Stêrk TV'de yayınlanan Özel Program'a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, programın ilk bölümünde Ortadoğu, Rojava, Kuzey-Doğu Suriye'ye ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, Kürt halkının direnişinin dünya halkları üzerinde yarattığı etkiye de dikkat çekti. Programın 2. bölümünde Bakur ve Başur'da yaşanan gelişmeleri değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın röportajının 2. kısmı şöyle:
"Çöktürme planı"na ilişkin ortaya çıkan belgenin üzerinden 5 yıl geçti. Türk devleti Kürt halkına yönelik soykırım politikasını en üst boyutta hayata geçirdi ve hala da devam ediyor. Soykırım siyaseti nereye doğru gidiyor.
Faşist, soykırımcı Türk devleti "Çöktürme planını" hayata geçirmeyi hedefledi. Bu boşuna değildi. Çünkü Kürt hareketi gün geçtikçe Ortadoğu'da daha büyüdü, temel bir güç oldu. Halklar için öncü bir güç oldu. Kürtlerin özgürlük talebi, özgürlük amacı daha da gelişti. Yani özgür olmayan bir yaşamı kendilerine haram ettiler. "Bir yaşam olacaksa özgür olacak, ya da başka bir yaşam olmayacak" dediler. Kürt hareketi bu gerçeklik üzerinden mücadele etti ve öncü bir güç oldu. Türk devletinin zihniyeti hiçbir zaman değişmedi. Kürtlere karşı yürüttüğü siyaset hep imha ve inkar oldu. Türkiye Kürtlerle üst düzeyde bir ilişki kurmak istemedi. Bu şekilde Kürtlere isteklerini kabul ettiremeyecekti.
Kürtlerin özgürlük isteğinin gün geçtikçe arttığını gördüler. Bu yüzden "Çöktürme planını" hayata geçirmeyi hedeflediler. Bu Kürtlere yönelik daha önceki planların devamıdır. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşunda Kürtler için Şark Islahat planını düzenlediler. Bu plan üzerinden başka kararlar da alındı. Bu plan ve kararlarla bazı sonuçlar aldılar ama tam olarak istedikleri sonuçları elde edemediler. Onlara göre Kürtler yok olacaktı ama Kürtler hayatta kaldı ve temel bir güç oldular. Artık eski plan, kurum ve kanunlarla Kürt hareketinin önünü alamayacaklarını, isteklerini Kürtlere kabul ettiremeyeceklerini gördüler. Bu yüzden "Çöktürme planını" devreye koydular.
Bu planda esas olan neydi? Kürt ve Kürdistan adına ne varsa hepsini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bu yüzden Türkiye'nin her şeyini bu planın hizmetine soktular. Planı kabul ettikten sonra pratiğe geçirerek saldırılara başladılar. İlk önce Önder Apo'ya saldırdılar, çünkü bu saldırıdan sonuç alırlarsa netice elde edeceklerdi, eğer sonuç alamazlarsa planlarını hayata geçiremezlerdi. Önder Apo bu plana karşı durdu, çok güçlü bir şekilde tutum gösterdi. Halk ve gerilla da direnerek karşı durdu. Bu yüzden bu planı istedikleri gibi yürütemediler. Amaçları Kürtleri soykırımdan geçirmek. Fiziki saldırı, asimilasyon, göç ettirme, demografiyi değiştirme vb. şeylerle Kürtleri yok etmek istediler.
KÜRT HAREKETİ GÜN GEÇTİKÇE DAHA DA GÜÇLENDİ
Direniş planın başarıya ulaşmasını engellese de onlar da planı hayata geçirmekte ısrarcıydılar. Türkiye'nin maddi, manevi tüm imkanlarını devreye soktular. İçeride ve dışarıda bu esaslar üzerinden siyaset yürüttüler. Bununla Türkiye toplumunu parçaladılar. Türkiye içeride ve dışarıda zayıfladı. Uluslararası alanda zayıfladı ve teşhir edildi. Ama ne kadar teşhir de olsa, zayıflasa da bu siyasetinden vazgeçmedi. Faşist iktidarın karakteri bu. Yani soykırım siyasetinde sonuna kadar ısrarcı oluyorlar.
Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek toplum olsun istiyorlar. Bu da var olan toplumları ve dilleri ortadan kaldırıyor ve istedikleri oluyor. Büyük bir düşmanlık yapıyor. Dünyada soykırımı esas alan hiçbir faşist amacına ulaşmamıştır. Amaçlarına ulaşmak için zulmü arttırmışlar, işkence, göç ettirme, asimilasyonu her alanda geliştirmişler ama ona rağmen başarıya ulaşamamışlar. O yüzden halkımız iyi bilsin AKP-MHP'nin geleceği yok. Kürtleri ne kadar isteseler de ortadan kaldıramazlar. Yıllardır bütün imkanlarını kullanıyorlar ama yine de amaçlarına ulaşamıyorlar.
Kürt hareketi gün geçtikçe büyüdü, dünyadaki dostları daha da arttı. Kürt sorununu artık ulusal bir sorun oldu ve çözümünü daha çok gündemleştirdi. Bu yüzden Türkiye ne yaparsa yapsın sonuç alamaz. Sonuç almak içinde gün geçtikçe zulmü ve baskıyı arttırsalar da yenilgiye uğrayacaklar.
AKP-MHP siyasetlerini "Beka" söylemi üzerinden yürütüyorlar. Bu zihniyetle en son Libya'ya ilişkin bir anlaşma yaptılar. Her dönem bir düşman yaratıyorlar ve Amerika ile Avrupa bu siyasete karşı ses çıkarmıyor. Neden Libya meselesi ile bu kadar meşgul oluyorlar?
Türk devleti özel savaş üzerinden kurulmuş bir devlet. Bu esas üzerinden yürüyorlar. Bu yüzden hem içeride hem de dışarıda kendilerine düşman yaratıyorlar. Bunu gündemleştirerek halka sunuyorlar. Halkı bununla meşgul edip kandırıyorlar. Bu kadar zulüm ve katliamı da bunun için yaptığını söylüyor. Sürekli, "Dışarıda düşmanlarımız var, içeride de onlara yardım edenler var. Onlar Türkiye'nin bölünmesini istiyorlar, Türkiye halkını yok etmek istiyorlar" propagandasını yapıyorlar. Halkı arkalarına almak için, amaçlarına ulaşmak için ırkçılığı kullanıyorlar ki bu şekilde halkı etkilemek istiyorlar.
