Çoğu çocuk: Roboskî Katliamı

19’u çocuk 34 Kürdün Türk savaş uçakları tarafından katledilmesinin üstünden 8 yıl geçti. Sorumlular yargılanmadı. Her şey açıkça belli olmasına rağmen emri verenler de yargılanmadı ve katliamın üstü örtülmeye çalışılıyor.

Türk devletinin kirli politikaları sonucunda 1993’te yüzlerce Kürdistan köyü yakılıp yıkıldı. Zêviyê köyü de Güney Kürdistan’ın ölüm sınırında yer alan köylerden biriydi. Zêviyê köylüleri koruculuk dayatmalarını kabul etmedikleri, işgalci devletin dayatmalarına cevap olmadıkları için, köyleri askerler tarafından zorla boşaltılmış ve köy karakolunda günlerce köylülere işkence edilmişti. Günlerce süren işkencelerden sonra köyü boşaltmaları şartıyla onları Roboskî yakınlarında bıraktılar. Devlet evlerini kurmaları için hiçbir yardımda bulunmayıp onları kaderleriyle baş başa bıraktı. Koruculuk dayatmasıyla köylüler köyü boşalttı, Güney Kürdistan'a yöneldiler ve bazıları da Roboskî’ye yerleşti. Tüm arazileri mayınlandığı için hayvancılık da dâhil kendi geçimlerini sağlayabilecek tüm imkânlar ortadan kaldırıldı. Bunun üzerine de köylüler sınır ticareti yapmaya çalıştı.

ÖLÜM SINIRI...

Günler yıl sonuna doğru yaklaşırken 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 sivil Kürt, ulus-devletler tarafından kurulan ölüm sınır üzerinde, Şırnak'ın Qileban ilçesine bağlı Roboskî köyünde Türk ordusuna bağlı savaş uçakları tarafından bombalandı ve katledildi. Katliam, üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen aydınlatılmadı ve sorumlular yargılanmadı. Katliam emrini veren ve Roboskî’ye bombalar atanlardan hesap sorulmadı. Bunun tersine katliamın üzeri örtülmeye, sorumlular gizlenmeye çalışıldı. Sorumlulardan hesap sorma yerine katliamın aydınlatılması için uğraşanlar, katliama karşı tepki gösterenler engellendi. Davayı takip edenler gözaltına alındı, haklarında soruşturmalar başlatıldı.

KATLİAMIN PROVASI YAPILMIŞTI

Türk savaş uçaklarıyla gerçekleştirilen Roboski Katliamı'nın provası 2010 yazında yapılmıştı. Katliamdan sonra, 2010 yazında aynı güzargahta Skorsky ve Kobra helikopterleriyle sınır ticareti yapan halka yönelik bir saldırı gerçekleştirildiği öğrenilmişti. Bunun üzerine vatandaşların imdadına koşan Roboskîliler korucu ve askerlerin kurşunlarına hedef olmuşlardı. Uyarı üzerine ateş kesilmiş ve sınır ticareti yapan köylüler köylerine dönebilmişti.

ÇOCUKLARA BOMBA

Takvim yaprakları 28 Aralık 2011’i gösterdiğinde Roboskî’de gecenin sessizliği bombaların sesiyle yırtılmıştı. Sınırda varlığını sürdüren ve yıllarca Güney Kürdistan'a, çay, sigara, mazot ticareti yapan köylülerden 19’u çocuk 34 sivil insan, köylerine dönüş yolunda Türk ordusuna bağlı savaş uçakları F-16’larla, yüzlerce kiloluk bombalarla öldürüldü. Saat 21.20'de 4 savaş uçağıyla gerçekleştirilen bombardımandan yerel karakolun haberi de vardı. Katliamın haberini katliamdan sağ kurtulan Servet Encu köylülere ulaştırdı. Katliamdan birkaç saat sonra özgür basın, katliamı tüm kamuoyuna duyurdu.

