Son Dakika: Stêrk TV ve Medya Haber TV'ye baskın: Polisler tüm binayı talan etti

Bor: Özgür bir yaşam ve gelecek içindi

28 yıl sonra tahliye olan Fuat Bor: “Özgür bir yaşam ve gelecek içindi. Acısı ve zorlukları kadar, gururu ve onuru ayakta tuttu. . Bu zorlu sürecin, özgürlük ve demokrasiyle sonuçlanacağına inancım tam.”

Fuat Bor, “İçinden geçtiğimiz süreç zorlu, özel ve özgündür ama ömrünü doldurmak üzere. Umut için beklentilerimiz kadar imkanlarımız da mevcut. Bu zorlu sürecin, özgürlük ve demokrasiyle sonuçlanacağına inancım tam” dedi.

Fuat Bor, 1994’te 22 yaşındayken tutuklandı. 14 yıl boyunca yargılaması süren Bor’a, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) daha sonra Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılandı ve müebbet hapis cezası verildi. Gözaltında avukatları olmadan ifadelerinin alınması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı verdi. Yeniden yapılan yargılama sonucu 6 Nisan’da üç arkadaşıyla birlikte tahliye edildi.

28 yılını tutsak geçiren Bor, ANF’ye konuştu.

CEZAEVİNDE GEÇEN 28 YIL

Tutukluluktan hükümlülüğe, oradan da yeniden yargılamaya ve en son tahliyeye kadar yaşanan sürecin, Türkiye’de yargı ve adalet sisteminin niteliğini, düzeyini, taraflı ve düşmanca bir zihniyete sahip olduğunu ortaya koyduğunu belirten Bor, cezaevinde geçirdiği 28 yılı özetlemenin zorluğuna işaret etti.

Bor, şunları anlattı: “Zira bu uzun süreçte birçok şey yaşandı. Mücadelenin dışarıdaki düzeyini farklı boyutlarda içeride yaşadık, tanıklık ettik, her zaman gelişmelere müdahil olma, katılma esprisiyle yaklaştık. Duygu olarak zorlandığımız, süreçlere yeterince cevap olamadığımız hissini yaşadık ama her zaman gözümüz kulağımız, yüreğimiz dışarıyla birlikteydi.

YATTIĞIMIZA DEĞDİ, DİYORUM

Cezaevinde yatmak, amaçları olanlar için doğum sancısı çekmesine benzetebiliriz. Özgür bir yaşam, özgür bir gelecek için çekilen doğum sancısı. Acısı ve zorlukları kadar gururu, onuru bizleri ayakta tuttu. 28 yıl sonra dönüp baktığımda eksik ve yetersiz kaldıysak bile yattığımıza değdi, diyorum. Kuşatılmışlığın en üst boyutta olduğu cezaevlerinde yaşam zorluklarla, sıkıntılarla, kısıtlamalarla doludur. Cezaevlerinde yaşam bir bakıma felce uğratılmıştır. Sistemin en rahat olduğu mekanlardan biri cezaevleridir. Dilediğini yapabilen, hiçbir kuralı, hiçbir ölçüyü dikkate almayan, dilediği gibi davranan bir yaklaşımla kendini hissettiren, dayatan bir gerçekliğe sahiptir. Cezaevlerinde yaşam büyük bir bilinç, büyük bir irade ve sabırla yaklaşılmadığında insanı tüketen, bitiren bir özelliğe sahiptir.

