Bir direniş tapınağıydı Girê Sor - I

Türk ordusunun 2021'in 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece işgal saldırısı başlattığı Zap, Metîna ve Avaşîn'deki direniş merkezlerinden biri de Girê Sor'du. Bu, bir savaş mevzisi olduğu kadar maneviyatla yüklü bir tapınak gibiydi.

Avaşîn alanında 23 Nisan'da başlayan savaş, sömürgeciliğin kanlı tarihi tekerrür ettirirken gerillanın baş eğmez yiğitliğini de karşısına dikiyordu. Mamreşo, Mervanos, Aris Faris, Werxelê ve Basya bölgelerinde yaşanan direnişler, vadilerden zirvelere yayılan mermi, bomba ve zılgıt sesleri, son anlarında tarihin en vicdanlı zamanlarına fısıldadıkları sözler; kabul zamanı çoktan gelmiş bir hakikati haykırdı hep... Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürecekti. İskender’in dahi karşısında el pençe durduğu topraklarda, dikilmeyecekti sömürgecinin bayrağı... Zafere sözlenmiş 10 gerillanın Kürdistan’ın kervan geçmez en yüksek zirvelerinden birinde verdiği özgürlük mücadelesinden bize kalanlardır bu yazılanlar…

80 gün süren Girê Sor direnişine ilişkin anlatımlar, belki de o mücadele dolu günlerin bir saniyesini bile anlatmaya yetmeyecektir. Yine de Girê Sor’un kızıl koridorlarından, onların ardıllarına ve tarihin sayfalarına akan, en az onların yürekleri kadar sade bir izdüşümüdür bu...

80 gün süren Girê Sor direnişini, direnişte yer alan Mizgîn Dalaho, Armanc Simko ve Têkoşîn Devrim'in anlatımlarından derledik. İşte ilk bölümü:

Girê Sor, Avaşîn’in sınır noktasında olduğu için hem düşman hem de bizim açımızdan çok stratejik bir mevzi. Basya bölgesine bağlı olan Girê Sor’un etrafında Tepê Xwedê, Govendê, Şehit Serhat, Xapûşkê, Helikopter, Leylek, Sivri ve Çarçela olmak üzere daha önce işgal edilmiş birçok tepe bulunuyor. Bu alanlar ile Girê Sor arasında sadece Basya suyu var. Aslında işgal saldırısından önce de Girê Sor’un etrafının neredeyse tamamı kuşatılmıştı. Kaldı ki Türk ordusunun yönelimleri bu saldırıyla başlamadı. Öncesinde de hava saldırılarıyla, karakollardan sürekli atılan obüs ve havanlarla olsun, hiç bitmeyen yoğun bir yönelim mevcuttu. Tepe etrafındaki en ufak bir hareket göründüğünde bile yüklü miktarda cephane kullanıyor ve sürekli bombardımana tutuyordu. Türk ordusunun konumlanması bu şekildeyken, Girê Sor’un hala gerillaların elinde olması dert olmuştu.