HAVUZ MEDYASI ‘KAZA’ OLARAK GÖSTERDİ

Havuz medyası, 12 saat boyunca katliamı hiçbir biçimde görmedi. Hükümet yetkilileri bu katliamı gündemine almadı. Hükümete bağlı havuz medyası hükümet yetkililerinin açıklamaları dışında olay üzerinde herhangi bir araştırma yapmadı, ailelerin istem ve sesine kulak vermedi. Havuz medyası katliamı  ‘kaza’ olarak gösterdi ve katliamın üzerini örtmeye çalıştı. Fakat Kürt medyası ilk andan itibaren gerçekliği dünyaya ulaştırıp gündemleştirdiği için, katliam Türkiye gündemine de girdi. O zaman hükümet ve devlete bağlı bazı medya organları şu manşetleri attı:

Milliyet: "35 kişi öldü. Çok üzgünüz.’’

Sözcü: “Silah yüklemişlerdi"

Bugün: “İstihbarat faciası"

Habertürk: "Sınırda tehlikeli yanlışlık"

Takvim: "İnsafsız ve insansız uçaklar"

Vakit: "Terörist mi kaçakçı mı?"

Yenişafak: "Öldüren yanlışlık."

Radikal: "35 vatandaş İHA bombalarıyla öldürüldü."

Aydınlık: "TSK hava operasyonunda 35 vatandaş öldürüldü. Operasyon ABD istihbaratıyla yapıldı."

Star: "F-16 uçakları Kuzey Irak’ta yanlış hedefi vurdu: 35 ölü." "Operasyon ABD istihbaratıyla gerçekleştirildi.’’

Zaman: “Kuzey Irak Sınırı üzerinde 35 vatandaşımız hayatını kaybetti." "Öldüren istihbarat."

Vatan: “PKK’li denildi, 35 vatandaş öldürüldü. Kahreden yanlışlık."

Güneş: "Uludere’ye 123 bin TL, şehitlere 50 TL tazminat." "Asker ne yapmalı?"

Sabah: "Uludere’de PKK dışında bir güç var." "Gediktepe Sendromu kaçakçıları vurdu."

Havuz-iktidar medyası başlangıçta konunun üzerini örtmeye ve gerçeği bulandırmaya çalıştı. Hükümet yetkilileri de olayın üzerini örtmeye çalıştı.

KÜÇÜCÜK BEDENLER PARAMPARÇA EDİLDİ

Evlatlarını ve akrabalarını kaybedenler katliam haberini alır almaz katliamın bölgesine doğru akın etti, olay yerine vardıklarında paramparça olan cesetlerle karşılaştılar. Cesetler kömürleşmişti, iç organları etrafa saçılmıştı. Katırların organları da etraftaydı. İnsanların ve hayvanların organları birbirine karışmıştı. İnsan parçalarının üst üste konularak sarılıp cenazeler şeklinde yan yana dizilme görüntülerinin Kürt basını tarafından dünyaya servis edilmesiyle gerçekleştirilen barbarlık gözler önüne serildi. Bu görüntülerle birlikte tepkiler de güçlenerek yayıldı.

ERDOĞAN, KATLİAMCILARI KUTLADI

O zamanın başbakanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, olaya ilişkin değerlendirmesinde, Gediktepe ve Hantepe’ye yönelik eylemleri katliam nedeni olarak gösterdi. AKP Başkan Yardımıcısı Hüseyin Çelik, katliamı ‘kaza’ olarak sundu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Bilinçli bir durum yok” dedi. Erdoğan bir açıklamada, Türk Genelkurmayı’nı ve bu katliamda yer alan askerleri kutladı. Medya ve hükümet katliamın üstünü örtmeye çalışınca yargı da bunu yaptı.

