Karayılan: Gerilla hamlede öncülük rolünü oynayacak

Murat Karayılan: Bu hamlenin başını gerilla çekecektir ve öncülük rolünü oynayacaktır. İster toplum içerisinde örgütlenmiş olan sivil meşru savunma güçleri, isterse de gerilla olsun tüm savunma güçleri olarak bu hamlede öncülük rolümüzü oynayacağız.

Halk Savunma Merkezi(HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan, gündemdeki konulara ilişkin Dengê Welat Radyosu’nun sorularını yanıtladı.

KCK, “Tecride, Faşizme ve İşgal Son; Şimdi Özgürlük Zamanı Hamlesi” başlattı. Siz de HPG olarak bu hamlenin öncülüğünü yapacağınızı belirttiniz. Bu hamleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tarihi dönemde Kürt halkının önünde hem büyük imkanlar vardır, hem de büyük tehlikeler vardır. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor. Herkes yeni dengelerin hazırlığını yapıyor. Kürt halkının da bu yeni dengelerde yer alma çabası vardır. Ancak buna karşı, yani Kürt halkının yeni dengelerde yer almaması için, Türk devletinin öncülüğünü yaptığı Kürdistan üzerindeki sömürgecilik bir saldırı süreci içerisindedir. Yine Kürt halkının statüsüz kalması ve Kürdistan üzerindeki soykırım siyasetini devam ettirebilmek için büyük çaba göstermektedir. Bu çerçevede soykırımcı-faşist Türk sömürgeciliği ile aramızda son 6 yıldır bir savaş yaşanıyor. Bu savaş da bugün çok önemli bir aşamaya gelmiş durumdadır. Doğrusu, düşman önüne koyduğu hedeflere ulaşamadı. Bunun için de soykırımcı-faşist sömürgeci sistem içerisindeki kriz gittikçe derinleşti. Bugün herkesin dile getirdiği bu kriz, gittikçe daha da derinleşiyor. Yani AKP-MHP-Ergenekon ittifakının öncülüğünü yaparak yürüttüğü faşist sistemde şimdi ekonomik, siyasi, toplumsal ve askeri olarak kriz derinleşmiş durumda. Ama yine de onlar bu sıkışmışlıktan ve krizden çıkmak için, iktidarlarını devam ettirebilmek ve rejimlerini kalıcılaştırmak için Kürt halkına karşı olan savaşı geliştirme gereği görüyorlar. Bütün zayıflıklarına rağmen geleceklerini savaşta görüyorlar ve bunun için savaşı daha da derinleştirmek istiyorlar. Bu çerçevede Kürt toplumunun zayıflıklarından istifade etmeye çalışıyorlar. Bunun için Kürdistan siyaseti içerisinde var olan işbirlikçi çizgiden istifade etmek istiyorlar ve ajanlığı örgütlüyorlar. Yine DAİŞ ve El Nusra ürünü olan çeteleri yeni bir isimle (Suriye Milli Ordusu) örgütleyerek, onların yoluyla kendisini güçlendirmek istiyor. Bu biçimde hem Yeni Osmanlı zihniyetiyle bölge halkları üzerinde bir tehlike oluşturmuş oluyor, hem de Kürt halkına yönelik olarak kapsamlı bir saldırı yürütüyor ve sonuca gitmek istiyor.

Böylesi bir dönemde stratejik ve kapsamlı bir hamlenin geliştirilmesi, şüphesiz çok önemlidir. KCK Yürütme Konseyi’nin tüm hareketimiz adına karar altına aldığı hamle, tam da böyle bir çıkışın yapılması gereken bir dönemde, yani zamanında başlatılmıştır. Yani düşmanın saldırılarına karşı Kürt halkı olarak bizler de Kürdistan’ın tüm parçalarında mutlaka birlik olmalı ve mücadele ile direnişi güçlendirmeliyiz. Eğer bunu yapıp imkanlardan faydalanırsak, bölgenin kadim halklarından biri olarak bu topraklarda tüm zenginliklerimizle özgür bir şekilde yaşama hakkını elde edebiliriz. Yani Kürt halkı olarak yeni dengelerde statü sahibi olarak yer alabiliriz. Bunun imkanları vardır.