Hem ırkçılığı hem de dini kullanıyor. Çünkü Osmanlı yıkıldığında zorla, oyunlarla, kandırarak bu Cumhuriyeti kurdular. "Elimizden almak istiyorlar, eğer bu devlet elimizden giderse bizim için ölümdür" diyorlar. Bununla halkı ve toplumu korkutuyorlar. Bu şekilde iktidarlarını sürdürüyorlar. Bu yüzden her zaman Türkiye Cumhuriyeti'nde her zaman çözülmeyen sorunlar vardır. Her şey o sorun içindir. Libya'da, Kürtler de Akdeniz de bir sorundur. Örneğin şu an Bahçeli ve Mehmet Ağar yeni partilerin kurulmasının sorun olduğunu söylüyor. Türkiye'nin varlığı ve yokluğu için bir tehdittir diyorlar.
Yani "neden yeni partiler kuruluyor? Neden soykırımı tamamlamamıza izin vermiyorsunuz? Türk devletinin dünyaya yayılmasını engelliyorsunuz, niye Osmanlı İmparatorluğunu yeniden inşa etmemizi istemiyorsunuz? Siz buna karşı duruyorsunuz. Amacımıza zarar veriyorsunuz, biz de size zarar verebiliriz" diyorlar. Onları tehdit ediyorlar. Her şeyi iktidarlarına karşı görüyorlar. AKP-MHP'ye hizmet etmeyen her şeyi kendilerine düşman olarak görüyorlar. Hem içeride hem de dışarıda böyle yapıyorlar. Bu yüzden düşmanlarını yok etmek istiyorlar ve her yolu kendilerine mübah görüyorlar.
AB TÜRKİYE'NİN SUÇLARINA ORTAK OLDUĞU İÇİN FAZLA BASKI YAPMIYOR
Libya'ya ilişkin Türkiye'nin varlık ve yokluk meselesi diyorlar. Ama hiç alakası yok. Bu yolla Libya'daki petrolü kendileri için kullanmak istiyorlar, gasp edip, faydalanmak istiyorlar. Diğer taraftan da Libya'da etkili olmak ve oraya yerleşmek istiyorlar. Çünkü Libya bir Arap devletidir. Afrika ve Ortadoğu arasında bir köprüdür. Eğer iktidarlarını güçlendirirlerse hem Libya üzerinden hem Afrika bölgesinde hem de Arap bölgesinde amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlar. Bu yüzden Libya'yı esas alıyorlar.
Akdeniz'de gaz ve petrol var. Bu şekilde orada egemen olup fırsat yaratmak istiyorlar. Bu yüzden "Libya Beka sorunudur" diyorlar. Eğer amacına ulaşamayacağını görürse o zaman da bazı güçlerden tavizler koparmak istiyor. Bu şekilde Libya meselesini gündemde tutuyor. Amerika ve AB neden Türkiye'ye karşı durmuyorlar? Sebepleri var. Çünkü Türkiye ile bazı şeyler yapıyorlar. Yani suç ortaklığı yapıyorlar. Bu yüzden Türkiye'nin üzerine fazla gitmiyorlar.
Diğer tarafta ise Türkiye bir NATO devletidir. AB devletleri ile de ilişkileri var. NATO ve AB Türkiye ile olan çıkarlarını esas alıyorlar. Çıkarlarını tehlikeye atmak istemiyorlar ve bu yüzden Türkiye'ye fazla baskı uygulamak istemiyorlar. Türkiye de bunu görüyor. Bu yüzden çıkarları için NATO ve AB ilişkilerini onlara karşı kullanıyor. Eğer Türkiye'nin üzerine gitmiyorlarsa sebebi budur.
AKP karşısında yeni alternatifler oluşuyor, Fakat Türkiye'de özgür basın ve özgür düşüncelere yer olmadığı için fazla gündeme gelemiyorlar. Ama ona rağmen AKP'den ayrılan bir kesim yeni partiler kurdu. Sizin de dediğiniz gibi Mehmet Ağar ve onun gibiler yeni parti kuranları tehdit ediyorlar. Bu konuya ilişkin neler söylemek istersiniz?
Erdoğan karşısında olanlar daha önce AKP'yi birlikte kurdukları, birlikte sorumluluk aldıkları kişilerdir. Şu an AKP'den uzaklaştılar. Ne yapacaklarını henüz bilmiyoruz. Çünkü henüz net değiller. Konuşmalarından tam olarak ne yapmak istedikleri anlaşılmıyor. Ne yapacaklarına ilişkin pratiklerine bakmak lazım. O zaman onlara ilişkin kararlar verilebilir. Çünkü AKP kurulduğu zaman da demokratik bir yol izleyeceklerinden bahsediyorlardı. Türkiye'nin sorunlarını nasıl çözeceklerine ilişkin tartışıyorlardı. Türkiye'de boşluk vardı, bunlar da halkta etki yaratıyorlardı.
Türkiye halkları AKP'nin gerçekliğinin bu olduğunu zannetti. AKP bu şekilde Türkiye halkını kandırdı ve iktidar oldu. İktidara yerleştikten sonra da gerçek yüzünü gösterdi. Demokrasi ile hiçbir alakası olmadığı ortaya çıktı. Türkiye'nin sorunlarını çözmeyi kendine esas almıyor, iktidarını esas alıyor. İktidarı için ne gerekiyorsa halka karşı kullanıyor. Bunlar da AKP içinde yer alıyorlardı. Erdoğan ile birçok iş yaptılar. Kürtlere karşı birlikte hareket ettiler. Herkes bunu biliyor. Bu yüzden insan şu an onlara ilişkin bir şey diyemiyor. Pratiklerini görmek gerekiyor. Pratikleri gerçek yüzlerini ortaya çıkaracaktır.
Bunlar AKP-MHP'nin ömrünün sona erdiğini gördükleri için yeni parti kurmak istiyorlar. Kaç defa iktidardan düştüler, meşruiyetleri kalmadı. Fakat onları kenara atacak bir güç olmadığı için hala iktidardalar. AKP-MHP'nin hem içeride hem de dışarıda yaptıkları Türkiye'nin parçalanmasına sebep oldu. Toplumu parçalayıp birbirine düşman ettiler. Ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel alanda Türkiye'yi yıkıma uğrattılar. Türklük ve İslamiyet adı altında büyük zararlar verdiler. Onlar da bunu görüyorlar. Erdoğan'a inananlar İslamiyet’e ne kadar büyük bir zarar verdiklerini gördüler. İslamiyet ile hiçbir ilişkisi yok. Bu yüzden buna ortak olmak istemediler. AKP İslamiyet ile kazandığı bu tabanı kaybetti.