MANEVİYAT EN BÜYÜK GÜÇTÜR

Maneviyat cezaevinde en büyük güçtür. Güçlü bir maneviyatın etrafında oluşturulmuş bir yaşam, dinç ve diri kılıyor; uzun yılların birikimi, tecrübesi bütün dayatmaları aşan, boşa çıkaran bir düzeydedir. Direniş kültürü ve ruhu, yoldaşlık ruhuyla bütünleşerek güçlü bir yaşama zemin oluşturuyor. Esaretin yükü, güçlü bir dayanışma ve arkadaşlıkla hafifliyor. Bütün yönelimlere rağmen ortak yaşam ve birliktelik kırılamıyor. İçerideki yaşam dışarıdakiyle birçok noktada ortak özellikler sergilese de dışarıdaki yaşamdan farklıdır. İmkanlar, koşullar, mekan, içeride yaşamı sınırlayan zorlayan niteliktedir. İkisi arasındaki fark, imkansızlıklar içerisinde iradenle oluşturduğun, koruduğun bir yaşam söz konusu. Dışarıda bütün imkanlara rağmen yaşam kendiliğinden, manevi yönü güçlü olmayan bir mahiyettedir.”

KENDİ BİLİNCİNİ OLUŞTURMA

Cezaevindeki en büyük çalışmanın kişinin kendi bilincini oluşturma çalışması olduğunu ifade eden Bor, şöyle devam etti:  “Çünkü bilinç, insanın içinde bulunduğu gerçekliği algılaması kadar, kendisini ona göre konumlandırmasında getirir. Kendini tamamlayan bir bilinç zamanla üretime yönelir. Cezaevinde zamanımı okumaya, araştırmaya, incelemeye, göre ayarladım. Çoğunlukla okudum. Bununla birlikte Kürtçe, Türkçe öykü; Kürtçe, Türkçe şiir gibi belli konularda yazımsal çalışmalarım oldu. Genellikle yazdıklarımı zulaladım. İleride bu çalışmalarımı ele alıp değerlendirmeyi düşünüyorum.”

GÜÇLÜ BİR TOPLUMSAL TEPKİ

En büyük dileğinin cezaevlerindeki arkadaşlarıyla dışarıda buluşmak olduğunu söyleyen Bor, özellikle hasta tutsakların durumunun, en çok zorlayan konuların başında geldiğini söyledi.

Yapabileceklerin sınırlı olmasının herkeste derin bir zorlanma yarattığını kaydeden Bor, şunları ifade etti: “Eskiden hastaneye götürülüp kelepçe açılmaması nedeniyle tedavileri engelleniyordu. Yeni bir uygulama olarak ağız içi aranması getirildiği için hasta arkadaşlar cezaevinden hastaneye gidemez oldular. Bu çok planlı ve düşünülmüş bir uygulamadır. Amacı hasta arkadaşları tedavilerini engellemektir. Bu konuda güçlü bir toplumsal tepki gerekiyor. Yıllardır birlikte kaldığım arkadaşlarımı içeride bırakıp çıkmak, beni en fazla zorlayan konulardan biri oldu, tarifi zor bir duygudur bu. Uzun yıllar birlikte geçirmiş, birçok sıkıntıya birlikte katlanmış, her şeyi paylaşmış ve birbirimizi her açıdan tamamlayan bir ilişkiye sahiptik. Çıkarken bir parçam orda kaldı. Vedalaşırken boğazım düğümlendi, arkadaşlarımı orada bırakıp çıkmak çok ağır geldi. Tahliye sırasında hepsi kapıda arkamdaydı. Onlar alkış ve ıslık çalarken içimde adeta fırtınalar koptu, sevincim yarım kaldı.

ONLARLA BULUŞMAK BÜYÜK DİLEĞİMDİR

Halen saate baktığımda aklıma ilk gelen arkadaşların şimdi ne yaptıklarıdır. Her birinin yüzü, siması, özellikleri zihnimde kazılı. Cezaevi arkadaşlıkları çok özel ve derin bir bağ oluşturuyor içeride. Çok değerli arkadaşlar var, 30 yılını dolduran arkadaşlar var. Onların çıkışını büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum. En büyük dileğim onlarla birlikte dışarıda buluşmak. Özellikle hasta arkadaşların durumu bizi en çok zorlayan konuların başında geliyor. Hasta arkadaşlar için yapabileceklerimizin sınırlı olması herkeste derin bir zorlanma yaratıyordu.”