Tabi bu kendisiyle birlikte bölge halkları için de önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Demokrasi dalgasını yükseltecek ve güçlendirecektir. Ama bunu yapmazsak, büyük tehlikeler de söz konusudur. Bunun için başlatılan hamle çok önemlidir. Dolayısıyla bu çerçevede faşist rejime karşı olan mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bu hamlenin hedefi, faşist rejimi yıkmak ve Önder Apo ile halkların özgürlüğünü sağlamaktır. Bu önemli ve stratejik bir konudur.

Şüphesiz bu hamlenin başını gerilla çekecektir ve öncülük rolünü oynayacaktır. İster toplum içerisinde ve birçok yerde örgütlenmiş olan sivil meşru savunma güçleri, isterse de gerilla olsun, bizler tüm savunma güçleri olarak bu hamlede öncülük rolümüzü oynayacağız. Her ne kadar yenilmezliğini kanıtlamış olan gerilla güçleri, mücadele gerçekliğinin bir gereği olarak rolünü oynasa da, bir o kadar da topluma güç verecek, devrimin motor gücü olarak rolünü oynayacaktır. Bunun için bu önemli dönemde Kürdistan Özgürlük Gerillası ve bütün meşru savunma güçlerine büyük bir rol ve görev düşmektedir. Şüphesiz bu hamlenin amacı özgürlüktür. Özgürlüğün sağlanması, Önderliğin ve toplumun özgürlüğü anlamına geliyor. Bu da zaten gerillanın en büyük amacıdır. Bunun için bütün gerilla güçlerimiz de bunun farkında olmalı. Bu hamle görevlerimizi daha da büyütüyor ve bu hamlede mutlaka layık bir şekilde yerimizi almalıyız. Önder Apo’nun çizgisinde ve şehitlerin izinde bu hamlenin başarısı için gerekli olan tüm fedakarlığı göstermeliyiz. İnanıyoruz ki tüm yoldaşlar da bu çerçevede bir yoğunlaşma içerisindedirler ve bu temelde mücadele gelişecek, derinleşecek ve kazanılacaktır.

İmralı’da ağır tecrit koşulları ve Önder Apo’ya dönük psikolojik işkence devam ediyor. 10 Ekim günü Dünya Önder Apo’ya Özgürlük Günü olarak ilan edildi. Bugün için neler dersiniz?

Önder Apo’ya Özgürlük İnisiyatifi’nin belirlemiş olduğu bugün, yani 10 Ekim günü anlamlı bir gündür. Aynı zamanda Ankara Gar Katliamı’nın yıl dönümüdür. Orada çok değerli şehadetler yaşandı. Böylesi şehadetlerin yaşandığı günün, aynı zamanda Dünya Önder Apo’ya Özgürlük Günü ilan edilmesi çok anlamlıdır. Bu önemli günde güçlü bir katılım olacağına ve herkesin bugünün anlamına uygun davranacağını düşünüyorum. Dünya çapında Önder Apo’nun özgürlüğü mücadelesinin yükseltildiği bir gün olacaktır.

Sizin de belirttiğiniz gibi bugün İmralı’da psikolojik işkence sistemi uygulanmaktadır. Tecridin temelinde, AKP-MHP faşist ve sömürgeci siyaseti vardır. Onların bu siyaseti, işkence sistemini İmralı’da örgütlemekte ve oradan yayılmaktadır. Eğer Önder Apo’ya dönük geliştirilen bu tecrit sistemi, yani İmralı İşkence Sistemi parçalanmazsa Kürt sorunu da çözülemez, Türkiye’nin demokratikleşme sorunu da çözülemez. Bugün Önder Apo’nun özgürlüğü, aynı zamanda Kürt halkının özgürlüğüdür. Zaten Önder Apo kendisi de hiçbir zaman değerlendirmelerinde kendi özgürlüğü ile halkın özgürlüğünü birbirinden ayırmamıştır. Yani Kürt sorunu çözülürse Önder Apo özgürleşebilir; Önder Apo özgürleşirse de Kürt sorunu çözülebilir. Birbirinden kopartılamaz. Kürt halkının önderi ve temsilcisi olarak Önder Apo’nun özgürlüğü, aynı zamanda Kürdistan’ın özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğüdür. Kürt halkının özgürlüğü de kendisiyle Türkiye’nin demokratikleşmesini geliştirecek, soykırımcı-faşist rejimin çöküşünü sağlayacaktır. Bu da bütün bölge halkları açısından yeni bir dönemin başlaması anlamına gelecektir.