GIRÊ SOR VE ORADAKİ KONUŞLANMA

Girê Sor’un bir tarafı Govendê’ye, diğer tarafı ise Çarçela’ya bakar. Govendê’ye bakan kısım doğal bir kale gibidir; yüksektir ve yol vermeyen uçurumları var. Çarçela’ya bakan kısım ise daha düzdür. Girê Sor, dört tepecikten (gupik) oluşuyordu. Hepsi birlikte büyük tepeyi, yani Girê Sor’u oluşturuyordu. Gerillanın konuşlanması, yani savaş tünellerinin bulunduğu yer, birinci tepenin üzerindeydi. Burada tünel yapımına 2014'te başlanmış, birinci kattan başlayarak zirve denilen kata kadar çıkartılmıştı. Bu stratejik savaş mevzisi üç katlı, tünelleri çok uzun büyük bir şikeftti (mağara). Tünelleri çok uzun olduğu için her kat, diğer kattan bağımsızdı. Her üç kat arasında mesafe o kadar uzundu ki, insan her katta kendini ayrı bir kampta hissediyordu. Kapıların çoğu da uçurumdan çıkarılmıştı ve mevzi olarak kullanılıyordu. Kapıları çok fazla olduğu için doğal bir havalandırması vardı. Şikeftin yapısı çoğunlukta hava saldırıları ve havalandırma içindi. 7 yıl boyunca yapımı süren bu tüneller yüzlerce gerillanın dökülen teri, akıtılan kanı sonucunda tamamlandı. İşgal saldırısı sırasında orada olan gerillalar, son bir yıldı mevzilerdeydi. Yüzlerce gerilla, bu tünellerde gülmüş, ağlamış, kızmış, bağırmış, türküler söylemiş, halaylar çekmiş, yaralanmış ya da şehit düşmüş... Bu yüzden bir savaş mevziisi olduğu kadar manevi anlamları da çok farklı bir tapınak gibiydi Girê Sor.

SADECE BİR SAVUNMA TEPESİ DEĞİLDİ

Girê Sor’da insanın kendi mevziisini koruyabileceği ve aynı zamanda düşmanı da vurabileceği kapıları ve mevzileri çoktu. Son işgal saldırısında önce de düşmana rahat verilmiyordu. Gerillanın sadece savunma pozisyonunda kaldığı bir tepe değildi, aynı zamanda düşmana üst üste darbe vurulan bir saldırı mevziisiydi. Yani etrafını saran ve o kadar teknikle donanmış kalekollara kafa tutan heybetli bir kaleydi. Çoğunlukla Leylek Tepesi ve diğer tepelere karşı ağır silahlarla eylem gerçekleştiriliyordu. Düşman her ne kadar eylemlerden sonra üst üste hava saldırısı gerçekleştirse de sonuç alamıyordu. Gerillanın bir havanına, onlarca kazanla cevap veriyordu düşman. Bazen çöp bile dışarı atıldığında üst üste obüs atıyorlardı. Gerillanın çöpüne dahi tahammülü olmayan paranoyak bir ordu… Kaldı ki hava saldırıları olduğunda tüneller çok fazla etkilenmiyordu. Hava saldırısı olduğunda içeridekiler kazan mı vurmuş, obüs mü vurmuş, anlamıyordu bile. Hiçbir şekilde etkilemiyordu.

SAVUNMASINI YAPACAK TEK TEPE VARDI

Gerillanın cephesinden etrafı sarılan Girê Sor’un savunmasını yapacak tepe, sadece Süleyman Tepesi'ydi. Girê Sor, Avaşîn eyaletinin uç noktasıydı ve en ön cephesiydi. Bu yüzden arka cepheden Girê Sor’un savunmasını yapacak başka herhangi bir tepe yoktu. Mamreşo tepesi vardı fakat o da savunma yapabilecek yakınlıkta değildi. Tepenin bu konumu sebebiyle eyaletten yarı kopuk bir konumda olduğu söylenebilir. Hareket halindeyken çoğunlukta etraftaki düşman tepelerine görüntü veriliyordu. Çarçel’den Sivri’ye, Leylek’ten Xapûşkê, Şehit Serhat, Helikopter ve Govendê olmak üzere tüm tepeler 24 saat Girê Sor’u izliyordu. Tepe hep günlük olarak vuruluyordu. Türk ordusu, özellikle Sivri Tepesi'nden görüntü alsa direkt tank ya da 37’lik toplarla vuruyordu. Tepeyi vurmadıkları bir gün yoktu; görüntü alsa da almasa da vuruyordu, çünkü Girê Sor’un konumu ve gerilla eylemleri düşman hareketliliğini çok engelliyordu. Bu yüzden onlara dert olmuştu. Mesela düşman Çarçela yamacında yol çalışmaları yaparken gerilla ağır silahlarla vuruyor, rahat vermiyordu. Çalışmalarını durduruyordu.

