Hozat: Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama zamanı gelmiştir

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “Dünyanın her yerinde Rebêr Apo’ya özgürlük eylemleri gelişiyor. Bu eylemleri daha fazla çeşitlendirerek ve güçlendirerek sürdürmek gerekiyor. Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama zamanı gelmiştir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit, doğum günü olan 4 Nisan’ın anlamı ve özgürlüğü için yürütelen hamleler ile Newroz kutlamaları, Garê zaferinin yarattığı sonuçlar, HDP’ye saldırılar ve Şengal’deki son gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Besê Hozat, röportajın 1. bölümünde şunları söyledi:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin olumsuz bazı haberler dolaşıma sokuldu. 25 Mart’ta ise görüşme denilmeyecek bir telefon görüşmesi yaptırıldı. 23 yıldır tecrit devam ettiriliyor. Artık sadece Kürdistan’da değil, dünya çapında sahiplenme ve kapsamlı eylemlilikler gelişiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, AKP-MHP faşist ittifakının İmralı’da sürdürdüğü tecrit Kürdistan ve Türkiye üzerinde ne tür sonuçlara yol açıyor?

Newroz arifesinde Önderliğin sağlık durumuna ilişkin endişe verici haberler sanal medyada dolaşıma sokuldu. Türk devletinin sicili bellidir. Kim ve hangi kurum yalanlayan açıklamalar yaparsa yapsın bunun bir değeri ve inandırıcılığı yoktur. Kürt düşmanlığı tescilli olan ve Rebêr Apo’ya yönelik her türlü düşmanlığı açıktan yapan bir iktidarın sözüne kimse inanmaz. Soykırım, inkar ve yalan üzerine inşa edilmiş bir devletin herhangi bir yetkilisinin açıklama yapmasının ardından bir hafta geçtikten sonra gayri hukuki ve gayri siyasi bir biçimde psikolojik özerk harp amaçlı görüşme yaptırır gibi bir seremoniyle halkımızın duygularıyla oynanması, kaygıları en üst düzeye taşımıştır. AKP-MHP faşist iktidarı İmralı tecrit-işkence sistemini Kürt halkı üzerinde tam bir özel-psikolojik harbe dönüştürmüştür. Bu tür haberlerle halkın sinir uçlarıyla oynayarak Önderliğin durumunu-konumunu sıradanlaştırmak, Rebêr Apo’yla ilgili olumsuz bir durumu normalleştirmek mümkün değildir. Halkımız ve Hareketimiz bu tür özel savaş oyunlarını ve her türlü olumsuz yaklaşımları hiçbir bir zaman kabul etmeyecek ve gereken tepkiyi gösterecektir. Dolayısıyla İmralı tecrit sistemi basit bir özel-psikolojik savaşın aracı haline getirilemez. Bu tehlikeli ve çirkin özel savaş oyununa Türk devleti son vermelidir. Ateşle oynamamalıdır. Yoksa Türk devleti tarihinde görmediği ağır sonuçlarla karşılaşır.

ULUSLARARASI GÜÇLER TECRİT SİSTEMİNE SON VERMELİ

İmralı tecrit sisteminin mimarı uluslararası güçleri de sorumluluklarını yerine getirmeye, tecrit sistemine son vermeye çağırıyoruz. İmralı tecrit politikası tek başına faşist Türk devletinin uyguladığı bir politika değildir. ABD ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batı blokunun -Avrupa’nın kirli çıkarlar ve hesapları üzerine kurulmuş bir tecrit politikası yürütülmektedir. Rebêr Apo’nun sesini kısarak Rebêr Apo’nun halklar üzerinde etkisini engellemek, kontrollerini kaybedeceği demokratik Türkiye ve demokratik Ortadoğu’nun gelişmesinin önünü almak amaçlanmaktadır. Kürtlerin kanı ve canı üzerinden kurulan bu kirli plan ve hesapları terk etmeleri çağrısı yapıyoruz. Batının bu politikası tam bir yüzyıldır Türk devletinin Kürtlere soykırım uygulamasına yol açtı. Onları Kürt soykırımının ortağı haline getirdi. Kürtler artık ne eski Kürtlerdir, ne de avukatsızdırlar. Kürtler bilinçli ve örgütlü bir halk haline geldiği gibi tüm dünyada geniş dost çevreleri kazanarak bu tür politikaların hesabını herkesten sormaktadırlar. Avrupa’nın halkları ve demokrasi güçleriyle dostluk içinde sokakları, meydanları dolduran kitlesel halk eylemleri bunun böyle olacağını gösteriyor. Bu vesileyle Rebêr Apo’ya ağır tecrit ve Kürt halkına soykırım uygulayan politikalara karşı sürekli eylem halinde olan halkımızın bu iradesini ve kararlılığını saygıyla selamlıyorum.    