Yani bugün İmralı İşkence Sistemi’ne karşı mücadele, aynı zamanda Kürt halkı ve tüm halkların özgürlüğü mücadelesidir, demokrasi mücadelesidir, faşizme karşı mücadeledir. Yani sadece Kürt halkının değil, herkesin mücadelesidir. Bunun için Önder Apo’nun özgürlüğü, kendisiyle birçok şeyin de önünü açacaktır. Yani demokratik devrimin önünü açacaktır. Dolayısıyla asla bir tek kişinin özgürlüğü gibi görülmemelidir. Bu temelde bölgede ve dünyada demokrasi yanlısı olan tüm kesimleri ve bütün Kürdistan halkını 10 Ekim Uluslararası Önder Apo’ya Özgürlük Günü’ne güçlüce katılmaya çağırıyoruz.

Başka önemli bir şey ise; bundan bir önceki gün, yani 9 Ekim günü de Uluslararası Komplo’nun başlangıcı olan gündür. 10 Ekim gününü belirleyen kurumlar, herhalde bunu da hesaba katmışlardır. Yani hem Komplo’yu kınayacağız ve komployu yenme mücadelesini yükselteceğiz ve bu temelde Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlayacağız. Hedef budur. Bunun için de başta Hareketimizin tüm militanları olmak üzere bütün yurtsever halkımız ve bölgedeki demokrasi yanlısı tüm güçler bu günü güçlüce karşılamalı ve bu günü Uluslararası Komplo’yu yenme, Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlamanın başlangıç günü haline getirmeliyiz, getirilmelidir. Bu vesileyle şimdiden 9 Ekim Uluslararası Komplosu’nu ve bu komploya katılan tüm güçleri şiddetle kınıyor, Komplo’ya karşı Güneşimizi Karartamazsınız şiarıyla bedenini ateş topuna dönüştüren ve böylece komploya karşı mücadelenin öncüleri haline gelen tüm değerli şehitlerimizi anıyor, onlara verdiğimiz sözü burada bir kez daha tekrarlıyorum.

HDP ve yurtsever Kürt insanlara dönük 6-8 Ekim Kobanê olayları soruşturması adı altında yeni bir siyasi soykırım politikası devreye konuldu. Bu saldırıların amacı nedir?

Öncelikle 6-8 Ekim günleri, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde önemli günlerdir. O günlerde Kürt halkı sokaklara çıktı. Çünkü DAİŞ faşizmi artık Kobanê’nin merkezine girmişti ve Kobanê’yi tamamen işgal etmeleri tehlikesi oluşmuştu. Halkımız ve Türkiyeli demokrasi güçleri bu temelde sokaklara çıktılar. Fakat sokaklara çıkan halkımız, Erdoğan’ın talimatıyla polis tarafından kurşunlandı. Toplam 37 insanımız şehit edildi. Provokasyonlar yapıldı. Şimdi Yasin Börü ismi çok kullanılıyor. Aslında bu bir provokasyondu. O olayı da Türk MİT’i tertiplemiştir. Bu şekilde halk arasında karışıklık çıkarmak, çatışmalar geliştirmek istediler ve bir katliam provası yaptılar. Halkımız DAİŞ vahşetine karşı sokaklara çıkmıştı ama DAİŞ’in destekçisi olan AKP buna öfkelenerek onlara kurşun sıktı. Yani böyle bir olay yaşandı. 6-8 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen o tarihi kutsal serhildanda şehit düşen tüm insanlarımızı saygıyla anıyorum. Onlar onur serhildanı şehitleridirler ve onların bu başkaldırı ruhu bizleri hep aydınlatacak; onların izinde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni yükselteceğiz. Onlara verdiğimiz sözümüzü bu çerçevede bir kez daha tekrar ediyoruz.