SAVCI 'GİZLİLİK KARARI' VERDİ

Uludere Cumhuriyet Başsavcısı katliam dosyası hakkında ‘gizlilik’ kararı verdi. 5 Ağustos 2012’den sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavıcısı, soruşturma başlattı. Cumhuriyet Başsavcısı, 11 Haziran 2013’te, "kasten ölüme sebep olmak’’ gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi. Askeri savcılık, 6 Ocak 2014’te takipsizlik kararı vererek "soruşturmaya gerek yoktur" dedi. Roboski ailelerinin itirazı sonucu 18 Temmuz’da AYM’ye başvuruldu. AYM eksiklikler zamanında tamamlanmadığı gerekçesiyle ailelerin başvurusunu 16 Şubat 2016’da reddetti. Aileler bundan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.

VALİLİK, DAVA AÇILMASINA İZİN VERMEDİ

Olayın araştırılmasına yönelik Meclis’te Uludere İnsan Hakları Araştırma Komisyonu oluşturuldu. Komisyon araştırmalardan sonra Heron görüntülerinin net olduğu ve göz göre göre sivillerin öldürüldüğün belirtildi. Fakat bu komisyon gerçekliği yargılayacak gücü oluşturamadı. Yine katliam aydınlatılmadı. Bu çabalardan sonra Gülyazı Karakolu Komutanı katliamdan yaralı kurtulan Davut, Servet ve Hacı Encu’yu, “sınır ihlali’ yaptıklarına ve Türkiye’ye "yasa dışı bir biçimde kaçak mal getirdiklerine’’ yönelik ifade vermeye zorladı. BDP 26 Ocak’ta konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıdı fakat yine bir sonuç alınamadı. Hayvan Hakları Takip Merkezi (HADİG) 50 atın öldürülmesine dair Uludere Savcılığı’na şikayette bulundu. Fakat Şırnak Valisi bunu engelledi. HDP Milletvekili Aycan İrmez Meclis'e bir soru önergesi verdi ancak önergede geçen ‘katliam’ kelimesi ‘kaba’ ve ‘yaralayıcı’ olarak bulundu.

Roboski ailelerinin avukatları AYM’ye başvuru yaptı ancak belgelerin eksik olduğu gerekçesiyle başvuru reddedildi. Aynı zamanda AİHM de aynı gerekçeyle başvuruyu reddetti.

ROBOSKΠDERNEĞİ KAPATILDI

Roboskî aileleri, adaleti aramak için Roboskî Derneği’ni kurdu. Fakat dernek 6 Ocak 2017’de KHK ile kapatılıp, ailelere eylem ve etkinlikler yasaklandı. Amed Kayapınar’da kayyum gaspının ardından Roboskî Parkı’ndaki heykel kaldırıldı. HDP Şırnak Milletvekili ve katledilen 34 kişinin akrabası olan Ferhat Encü tutuklandı. İnsan hakları savunucuları ve Roboskî Katliamı'na yönelik araştırma yapan Yannis Vasilis Yaylalı ve Meral Geylani tutuklandı. 24 Mayıs'ta askerler köye baskın düzenledi, ardından Veli Encü tutuklandı.

'KABA VE NAHOŞ'

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından 16 Mayıs 2019’da katliamın aydınlatılmasına yönelik araştırma önergesi verildi ancak önerge Meclis Başkanlığı tarafından 'kaba' ve 'nahoş’ denilerek Tanrıkulu’na iade edildi. Önergedeki "Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sınır dışı operasyonda 34 vatandaşımız öldürüldü’’ ve "Roboskî Katliamı" ifadeleri Meclis Başkanı Mustafa Şentop tarafından 'kaba ve nahoş' olarak nitelendirildi.

ADALETİ ARIYORLAR

Roboskî aileleri, 8 yıldır aralıksız bir biçimde alanlarda. 5 Şubat’ta Roboskî aileleri destek için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı açlık grevindeki DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’i ziyaret etti.

KISA HİKÂYELERİ

Türk savaş uçaklarıyla katledilen 19’u çocuk olmak üzere 34 kişinin kısa özgeçmişleri şu şekilde:

Karker Encu: Katledildiğinde 16 yaşındaydı. Karker küçük yaşında kendine bir araba alarak sürücü olmak istiyordu. Ortaokulu bitirdikten sonra, ekonomik sebeplerden dolayı okulu bıraktı ve arkadaşlarıyla beraber sınır ticaretine başladı.