AKP'ye destek veren liberaller, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, ya da toplumu temsil eden vicdanlı insanlar da desteklerini çektiler. İslamiyet’e canı gönülden inananlar da AKP'den uzaklaştı. Bu yüzden iktidarları zayıfladı, kirlendi. Kurulduğunda önlerine koydukları hedeflerden uzaklaştılar ve şu an tamamen karşılar. AKP'nin şu an yürüttüğü siyaset ile yaptıkları kuruldukları dönemle hiç alakası yok. AKP tam tersi bir siyaset yürütüyor. Halklara, Kürtlere, İslamiyet’e, insanlık değerlerine, Ortadoğu'ya, akademisyenlere, sanatçılara düşmanlık yapıyor. Kim bunu kabul edip, ortak olacak? Bu yüzden bunları görenler AKP'nin ortağı olmak istemiyorlar. Bundan dolayı AKP'yi bıraktılar ve yeni parti kurdular.
Her gün Medya Savunma Alanları'na, Bakur ve Başur'a yönelik havadan ve karadan işgal saldırıları yapılıyor. Bu saldırılar bölge halkına çok büyük zararlar veriyor, gerillalar da şehit düşüyor. Federal Kürdistan yönetimi bu saldırılara karşı sessizliğini koruyor. Sizce Türk devletinin saldırılarına karşı neden sessiz kalıyorlar?
İşgalci Türk devleti sadece Bakur halkına ve PKK'ye karşı değil. Bütün Kürtlere karşıdır. Kim nerede Kürt ve Kürdistan adına çalışırsa, mücadele ederse, bazı değerler yaratırsa Türk devleti hepsine düşmanlık ediyor. Ben Kürtlere değil PKK'ye karşıyım diyor. PKK Kürt değil, Kürtleri temsil etmiyor diyor. Ama yalan konuşuyorlar. Bunlar Kürtleri kandırmak içindir. Psikolojik ve özel savaş yürütüyor. Psikolojik ve özel savaşta yalan, kandırma ve korku kullanıyorlar.
Psikolojik ve özel savaşı çok güçlü bir şekilde kullanıyorlar. Kürtleri yok etmek için bu siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden Bakur'da, Başur'da, Rojava ve Rojhilat'ta her yerde Kürtlere saldırıyorlar. Avrupa'da da bunu yapıyorlar. Paris'te Sakine Cansız ve arkadaşlarını katlettiler. Bu saldırılarla sadece PKK ve Bakur halkına zarar vermiyorlar. Bütün Kürtlere zarar veriyorlar. Türk devletinin saldırılarında Başur halkına büyük zararlar veriliyor. Sadece gerillaya zarar verilmiyor. Halk bunu söylüyor ve Başur yönetiminden taleplerde bulunuyor.
Halk, "Türkiye'ye karşı tutum alın, Türkiye Başur'u işgal ediyor, bize büyük zarar veriyor, kazanımlarımızı tehlikeye atıyorlar. Bu yüzden bombardımanlara karşı bir tutum sergileyin ve Türk askerlerini topraklarımızdan çıkarın" diyor. Çünkü Türkiye her alanda Başur'u ele geçiriyor. Halk verdikleri büyük bedellerin boşa gittiğini söylüyor. Fakat Başur yönetimi sessiz kalıyor ve halkı esas almıyor. Türkiye'ye karşı bir tutum almıyor, hiçbir zaman Türkiye'yi kınamıyor.
GÜNEY HÜKÜMETİ SALDIRILARA KARŞI SESSİZ KALARAK TÜRKİYE'YE HİZMET EDİYOR
Hükümet ve partiler neden var? Halkın taleplerini yerine getirmek için. Halk bunu istiyor ama hükümet buna karşı sağırlaşıyor. Sessizlikleri Kürt halkına hizmet etmiyor. Bu yüzden Türk devleti de bundan cesaret alarak her gün Başur işgalini daha da arttırıyor. Halka yönelik tehlikeyi daha da büyütüyor. Bugün eğer bir parçada tehlike varsa diğer parçalarda da tehlike vardır. Bir parçada gelişme olursa, bu diğer tüm parçalarda da etkisini gösteriyor. Yani birbirine bağlı şeylerdir.
Kimse Türk devletinin Başur'daki saldırılarının sadece PKK'ye zarar verdiğini söyleyemez. Tüm Kürt halkına, Başur halkına zara veriyor. Belki onlar günlük olarak böyle düşünüyorlar ama bu yaklaşım doğru değil. Çünkü Türkiye Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırıyor. Bir gün bile buna karşı tutum alıp, açıklama yapmıyorlar. Bakur'da Önder Apo'ya uygulanan vahşet dünyada hiç kimseye karşı uygulanmıyor. Yurtsever olmak neyi gerektiriyor? İnsanların bu vahşete karşı tutum sergilemeleri lazım. Demokratik siyasete karşı bir vahşet var.
Her gün onlarca kişi tutuklanıyor, Kürtlerin emek ve mücadele ile elde ettikleri belediyeleri gasp ediliyor. İşgalcileri belediyelere getiriyorlar. Her yerde işkence var. Kürt kurumları ortadan kaldırılıyor. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırılıyor. İnsanları zorla göç ettiriyorlar. Asimilasyon, soykırım politikaları uyguluyorlar. Ama bir güne bir Başur hükümeti buna karşı bir açıklama yapmıyor. Türkiye Rojava'yı işgal etti, Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırdı, demografiyi değiştiriyor, buna karşı da bir tutum sergilemiyorlar.
KÜRTLER, TÜRK ÜRÜNLERİNİ SATIN ALARAK CELLADINI BESLEMEMELİ
Başur'da bombardıman oluyor, ölümler yaşanıyor, Türkiye her gün işgali genişletiyor bunlara karşı da bir açıklama yapılmıyor. Böyle nasıl Kürt halkına hizmet edecekler? Türkiye bundan cesaret alıyor. Bu tür şeyler Türk devletine hizmet ediyor. Belki, "biz zayıfız, Türkiye çok güçlü, Türkiye'nin karşısında duramayız, kendimizi savunmak için sessiz kalıyoruz" diyebilirler. Bu doğru bir siyaset değil. Bu siyaset Kürt halkına değil Türk devletine hizmet ediyor. Eğer Başur hükümeti Türkiye'ye karşı tutum sergilerse bu Başur'u daha da güçlü yapacaktır. Belki ekonomik alanda Türkiye'ye muhtaç olduklarını söyleyeceklerdir ama bu da doğru değil.
Başur ve Irak'taki ekonomi 10 Başur ve Irak'a yeter. Referandum olduğunda Türkiye ne dedi? Ekonomik ambargo uygulayacağını söyledi. Ama ambargo uygularsa kendisinin de zarar göreceğini anladı. Türkiye ekonomisi Başur'dan büyük bir fayda görüyor. Türkiye Başur'da birçok şey satıyor, milyarlarca lira kazanıyor. Türkiye ekonomisini Başur'a emanet etmiş durumda. Eğer Başur'da Türkiye'nin ekonomisine karşı bir atılım gerçekleşirse Türkiye'ye büyük bir darbe vurur. Zaten ekonomik kriz yaşayan Türkiye daha büyük bir zarar görür. PKK'nin mücadelesi sayesinde Başur halkı Türk devletinin gerçekliğini çok iyi öğrendi.