Şimdi burada suçu işlemiş olan devletin kendisidir. Ancak devlet daha önce de bazı HDP’lileri ‘talimat vermişsiniz’ diye tutuklamıştı. Halbuki böyle bir şey yoktur; ortada DAİŞ’in saldırıları vardır ve buna karşı da halkın kalkışı söz konusudur. Buna rağmen o dönemde bu davayı yürüttüler ve kapandı. Şimdi, 6 yıl sonra bir kez daha 80 küsur kişi hakkında soruşturma kararı almışlar. Her şeyden önce bu olayı kim bir öldürme olayına dönüştürdü, kim o 37 insanı şehit etti; kim bunun talimatını verdi? Yani kendi suçlarını örtmek için günahı HDP gibi legal bir partinin boynuna atıyorlar. Kısacası bu bir gerekçedir. Hiç öyle bir şey yoktur. Bununla intikamlarını almak istiyorlar. Çünkü Tayyip Erdoğan halen de Kobanê zaferini ve DAİŞ’in oradaki kırılışını hazmedebilmiş değildir. Çünkü ondan 3 gün önce kendisi Antep’e gelmişti ve ‘Kobanê düştü düşecek’ demişti. Ama Kobanê düşmedi; tersine direniş yükselerek kazandı ve tüm Kürdistan halkının direniş mücadelesine ilham kaynağı oldu. Erdoğan ve AKP’liler bunu halen hazmedebilmiş değiller. İşte o Kobanê zaferi, aynı zamanda DAİŞ Devleti’nin çöküşünün başlangıcı oldu. Yani kendisiyle tarihi gelişmeler yarattı. Şimdi onun intikamını almak istiyorlar.

Ancak esas olarak onlar KCK Yürütme Konseyi’nin ilan etmiş olduğu hamleden korkuyorlar. Halkımızın Kuzey Kürdistan’da bu hamleye katılmaması için bu senaryoyu yapmışlardır. Bu bir senaryodur; yani temelsiz bir şeydir. İşte ilk gözaltıları yaptılar ama halen de bakıyoruz Amed’de ve diğer şehirlerde birçok kesimden insanı gözaltına almaya devam ediyorlar. Yani baskı oluşturarak toplumu sindirmek istiyorlar. Amaçları hiç kimseye bu hamle çerçevesinde hareket etmeye fırsat bırakılmamasıdır. Bugün Türkiye’deki bu faşist rejim 2 şeyden çok korkuyor: Birincisi, Kürt halkının birliğinden çok korkuyor. Kürt halkının birlik olmaması ve fitnenin derinleşmesi için bütün imkanlarını seferber etmiş durumdadır. İkincisi ise, serhildandan korkuyor. Yani sokaklardan korkuyor. Kürt halkından korkuyor. Esas olarak bütün toplumsal eylemselliklerden korkuyor. Hatırlayalım; mesela Türkiye’de Gezi olayları yaşandı. Üzerinden 8 yıl geçti; faşist rejim halen bunun korkusunu yaşıyor. HDP eşbaşkanları gibi, herkes tarafından suçsuz olduğu bilinen Osman Kavala da Gezi olaylarından dolayı halen tutukludur. Bu faşist rejimlerin hepsi böyledir; kitlelerin başkaldırısı ve öfkesinden korkarlar.

Şimdi AKP-MHP’nin korkusu, Kürdistan sokaklarında halkın kalkışının yaşanması ve bunun giderek büyümesidir. Onlar bundan korkuyorlar. Bunun önünü almak için, yani halkın KCK’nin hamlesine katılmasını engellemek için de şimdiden böylesi tutuklamalar yapıyorlar. Bunu daha da yaygınlaştırabilirler. Şu an hem dağda gerillaya dönük olan operasyonları çok yoğunlaştırmışlar; hem de şehirlerde başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun tüm siyasi temsilcilerine dönük saldırılarını daha da arttırarak faşist rejimin hedefi haline getirmişler. Bunları kendi korkularından dolayı halkı sindirmek için yapıyorlar.