Seyidhan Encu: 21 yaşındaydı. Lise 1. sınıf öğrencisiydi. Başarılı bir öğrenciydi. Okulu çok seviyordu ama ailesine de bakmak zorundaydı. Bu yüzden okulu bıraktı. Seyidhan bir süre İstanbul’a gitti, üç sene orada çalıştı. İstanbul’da hakkını alamayınca tekrardan Roboskî’ye döndü. Köyde yapacak başka bir iş olmadığı için sınır ticaretine başladı. Seyidan ilk sınır ticaretinde Türk savaş uçaklarının bombalarıyla katledildi.

Nadir Alma: 17 yaşındaydı. Nadir çocukluğundan bu yana ağırbaşlılığıyla tanınıyordu. Ortaokulu bitirdikten sonra okulu bıraktı. Çok zeki bir çocuktu, doğayı ve hayvanları çok severdi. Arkadaşları arasında da cesaretli olmasıyla tanınırdı. Bir süre metropollerde çalıştı ama adapte olamadı. Sonra Hewlêr’e gitti. Orada 8 ay çalıştıktan sonra tekrar Roboskî’ye döndü. Ağabeyi ve kardeşi Ebubekir ile Feyaz askere gidince, ailenin geçimini sağlaması için birçok Roboskîli çocuk gibi yönünü ölüm sınırına çevirdi.

Mehmet Ali Tosun: 24 yaşındaydı. Ali aile ve arkadaşlarına karşı çok saygılıydı. Liseyi bitirdikten sonra okulu bıraktı. Ailenin geçimini sağlamak için Irak’ın Kerbela şehrinde inşaat işlerinde çalıştı. Sonra köye döndü, kendi katırı olmadığı için arkadaşlarından 25 liraya kiraladığı katırla sınır ticareti yapıyordu.

Şervan Encu: 19 yaşındaydı. Şervan lise ikinci sınıfta okulu bırakarak, İstanbul’da ekmek fırınında çalıştı. Şervan İstanbul’da bir sene kaldıktan sonra, ailenin ısrarı üzerine köye döndü. Köyde yapılacak bir iş olmadığı için kendine bir katır alarak sınır ticaretine başladı. Atını çok sevdiği için, bazen binmiyordu bile. Şervan katledildiğinde cenazesini en sevdiği katırla köye getirdiler.

Nevzat Encu: 19 yaşındaydı. Nevzat futbol oynamayı, kitap okumayı çok seven başarılı bir öğrenciydi. Ortaokuldayken bazen babasıyla beraber sınır ticaretine gidiyordu. Sınırda bombalar onu katlettiğinde lise son sınıf öğrencisiydi.

Osman Kaplan: 31 yaşındaydı. Evli ve 5 çocuk babasıydı. Babasını küçük yaşta kaybettiği için, maddi imkansızlıklardan dolayı ilkokuldan sonra ağır işlerde çalıştı. Küçük yaşından bu yana 5 kardeşine baktı. Osman borçlarını ödemek ve 5 çocuğuna bakmak için sınır ticareti yapıyordu.

Özcan Uysal: Katledildiğinde daha 18’ine yeni basmıştı. Ailesi bankadan çektiği krediyi ödeyemeyince, lise ikinci sınıftan sonra okulu bıraktı. Bazen çobanlık da yapıyordu. Sınır ticaretine başladıktan sonra çok sevdiği dağlarda katledildi.

Selim Encu: 39 yaşındaydı. Evli ve 3 çocuk babasıydı. Daha doğmadan babası vefat etmişti. Selim’in zihinsel engelli iki çocuğu vardı. 33 arkadaşıyla sınırda katledildikten sonra, bir çocuğu daha oldu.

Vedat Encu: 18 yaşındaydı. Lise son sınıf öğrencisiyken okulu bırakarak çalışmaya başladı. Özel bir şirkette iş makinesi operatörüydü. Yazın çalışırdı. Kışın ise iş olmadığında sınır ticareti yapıyordu.