Türkiye'nin onlara oluşturduğu tehlikeyi daha iyi görüyorlar. Türk ürünlerine karşı boykot başlattılar. Bu boykot doğru ve yerinde bir karar. Türk ürünlerine karşı boykot yeterli değil, kimsenin Türkiye'ye de gitmemesi gerekiyor. Çünkü Türkiye'ye giderek onlara para kazandırıyorlar. Bu yüzden Türkiye'ye gitmeyin ve Türk ürünlerini kullanmayın. Bakur'da da Kürtler fazla bir şey almamalı. Elleriyle cellatlarını beslememeliler. Türkiye'ye kazandırılan her lira bomba olup Kürtlerin üzerine yağıyor. Eğer sen Türkiye'ye gidersen ya da Türk ürünlerini alırsan, savaşa hizmet etmiş oluyorsun. Kürtler soykırıma karşı durmak istiyorlarsa bir tutum sergilemeliler.
Halk MİT’in ajanlaştırma çabalarına tepki gösteriyor. Başur halkını ajanlaştırmaya çalışıyorlar. Bu ajanlıştırmanın sonucu ne olacak?
MİT Başur’da kendini örgütlüyor ve Kürtleri yok etmek istiyor. Her geçen gün gerilla ve PKK öncü kadrolarını katlediyor. Herkes de bu yaşananları görüyor. Bu katletme politikalarını sadece Medya Savunma Alanları’nda yapmıyor. Süleymaniye’de de yapıyor. Bu nedenle Başur MİT’in kendini örgütlemesinin önüne geçmelidir ve ona engel olmalıdır. Bu örgütlenme Kürt hareketine büyük bir zarar veriyor. Yarın Başur’da da büyük bir katliam yapmaya başlayacaklar. Sadece PKK üyelerini değil, değerli yurtsever Başur halkını da katlediyorlar.
Türkiye şimdiye kadar onlarca kişi katletti. MİT, PKK üye ve kadrolarını öldürdükçe Başur halkına ne kadar hizmet etmiş oluyor? Dünyada hangi devlet ister ki kendi ülkesinde bir istihbarat örgütlensin ve katletme politikasını uygulasın? Kimse bunun önünü açmaz, herkes bunun karşısında duruşunu belirler. Başur’da biz görüyoruz ki MİT her yerde örgütlemesini yapıyor. Başur halkından birçok kişiyi kendisi için örgütlüyor ve örgütlediği kişilerle gerillayı katletmek istiyor. Türkiye devleti bunu bilinçli yapıyor. Kürtleri parçalamak istiyor, Kürtleri birbirine düşürmek istiyor. Türkiye Bakur’da da bunu yapıyor. Birçok kişiyi ajanlaştırıyor ve çete haline getiriyor. Bu kişiler halka yaklaşamıyor. Başur’daki partiler bunu görmeli. Türkiye’nin Başur’u böyle parçalamalarına izin vermemelidirler.
Şengal ve Maxmur’a saldırı ve şiddet artmış durumda. Bunun nedeni nedir?
Maxmur halkı Türkiye’den kaçmış ve Başur’a gelerek yaşamaya başlamış. Türkiye onları kendi egemenliği altına almak istedi. Ama halk buna karşı çıktı. Kendi köylerini ve topraklarını terk ederek göçmen bir hayatı yaşamaya başladılar. Kendi kültürleriyle, irade ve kimlikleriyle yaşıyorlar. Şengal’de daha Osmanlı döneminde, Êzidî halkına birçok katliam fermanı çıkarıldı ve uygulandı. En sonunda da DAİŞ Şengal ve Maxmur’a saldırdı. Şengal ve Êzidileri ortadan kaldırmak istediler. DAİŞ, Türkiye’nin isteği üzerine Şengal ve Maxmur’a saldırdı. Çünkü Şengal ve Maxmur Türkiye için çok önemli.
Tarihte de onlar üzerine bir katliam yaparak onları kendi egemenliği altına almak istedi. Şengal’de Maxmur’da bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Hem DAİŞ’e karşı hem de Türkiye’ye karşı durdular. DAİŞ’in hedefine ulaşmasına izin vermediler. DAİŞ yenilince bu kez Türkiye DAİŞ’in yerine geçti. Şimdi Türkiye Şengal ve Maxmur’a saldırıyor. Daha önce DAİŞ saldırıyordu, şimdi Türkiye saldırıyor. Çünkü Erdoğan DAİŞ’in gerçek lideridir. DAİŞ ile sonuç almak istediler ama başaramadılar. Şimdi de kendisi devreye girdi.
DAİŞ ile sonuç almak istediler olmayınca kendileri girdi devreye. Şimdi Şengal de Maxmur da bu politika karşısında direniyor ve mücadele ediyor. Bu münasebetle kendilerini selamlıyorum ve kutluyorum. Onlar ulusal ve kutsal bir görevi yerine getiriyor. Belki zor ve zahmeti çekiyorlar, belki ağır bedeller de ödüyorlar fakat onurlu bir görevi yerine getiriyor. Türkiye neden bu yerlere saldırıyor, çünkü Türkiye Kürt halkının düşmanıdır. Özellikle de iradesiyle, haklarıyla özgür bir yaşamı yaşamak isteyen Kürt halkı onlar için bir hedefdir. Maxmur ve Şengal de kendini örgütlüyor ve yönetiyor.
Hiç kimseye muhtaç olmuyorlar, Türkiye Kürtlerin kendini yönetmesini istemiyor. Türkiye için Kürtler var olsa da olmasa da kendini inkar etmesi, kendisine karşı durması ve Türkiye’nin egemenliği altında olmasıdır. Türkiye bunun için ne gerekiyorsa yapıyor. Maxmur ve Şengal kendilerine Türk demiyor ve onların egemenliğine girmiyor. Kürtlüklerini insanlık için yaşatıyor ve kendilerini yürütüyorlar. Türkiye nerede böyle bir Kürt varsa onların düşmanıdır. Eğer Şengal ve Maxmur’a düşmanlık yapıyorsa neden budur.
Birleşmiş Milletler diye bir kurum var. Bu kurum bir yere kadar Maxmur ve Şengal sahip çıktı. Neden şimdi sessiz kalıyorlar?