Fakat başta toplumun öncüleri olan kadın ve gençler olmak üzere, tüm yurtsever kesimler şu gerçekliği görmelidir: Yeni bir serhildanın geliştirilmesi, kendisiyle birlikte bu faşist rejimin ölümünü getirecektir. Bunun için o kadar korkuyorlar. Bu durumda mutlaka serhildan geliştirilmelidir. Şüphesiz polisin baskılarının bu kadar arttığı bu şartlarda serhildan geliştirmek kolay bir şey değildir. Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Resmi partileri zaten kıskaç altına almışlar; onlar dışarıya bile çıkamıyorlar; ya binalarının önünde ya da içeride açıklama yapabiliyorlar. Yani faşizm baskılarını bu kadar arttırmıştır. O zaman neye ihtiyaç var? O zaman sokaklara, varoşlara, alttan toplumu örgütleyerek çıkış yapmaya ihtiyaç var. Belki başlangıçta küçük gruplar halinde olabilir ama giderek büyümeyi yaşayan bir kitle hareketine dönüşebilir. Nasıl ki ’90 ve ’91 yıllarında sömürgeciliğin faşist zulmü ne kadar fazla da olsa, yine de başta Nusaybin ve Cizre’de, sonrasında ise tüm Kürdistan’da serhildanlar geliştiyse, şimdi de böyle bir şeye ihtiyaç vardır. Bunun için öncülük misyonu olan kişiler, yüreği devrim için atan yurtsever gençler ve özgürlükçü kadınlar bu gerçeklik üzerinde durmalı; yavaş yavaş da olsa sabırla ve ısrarla düşmanın üzerinde kontrol sağlayamayacağı bağımsız bir halk serhildanı çabası içerisinde olmalıdır. Zaten gerçek bir hamle de böyle gelişebilir. Yani madem düşman bundan korkuyor, o zaman biz de bu çerçevede serhildanın gelişmesi üzerinde durmalıyız.

Van’ın Şax ilçesinde helikopterden atılarak yaralanan 2 yurtseverden Servet Turgut yaşamını yitirdi. Bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

21’inci yüzyılda yaşıyoruz. Bu çağda bütün dünyanın gözü önünde faşist Türk devleti halkımıza karşı büyük bir vahşet ve zulüm uyguluyor. Yani dünyada görülmemiş şeyleri yapıyor. Şax’ta yaşanan olay, Türk devletinin geliştirdiği zorbalık ve vahşete çarpıcı bir örnektir. Yaşanan tek olay bu değildir; Türk devletinin bugün Kürdistan’da yaptığı şeyler, yine İmralı’da devreye koyduğu uygulamalar, bugün hangi kanunda vardır! Yoktur. Peki Türk devletinin şimdi Efrîn’de geliştirdiği etnik temizliğin herhangi bir kanunda ve insan haklarında yeri var mıdır? Bu büyük bir ahlaksızlık ve faşizm değil midir? Bu bir devlet terörüdür. İşte gördük; kendisi terörü uyguluyor; 37 insanı şehit ediyor; 6 yıl sonra da HDP’lileri alıyor, “suçlusunuz” diyor. Ortada devlet terörü vardır. Hem de hiçbir kanun ve kuralı tanımayan bir devlet. Dünyanın neresinde bir insanı, hem de kendi köyünde çalışan sıradan bir kişiyi helikopterden attıkları görülmüş! Ama Türk sömürgeciliği, ülkemiz Kürdistan’da bu vahşeti uyguluyor. Önceden de yapıyordu; şimdi de yapıyor. Yani insanlarımız yurtsever oldukları için, kendilerini satmadıkları için, kendi kimliklerinde ısrar ettikleri için bu şekilde vahşete maruz kalıyorlar. Tek suçları Kürt olmaktır. Bu insanlar aile sahibidir; çoluk çocuk sahibidir; köylerine çalışmaya gelmişler. Ama onları alıyorlar, işkence yapıyorlar, vahşice saldırıyorlar ve sonrasında da helikopterden aşağıya atıyorlar.

Mesela 76 yaşında ihtiyar bir insanımız olan Ali Boçnak zindanda şehit düştü. Bir şehidimizdir. Türk sömürgeciliği onu ne için tutuklamıştı? Kürtçe mevlit okuduğu için tutuklamıştı. Yani dini bir görevi yerine getirmiş ama dili Kürtçe olduğu için 76 yaşındaki insanı alıp zindana atıyorlar ve o kişi zindanda yaşamını yitiriyor. Bu nerede görülmüş! Bazıları da kalkıyorlar bu devlete İslam devleti diyorlar. Ne İslam’ı? Bunlar, İslam’ın her şeyini kendi iğrenç hizmetlerine koymak istiyorlar, onunla vahşiliklerini gizliyorlar. Yani halkımıza dönük büyük bir zulüm vardır. Bütün halkımız ve bütün Kürt gençleri bu sömürgeciliğin gerçekliğini ve vahşiliğini görmeli. İşte mezarlarımıza saldırıyorlar, Kürt halkının değerlerine saldırıyorlar ve insanlarımızı canlı canlı helikopterden aşağıya atıyorlar. Bundan daha büyük bir zulüm ve vahşet var mıdır? Buna karşı sessiz kalınmamalıdır. Kim ki bu zulme ve vahşete göz yumar ve sessiz kalırsa, o dinden çıkmış demektir. Kim ki bu vahşete göz yumuyorsa, o insanlıktan çıkmış demektir. O kişi “ben insanım” diyemez. Vicdan, iman ve haysiyet sahibi herkes bu vahşete karşı mücadele etmeli.

