl bir özgürlük arzuladığını anlatıyor. Sonra özgürlük adına yola çıktığı son durağına geliyor, düşünü kurduğu özgürlüğü, bugün tüm insanlığın özlemini duyduğu ve kendisini manevi açıdan eksik hissettiği yaşam ve ilişki tanımını, bunların özgürlükle, güçle, bilinçle, birbirini hissetmekle bağını kuruyor. Çiya o kadar çok hissederek yaşamış ki her şeyi benliğiyle iç içe geçirmiş; inancını, bağlılıklarını ve kavgasını.

PKK’DE GÜCÜNÜ GÖRÜYOR

Şehit düşen bir arkadaşından kalan sözleri aktarırken kendisini o söze uygun nasıl gerçekleştirdiğini de anlatıyor ve şöyle diyor Çiya Amed: “Şehit Zozan söylemişti bana ve hep aklımda kaldı, ben kendim de böyle olduğuna iknayım. PKK olmazı olur kılandır, demişti Heval Zozan. Sistem içerisinde her şey çok ulaşılmaz kılınıyor ve insanın hiçbir şeyi gerçekleştirebileceğine dair inancı yok kendisine. PKK’de insan gücünü görüyor. Ben gerçekten bir dağ gibi olabilirim, o kadar güçlü olabilirim. Kimse bana karşı duramaz.”

Tüm insani değerlerin kirletildiği böylesi bir çağda, insan kalabilmenin; yani duygu ve düşüncelerine ahlakın ve vicdanın yön verdiği, yükselmek ve güçlenmenin ancak insani değerlere tutunmayla, öz gücünü açığa çıkarmakla mümkün olabileceğini hatırlatıyor herkese. Çiya bunun mümkün olabildiğini deneyimleyerek görüyor ve bunun mutluluk gözyaşlarını döküyor aslında.

SEÇİLMİŞLERİN TERCİHİDİR HEVAL OLMAK

Bazı anlamların tanımını sözlüklerde bulamayız ya da henüz keşfedilmemiştir o anlamı ifade edebilecek kelimeler. Gerillanın ‘Heval’ kelimesi de sadece bir hitabı, seslenişi ve sıfatı çok çok aşan, inanılmaz bir ruhsal bütünlük, birinin bir diğerinin düşüncesi ve kalbiyle bağ kurabildiği, iletişime geçtiği bir can damarı, kök gibi. Bu yüzden birbirinin dağı, ülkesi olmuş her biri. Birbirine akan sonsuz bir enerji, can suyu adeta. Çiya da tanımlamakta kelime bulamıyor ve “Ancak yaşanılır ve hissedilir. İçimden ya da aklımdan bir şey geçse, güzel ve mutlaka paylaşmam gerekir dediğim anda bir bakıyorum bir arkadaşım gelip o an aklımdan geçeni, hissettiklerimi söylüyor bana. Benimle benzer düşünceleri, hisleri yaşadığını görüyorum” diyor. Yani öyle hoyratça yaklaşılmaz, tüketilmez, yücelik ve kutsallık atfedilir ‘HEVAL’ olmaya. Heval olmaktan yana yaralayan, yarım bırakan bir şey varsa o da fiziki ayrılıklar. Kısacası herkesin harcı değil, seçilmişlerin tercihidir gerilla ve heval olmak, diyor Çiya Amed.

ŞARKISINA EŞLİK ETME DAVETİ

Son olarak bize bir Dersim şarkısıyla veda ediyor. Hala devam eden soykırım gerçeğini ve direnişi bir kez daha hatırlatarak, zulme karşı baş eğmeyen çağdaş Rindexan ve Zarife’ye dönüşerek, onların başlattığı direniş geleneğinin sürdürücüsü olarak bizi de bu geleneğe davet ederek ayrılıyor aramızdan. Şarkısına eşlik etmemizi, yarım kalan özgürlük düşünü tamamlamamızı istiyor. Elbette Onu-Onları asla unutmamamız gerektiğinin yemini olmalı kendisi ve kavgası.

ÇOK GENÇ AMA YÜKLERİ ÇOK AĞIR

14 Nisan’dan bu yana aralıksız bir şekilde devam eden, her türlü ağır silahın, bombardıman uçaklarının ve kimyasal silahların kullanıldığı bir savaş var Kürdistan’da. Şiddetini anlatmaya sözün yetmediği bir savaş. O mahşeri zamanların tasvirini de, varolmak ve özgür yaşamak için direnmenin de ne denli kutsal olduğunu, bu anların içinde yer alan gerillalar anlatıyor bize. İmkanların elverdiği mekanlarda kameralara konuşuyorlar. Kararlı sözleri, bakışları, şen yüzleriyle cesareti, umudu onları takip eden, izleyen herkese bırakıyorlar. Soykırıma maruz kalan Kürt halkı için, Kürdistan coğrafyası için çok büyük sorumluluklar üstlenmişler. Her biri çok genç ama yükleri çok ağır.

Unutmayın yüzlerindeki her bir çizgiyi,
Tenlerini,
Gözlerini,
saçlarını,
Örüklerini,
Gülüşlerini,
Ve sözlerini unutmayın sakın…