Şimdi Türkiye, kimi güçlerin Maxmur ve Şengal’e karşı olduklarını görüyor ve bunu kendisi için bir fırsat olarak görüyor. Bu fırsatı kendisi için değerlendirmek istiyor. Şengal ve Maxmur dönük saldırıların ön plana çıkmasının sebebi budur. Şengal ve Maxmur’a sahip çıkacak kurumlardan bir tanesi de Birleşmiş Milletler’dir. Ancak Birleşmiş Milletler devletleri savunuyor halkları değil, ulusal değil uluslara karşılar.
Devletlerin çıkarlarını gözetiyorlar bu kurumların gerçekliği budur. Bu yüzden BM Maxmur ve Şengal’e sahip çıkmıyor, Türkiye’ye sahip çıkıyor. Türkiye’nin isteklerini kabul ediyor ve yerine getiriyor. Bu yüzden saldırılara karşı çıkmıyor. Şengal ve Maxmur karşı görevini yerine getirmiyor, onların isteklerini ve gereklerini yerine getirmiyor. Türkiye de bundan faydalanarak her geçen gün saldırılarını artırıyor.
Şimdi Doğu Kürdistan, İran ve Irak’ta halk gösterileri var. Yüzlerce insan yaşamını kaybetti. Bu sorun nasıl çözülecek, eğer çözülürse tüm bölgeye etkisi ne olacak?
Doğu Kürdistan diğer bölgeler gibi değil. Ortadoğu tüm dünya için önemli. Bir özgünlüğü var, çünkü tüm dengeler Ortadoğu’da bozuluyor ve yeniden var oluyor. Bu yüzden sömürgeciler bunu esas alıyor ve Ortadoğu’ya müdahale ediyor. Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre örgütlemeye çalışıyorlar. Denge yaratabilmek için dışarıdan sürekli Ortadoğu’ya müdahale ediliyor, bundan sonra da olacak. Bu müdahalelerden faydaları ne Ortadoğu’da ne sorunlar var. Ortadoğu’da birçok sorun var. Bu sorulara demokratik yollarla çözüm bulunabilir. Demokratik sistem bunları çözebilir. Sömürgeciler Ortadoğu’da demokrasiyi esas almıyor. Çünkü demokrasi olduğunda kendileri sömürgeci olamayacak. Sömürgeciliklerini düşündüklerinde demokrasi ve halkların kardeşliğini esas almıyorlar.
Sömürgecilikleri için ırkçılık ve tek halk ilkesini esas alıyorlar. Bu da Ortadoğu’da sorunları derinleştiriyor ve dışarıdan güçlerin müdahalesine neden oluyor. Dış güçler müdahaleleriyle sorunları çözmüyor, sorunları derinleştiriyor. Ortadoğu’yu çürütüyor. Ortadoğu sorunları ancak demokratik bir sistem ile çözüme kavuşur. Bundan dolayı hiç kimse sömürgeciliği ve mezhepçiliği esas almamalıdır. Sömürgecilik ve kendi çıkarları için halkın parçalanmışlığı, halk düşmanlığını derinleştirmeye çalışıyorlar. Yakalanma, ölüm, şiddet çözüm değil. Ortadoğu dış güçlerin müdahalesini kendisi için doğru bulmuyor, çünkü sorunlara hizmet etmiyor, sorunları çözmüyor. Sömürgeciler Ortadoğu’da halkın sorunlarını çözmüyor, halkın ihtiyaçlarını yerine getirmiyor, sorunlarını derinleştiriyor.
Bu yüzden Ortadoğu halkı özellikle Irak’da İran’da Lübnan’da halk hem dış güçlerin müdahalesine karşı duruyor hem de var olan sömürgeciliğe karşı çıkıyor. Bu nedenle Ortadoğu da toplum ve toplumsallık güçlüdür. Kapitalizm modernite istiyor ve toplumsallığı bozmak istiyor ki Ortadoğu’da kar elde edebilsin bu yüzden Ortadoğu’nun karşısında duruyor. Ortadoğu halkı bunu görüyor, bunun için toplumsallığına sahip çıkıyor. Kapitalist sistemin modernitesinin Ortadoğu’da sömürgeciliği esas aldığını görüyorlar. Toplumsallığa saygı göstermediklerini, ciddiye almadıklarını, olan toplumsallığı parçalamaya çalıştıklarını görüyorlar. Toplum da toplumsallığa sahip çıkmak için bu topraklarda isyan ediyor, mücadele ediyor.
ORTADOĞU HALKI ZULMÜ KABUL ETMİYOR
Halk olan sömürgecilerin kendi ihtiyaçlarına cevap vermediklerini ve halka zarar verdiklerini görüyorlar. Bu yüzden toplumun kendisine sahip çıkan öncüleri çoktur ve sömürgeciler sonuç alamayacak. Kapitalist modernitenin Ortadoğu’da bulunan sömürgecileri isyanların bastırılmasında fayda görüyor. Hatta bastırılan isyandan sonra tümünü kendi egemenlikleri altına alarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. İran’da İran halkı zengin bir tarihe sahip, birçok özgür demokrasi ön plana çıkmıştır. En son da Şah’a kaşı büyük bir direniş oldu. İran halkı direnişçi bir halktır. Böyle direnişçi bir halk direnişle var oldu.
Bu yüzden zulmü asla kabul etmiyor. Kendilerini ciddiye almayan egemenliği ve sömürgeciliği kabul etmeyen bir halktır. Bu yüzden direniyor ve bedel ödüyor. Irak’ta da klasik devlet kendini yürütemiyor, devletsizlik var. Halk da devletin çözüm olmadığını görüyor. Kendileri için çözüm üretmek istiyorlar. Bu devlet sistemine karşı çıkıyorlar. Lübnan da Irak da böyle dünyanın birçok yerinde de bu böyle. Dikkat edersek belki dünyanın birçok yerinde böyle bir arayış vardır fakat ağırlıkla Ortadoğu’da direniş var.
Bunun nedeni Ortadoğu’nun bir özgünlüğü var. Ortadoğu’nun en önemli özelliği toplumsallığının güçlü olması. Devlet ve sömürgecilik buradan çıktı ve yine buradan görülüyor ki devlet ve sömürgecilik çözüm değil. Kendi toplumsallığına karşı olan bu sistem karşısında durarak alternatif bir sistem üretiyorlar. Alternatifi de Önder Apo üretti ve sundu. Eğer demokratik konfederalizm sistemi kendileri için iyi anlarlarsa alternatiflerini geliştirebilirler.