SİYASİ KONJONKTÜRLE BAĞLANTILI

Hiçbir zaman cezaevlerinin, yaşanan siyasal süreçlerden bağımsız olmadığını belirten Bor,  28 yıllık cezaevi tecrübesine dayanarak, son bir kaç yıllık süreçteki kadar bir baskıya, yönelime tanık olmadığını söyledi. Bor, “Şu an her şey sorun haline getirildi. Günlük merkezi uygulamalar, söz konusu kendi yasalarını rafa kaldırmış durumdalar. Aramalar, sayımlar, hastaneye gidiş gelişler, görüşler, iletişim, sosyal aktiviteler, birer sorun yumağı haline getirildi, dilekçe yazmak bile ceza konusu yapılıyor. Karabük'e 35 kişiye yazılan dilekçelerden dolayı 2 yıl hapis cezası verildi. En küçük bir konu bile hücre cezası gerekçesi yapılıyor. Mevcut uygulamaların, içinde bulunduğumuz siyasi konjonktürle bağlantısı var” şeklinde konuştu.

35 GÜNLÜK HÜCREYLE FİNAL

Tahliyesinin çok problemli bir şekilde olduğunu söyleyen Bor, şunları paylaştı: “2 Mart’ta saat 21.00’de gelip tahliyemin geldiği söylendi. Başka bir cezam olduğu için işlemler gerçekleşene kadar tekli denilen yerde tutulacağımı, en geç sabaha bırakacaklarını belirttiler. Bu şekilde hücreye alındım. Cezaevi idaresi, hakkımda ‘iyi halli değil’ kararı verdiği için bırakılmadım. 35 gün hücrede tutuldum, cezamın mahsup edilmesi için yaptığım başvuru bir ay sonra cevaplandı. 6 Nisan’da tahliye edildim.

CEZAEVİNDEN DIŞARIYA İLK ADIMLAR

Beni kapıya getiren asker, ‘buyur yol senin’ dedi. 40-50 metrelik yolu geniş bir gökyüzü altında yürürken, gözümün eriştiği en uzak noktalara baktım. Dönüp cezaevine ve geriye dönen askere baktım ‘bitti işte’ dedi. 28 yıl süren fiziki esaretin mekanından adım adım uzaklaşırken içimde yarım bir sevinç, geride kalan arkadaşların hüznü, beni bekleyen aile ve arkadaşlarımın yaratığı karmakarışık duygular vardı. En yakındaki ankesörlü telefondan ailemi aradım, onların sevinç çığlıklarını önümde uzanan dağlara bakarak dinledim.”

İNANCIM VE UMUDUM TAM

Dışarıdaki yaşamı ve değişimleri değerlendirmek için çok erken olduğunu kaydeden Bor, şunları ekledi: “Her şey  çok ama çok değişmiş, bambaşka bir şehre gelmiş gibiyim. Yaşadığım mahalle tanınmayacak kadar değişmiş, yeniden tanımaya çalışmam gerek. Diğer bir izlenimim; tekniğin yaşamın merkezine girmiş olduğu yönünde. Yaşam ve ilişkiler neredeyse tamamen tekniğe odaklı yürüyor. Annem, babam dahil tanıdığım birçok insanı içerideyken yitirdim. Eski neslin önemli bir çoğunluğu hayatta değil. İçinden geçtiğimiz süreç zorlu, özel ve özgündür. Bu süreç de ömrünü doldurmak üzere. Yakın geleceğin umutlarımız ve beklentilerimizle paralel ilerleyeceğini düşünüyorum. Umut için beklentilerimiz kadar imkanlarımız da mevcut. Bu açıdan içinde bulunduğumuz zorlu sürecin, özgürlük ve demokrasiyle sonuçlanacağına inancım tam.”