MADDİ ALTYAPI HAZIRLIKLARI YETERSİZDİ

Tepenin eyaletten kopuk konumu nedeniyle altyapı konusu da genelde sorun oluyordu. Altyapıyı temin etmek için birçok tehlikeyi göze almak gerekiyordu. Etraftaki karakolların, avını arayan aç kurtlardan farkları yoktu. Bir hareket görmeye dursunlar, barbarlar gibi saldırmaktan geri durmuyorlardı. Ya risk alıp altyapı temin edilecek ya da mevsime göre hareket edilecekti.

Gerillanın, 2021'de altyapıyı temin edecekleri mevsim fırsatları oluşmadı. Kış aylarında kısmi erzak, cephane vs. çekilmişti fakat genel olarak hala bazı ihtiyaçlar vardı. Girê Sor için yıllardır operasyon olacağı bilgisi vardı, bu yüzden bazı tedbirler almaya çalışılmıştı. Tünellerin kendisi zaten kale gibiydi; hem uzun hem de sağlamdı. Özellikle Garê saldırısından sonra eldeki imkanlar doğrultusunda yeni tedbirler de alındı fakat 23 Nisan’da Avaşîn'e saldırı başladığında Girê Sor’un bu savaş için maddi altyapı hazırlıkları tam değildi. Tam olan moral, iddia ve kararlılıktı. Herkes bu koşullar altında düşmana karşı sonuna kadar direnmeye hazırdı.

YÜREK VE BEYİN SAĞLAM TUTULUYORDU

Mamreşo’ya doğru 23 Nisan gecesi giden helikopterlerin sesi, yepyeni bir sürecin başlangıcına işaret ediyordu. İlk saldırı başladığında sanki aylar sonrasına kadar olacakları görür gibi hazırlanmaya başlandı. Silahlarını, mevzilerini ve aslında en çok da yüreklerini...

Bu savaş yürek istiyordu. Yüreği sağlam olmayan bunca acının içerisinde hala nasıl cesaret edecekti savaşmaya? Gerillanın hafızasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın yıllar önceki "yüreğinizi ve beyninizi sağlam tutun" şeklindeki seslenişi duruyordu.

Mamreşo ve Mervanos alanlarında işgal saldırısı başladığında tüm gerillalar harekete geçti. Patlayıcı malzemeleri az olduğu için sabotajcılar yeni fikirler geliştiriyor, suikastçılar da silahlarını hazırlıyordu. Tüm silahlar mevzilere yerleştirildi. Saldırıyı güçlü karşılamak için herkes seferberdi ve elinden geleni yapıyordu. Hazırlıkların tamamlanması için tünellerin içindeki koşuşturma ve oluşan atmosfer büyük heyecan yaratıyordu. Düşmanın nasıl vurulacağı, nasıl karşılanacakları tartışılıyordu. Tünellerde hazırlık yapılıyor, aynı zamanda Mamreşo için de neler yapabileceğine yoğunlaşılıyordu. "Dışarı çıkıp Sivri’de eylem yapalım ya da Çarçela aşağısında yapılan caddeyi vuralım, düşmana rahat vermememiz gerekiyor" deniliyordu. Mamreşo için mutlaka bir şeyler yapılması gerektiği ruhu ve isteği tüm gerillada vardı. Her katta ayrı nöbetçiler yerleştirilmişti ve düşman hareketliliği sürekli takip ediliyordu. Helikopter hareketliliği olduğunda 12,5’lik doçkayla saldırı helikopterlerine atış yapıp Mamreşo ve Mervanos’takilere yardımcı olmaya çalışılıyordu. Düşmanın ilgisini çekmeye çalışıp orada direnenlerin yükünü hafifletmek içindi. Israrla düşmanın ilgisini Girê Sor’a çekme isteği, aslında yıllardır hafızada ve yürekte biriktirilen yoldaşlık duygularının en somut haliydi. Düşman Mamreşo’yu vuruyor, indirme yapıyordu fakat Mamreşo’nun etrafında yer alan tepelerin hepsi düşmanın ilgisini üzerlerine çekmek için ellerinden geleni yapıyordu.