Türkiye devletinin dile getirdiği sıfır sorun sıfır problem politikasıyla Ortadoğu’da rol almak istedi. Ama daha sonra Arap devletleri Türkiye’nin amacının sömürgeci Osmanlı devletinin yeniden yaşatmak olduğunu gördüler. Hatta örnek olarak Arapların Suriye karşısında tavır aldıklarını gördük. Katarlar dışındaki Arapların tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye devleti Arapları kandırmak istedi. Başlangıçta Arapların Türkiye’den ve Erdoğan’dan umut ettikleri vardı. Fakat daha sonra gördüler ki Türkiye ve Erdoğan zihniyetinde bir değişiklik yok bunların hepsi bir kandırmaca. Bu kandırmaca ile Araplar üzerinde kendi sömürgeciliğini kurmak, Osmanlıyı yeniden canlandırmaktır. Bu yüzden Türkiye ve Erdoğan’ın yanında sadece Katarlar bulunuyor. Katarlar dışındaki tüm Araplar Türkiye ve Erdoğan’ın karşısında duruyor. Çünkü tarihte Osmanlı’nın gerçekliğini gördüler. Erdoğan ve Türkiye zihniyetinde bir değişim yok.
Eskiden Arapları korkutmamak için onlara yumuşak yaklaşılıyordu. Onlar üzerindeki hedeflerini gerçekleştirmek için böyle yaklaşılıyordu ki Arapların kendilerine karşı direnmesini önlemek istiyorlardı. PKK direnişi güçlendikçe Türkiye ve Erdoğan’ın gerçekliği her açıdan ortaya çıktı ve herkes bunu görmeye başladı. Eskiden yumuşak şekilde sonuç almaya çalışıyorlardı ancak gerçeklikleri ortaya çıkınca artık Araplara böyle yaklaşamazlar. Yani nasıl halk düşmanılar, nasıl Arap düşmanılar ve nasıl Arapların topraklarını işgal edecekleri ortaya çıktı. Arapları bu oyunlarını öğrendiler ve bu yüzden Erdoğan ile Türkiye’ye yaklaşımlarını değiştirdiler. Bu da Türkiye işgaline karşı Suriye, Irak, Kürt ve Arapların ittifak kurabileceklerini ortaya çıkardı.
Şimdi de pratikte bu konuşa biraz yol kat edildi. Araplar siyasetin gerçekliğinin bu olduğunu gördüler. Çünkü Ortadoğu’da işgalcilerin en çok zarar verdiği halk Araplar ve Kürtlerdir. Ağırlıklar Arap bölgelerinde İslam kültürü var ve Kürtlerde bu kültürü esas alıyor. Bu yüzden Kürtler de Araplar da gördü ki ittifak ile bu parçalanmışlığı ortadan kaldırabilirler. Kendi gerçekliklerini, Ortadoğu gerçekliğini yeniden kazanabilirler. Bu esas üzerine bir yaklaşım öne çıkıyor ve bu yerinde bir yaklaşımdır. Erdoğan ve Türkiye’ye karşı Arapların almış olduğu tavır yerindedir.
Suriye’de Arap ve Kürt halkının hep birlikte işgalcilere karşı savaşması ve direnmesi bununla mı bağlantılıdır?
Kuzey Suriye Önder Apo’nun felsefesini ideolojini esas alıyor. Bunda da demokratik toplum, ulusal demokratik, demokratik konfederalizm, demokratik özerkliği geliştirmek esas alınıyor. Bu neyi ortaya çıkarıyor, halkların kardeşliğini, halkın iradesini, halkın gerçekliğini, kendini özgür ifade etmeyi ortaya çıkarıyor. Rojava bunun gerçekliğini gördü. Türkiye tehlikesinin önünü alacak olan da budur.
Türk devleti mültecileri tüm dünyaya karşı bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyor. Fakat diğer taraftan da Kuzey-Doğu Suriye ve Rojava'ya da mülteci yerleştirerek demografiyi değiştirmek istiyor. Türk devletinin mülteci siyasetini nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan-Bahçeli iktidarında bilinçli bir şekilde milyonlarca Suriyeli mülteci Türkiye'ye çekildi. Çünkü Suriye'yi şekillendirme amaçlarına ulaşmak istiyorlardı. Milyonlarca Suriyeliyi çok ucuz bir ücret karşılığında işe soktular. Emeklerini sömürdüler ve ekonomik açıdan onlarda birçok şekilde faydalandılar. Bir taraftan mültecilerle ekonomilerini güçlendirmek, diğer taraftan da çeteler üzerindeki egemenliklerini sürdürmek ve Suriye'deki amaçları için kullanmak istediler. Bundan dolayı onlara silah verdiler, eğittiler, çetelerden bir ordu kurdular. Aileleri de Türkiye'nin elinde rehinler.
Ne isterlerse çetelerin eliyle yapıyorlar. Yine çeteler üzerinden Rusya'yı kendi siyasetlerine çekmek istediler ve sonuç aldılar. Ayrıca Türkiye'ye getirdikleri mültecileri Avrupa'ya karşı kullandılar hem ekonomik alanda kullandılar hem de mali yardımda bulunun dediler. Milyonlarca para kazandılar buna rağmen siyasi alanda da bize yardım edeceksiniz dediler. Çeteler Kürtlere karşı savaşıp Suriye'de büyük bir tahribat yarattıktan sonra büyük bir darbe yediler. Bu yüzden Türkiye bu sefer kendi devreye girdi. Şu an Kuzey-Doğu Suriye'ye, Efrîn'e, Serêkaniyê'ye yerleştirdikleri çetelerle demografiyi değiştiriyorlar, asimle ediyorlar.
MERKEL, ERDOĞAN'A DESTEK VEREREK KÜRT SOYKIRIMINA ORTAK OLUYOR
Katliamlar yaparak Suriye'ye ağırlığını koymak istiyor. Bu şekilde Suriye'nin demokratikleşmesini önlemek ve Kürtlerin haklarına ulaşmasını engellemek istiyor. Şimdi de "İdlib'ten göçmenler geliyor, eğer Suriye'deki siyasetimi, Kürtlere karşı işgal, katliam siyasetimi kabul etmezseniz kapıları açarım" diyerek AB'yi tehdit ediyor. Bu yüzden AB Erdoğan'a karşı bir tutum sergilemiyor. Bundan dolayı bütün değerlerini ayaklar altına alıyor. İnsan hakları, demokrasi, adalet, özgürlük, vicdan, ahlak değerlerinin hepsini ayaklar altına alıyor. Erdoğan'ın hizmetine girdiler.
Amerika, Avrupa, Rusya hepsi Erdoğan'ın yürüttüğü siyasetin arkasında yer alıyor. Türkiye'nin siyasetine karşı olduklarını söyleyen ülkelerin hepsi Kürt ve Avrupa halkını kandırmak istiyor. Bu şekilde yaparak tepkileri ve direnişi engellemeye çalışıyor. Alttan alta Erdoğan'a her açıdan destek veriyorlar. Erdoğan bundan cesaret alıyor. Avrupa ve NATO ile olan ilişkilerini kullanıyor. Özellikle Merkel Erdoğan'ın siyasetine destek veriyor. Kürt halkına karşı uygulanan soykırımın ortağı oluyor. Bunun da mahkum edilmesi lazım.