Halkımız Önderlik karşısında yüksek duyarlılığını tekrar ortaya koymuş, haberi alır almaz Kürdistan’ın dört parçası ve yurt dışında meydanlara akmıştır. Halkımız bu tehlikeli oyunlara karşı Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama direnişini daha da geliştirip topyekûn hale getirerek başarıya ulaştıracaktır.

23 yıla varan süreç içerisinde Önderliğimize çok yönlü fiziki saldırılar geliştirildi. Zehirleme girişiminden, zorla saç kesmeye, çeşitli tarihlerde kalp krizi haberlerinden, yangın ve tehdit mektuplarına kadar çok sayıda saldırı gündemine tanık olduk. Kuşkusuz bütün bunların bir amacı vardır. Önderlik yaşamıyla halkı ve hareketi tehdit ediyor. Ancak Rebêr Apo tutumuyla bu tür baskı ve şantajlara boyun eğmediği gibi halkımız da Türk devletinin bu politikalarına her zaman daha fazla direnerek cevap vermiştir. Çünkü halkımız Rebêr Apo’nun ancak direnerek ve mücadele edilerek özgürlük kazanılır, emrini yaşamının temel ilkesi haline getirmiştir. Türk devleti tehdit ve şantajlarını giderek farklı boyutlara taşımaktadır. Ancak Türk devleti şunu bilmeli ki, bu tür yöntemleri bırakmazsa sonuçları beklediğinden ağır olur ve bir daha düzeltemeyeceği durumlarla karşılaşır.

İmralı tecrit sistemi ABD, Avrupa tarafından kurulan uluslararası bir sistemdir. ABD, İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkeleri İmralı’da yaşanacak her şeyden sorumludur. CPT sorumludur. Rebêr Apo’nun sağlığından ve güvenliğinden bu güçlerin büyük sorumluluğu vardır. Önderliğimizi tarihin en korkunç komplosuyla Türkiye’ye teslim eden ABD’dir. Kürt halkı bunu hiçbir zaman unutmadı ve unutmayacak. ABD Önderliğimizin her biçim durumundan Türk devletiyle eşit derecede sorumludur. 23. yılına girmiş tecrit sistemi bu güçlerin onayı ile olmaktadır. AKP faşist iktidarı 19 yıldır uluslararası güçlerin kurduğu bu tecrit sistemini politik bir araç ve şantaj olarak Kürt halkına karşı kullanmaktadır. ABD ve Avrupa gibi ülkeler Türk devletinin bu politikasına suç ortaklığı yapmak istemiyorlarsa Rebêr Apo’ya yaklaşımlarını gözden geçirmelidirler. Hatta kendilerini Kürt halkına affettirmek için Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğü için Kürt halkının ve dünyadaki demokratik güçlerin yürüttüğü mücadeleyi dikkate almalıdırlar.

Tecritle Türkiye’deki faşizm arasındaki bağı ortaya koyar mısınız?

Tecrit sistemi soykırım politikalarının bir parçasıdır. Soykırım politikaları sürdüğü için tecrit vardır, tecrit sürdüğü için soykırım politikaları devam ediyor. Soykırım politikaları ve tecrit sistemi etle tırnak gibi birbirine bağlıdır. Bu politikaların toplamı Türkiye toplumuna faşizmdir.  Tecridin diğer adı ve yüzü faşizmdir. 23 yıla yakındır tecrit, yani faşizm tüm Türkiye toplumunu kuşatmış, nefessiz bırakmış durumdadır. Toplumun nefes alacağı küçük bir alan bırakılmamıştır. Kürt halkı üzerinde soykırım politikası yürütmek için demokrasi güçleri üzerinde de ağır baskı yürütülmektedir. Bunun sonucu Türkiye’de demokrasi, özgürlük, adalet, hukuk adına ne varsa katledilmiştir. İnsan insanlığından bihaber hale getirilmiştir. Son altı yıldır da AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye’yi bir cehenneme dönüştürmüştür. Her gün, her saat insanı insan yapan, toplumu toplum yapan temel değerler katlediliyor. Bütün bu yaşananlar tecridin-soykırım politikalarının sonucudur.  Türkiye’deki soykırım politikası ve bunun somutlaşması olan tecrit sürdüğü müddetçe Türkiye’deki demokrasi düşmanlığı ve faşist uygulamalar da siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik yaşamın bir parçası olacaktır. 

Öte yandan 23 yıldır ulusal ve uluslararası hukuk-sözleşmeler bir tarafa atılarak insanlık suçu işleniyor. Tecritle Türkiye’nin ulusal ve uluslararası hukuku çiğneme arasındaki bağ da netleşmiştir. Kuşkusuz buna karşı Kürt halkı ve dostları da 23 yıldır muazzam bir direniş geliştiriyor. Türk devlet gerçeğini Türkiye içinde ve dışında teşhir ediyor. Bu nedenle demokrasi güçleri tecritle faşizm arasındaki bağı gördüğünden tecridin kaldırılması yönündeki mücadeleyi de gün gün daha da geliştiriyorlar.

Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğü için uluslararası düzeyde mücadele önemli boyutlara ulaştı. Bu durumu nasıl ele alıyorsunuz?

 Rebêr Apo 23 yıllık mücadele ile ulusal bir önder olmanın sınırlarını aştı, evrensel çapta halklar, insanlık önderi haline geldi. Fikirleri, toplumsal çözüm projeleri dünya insanlığına ve toplumuna mal oldu. Demokratik uygarlık tezleri Ortadoğu’da giderek ete kemiğe büründüğü gibi, dünyanın çeşitli coğrafyalarında çözüm modeli olarak örnek alınıyor. Rebêr Apo’nun demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigması dünyaca büyük bir sahiplenmeyi yaşıyor. Kapitalist modernitenin ulus devlet paradigması, büyük bir kaos ve çöküş yaşarken, Demokratik Ulus paradigması, insanı, insanlığı, toplumu yeniden ayağa kaldırıyor. Kapitalist modernitenin toplumlarda yarattığı olumsuzluk bu paradigmayla aşılıyor. Bu Rebêr Apo’nun gücüdür.

Dünya insanlığı bugün Rebêr Apo’ya sahip çıkıyor. Dünyanın her yerinde toplum Rebêr Apo’nun özgürlüğünü istiyor. Tarihte ilk defa bir halk önderine bu düzeyde dünya çapında bir sahiplenme gelişiyor. Bu sadece Kürt halkıyla bir dayanışma değildir. Bu tutum kendilerinin geleceğine de sahiplenmedir. Rebêr Apo’nun dünyaca sahiplenilmesi oldukça önemli ve gurur verici bir gelişmedir. Halklar, kadınlar, özgürlük, eşitlik isteyen tüm toplumsal kişi ve kesimler, aydınlar, sanatçılar Rebêr Apo’nun özgürlüğünü kendi özgürlükleriyle özdeş ele alıyorlar. Rebêr Apo’nun insanlık açısından değerini derinliğine kavrayarak yaklaşıyor ve eyleme geçiyorlar. Dünya işçi sendikacılığının merkezi olan İngiltere işçi sendikalarını Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama kampanyasında aktif rol alması bunun en açık ifadesidir. Dünyanın her yerinde Rebêr Apo’ya özgürlük eylemleri gelişiyor. Bu eylemleri daha fazla çeşitlendirerek ve güçlendirerek sürdürmek gerekiyor. Dünyaca yaşanan bu sahiplenmeyi Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamaya mutlaka dönüştürmeliyiz. Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama zamanı gelmiştir. Hem Türk devletinin Rebêr Apo ve Kürt halkı üzerindeki oyunlarını bozmak, hem de Rebêr Apo’nun düşüncelerinin insanlığın hizmetine daha etkili koymak açısından Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak her türlü eylemselliği, direnişi ve çalışmayı yürütmek bir insanlık görevidir. İnsanca, özgürce yaşamak isteyen her insanın görevidir.

4 Nisan Rebêr Apo’nun doğum yıl dönümü. Bugün vesilesiyle neler söyleyebilirsiniz?

Önderliğimizin şahsında herkesin, hepimizin doğum gününü kutluyorum. Üveyş Ana’yı saygıyla anıyorum. Rebêr Apo’nun doğumu Kürt halkının, kadınların, halkların özgürlük doğuşudur. Rebêr Apo’yu bir birey olarak ele alamayız. Rebêr Apo bir toplumsal kimliktir. Halkların ve kadınların özgürlük iradesinin bileşkesi, kolektif kimliğidir. Evrensel kişilik kazanmış halklar önderidir. İnsanlık tarihinin tüm birikimini kendisinde sentezlemiş büyük bir bilgedir aynı zamanda. Bir düşünür olduğu kadar bir örgütleyici, örgütleyici olduğu kadar da bir eylem insanıdır. Özgürlük ütopyasını somut düşünceye, düşünceyi pratik örgütlenmeye, örgütlenmeyi sistem kurmaya, eylemleştirmeye dönüştüren nadide bir insan ve önderlik örneğidir.

Halkımızın bugüne vereceği en anlamlı cevap Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadelesini yükseltmesi ve mutlaka başarıyı sağlamasıdır. Gelinen aşamada sadece tecridi kaldırma talebi yetmez, şu netleşmiştir ki, tecrit gerçek anlamda ancak Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğüyle sonlandırılabilir.

