Beth-Şawoce: Sayfo-15’e giden süreci araştırıyoruz

Beth-Şawoce, "Sayfo-15’e giden sürecin tarihi etkinlikleri üzerine araştırma yapıyoruz" dedi.

Jan Beth-Şawoce uzun yıllardan bu yana 30 bini aşkın Asuri-Süryani’nin yaşadığı Stockholm'un Södertelje ilçesinde ikamet ediyor. Sayfo ve soykırımıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Beth-Şawoce, Nsibin Yayınevi'nin kurucusu. Sayfo konusunda kapsamlı araştırmalar yaptı. Bugüne kadar onlarca kitap yazdı.

Stockholm'un güneyinde kurulu Söderntörn Yüksek Okulu'nda araştırmalarını sürdüren Beth-Şawoce, binlerce kitap ve belgenin yer aldığı Süryani Kütüphanesi'nin sorumlusu. Yazar, soykırım konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Uzun bir süreden bu yana, Sayfo-15’e giden sürecin tarihi etkinlikleri üzerinde çalışma yürüttüklerini söyleyen Beth-Şawoce, Kilise-Devlet ilişkisi, Turabdin’de feodalite sistemi, Kürt feodalitesinin etkisi, yerel ve dış güçlerin etkisi, iç ve dış dinamikler, çeşitli misyon hareketlerinin etkisini araştırdıklarını bilgisini paylaştı.

Sayfo soykırımının kabul edilmesi günümüzde İsveç'te yaşayan Asuri-Süryanilerin temel talebi haline geldi. Siz uzun yıllardan beri Asuri-Süryani soykırımını araştıran bir yazar olarak Sayfo'nun ortaya çıkışı hakkında neler söyleyeceksiniz?

Sayfo ile ilgili yapılan araştırı ve incelemeler sonucu, çeşitli dilde üretilen ürünler, doğal olarak bilgilenme ve bilinçlenmeye kolaylık sağlattı ve bu olgu devam ediyor.

Önceleri, Sayfo ve Sayfo sonrası anlatılar, sık akşam sohbetlerinde anlatılagelirdi. Bu anlatı konusu, diasporada kendini hemen yazıya, yayına ve yapıt üretmeye bıraktı. Ve bugün Batı dünyasının hemen hemen her üniversite ve yüksek okulunda, Sayfo ele alınan ve araştırılan önemli bir tarih konusu haline gelmiş bulunmakta.

Çeşitli dilde yayınlanan ilk Sayfo kitapları, Osmanlı arşivi belgesinden yoksun yayınlandı. Bu sıra bir yanda TC’nin azgın inkar politikası ve diğer bir yanda da arşivinin araştırıcılara kapalı olması, sorun oluşturuyordu.

Bu konu zamanla, ürün ürete-ürete aşıldı. TC arşivlerinin önemli bölümü, açılmak zorunda kaldı. Hala kapalı olan bölümler araştırıcıya kapalı duruyor. Bunlardan örneğin Genelkurmay, Teşkilat-ı Mahsusa, İttihad ve Terakki Partisi, Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı ve Özel Arşivi, hala tasnif edilemeyen jurnalcilik, ihbarcılık, işbirlikçilik, tetikçilik... gibi binlerce ve belki on binlerce belgeli dosya var.

Şu an Sayfo-15 öncesini araştırıyoruz.

İlk başlarda, bilim dünyasındaki deneyimsizliklerimiz, bugün yerini, artık deneyime bıraktı. Yani burada belge nedir, nasıl toplanır, nasıl incelenir, nerede bulunur, konusunda epey yol aldık.

Örneğin Türkiye’de bir sürü sivil ve askeri bürokrat anısını kaleme aldı. Burada yaşadıklarını tek tek anlatmazsa bile, bir sürü ip ucuna değinim var. Ve bunlara net üzerinden ulaşmak artık hiç de zor değildir.

Yine Batı dünyasının hangi arşivinde belge bulunur, konusuna da bugün artık yabancı kalmadığımızı ileteyim.