Erdoğan savaş siyaseti ile Türkiye'nin ekonomisini batırdı. Türkiye toplumunda şu an bir kriz var, aileler birbirlerini öldürüyor, intihar ediyor. Siz bu siyasetin Türkiye toplumunda ve ekonomisinde yarattığı etkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birileri ekonomik krizi dile getirdiğinde Erdoğan, "Siz bombanın, kurşunun fiyatı ne kadardır biliyor musunuz?" diye cevap verdi. Bu şekilde zihniyetini ortaya koydu. Savaş ve katliamı esas alan bu zihniyet demokrasiyi ortadan kaldırdı, Türkiye'yi parçaladı, toplumu bozdu, insanları birbirine düşman etti. Şu an hem Türkiye'de hem de dışarıda savaş politikasını esas alıyorlar. Bütün ekonomisini savaşın hizmetine soktu. Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin sebebi Kürt halkına karşı yürütülen savaştır. Türkiye halkının bunu anlaması ve kabul etmemesi lazım.
Eğer Türkiye'nin ekonomisini iyi olmasını istiyorsa bu savaşa karşı durmalıdır, Kürtler birlik olmalıdır. O zaman ekonomi gelişir, açlık ortadan kalkar. Aynı zamanda binlerce çeteyi de besliyor, maaş veriyor onlara. Bu da ekonomik sorunları büyütüyor. Türkiye halklarının bunu Erdoğan ve Bahçeli'ye sorması lazım. "Neden bizi aç bırakıyorsunuz, çetelere maaş veriyorsunuz? Bu çeteler kim?" demeliler. O zaman bu savaşı yürütemezler. Eğer savaş devam ederse, ekonomi gün geçtikçe kötüleşirse sebebi halkın hesap sormamasıdır. İktidar da bundan cesaret alıyor. Bu yüzden açlık yaşanıyor ve insanlar intihar ediyor.
Gerilla ve tutuklu ailelerine karşı geçtiğimiz sene çok fazla özel savaş politikası yürüttüler. Sizce bunun sebebi nedir?
Kürt halkına karşı "Çöktürme planı" var onu yürütüyorlar. Aileler üzerinde de duruyorlar çünkü bu planın bir parçasını uyguluyorlar. Eskiden de aileler üzerinde fazla duruyorlardı, ama şimdi daha fazla duruyorlar. Zulmediyorlar, kandırmaya çalışıyorlar, "size imkanlar sunacağız" diyorlar. Bu şekilde arkadaşların ailelerini özellikle gerilla ve tutuklu ailelerini hareketten koparmak istiyorlar. Böyle yaparak tasfiye etmek istiyorlar. Bundan dolayı böyle bir plan yürütüyorlar. Ailelerin böyle bir plana hizmet etmemeleri lazım. Buna karşı durmalılar.
Çocuklarına, özgürlüklerine, mücadelelerine, değerlerine ve bedellerine sahip çıkmaları lazım. Eğer işgalcilerin yaklaşımlarına dururlarsa işgalciler bu planı yürütemezler. İşgalciler bu şekilde PKK'yi ailelerin gözünde, halkın gözünde zayıflatmak istiyor. Çünkü PKK'ye karşı özel ve psikolojik bir savaş yürütülüyor. Bu yüzden aileler üzerinde duruyorlar, aileleri PKK'nin zayıf düştüğüne inandırmak istiyorlar. Şehit, tutuklu ve gerilla aileleri üzerinden hareketi tasfiye etmek ve soykırım uygulamak istiyorlar. Ailelerin bu konuda uyanık olması lazım, bu plana karşı durmaları gerekiyor.
Tehdit de edilseler, onlara karşı diz çökmemeliler ve karşılarında durmalılar. Herkes bedel ödemeyi göze almalı, elini taşın altına koymalıdır. Herkesten istenen budur. Sadece aileler üzerinde durmuyorlar, Kürdistan'da ajanlık, fuhuş, esrar ve ahlaksızlık politikaları yürütüyorlar. Bu şekilde toplumumuzu bozmak, insanımız ulusundan ve mücadelesinden uzaklaştırmak istiyorlar. Halkın Kürdistan'da özgür bir şekilde düşünmesini engellemek istiyorlar. Bu şekilde çok kolay soykırım yapmak istiyor. Bunlar diz çöktürme planının bir parçasıdır, her insanın bu konuda uyanık olması lazım.
Bakur, soykırım siyasetinin de direnişin de merkezi durumunda. Buna karşı Bakur halkı ve Kürt halkının dostları nasıl bir yöntemle mücadele etmeliler?
Bakur'da direniş olmadığı zaman diğer alanlarda da olmuyor. Eğer şu an diğer alanlarda bir direniş varsa, bazı kazanımlar elde edilmişse bu Bakur'daki direnişin sonucudur. Bakur esastır, temeldir. Bakur'daki esas düşman Türkiye'dir. Tüm parçaların düşmanıdır Türkiye. Bu yüzden Bakur'daki direniş esastır. Diğer parçalar Bakur'da sonuç alınmayana kadar rahat olamazlar. Bu da göz önündedir. Eğer Başur ve Rojava rahat yaşamak istiyorsa, Bakur'daki Kürt sorunun çözülmesi lazım. Bu yüzden direnişin arkasında durun, destek olun. Türk devletinin oyunlarına gelmeyin. Türk devleti Bakur ve PKK'yi ayrıştırarak Kürt güçlerini zayıflatmak, parçalamak istiyor. Bu şekilde netice alacağını hesaplıyor. Bakur buna karşı duruyor, bedel ödüyor. Bakur'daki direniş sadece Bakur için değil tüm parçalar içindir.
Bu direniş Kürt halkı arasında bir ruh yaratıyor, Kürt ulusunu geliştiriyor. Diğer parçalarda gelişen direniş de ulusal birlik ruhunu güçlendiriyor. İkisi bu şekilde birbirini tamamlıyor. Bu yüzden Kürt halkı Bakur'da direnişi daha da büyütmelidir. Belki şu an faşist, işgalci iktidar soykırımı kendine esas alıyor, her yerden saldırıyor, birçok siyasi örgütü mağlup ediyor ama buna karşı kimsenin geri atmaması lazım. Örgütlenmeliler, mücadeleyi esas almalılar. Demokratik siyaseti beklememeliler. Bu baskı ve zulmü nasıl kıracaklarını tartışmalılar, kendileri için bir yol bulmalılar. Doğru olan budur. Faşizme, soykırıma ve işgale karşı bu şekilde durmalılar.