NEWROZ TEK KELİMEYLE MUHTEŞEMDİ

Bu yıl çok görkemli Newroz kutlamaları oldu. Bu yılın Newrozu’nun içerdiği mesajlarla birlikte siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yılın Newroz’u Garê direniş ruhunun toplumdaki ifadesi olmuştur. Baştan aşağı tecride, faşizme ve işgale karşı bir direniş Newroz’uydu. Baştan sona siyasi mesajlarla dolu bir Newroz’du. Tek kelime ile muhteşemdi. ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesinin başarı müjdesiydi. Bu Newroz’da dost, düşman herkes gördü ki özgürlük zamanı hamlesi halkımızın onurlu, mücadeleci, direnişçi duruşuyla mutlaka zafere ulaşacaktır. Halkımız özgürlük zamanı hamlesini zafere ulaştıracağı mesajını en güçlü bir biçimde Newroz’da vermiştir. Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında milyonlar Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykırmıştır. Rebêr Apo’nun etrafında etten duvar örmüş, herkese gereken mesajı vermişlerdir. Halkımız faşizme asla boyun eğmeyeceğini bir kez daha ve en güçlü bir biçimde bu Newroz’da ortaya koymuştur. Önderliğini, Hareketini, demokratik siyaseti ve özcesi iradesini kuvvetli bir biçime sahiplenmiştir. Serhıldan ve Newroz halkı olduğunu bir daha kanıtlamıştır.

Rebêr Apo’nun yaşamının tehdit altında olduğu, Önderliğin yaşamıyla halkın, hareketin tehdit edildiği bir süreçte halkımız soykırımcı faşist rejime gerekli cevabı meydanlarda vermiştir. Milyonlar Rebêr Apo etrafında kenetlenmiş, yaşamın yaşamımız, sağlığın sağlığımızdır, demiştir. Rebêr Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama sözü vermiş, eylemini ortaya koymuştur.

GERİLLA DİRENDİKÇE HALK, HALK DİRENDİKÇE GERİLLA ASLA YENİLMEZ

Garê direnişi halkımıza büyük moral vermiş, Newroz da milyonların özgürlük, direniş çığlığı da gerillaya büyük bir moral olmuştur. Gerilla ve halkın birbirini besleyen ve büyüten kopmaz bir hakikat olduğu bu Newroz’da muhteşem bir biçimde tekrar gösterilmiştir. Gerilla halktan, halk gerilladan güç almıştır. Gerilla direndikçe bu halk, halk direndikçe de gerilla asla yenilmez. Soykırımcı faşist rejim, yıllardır gerillayı ve halk direnişini bitirdiğini özel savaş merkezlerinde pişirip pişirip topluma boca ediyordu. Bu Newroz bu rejimin ne büyük bir yalancı olduğunu, ne büyük bir çaresizlik ve tükenmişlik girdabında debelendiğini ortaya koymuştur.

HDP’ye saldırıların ayyuka çıktığı, kapatma davasının açıldığı bir süreçte halkımız bu saldırılara cevabını da Newroz meydanlarında vermiştir. Demokratik siyaseti, siyasi iradesini en güçlü bir biçimde sahiplenmiştir. Faşizme karşı direniş mesajı vermiştir.

Kürt halkının özgürlük özlemleri, direniş iradesi siyasi partilere sığmayacak kadar büyüktür. Demokratik siyasetin ruh ve beden bulduğu yer sokak ve meydanlardır. Newroz meydanları bir nevi demokratik siyasetin beden bulmuş halidir. Her günü ve zamanı Newrozlaştırmak demokratik siyasetin yenilmezliğini ortaya koyar. Yapılması gereken tam da budur. Faşizm tabela indirdikçe halkımız meydanları doldurarak, sokakları direniş sloganları ile inleterek faşizmi tabela haline getirecektir. Faşist iktidarlar, karşısında direnemeyecek halk gücü gördüğünde kendisini güçlü hissederler. Halkımızın Newroz’da zirveleşen direnişi AKP-MHP faşizmini kronik korku girdabına sokmuştur. Faşizmin altı yıllık Çöktürme Planının çöküşü olmuştur. Altı yılda Kürt halkını çöktüreceğini düşünen faşist beyinler Newroz’da milyonların öfke fırtınası karşısında beyin felci geçirmişlerdir. Newroz, altı yıllık topyekün savaş-imha politikasının dönüp dolaşıp geldiği noktadır. Bitirdim yalanının karşısına dimdik dikilen hakikattir Newroz.

Sıkışan AKP-MHP faşizmi Garê işgal saldırısıyla kendini kurtarma operasyonuna girişti. Ancak gerillanın büyük direnişi karşısında bozguna uğrayan AKP-MHP faşizmi tarihinin en ağır darbelerinden birini aldı. Garê bozgunu AKP-MHP faşizmini ne boyutta etkiledi, muhalefet bunu yeterince değerlendirebildi mi, önümüzdeki sürece nasıl bir etkide bulunacak?