Muhammed Encu: 13 yaşındaydı. 7. sınıf öğrencisiydi. Ailesinin ısrarlarına rağmen sınıra giden Muhammed, bir daha geri dönemedi.

Mahsum Encu: 17 yaşındaydı. Lise birinci sınıf öğrencisiydi. Zeki ve başarılı bir çocuktu. Araba sürmeyi çok seviyordu. Ehliyet masraflarını çıkarmak için sınır gidiyordu. 1997 yılında sınırda katledilen dedesiyle aynı akıbeti paylaştı.

Bilal Encu: 16 yaşındaydı. Babası engelli olduğu için aileye bakacak kimse yoktu. O gün okuldan gelince, hızlıca okul üniformasını değiştirerek, arkadaşlarıyla beraber sınır ticaretine gitti.

Erkan Encu: 13 yaşındaydı. Maddi imkansızlıklar yüzünden, Erkan 7. sınıfa kadar okudu. O gün okuldan gelince, okul üniformasını değiştirerek, sınıra gitti. İkinci gidişinde katledildi.

Hüsnü Encu: 20 yaşındaydı. Sınır ticareti yapan ağabeyi askere gidince, işler ona kaldı. Evliydi ve sınır ticareti yapmak istemiyordu. Katledildiğinde eşi 2 aylık hamileydi.

Savaş Encu: 14 yaşındaydı. Ortaokuldan sonra okulu bırakarak, çobanlık yaptı. Ağabeyi Hüsnü ile sınır ticaretinde bombaların hedefi oldu. Savaş, katledildikten sonra onu çok seven köpeği de köyü terk etti.

Cihan Encu: 19 yaşındaydı. Cihan aile içinde ilgi odağıydı. Babasını hastalıktan dolayı kaybetti. Ailenin geçimini sağlamak için gittiği sınır ticaretinde 33 arkadaşıyla beraber katledildi.

Cemal Encu: 17 yaşındaydı. Her gün 5 kilometre yürüyerek okula gidip gelirdi. Okul masraflarını karşılamak için gittiği sınır ticaretinde arkadaşlarıyla beraber katledildi.

Serhat Encu: 15 yaşındaydı. İki ağabeyi üniversiteye gittiği için, ailenin geçimini o yapıyordu. Küçük bedenine rağmen 2 senedir sınır ticareti yapıyordu. Ağabeyi ile son konuşmasında, ağabeyi "yol param olmadığı için köye gelemiyorum" demişti. Serhat ise "bu sefer sınır ticaretine gittiğimde sana masraflarını göndereceğim" demişti ama o gün savaş uçaklarının hedefi oldu.

Hamza Encu: 21 yaşındaydı. Okulu bıraktıktan sonra, şehir dışında başka işlerde çalıştı. Köye dönünce tekrar sınır ticaretine başladı. Annesinin ısrarı üzerine evlilik hazırlıkları yaptı. Katledildiğinde annesi kendi elleriyle organlarını topladı.

Celal Encu: 15 yaşındaydı. 2008’de annesinin ölümü onu derinden etkilemişti. Annesinin ölümünden sonra okulu çok sevmesine rağmen bırakmak zorunda kaldı ve sınır ticaretine yöneldi.

Şerafettîn Encu: 18 yaşındaydı. 2006’da annesini kaybetmişti. Evin büyüğü o olduğu için 4 kardeşinin geçimini üstlenmişti. Hem okula gidiyor hem de sınır ticareti yapıyordu. Annesine bir mezar yapmak için sınırına gitmişti. Türk uçaklarının hedefi olup annesinin mezarının yanına gömülmüştü.

Selam Encu: 22 yaşındaydı. Üniversite son sınıf öğrencisiydi. Ailesinin ekonomik şartlarından dolayı ve okul masraflarını karşılamak için çalışmak zorundaydı. Ve tek yol da sınır ticaretiydi. Uludere Kaymakamlığı’na burs başvurusu yapmıştı ancak kaymakam, "bana ne, git çalış’’ demişti. Bu yüzden ona tek bir yol kalmıştı; sınır ticareti. 2 gün sonra sınır kervanına katıldı. Ölüme doğru yolculuktan bir daha dönemedi.