İşgalciler şu an Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırıyor. Halkımızın devlet kurumlarından uzak durmaları lazım. O kurumlara hizmet etmemeleri gerekiyor. Kendini örgütlemek için mücadele yürütmelidir. Kürt halkının dostları da Türk devletine destek vermemelidir. Türk ürünlerini almayın, Türkiye'ye gitmeyin ve Türkiye'nin karşısında durun. Kürtlerle ilişkilerinizi güçlendirin, desteklerinizi arttırın. O zaman bu faşizmden kurtulurlar. Türkiye sadece Kürtlere karşı düşmanlık yapmıyor. Türkiye bütün insanlık için tehlike oluşturuyor, Kürt halkının dostları da bunu iyi anlamalı. Bu yüzden Kürt halkına sahip çıkın, birliğinizi daha da güçlendirin. O zaman bu faşizm, bu büyük bela hem Kürtler için hem de insanlık için ayaklar altına alınır. Herkes bundan kurtulur.
Faşizm şu an neden bu kadar saldırıyor?
Faşizmin karakteri budur. Yani halklara, demokrasiye karşıdır, her zaman savaşı ve zulmü esas alır. Bunlar dışında kendini yaşatamaz. Eğer Türkiye'de AKP-MHP faşizmi hala, savaş, zulüm, adaletsizlik, hukuksuzluk, ölüm, tutuklama, göç siyaseti yürütüyorsa sebebi ırkçılığı esas almasıdır. Türk ulus devleti yaratmak istiyorlar. Bu yüzden tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan diyorlar. Bu da faşizmin fikir ve felsefesidir. Erdoğan ve Bahçeli her gün bunu dile getiriyorlar. Bu esaslar üzerinden savaş yürütüyorlar.
Bu siyasetin sonu yok. Savaş siyasetinde ne kadar ısrar ederlerse sonları o kadar yakınlaşır. Sonları yaklaştıkça da kirli siyaseti daha da arttırıyorlar. Bu da aralarında bir kırılmaya sebep olacaktır. Fakat insanların bu iktidarın bir meşruiyetinin kalmadığını görmesi lazım. Bu "madem meşruiyetini kaybettiler, zayıfladılar, biz de özgürlüğe yakınız, o zaman mücadele etmemize gerek yok" anlamına gelmiyor. Böyle düşünmek çok büyük bir yanlışlıktır. Bu düşünce onları iktidarda tutar. Onlara karşı direnişimizi daha da güçlendirmeliyiz, bu şekilde sonlarını getirebiliriz. Herkesten bu isteniyor.
2019 yılını değerlendirdiniz. Peki 2020 yılında nasıl bir mücadele yürütülecek?
2019 yılı nasıl zor geçtiyse bu yıl da zor geçecek. Bu bir gerçek. Çünkü Türkiye'deki faşizm gün geçtikçe zulüm ve baskıyı daha da arttırıyor. Bundan dolayı Kürt halkı, sosyalist hareketler faşizme karşı mücadelelerini daha da güçlendirmeliler. Bu şekilde sonuç alabilirler. Eğer böyle olmazsa iktidar kendi kendine düşmez. Ne kadar sonu yaklaşsa da yine de iktidarda kalır. Mücadele ettik, büyük bedeller ödedik, gerçeklerini hem Türkiye'de hem de dünyada herkese gösterdik, onları teşhir ettik, zayıflattık, yıkılma noktasına getirdik bu yüzden bunu tamamlamamız lazım. Bu yüzden 2020 yılında bu mücadeleyi daha da büyütmeliyiz. Herkes faşizme karşı mücadelesini büyütmesi gerekiyor.
Kürtlerin de birlik olması lazım. Ulusal birlik ve ulusal kongreyi güçlendirmeliler. Yine Kürtlerin Türkiye halkları ile, demokrasi hareketleriyle, sosyalist hareketlerle ittifaklarını güçlendirmeleri lazım. Kürtlerin dostları da faşizme karşı ittifaklarını kuvvetlendirmeliler. Bu anlamda birçok gelişme yaşandı, bu yıl daha da güçlendirilmeli. Bu şekilde faşizm karşısında sonuç alabiliriz. Bundan dolayı herkesin Önder Apo'ya daha fazla sahip çıkması lazım. Çünkü Önder Apo sadece Kürtler için önderlik yapmıyor. Bütün halklar için, insanlık için, demokrasi ve özgürlük için önderlik ediyor.
ÖNDER APO'YA DAHA FAZLA SAHİP ÇIKILMALIDIR
Bunu sadece biz söylemiyoruz, önderlik gerçeğini anlayan, onu kendi önderi gören birçok kişi söylüyor. Şu an önderlik üzerinde bir tecrit var. Halkın önderliği esas aldığını görüyorlar. Bundan dolayı tecridi daha da derinleştiriyorlar. Bu yüzden Kürt ve bütün demokrasi, özgürlük ve sosyalist güçler Önder Apo'ya daha fazla sahip çıkmalılar ve tecridi kırmalılar. Tecridin sona ermesi Kürtlere karşı siyasetin de sona ermesi demektir. Faşizmin sonu da gelir. Halk da faşizmden kurtulup demokrasi ve özgürlüğe kavuşur. Bu yüzden yeni yılda mücadele daha da büyüyecektir.
Bu umutla yeni yıla giriyoruz. Yeni yılda mücadeleyi her alanda daha da büyüteceğiz. Çünkü Önderliğin geliştirdiği mücadele ulusal bir mücadeledir. Bu seviyeye ulaştı o yüzden daha güçlü yürütülmesi lazım. İnsanlığın, halkların umudunu daha güçlü temsil etmeliyiz. Bu temelde görevlerimize yaklaşmalıyız. Bedel ne olursa olsun insanlık için bu bedeli yüklemeliyiz. Kimse rahat yolu tercih etmemeli. Eğer öyle bir yol tercih ederlerse direnişten uzaklaşırlar ve teslimiyeti esas alır.
Çünkü Kürdistan devriminin bir karakteri var. Nedir? Zor, zahmet ve imkansızlıklara karşı duruyor. İmkansızlığa karşı çözüm yaratmaktır. Bu Kürdistan'ın gerçekliğidir. Bu gerçekliği esas alanlar zulme, zorluğa ve imkansızlığa karşı durabilir. O yüzden halkımız rahat yolu tercih etmemelidir. Baskı, zulüm var diye geri çekilmemelidir. Kendisine ve değerlerine sahip çıkmalıdır, zorluğa, baskılara karşı durmalıdır ki mücadeleyi geliştirebilsin, faşizmin sonunu getirebilsin. Bu duygularla tüm Kürt halkının, Kürt dostlarının ve insanlığın yeni yılını kutluyorum. Başarılar diliyorum.