YAŞANANLARDAN TECRÜBE BİRİKTİRİLİYORDU

Girê Sor kalesinde kapılar çoktu, dışarı çıkmadan da düşmana darbe vurabilir ya da ağır silah kullanabilirdin. Mesela operasyonun ortasında Girê Sor kalesinin içinde doçka kullanmak düşmanın üzerinde psikoloji etki yaratıyordu. 14,5’lik doçkayla da Çarçela kapısından Sivri karakollarına doğru atış yapılıyordu. Gerilla, bazen de düşmanın askeri amaçla yol yaptığı yerleri vuruyordu. Bu şekilde arkadaşlarını desteklemeye çalışıyor, diğer yandan da hazırlıklarını yapıyordu. Mamreşo’da yaşananlar tecrübe oluyordu. Bu yeni bir savaştı ve düşman yeni taktikler deniyordu. Mamreşo, Zendûra ve Şehit Serdar’da yaşananları sürekli takip ediyor ve kendi tepelerinde yaşanacak olası bir savaş için tecrübe kazanmaya çalışıyorlardı.

MAMREŞO MİRASI YOL GÖSTERDİ

Mamreşo’da 23 Nisan'dan 3 Mayıs’a kadar Serhat, Rûken, Canfeda, Kamuran, Zafer, Xebat ve Sarya öncülüğünde destansı bir direniş yaşandı. Onların direnişi bize miras oldu ve yol gösterdi. Kendilerinden sonra yaşanacak direnişlere ışık olmak için böyle amansız savaşmışlardı. Avaşîn’deki savaşın ilk kurşunuydu Mamreşo, hedefi tam 12’den vurmuşlardı. Ne olursa olsun zafer onlarındı. Mamreşo’da 10 günlük direnişin ve düşmanın kimyasallarla gerillaları şehit düşürmesinin ardından Girê Sor'da yaşanan acının tarifi yoktu. Ancak bu, savaşın henüz başıydı ve bu alçak düşman karşısında moral üstünlüğünü korumak zorundaydılar. Mamreşo’dan sonra "O direnişi cevapsız bırakmayacağız, sözle değil eylemle cevap vereceğiz’’ denildi. Tüm sohbet ve tartışmalarda bu iddia vardı.

Serhildan birlik komutanıydı. Koridorlarda sürekli bağıra bağıra "Berxwedana Serdemê’’ stranını "Berxwedana Girê Sor’’ diye uyarlayarak söylüyor, tüm arkadaşlarına moral veriyordu. Gerçekten herkesin iddiası büyüktü, her iş sırasında her sohbet arasında tüm gerillalar, "Bu tepe düşmana mezar olacak’’ diyordu.

SÜLEYMAN TEPESİ'NE SALDIRI ÖNCESİ

Gerillalar, kış sürecinde arkadaşlar Süleyman Tepesi'ni bırakmıştı. Baharda tekrar tutulacağı için tepenin bırakıldığından birçok gerillanın haberi yoktu. Armanc ve Baz'ın düzenlemesi baharda oraya olmuştu fakat tam da Süleyman Tepesi'ne geçecekleri gün işgal saldırısı başladı. Buna rağmen diğer gün tepeye geçtiler. Orada mayınlama da dahil hazırlık yapıldı. Girê Sor'da sabotaj malzemeleri olmadığı için direkt Stûnê bölgesinden patlayıcı getirildi. Süleyman Tepesi'ne öncelik verildi, çünkü orada sayı azdı ve önemli bir mevziydi. Eyaletteki en yüksek tepeydi ve özellikle Basya ile Stûnê üzerine hakimdi. Düşmanın, olası Basya saldırısında direkt orayı tutacağı biliniyordu.