Garê direnişi faşist iktidarın geride kalan tüm maskelerini de düşürdü. Özel-psikolojik savaş merkezlerini alabora etti. Devleti kuran zihniyet kurumları birbirine düştü. Bu biz miyiz? Biz öldürme-imha etme sanatında bu kadar beceriksiz olamayız dediler. Devlet partilerinin birbiriyle yürüttükleri kavganın özü aslında biraz da buydu. Faşist Türk devletinin gelip dayandığı çöküşü görmek istemediler. Hani Soylu bitirdik diyordu, bu da nereden çıktı, şaşkınlığı ani öfke patlamalarına dönüştü. Evet gerçekten yıllardır özel savaş bakanı Soylu PKK’yi bitirdik, kalmadı diyordu. Bazı kesimleri buna inandırmış olmalı ki Garê büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Faşist devlette büyük yarılmalara yol açtı. AKP-MHP faşist iktidarını derinden sarstı. Garê zaferi AKP-MHP faşist iktidarının altı yıllık topyekün savaş politikasının çöküşüdür. Altı yıllık topyekün savaş politikasının gelip dayandığı nokta Garê zaferidir. AKP-MHP faşist iktidarının tabutuna çakılan çividir. Artık bu faşist iktidarın Garê zaferinin ortaya çıkardığı sonuçları tersine çevirecek ne sermayesi ne de takati kalmıştır. Garê zaferi faşist diktatör Erdoğan’ın kaybetme korkusunu kronik bir korku haline getirmiştir. 

Garê zaferi sistem içi muhalefetin durumunu da bir kez daha ortaya koymuştur. Devlet içi muhalefet faşist iktidarla bu kadar imkana rağmen savaşta neden bu kadar başarısızsın kavgasına tutuşmuştur. Demokratik siyaseti çözüm olarak öne süreceği yerde Kürtlere karşı başarılı bir savaş nasıl yürütülmeli tartışmalarına girmiştir. Sistem içi muhalefetin itirazlarının özü bu gerçeğe dayanmıştır. Böyle de olsa ilk defa iktidara bazı eleştiriler yöneltmişlerdir, sınır ötesi bir saldırıyı-işgal harekatını eleştirmişlerdir. Yenilgiye ortak olmak istememişlerdir. Öte yandan ucunun kendilerine dokunacağını fark ederek HDP’ye saldırılar karşısında vatan, millet, sakarya edebiyatına tamamen girmemiş ve faşist iktidarın tuzağına düşmemişlerdir.

Oysa Garê zaferi büyük bir hezimet yaşayan faşist iktidarı alaşağı etmek için muazzam bir siyasi ortam ortaya çıkarmıştı. Kendisine muhalefetim diyen güçler bunu değerlendiremedi. Çünkü zihinsel kodları iktidardan farklı değildir. Kürt düşmanlığı ortak zihinsel kodlarıdır, bu kodların sistem içi muhalefeti götürdüğü nokta milliyetçilik yarışıdır. Muhalefet birkaç biçimsel eleştiri yaptıktan bir zaman sonra devletimiz zeval görmesin noktasına geri dönmüş ve susmuştur. Eleştirilerini boyutlandırarak sürdürememiştir. Çürümüş, pul pul dökülen bu faşist iktidarı ayakta tutan da zaten devletçi muhalefetin bu devletimiz zeval görmesin edebiyatıdır. Bu edebiyat faşizmin darbe aldığı her dönemde faşizme yeni bir aşı oluyor. Fakat artık bu aşı da tutmuyor, devlet içi muhalefetin taşıdığı su zamanı geçmiş, köhnemiş bu değirmeni döndürmüyor.  

AKP-MHP faşizmi çöküşünü geciktirmek, iç ve dış baskıyı hafifletmek için her gün bir paket açıklıyor. Yeni anayasa, insan hakları eylem planı, ekonomi, yargı reformu vb. açıklama ve gündemler tamamen iç ve dış kamuoyunda ve özelde de ABD ve AB’de beklenti yaratarak baskıları hafifletme, zaman kazanma, faşist rejimin eksik kalan ayaklarını oturtma amaçlıdır. Bu tür söylemde kimi yumuşak ifadeler tamamen bir aldatma ve özel savaşın parçasıdır, baskıları hafifletip zaman kazanma amaçlıdır. Demokratik söylemleri diline pelesenk yaparak en faşist saldırıları geliştiriyor, söylemi eylemine kalkan yapmaya çalışıyor. Faşist tüccar diktatörün bir marifeti de budur, bununla dünyayı aldatacağını sanıyor. Faşist diktatörler devlet zorunu gerçek güç sanarak kendini dünyanın en akıllı ve en kurnazları sanırlarmış. Gericiliği miras belleme ve körelmiş beyinleri en parlak zihin sanma tüm faşist diktatörlerin bir saplantısıdır. Bu konuda Erdoğan ile Hitler benzerliği çarpıcıdır. Devlet Bahçeli’yse boynuz kulağı geçer misali tüm faşist kişilikleri kendisinde sentezlemiştir.

AKP-MHP faşizmi HDP üzerinden kapsamlı bir Kürt düşmanlığı yürütüyor. HDP adeta tüm kötülüklerin sorumlusu ilan edilmek isteniyor. Ayrıca bu politikayla muhalefeti baskı altına alıyor. AKP-MHP faşizminin HDP’ye yönelik baskıları ayyuka çıkarmasını nasıl yorumluyorsunuz?

