‘Halepçeli yaralılar kaderlerine terk edildi’

Mahmoud: Saddam Hüseyin Halepçe’ye düşman gözüyle bakıyordu ve İran ordusunun da bölgeye girmesi rejimin kimyasal silah kullanması için fevkalade bir gerekçe sundu.

Kürtlere karşı işlenen soykırım suçlarının yargılanması için uluslararası arenada girişimlerde bulunan gazeteci-yazar Ali Mahmoud, ANF’ye verdiği söyleşide Halepçeli yaralıların kaderlerine terk edildiklerini belirterek “Halepçe’nin yıllardır kapanmayan yaraları için acilen göstermelik değil, sonuç alıcı işler yapılmalı” çağrısında bulundu.

16 Mart 1988 günü saat 11.00 sularında Güney Kürdistan'ın Halepçe semalarına ulaşan Irak ordusuna ait uçaklar insanlığın yakın tarihinde işlenmiş en büyük suçlardan birisine imza attılar. Kimyasal silahların en az 5 bin Kürt sivili katlettiği o gün 10 bine yakın Halepçeli de yaralandı. Saddam Hüseyin rejimi Halepçe’ye attığı gazları Samarra kentindeki fabrikada imal etmişti, ancak bu gazların üretiminin birçok aşamasında batılı şirketler destek sunmuştu. Üstelik Saddam Hüseyin rejimine her türlü desteği sunan küresel güçler ise yıllarca Halepçe’ye ilgisiz kaldılar.

Kürtlere karşı işlenen soykırım suçlarının yargılanması için uluslararası arenada girişimlerde bulunan Ali Mahmoud’a göre Saddam Hüseyin’in erken idam edilmesi de suç ortaklığını gizleme çabasıydı. Kerkük doğumlu olan ve aralarında Halepçe’ye yönelik araştırmaların da yer aldığı 5 kitap yayınlayan Mahmoud “Saddam her an konuşabilirdi, ortadan kaldırılınca herkes rahat bir nefes aldı” diyor. Birçok girişime rağmen cezasız kalan bu batılı şirketlere yönelik açılan davaları, yapılan suç duyurularda gelinen aşamayı ve 16 Mart 1988 günü yaralanan Halepçelilerin durumuna ilişkin gazeteci-yazar Ali Mahmoud ANF’nin sorularını yanıtladı.

Yıllardır Kürtlere karşı işlenen soykırım suçlarının cezasız kalmaması için çabalayan biri olarak 16 Mart 1988 günü sizin için ne anlam ifade ediyor?

Bugünün benim için anlamının ne olduğunu gerçekten tarif etmekte zorlanıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim; 2007 yılında dünyadaki insanlık suçlarına ilişkin birçok dilde yayınlanan bir araştırma kitabında “Halepçe insanlık tarihinde kimyasal silahlarla yapılmış en büyük katliamdır” deniliyor. Benim gözümde Halepçe Hiroşima ve Nagazaki’yle eş değerdir. Ancak şunu unutmamalıyız; Saddam rejiminin yanı sıra, öncülük ettikleri İran ordusunu Halepçe’ye getirerek İran-Irak savaşının bu bölgeye sıçramasına yol açanlar da Halepçe katliamının sorumlulardır. Doğrudur, Saddam Hüseyin Halepçe’de işlenen suçlardan dolayı yargılandı ve idam edildi, Halepçe’de yaşananlar Irak yasalarınca soykırım olarak tanındı, ancak bence Kürt güçleri de bu suça yol açtıkları için Halepçe’den ve Kürt halkından özür dilemeliler.

Bu soykırım suçunda Kürt güçleri nasıl bir rol oynadı, burayı biraz daha açabilir misiniz?

16 Mart 1988’e giden günlerde KDP, YNK, Sosyalist Parti ve Kürdistan İslami Hareket Partisi (Bizutneweyî İslami) İran güçlerini Halepçe’ye davet ettiler, İran’ın bu bölgeyi Irak’ın elinden alınmasına yardımcı oldular. Bunun sonucunda da Halepçe İran-Irak savaşına ev sahipliği yaptı. Örneğin Halepçe’ye giren İranlı güçlerin bir kısmı geçtiğimiz yıl öldürülen İranlı General Kasım Süleymani’ye bağlıydı. Demem o ki, Kürt güçleri yaptıkları bu hareketle Halepçe’deki soykırıma yol açtıklarını itiraf etmeliler, gerçeklerle yüzleşmeliler.

Peki Saddam Hüseyin rejiminin kimyasal silahla Halepçe’ye saldırısı daha önceden mi planlanmıştı, yoksa Halepçe tesadüfen mi seçildi?