Süleyman Tepesi'nin tünelleri çok sağlam değildi, sadece üç kapısı vardı. Tünellerin konumu tam zirvede yapılmış ve kayalıkları da kendiliğinden yıkılıyordu. Stratejik bir tepeydi fakat savaş tünellerinin durumundan kaynaklı taktiksel açıdan orayı bırakmak daha yerindeydi. Süleyman Tepesi'nde bir birime sonbahara kadar yetecek erzak vardı. Girê Sor’da da altyapı sorunu olduğu için Süleyman’daki erzağı, tekniki malzemeleri ve cephaneyi Girê Sor’a çekme kararı alınmıştı. Her seferinde bir grup gidip oradaki malzemeleri getiriyordu. O süreçte ciddi pil sorunu vardı. Girê Sor’un tünelleri çok uzundu. Kimsede fener olmadığı için karanlıkta duvarlara çarpa çarpa ilerleniyordu. Gerillalar karanlık tünellerde çok zorlanıyordu, herkes çakmakla gidip geliyordu, bu yüzden de tünellerde hızlı hareket edilemiyordu. Süleyman Tepesi'ndeki erzak ve pilleri getirme planlaması vardı. Zaten Mamreşo’da saldırı çıktığında Şehit Şoreş Kampı denetime girmişti, gidip oradan ihtiyaçlar getirilemiyordu, bu yüzden Süleyman’dan getirilecekti. Her akşam ikişerli gruplar halinde sırtlarında Girê Sor’a erzak ve malzeme çekiyorlardı. Saldırı başlamadan bir-iki gün önce de Botan, Özgür ve Baz, Süleyman Tepesi'ne gidip pil ve diğer malzemeleri getirecekti.

SÜLEYMAN TEPESİ'NE SALDIRI

14 Haziran günü yüklerini hazırlamış, çıkmak üzereyken saat 20.00 gibi saldırı başladı. Düşman önce obüs ve tanklarla Girê Sor ve Süleyman’ı vurdu. Daha sonra savaş uçakları üç defa Süleyman’ı, bir defa da Girê Sor’u vurdu. Ardından da helikopter hareketliliği başladı ve Süleyman’ın yanında ve üstünde, yine uzun bir alana yayılan silsile boyunca yaklaşık 20 defa indirme yapıldı. Saldırı helikopterleri fazla vurmadı ama çok yoğun hareketlilik oldu. Gerilla da kameradan takip ediyordu. Düşman Süleyman'ın boş olduğunu düşünmüş olacak ki, gelir gelmez tünellerin kapısının önüne doğru ilerledi. Düşman hemen kablo döşeyip, kapılarına patlayıcı döşemek istiyordu. Gerillalar, daha önceden yerleştirdikleri patlayıcıları düşmanda patlatıyordu. Düşman patlayıcıların üzerine geldiğinde sabah 05.00 sıralarıydı. Tam patlayıcıların üstüne geldiklerinde ilk patlayıcı patlatıldı. Burada 3 asker öldü ve hepsi uçurumlardan yuvarlanıp düştü. Girê Sor’daki kameradan askerlerin patlama sonrası nasıl uçurumlardan düştükleri tek tek izleniyordu.

Gerillalar, iki gün kadar orada kaldı. Oradaki mevzi zaten küçüktü ve uzun süreli bir savaş için uygun değildi. Deşifre olmayan bir kapısı vardı ve düşman henüz görmemişti. Gerillalar bomba atıp bir süre çatıştı. Girê Sor'dakiler dışarıdan koordine ediyor, düşman hareketini direkt aktarıyordu ve onlar da düşmanı vuruyordu. En sonunda verilecek doğru kararın bu mevziinin bırakılmasıydı. Bu yüzden gerillalar çıkması için sürekli anons geçiliyor, onların çıkabilmesi için sürekli doçka kullanılıyor, düşmanın ilgisi Girê Sor’a çekmeye çalışılıyordu. Botan asla çaresiz kalmıyordu ve yanındaki arkadaşları da hiç çözümsüz bırakmıyordu. Gerçekten de çok yaratıcıydı. "Biz zaten üç kişiyiz, ne yapabiliriz ki’’ demediler. Üç kişiyle bir savaş mevziisini yüzlerce işgalciye karşı savunuyor ve eylemleriyle kayıplar verdiriyordu. Gerillalar hem içeriden düşmanı vuruyordu hem de dışarıdaki patlayıcıları düşmanda patlatarak üzerinde büyük bir etki yaratıyordu.