Bedran Encu: 13 yaşındaydı. Ailesini ve arkadaşlarını çok severdi. Köyde çok sevilirdi. Onu çok seven babası 1998’de mayına basması sonucu ayağından yaralanmış ve elinin 5 parmağını kaybetmişti. Küçük yaşına rağmen babasının eli ayağı olmuştu. Son gece babasıyla beraber soğuğa rağmen atını hazırlamış, sınıra gitmişti. Ayağındaki naylon ayakkabısıyla kız ve erkek kardeşlerine ayakkabı almaya gitmişti.

Fadil Encu: 20 yaşındaydı. 5 çocuklu bir ailenin ferdiydi. Futbolu çok severdi, Fenerbahçe takımını tutardı. Aldığı formasını üzerinden çıkarmazdı. Zorunluluktan dolayı göç ettiler ve babasıyla birlikte bir ev yapmak için çalışmaya başladı. Babası şoförlük yapardı, o da sınır ticareti. Babası bombalarla parçalanan cesedinin üstündeki formasından tanımıştı.

Huseyin Encu: 20 yaşındaydı. 6 yıldır sınır ticareti yapıyordu. İçine kapanık biriydi. Ailesinin geçimini sağlamak için sınır ticareti yapıyordu.

Aslan Encu: 17 yaşındaydı. Her zaman kardeşi Halil sınıra giderdi, kardeşi mayına bastıktan sonra bu iş onun omuzlarına yüklenmişti.

Şivan Encu: 13 yaşındaydı. Babası sanatçı Şivan Perwer’i çok severdi. Hep Helepçe şarkısını dinlerdi. İlk kez sınır ticareti yapıyordu ve katledildi.

Orhan Encu: 21 yaşındaydı. Çok meraklıydı ve hep yeni bir şeyler öğrenmek istiyordu. Yüzünde gülücükler eksik olmazdı, arkadaşları ona, 'Güleç Orhan’ derdi. Okula gitmediği günlerde arkadaşları evlerine kadar gidip onu sorarlardı. Sınıra yöneldi ve bir daha dönemedi.

Zeydan Encu: 25 yaşındaydı. Ekonomik şartlardan dolayı sınıra yöneldi ve kardeşi Orhan’la beraber Türk savaş uçaklarının hedefi oldu.

Salih Encu: 16 yaşındaydı. Daha küçükken babası, amcaları ve köy gençleri sınır yolculuğuna çıktıkları için sınırı çok merak ederdi. Babası izin vermemesine rağmen, o da o gün okul dönüşü arkadaşlarına katıldı. Çocukluktan beri sınır macerası yaşamak isteyen Salih, o gün yola çıkmıştı ve bedeni bombaların hedefi oldu.

Yuksel Urek: 21 yaşındaydı, lise ikinci sınıf öğrencisiyken okula ara verip bir atölyede tamirciliğe başladı. Güvercinleri ve keklikleri çok severdi. Her gün sınır üzerinden güvercinler uçururdu. Geçim nedeniyle sınır ticaretine yöneldi ve 33 arkadaşıyla birlikte öldürüldü.

Adem Ant: 19 yaşındaydı. Adem’in ailesi Şırnak merkezde kalıyordu, Adem halasının evinde kalıyordu. Amcasının kızıyla evlenme hazırlıkları yapıyordu. Ve düğün harcamaları için yönünü sınıra çevirmişti.

Salih Urek: 18 yaşındaydı. Şakaları çok severdi. Resim çizerdi ve sanatı çok severdi. Ailesinin yoksul olması sebebiyle sınır ticareti yapardı. Son gidişte dönemedi, Türk savaş uçaklarının hedefi haline geldi.

YARIN: 8 YILDAN SONRA ORTAK İSTEM: YİNE ADALET