AKP-MHP faşist iktidarı 2023 yılında, yani Cumhuriyetin yüzüncü yıl dönümünde Türk-İslam sentezli yeni bir devlet inşasını ilan etmeyi hedefliyor. Irkçı ve dinci gericiliği devletin tüm kurumlarına yedirip Ortaçağ’ın da gerisinde bir gericilikle iktidarını sürdürmeyi hedefliyor. 2023 yılı faşist diktatörlüğün resmi ilan tarihi yapılacakmış! Tayyip Erdoğan Devlet Bahçeli’yi överek sadece 2023’e kadar değil, 2053’e kadar Cumhur İttifakı’nı sürdüreceklermiş. Faşist Erdoğan ve Bahçeli faşist hedeflerine ulaşmak için canla başla çalışıyor, önlerinde engel gördüğü herkesi düşman ilan ediyorlar. Tek tek kişileri bile tehdit edenler tabi ki HDP’yi de tehdit ederler. Çünkü önlerinde en büyük engel Kürt Özgürlük Hareketi, Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin direnişidir. Bu onlar için ciddi bir sorundur. Faşizmin başarılı olabilmesi için Kürt soykırım politikasını başarıyla tamamlaması, toplumun tüm direnç odaklarını ortadan kaldırması gerekir. Nitekim yaptığı tüm baskılar ortadadır. Kürtlere soykırım uyguluyor. Kendisini rahatsız eden sivil toplum kuruluşlarını da hedefliyor. Toplumun en dirençli ve direnişçi damarı kadın hareketine saldırıyor, sindirmek istiyor. Demokratik siyaseti ezmeye çalışıyor. HDP’ye saldırılarının nedeni de budur. HDP Türkiye’nin tek gerçek demokratik muhalefet gücü olarak faşizmin baş belasıdır.

HDP’Yİ YARATAN FİKİR GELECEĞİN TÜRKİYESİNİ ADIM ADAM ÖRECEKTİR

HDP’ye saldırılarının da esas nedeni 2023 hedefleriyle ilgilidir. Faşizm, HDP’yi bu hedeflerinin önünde en büyük engel olarak görüyor. Çünkü Türkiye’de gerçek manada demokrasi mücadelesi veren güç HDP’dir. HDP engelini ortadan kaldırırsa sistem içi muhalefeti vatan, millet, sakarya edebiyatıyla ya yanında hazır ola geçirir ya da kolaylıkla susturur. Faşist iktidar bunun hesabını yapıyor. Muhalefeti dağıtmada ve ezmede HDP’yi etkisizleştirmenin önemini biliyor. Bu gerçeği bildiği için tüm gücüyle saldırıyor. HDP’yi kapatmaya çalışıyor. HDP’nin programının, buna dayalı mücadelesini faşist rejim programının uygulanmasında sabote edici bir faktör olarak görüyor. HDP içinde insan hakları savunuculuğu yapan, insan hakları konusunda mağdur her kesimle ilgilenen milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yapılanlar HDP’ye ne kadar büyük öfke duyulduğunun somut kanıtıdır. Zaten Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun duruşu ve direnişi HDP’nin faşizm önünde nasıl bir engel olduğunu göstermiştir. O kadar haksız ve kirli bir iktidardır ki, kendisine karşı en küçük bir eleştiri yapanları bile hedefliyorlar. Örneğin Devlet Bahçeli’nin son zamanlarda bazı mülayim gazetecileri bile bunun en çıplak ifadesidir. Ne var ki, korkunun ecele faydası yoktur. Bu iktidar miadını çoktan doldurmuştur.

Faşist iktidar 2023 hedeflerine ulaşamayacaktır. Garê zaferi ve halkımızın Newroz duruşu faşist iktidarın 2023 planlarını şimdiden boşa çıkarmıştır. HDP’yi kapatmak da bu iktidarı kurtarmayacaktır. HDP’yi yaratan fikir ve halk gücü geleceğin Türkiye’sini adım adım örecektir. Geleceğin Türkiye’si faşist iktidarın 2023 devleti değil, Demokratik Ulus Türkiye’sidir. Zamanı gelmiş ve gücü ispatlanmış düşüncenin önünü hiçbir faşist iktidar alamaz. Halkımız mücadelesini kararlılıkla sürdürmeli, mutlaka başarı halkımızın, halklarımızın olacaktır.

Faşizmin yıkılması konusunda demokrasi güçlerine düşen acil görevler nelerdir?

Çöküş sürecine girmiş bu faşizme bir an önce son vermek için antifaşist mücadele hattı son derece önemlidir. Faşizme karşı ortak mücadele cephesi kurmak, mücadeleyi sokaklara, meydanlara taşımak faşizmin yıkılışını getirecektir. Devrimci, demokratik, özgürlükçü güçlerin temel görevi bu olmak zorundadır. Aslında son bir iki yıldır bu biraz gelişiyor. Daha örgütlü ve eylemli kılınır, Newroz direniş ruhu ve Gezi ruhu ile direniş yükseltilirse faşizm yıkılır, demokratik bir sürecin önü açılır. HDP başta olmak üzere demokrasi güçlerinin esas gündemi sistem içi güçlerden beklemeden kendini esas güç, demokratik muhalefet gücü yapmak ve Türkiye’yi yönetmeye aday olma iradesini en güçlü bir biçimde ortaya koyarak bunun için büyük çalışmaktır.