Saddam, Halepçe’ye karşı intikam duygusuyla doluydu. 16 Mart 1988 katliamından bir yıl önce Halepçe’ye bağlı Kanî Eşqan alanı yerle bir edildi ve burada çok sayıda kişi idam edildi, daha önce de örneğin 1974’de buraya atılan Napalm bombalarıyla yüzlerce kişi katledildi. Saddam Hüseyin Halepçe’ye düşman gözüyle bakıyordu ve İran ordusunun da bölgeye girmesi rejimin kimyasal silah kullanması için fevkalade bir gerekçe sundu. Aslında Halepçe’nin seçilmesinin nedeni iki boyutluydu; hem Halepçe’nin sergilediği direnişten dolayı Saddam rejiminin gözünde düşman olarak görülmesi hem de İran’ın buraya girmesi kimyasal silahlarla katliamı tetikledi. Ancak dediğim gibi; Halepçe 16 Mart 1988’den önce de sürekli katliamlarla yüz yüzeydi, sadece o gün toplu şekilde, bir anda 5 bine yakın sivil halk özelikle de yaşlılar, kadınlar ve çocuklar zehirli gazlarla katledildiği için 16 Mart hafızalarda kaldı, dünyanın dikkatini çekti.

Biraz da uluslararası güçlerin, özellikle de batılı ülkeler ve şirketlerin suç ortaklığından bahsedelim. Saddam Hüseyin rejimi kimlerin yardımıyla bu kimyasal silahları üretti?

Bilenen ve ceza alan tek bir isim var, o da Hollandalı silah tüccarı Frans van Anraat. Irak rejimi bu tüccarın yardımıyla Halepçe’de kullanılan gazları satın aldı, kendisi de zaten 2004 yılında göz altına alındı, ardından 2005’de yargılandı ve hapis cezasına çarpıtıldı. Frans van Anraat 2015’te cezaevinden çıktı. Saddam rejimi bu kişinin aracılığıyla aldığı kimyasal silahları Halepçe merkezinin dışında 180 köye karşı kullandı.

Peki sizce Halepçe’deki soykırımın üzerinden 33 yıl geçmesine rağmen sadece bir Avrupalının yargılanması garip değil mi?

Şüphesiz, çünkü Saddam’a yardım eden birçok şirket vardı, bunların başında da Alman, Fransız, Belçikalı hatta Amerikalı şirketler geliyordu. Ancak hiç birisi hakkında bir soruşturma açılma gereği bile duyulmadı. Örneğin Alman şirketlere yönelik 13-14 kez suç duyurusu yapıldı, fakat hepsi sonuçsuz kaldı. Halepçelilerin açtığı bu davalar ve suç duyurularının üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hiçbirinin sonuçlanmaması tabii ki Saddam Hüseyin ile suç ortaklığını gizlemekten başka bir şey değil. Size bir ayrıntı daha vereyim, 15 Ekim 1985 günü Birleşmiş Milletler Saddam Hüseyin rejimine hiçbir şekilde kimyasal maddenin satılmaması yönünde bir karar verdi. O tarihe kadar Irak rejimine bu tür maddelerin satışı serbestti, güya bunlar endüstri amaçlı kullanılıyordu. Fakat Saddam Hüseyin yönetimi bunlarla kimyasal silahlar üretti. Bu yüzden 15 Ekim 1985’e kadar kimyasal madde satan şirketler her türlü ceza ve yargılamadan muaf tutuldu.

Saddam Hüseyin rejiminin bu kadar batıdan destek alması, hatta suçlarına kılıf uydurularak hasır altı edilmesinin nedeni neydi?

Çünkü dönemin sosyalist devletleri de dahil bütün dünya İran’daki İslam rejiminin yıkılmasından yanaydılar. Bu yüzden bütün küresel güçler İran’ın savaşı kaybetmesi için arkasında durdukları Irak’ı her türlü silah ve teknolojiyle donattı. Sadece kapitalist ve sosyalist devletler değil, aynı zamanda bölge devletleri de Irak’ı ayakta tutmak için ellerinden geleni yaptılar. Örneğin Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri askeri teçhizat alabilmesi için Saddam Hüseyin’e para akıttılar. Müttefikleri Irak ile savaştıkları ve İran’ın dostu olarak görüldükleri için de Saddam rejiminin Kürtlere karşı işlediği suçlar görmezden gelindi, bu yüzden de kimyasal silah kullanıldığında kimse ses çıkartmadı.

Saddam Hüseyin iktidarının 2003’te yıkılmasına kadar uluslararası arenada Halepçe’nin hesabını soran olmadı mı?

İran-Irak savaşı bittikten sonra 1989’de Paris’te kimyasal silahlarla mücadele amaçlı uluslararası bir kongre düzenlendi ve burada Halepçe’de işlenen suçlardan açıkça söz edildi. Zaten Halepçe, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW)’nin 1997’de kurulmasını tetikledi. Ancak açıkça Halepçe’deki suç ortaklarından söz etmediler, dünya özellikle de batılı ülkeler uzun yıllar sessizliğe gömüldüler, çünkü bu silahları bizzat onlar Saddam’a satmıştı. Az önce sözüne etiğim Hollandalı silah tüccarı Frans van Anraat o yıllarda İtalya’da yaşıyordu ve o da ABD’nin özel talebiyle gözaltına alındı. Halepçe 2003’te Irak’a askeri müdahalenin gerekçelerinden biri yapıldı, dönemin ABD Devlet Başkanı Bush “Saddam Hüseyin’in elinde yasaklı silahlar var ve bunları Halepçe’de daha önce kullandı” dedi. Yıllarca Halepçe’den söz etmeyen bu güçler, çıkarları söz konusu olduğunda ve bölgeyi yeniden dizayn etmek için Halepçe onlar için bulunmaz bir bahaneydi.