ORADAN ÇIKMAYA İKNA EDİLDİLER

Gerillalar, saat 21.00 sıralarında düşmanda ikinci patlayıcıyı da patlattı. Diğer patlayıcılar zaten Girê Sor’un açısına girmiyordu. Akşama kadar burada direndiler, büyük cihazdan da sürekli çıkmaları için ısrar ediliyordu. Üç gerilla da kararlıydı, tepeyi bırakmayacaklarını ve savaşacaklarını söylüyordu. Cihazdan sürekli onların çıkmaları için talimat veriliyor, takviye gönderecekleri söyleniyordu. Diğer günün akşamında saat 20.00 gibi çıkmaya ikna oldular. Çarçella kapısını zaten düşman fark etmemişti. Önce Baz dışarı çıkmış, bir kademe kendini aşağı bıraktıktan sonra Özgür ve Botan da çıkmışlardı. Arkadaşlar tam çıktığı esnada korucu mu yoksa asker mi olduğunu netleştiremedikleri biri onları fark ediyor. Özgür, Botan’a "Heval asker bizi gördü’’ diye sesleniyor. Botan da "Hemen kendini aşağı bırak’’ diyor. Büyük ihtimal korucu da olabilir, görüyor ama korkudan sesini çıkarmıyor. Bu şekilde bir kademe kendilerini aşağı bırakıyorlar.

ÖNCE GUNDÊ HERKÎ, SONRA GIRÊ SOR

Çıktıktan sonra çok zorlu bir yoldu. Hem düşman çemberinden çıkmak hem de yazın ortasında susuz bir şekilde o kadar yol yürümek kolay değildi. Düşmanın araziye nasıl yayıldığını tam olarak bilmedikleri için gelip düşmanın aşağısında bir yerlerde durmuşlardı. Yanlarında telsiz cihazı vardı ve Girê Sor ile bağlantıya geçtiler. Girê Spî’de asker olup olmadığını sordular, "var" cevabı verildi. Aslında düşmanın 400 metre yakınına kadar geliyorlar fakat düşman fark etmiyor. Köpeklerin ve askerlerin sesini duyuyor ve orada görüntü vermeden konumlarını değiştiriyorlar. Sonra Gundê Herkî tarafına gidiyorlar. 17 Haziran gecesi sağlam bir şekilde Girê Sor’a ulaşmayı başardılar. Girê Sor’a ulaştıklarında büyük bir sevinç vardı. Süleyman gibi küçük bir şikeftin, o kimyasal gazların içinden ve düşman çemberinden çıkıp sağlam ulaşmalarının anlamı gerçekten çok farklıydı.

Birkaç gün içinde oradaki yaşananlardan tecrübe almışlardı. Düşmanın yönelim tarzını anlamışlardı. Botan, o süreçte de hep "Mutlaka Girê Sor’a ulaşmamız gerekiyor, arkadaşların bize ihtiyacı var, bir de mutlaka pil götürmemiz lazım’’ diyormuş. Botan gaziydi, yaralıydı ama insan, iradesinden büyük bir güç alıyordu. Özgür ise hep, "Ben bu mevzilerin yapımına eskiden bir türlü anlam veremiyordum ama Süleyman’dan sonra ne demek olduğunu anladım’’ diyordu. Artık mevzi yapmak için kendisi ısrar ediyordu. Onların gelmesiyle tecrübeler çoğaldı, sayı arttı ve kapılarda daha çok tedbir alındı. Artık hazırdılar ve düşmanın gelmesini bekliyorlardı.

Devam edecek...