HDP toplumun her kesimine, Türkiye’nin her noktasına ulaşarak örgütlenebilirse, Türkiye’nin tüm sorunlarına çözüm projeleriyle yönelebilirse ve kendisini tüm toplumda vazgeçilmez bir alternatif haline getirmeyi başarırsa Türkiye’yi yönetmeye hazır hale gelir. HDP’nin bu gücü ve potansiyeli vardır. HDP şimdiden vazgeçilmez bir Türkiye gerçeği ve demokrasi gücü haline gelmiştir. Türkiye toplumunda HDP mayası tutmuş, Türkiye coğrafyasında filiz vermiştir. Bir Türkiye partisi olarak halkların demokratik, özgür yönetim seçeneği haline gelmiştir.

HDP’nin temsil ettiği üçüncü çizgi başarı çizgisidir, demokratik Türkiye’nin güvencesi de bu çizgidir. 

HDP yönelik açılan kapatılma davası karşısında muhalefet partilerin tutumunu nasıl gördünüz?

Devlet içi muhalefet durumun biraz farkındadır. HDP’den sonra sıranın kendilerine geleceğini biliyorlar. Aslında sıraya da çok gerek kalmıyor, fırsat buldukça herkese saldırıyor faşizm. Türkiye’de siyaset toplumun sorunlarını çözme, ihtiyaçlarını giderme üzerine odaklı çalışmıyor. CHP gerçek manada siyaset yapsa ve muhalefet partisi olsa HDP’nin kapatılma kararı karşısında kıyamet koparırdı. Kendini savunur gibi HDP’yi savunurdu. AKP iktidarının HDP şahsında tüm muhalefeti bitirmeye çalıştığını görseler de sıra pratiğe geldi mi bunun gereğini yapamıyorlar. CHP kapatmaya karşı olduğunu söylese de öyle bir dil kuruyor ki faşizme cesaret veriyor, faşizmi meşrulaştırıyor. Çünkü faşist iktidarla ortak Kürt yarası var. DEVA ve Gelecek Partisi de HDP’ye saldırılar karşısında bir karşı duruş geliştirseler de, alttan alta gözünü Kürtlerin oylarına dikmiş durumdalar. AKP’den kopan Kürtleri toplamaya, HDP’ye kaymalarını önlemeye çalışıyorlar. Öte yandan HDP’nin kapatılması durumunda Kürtleri nasıl kandırıp yanlarına çekebileceklerinin politik tartışmalarını ve hesaplarını bile yapıyorlar. Muhalefetin derdi Türkiye’nin temel sorunu olan Kürt sorununa çözüm üretmek, bu anlamda gerçek bir siyaset yapmak değil. CHP, DEVA ve Gelecek partisi bu hassasiyetle hareket etmiş olsalardı, HDP’ye saldırılar karşısında güçlü bir muhalefet geliştirirlerdi. Faşizme güçlü bir tavır koyarlardı. Faşizmi yıkma, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda güçlü bir irade ortaya koyarlardı. Ne var ki, AKP’ye karşı olduğunu söyleyenler sıra Kürt sorunuyla ilgili bir konuya geldiğinde muhalefeti utangaç biçimde yapıyorlar.  

Şengal’e yönelik de saldırı tehdidi devam ediyor. 9 Ekim’de Irak, KDP ve Türkiye arasında imzalanan Şengal halkının tanımlaması ile ‘İhanet Anlaşması’ devreye konulmak isteniyor. Şengal halkı, kendi özyönetim ve özsavunmasını korumak için direnişini sürdürüyor. Şengal üzerindeki son gelişmeleri siz nasıl görüyorsunuz, Şengal’in savunulmasında Kürdistan halkına ve dostlarına düşen sorumluluklar nelerdir?