Her geçen gün yeni bilgi ve yeni belge ile karşılaşıyoruz.

Son 30 yıl içinde Sayfo, İsveçliler tarafından daha bilinir bir hale geldi. Asuri-Süryanilerin yanı sıra İsveç'te kurulu partilerde sık sık konuyu parlamentonun gündemine getirdi? Bunun nedenleri nelerdir?

Sayfo ile ilgili ürünler, hemen hemen her partiye, bir tür ulaşma olanağı bulmakta. Bu ürünler, bu partilerde, konu ile ilgilenenleri tarafından okunur ve incelenir. Bu yolla konunun vahameti kavranır. Yani Sayfo 1-2 yerle sınırlı olmadığı, verilen çeşitli belge ile bu tanınınca ve coğrafyanın da bugün sıfırlanması görülünce, konu soykırımı oldu sorununu kavratıyor.

Son yıllarda Irak ve Suriye’de, DAİŞ’in ve diğer İslamcı grupların da aynı plan ve programla, bunu TC eliyle yapması, konuyu daha da ciddi anlaşılır, bir hale getirdi.

11 Mart 2010 günü parlamentoda yapılan oylamada soykırımı Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Sol Parti'nin oylarıyla soykırımı olarak kabul edildi. Söz vermelerine rağmen sosyal demokratların Sayfo'yu hükümet politikası olarak kabul etmemelerinin nedenleri nelerdir?

Doğal olarak bunun çeşitli nedenleri var. Bunun başında da TC’nin inkar temeli üzerine kurduğu azgın saldırgan diplomatik politikası. Etikten yoksun bu diplomatik politika, hemen Soykırım sözcüğünü kullanan ülkenin yurttaşına yönelir. Yani, TC’ye geziye, yaz tatiline gelmişlerin başına bin-bir türden hakaret, aşağılama, kaybolma, öldürme... hemen devreye girer. Ve bu ülkenin, yatırımı varsa TC’de, sonu getirilir.

Bu konuları ve benzerini, demokratik bir ülkenin parlamentosu ve partileri, birlikte düşünür tartışır. Olan bence bu!

Diğer bir yanda, bu demokratik ülke parlamento ve partileri, önüne uzun soluklu bir politika kurar ve yeri geldiğinde, konu gündeme yeniden getirilir.

Üçüncü dünya zihniyetli olmamız nedeniyle, bu gibi politik konulara anlayışsız, bilgisiz, bilinçsiz... yanaştığımızı düşünüyorum.

2010 oylamasında tüm sağ partiler Liberal Parti, Muhafazakar Parti, Hıristiyan Demokratlar ve Merkez Partisi'nin Sayfo karşıtı bir tavır almalarını nasıl karşılıyorsunuz? Bu partilerin tamamının şimdi Sayfo'nun kabul edilmesinden yana tutum almalarını neye bağlıyorsunuz?

Yukarıda değindiğim konuyu hem sağ ve hem sol, kendi devlet politikası anlayış etiği üzerinden ele alır. Muhalefet de görevini bir yanda parlamentoda ve diğer bir yanda da sunduğu bilgi ve belgeleriyle, kamuoyunu aydınlatma ile yapar. Yani, ileride ortak haklı bir politik karar olma bilincinin hazırlığı, sıradan seçmen insana sunuluyor gibi, bana geliyor.

Son dönemlerde hangi konuları ele alan araştırmalar yaptınız?

Uzun bir süreden bu yana, Sayfo-15’e giden sürecin tarihi etkinlikleri üzerinde çalışma yürütüyoruz. Burada Kilise-Devlet ilişkisi, Turabdin’de feodalite sistemi, Kürt feodalitesinin etkisi, ilişkileri... yerel ve dış güçlerin etkisi, iç ve dış dinamikler, çeşitli misyon hareketlerinin etkisi... gibi geniş bir yelpaze üzerinden araştırılarımız devam ediyor. Bunları ürünleştirip yayımlıyoruz.