Kimileri Saddam Hüseyin’in alelacele idam edilmesini Halepçe’deki suç ortaklarının gizleme çabasına bağlıyor. Siz de öyle düşünüyor musunuz?

Bizler o zaman da Saddam Hüseyin’in idam edilmemesi gerektiğini söyledik. Kendisine Halepçe ve Enfal’in hesabı mahkemede soruldu, ancak kızdı, bağırdı, çağırdı. Bence de Halepçe’de payı olanların açığa çıkmaması için erkenden idam edildi. Bizler unutuyoruz; Saddam Hüseyin 1959’de ABD’nin yardımıyla Abdülkerim Kasım'a yönelik suikast girişimde bulundu, yine dönemin Irak yönetiminin devrilmesi için 1963 ve 1964’teki kalkışması hatta 1968’de iktidara gelmesi yine ABD’nin desteğiyle oldu. Saddam Hüseyin ve Ali Hasan el-Mecid (Kimyasal Ali)’yi de idam ederek “Bu defter kapandı” mesajını verdiler. Bu idamlarla herkes kurtuldu, batı da Irak muhalefeti de hatta Kürt muhalefeti de rahat bir nefes aldı. Çünkü konuşabilecek kişiler ortadan kaldırıldı, zira Saddam kimlerin desteğiyle bu suçları işlediğini her an söyleyebilirdi.

Şu anda sizin veya Halepçeli mağdurların sözüne ettiğiniz suç ortaklarının yargılanması için yürüttüğü bir girişim var mı?

Dediğim gibi kimyasal maddeleri satan şirketlere yönelik yargılama girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat bu durum bizim açımızdan yeni suç duyurusu dosyalarının hazırlanması için tecrübe oldu. Frans van Anraat’ın Halepçeli mağdurlara ödemesi gereken 25 bin Euro tazminatı hala vermiş değil. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim Halepçe’nin suç ortaklarından birisi geçtiğimiz günlerde Hollanda’da vefat etti. Halbuki Halepçeliler bu kişi hakkında bir suç duyurusu dosyası hazırlamışlardı ve cezasını çekmeden öldü. Sadece Halepçe değil, Enfal soykırımına katılan birçok suçlu bugün değişik Avrupa ülkelerinde yaşıyor, bunlar hakkında davalar açılmalı. Nasıl ki bir Nazi suçlusu yaşının ilerlemesine rağmen ABD’den getirilip Almanya’da yargılandıysa, Saddam Hüseyin’in işbirlikçileri de teker teker yargılanarak cezalandırılmalı. Kürtlere karşı işlenen soykırım suçları Yahudi ve Ermenilere karşı işlenen suçlardan farklı değil, nasıl ki bu suçları işleyenler cezalandırıldıysa, Kürtleri katleden ve buna yardımcı olanlar da cezasız kalmamalı.

Suç ortaklarının yargılanması dışında Halepçeliler en azından bir nebze de bu yaralarının kapanması için somut olarak ne talep ediyorlar?

En önemlisi Halepçeli yaralılar doğru dürüst tedavi edilmeli, bunu da sözüne ettiğimiz batılı ülkeler ve şirketler üstlenmeli. Örneğin her yıl Hewlêr’deki Alman konsolosluğu önünde Halepçeliler bu amaçla gösteriler gerçekleştiriyorlar. Bu gösteri bugün de (15 Mart 2021) vardı, ancak şu ana kadar Almanya’nın bu konuda ciddi bir girişimi olmadı. Güney Kürdistan yönetiminden çok cüzi miktarda yardım alıyorlar, ilaç ve diğer tıbbi ihtiyaçlarını gideremiyorlar. Halepçeli yaralıların bedenleri ve ruhları üzerinde kimyasal gazların etkileri hala sürüyor, örneğin nefes almakta zorlanıyorlar, bunun için özel cihazlara ihtiyaçları var. Her geçen gün de doğru dürüst tedavi edilmedikleri için de hayatlarını kaybediyorlar, elimizdeki bilgilere göre son yıllarda 50 civarında Halepçeli yaralı bundan dolayı yaşamını yitirdi. Kaderlerine terk edilmiş durumdalar, başta Güney Kürdistan yönetimi olmak üzere batılı ülkeler acilen Halepçe’nin yıllardır kapanmayan yaraları için acilen, göstermelik değil, sonuç alıcı işler yapmalı.