Êzidîler üzerinde bir soykırım konsepti uygulanıyor. 9 Ekim anlaşması bu anlama geliyor. Bu anlaşmayı ABD sağladı. Bu sadece bir Bağdat-Hewlêr anlaşması değil, ABD, Türkiye, Bağdat ve Hewlêr anlaşmasıdır. Fransa’nın da destek verdiği söyleniyor. Bu adımlarıyla DAİŞ’in yapamadığını bu güçler yapmak, başarmak istiyorlar. Aslında bu Irak’a karşı da bir komplodur. Irak’ı Êzidîlerle çatıştırmak istiyorlar. Êzidîler bu komplonun farkındalar ve o yüzden aylardır direnişteler. Êzidîler 74 Ferman yaşadı. TC destekli DAİŞ saldırısıyla yaşadıkları 74. Fermanı BM ve Irak Parlamentosu soykırım olarak tanıdı. Êzidîlerin 3 Ağustos 2014 yılında yaşadıkları bir soykırım ise-ki öyledir- o halde yapılması gereken soykırımı yaşamış en eski bir inanç topluluğuna haklarını teslim etmektir, özyönetim hakkını tanımaktır. Bunun uluslararası hukukta-sözleşmelerde de yeri vardır. Êzidîler tarihin en eski inanç topluluklarından biridir. Bu insanlık değerleri açısından bir zenginlik olduğu kadar korunması gereken en temel değerdir. Sözde bazı uluslararası sözleşmeler bu tür değerleri korumak için oluşturulmuştur. Bu sözleşmeleri yapan güçler ikiyüzlü değilse neden bu hukuku işletmiyorlar? Bırakalım bu evrensel sözleşmeleri, yaşadıkları soykırımdan sonra Ezdilerin özerkliğe kavuşması tüm insanlığın ve uluslararası kurumların siyasi ve ahlaki sorumluluğudur. Tüm bu gerçeklikler çerçevesinde Êzidîler ve dostları özerklik mücadelesini her yerde vermeli, Êzidîlerin özerkliğini ve özsavunmasını dağıtmak isteyen bu güçlerin gerçeğini herkese göstermelidir.

ÊZİDÎLERE DÜŞMANLIK IRAK’IN SİYASİ İNTİHARI OLUR

Aynı şey Irak için de geçerlidir. Irak’ın da soykırım olarak kabul ettiği bir gerçek varken Êzidîlerin özyönetim hakkını tanımanın Irak’a ne gibi bir zararı var? Dönemin Irak başbakanı bugün özerklik isteyenleri Irak halkını DAİŞ’e karşı korumakla övmüştü. Şu açıktır ki, Êzidîler Irak anayasasının ve uluslararası hukukun öngördüğü çerçevede bir özyönetim istiyor. Irak devletinin Êzidîlere bir özerklik borcu vardır. Irak kendi anayasasını uygulasa ve uluslararası hukuka uygun davransa Şengal sorunu hemen çözülür. Irak anayasasında özerkliği kabul eden bir zihniyet ve bunun ortaya koyduğu yasalar vardır. Irak kendi anayasasını neden uygulamıyor, bunun izahını Êzidîlere yapmak zorundadır. Êzidîler üzerinde baskı kurarak, saldırı tehditlerinde bulunarak Irak ancak kendisine zarar verir. Êzidîlere düşmanlık Irak’ın siyasi intiharı olur.

Irak faşist AKP-MHP iktidarının baskılarını kendisine gerekçe yapamaz. Türk devletinin faşist, soykırımcı ve işgalci karakterini bilmeyen mi var? Bunu en iyi bilenlerden biri de Irak’tır. Irak, Türk devletinin Irak, Suriye, Libya’daki işgallerinden memnun mu ki işgalci TC’nin tehditlerine boyun eğiyor, Êzidîlere baskı uyguluyor? Irak, TC saldırganlığını gerekçe yaparak Êzidîlerin haklı ve meşru özyönetim taleplerini bastıramaz. KDP’nin dayatmalarının da kabul edilir yanı yoktur. Dolayısıyla Irak’ın olumsuz tutumunu Êzidîler, Kürt halkı ve insanlık vicdanı kabul etmez.

 Irak TC işgalciliğini TC’ye boyun eğerek değil, dik durarak boşa çıkarabilir, yeni işgallerin önünü alabilir. TC işgalci faşist iktidarına taviz vermek Irak’a itibar kazandırmaz, Irak’ı güçlü kılmaz. Irak yönetiminin sadece Êzidîler değil, bölge halkları nezdinde de meşruiyetini ortadan kaldırır.

Irak yönetimi mevcut politikalarıyla Êzidîlere direnme dışında başka yol bırakmıyor. Direnme dışında başka yol bırakılmaz ise elbette Êzidîler direnir. Direneceklerini de ilan ettiler. Kuşkusuz doğru tutum Irak’ın özyönetimlerini tanıması ve Êzidîlerin dostluğunu zedelemeden birlik içinde yaşamasıdır. Bu tutum Irak’ı güçlendirir. Şengal’in özyönetimi Irak’ın demokrasisini güçlendirir. Irak’ı tüm bölgede saygın ve itibarlı kılar.

Êzidîler her yerde kutsal toprağı Şengal’e sahip çıkmalıdır. Rebêr Apo son yaşanan iki fermandan önce de Êzidîlere sahip çıkılması çağrısı yapmıştı. Bu açıdan sadece Êzidîler değil, halkımız da bulunduğu her yerde Şengal’in özyönetim hakkını savunmalı ve Şengal’e sahip çıkmalıdır. Kitlesel eylemler geliştirerek Şengal direnişinin bir parçası olmalıdır. Halkımızın Şengal’e sahip çıkması insanlığına, özüne, kutsal değerlerine sahip çıkmasıdır.