Ben burada değerli şehit Servet Turgut’un ailesine ve tüm Kürt halkına başsağlığı diliyorum. O devrim şehididir. Kendini satmadığı için düşman vahşice şehit etmiştir. O, bu yolun şehididir, bizim şehidimizdir. Şehitlere verdiğimiz sözümüzü, Servet Turgut şahsında tekrarlıyoruz; intikamları alınacak, kanları yerde kalmayacaktır. Yine bu vesileyle Osman Şiban’a da geçmiş olsun diyor, acil şifalar temenni ediyorum. Zaten halen ağır hastadır; bilinci yerine gelmemiş. Umut ediyoruz ki, sağlığına kavuşur. Van halkımız, Şax halkımız yurtsever bir halk olarak kimliğinde ısrar eden bir halktır. İnsanca yaşamak istedikleri için düşmanlarımıza hedef oluyorlar. Tabii ki şehitlerin izinden gidilmelidir. Ancak Şax ve Van halkı, özellikle de bu değerli şehidin ailesi başı dik olmalıdır. Çünkü onlar boyun eğmedikleri için düşman tarafından hedef alınmışlardır. Bu, onlar için de şehidimiz için de büyük bir onurdur.

Ermenistan ve Azerbaycan arasında yürüyen bir savaş var. TC özel savaş medyası, hareket olarak sizin Ermenistan’a destek verdiğinizi, 300 savaşçınızı Dağlık Karabağ’a gönderdiğinizi, yine şahsi olarak sizin orada ölen bir Ermeni Yarbayla dostluk içinde olduğunuzu söylüyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Her şeyden önce şunu belirtmeliyiz: Bu savaşa dönük birçok kara propaganda yapılıyor ve gerçekler gizleniyor. Öyle görülüyor ki, Türk devleti ve Azerbaycan kendilerini hazırlamışlar. Bunun için Suriye’den çetelerin Azerbaycan’a götürüldüğü, yine İHA-SİHA, vb. silahların da götürüldüğü yansıdı. Türkiye ve Azerbaycan ortak bir tatbikat da yaptılar. Hatta bu son savaş başlamadan önce 300 PKK gerillasının Ermenistan’a geçtiği yönünde bile haberler yaptılar. Yani önce zeminini hazırladılar, sonra da saldırıya başladılar. Kısacası bu planlı bir saldırıdır; örgütlenmiştir, hazırlığı yapılmıştır ve Ermenistan’a dönük böyle planlı bir saldırı başlatılmıştır. Şüphesiz Rusya’nın dengeci siyaseti de buna yol vermiştir. Yani Rusya’nın politikalarından da istifade etmişlerdir. Zaten faşist Türk devleti her zaman Rusya’nın bölge siyasetinden istifade ediyor ve bölgede hâkim olmaya çalışıyor. Kısacası Rusya’nın da bölge üzerinde bazı planları ve hesaplarının olduğu görülüyor ve bu nedenle tam karşı çıkmıyor. Türk devleti ise bunu fark edip ve bu temelde Ermenistan’a karşı bir hamle geliştirmiş oluyorlar.

Bu konuda hareketimizle ilgili söylenen hususlar hakkında öncelikle şunu belirtmeliyim: İdeoloji ve ilke sahibi olan Apocu asker, kimsenin hatırına veya para için herhangi bir yere gitmez ve kimsenin hesabına savaşmaz. Fakat bizim ideolojik perspektifimize göre olursa, tabii ki bazı güçlerle dayanışmada bulunabiliriz. Yani ideolojimiz ve siyasetimize göre olursa bu mümkündür. Ancak şimdi Ermenistan’ın böyle bir durumu yoktur. Her şeyden önce Ermenistan Devlet yönetimi, Türk devletine karşı ya da dış güçlere karşı kendini irade haline getirme çabası geliştiren bir yönetim durumunda değildir. Biz böyle bir çabalarını görmedik. Yani kendisini irade haline getiren, kendini güçlendiren bir siyaset sahibi olan politik duruş ve bu çerçevede Kürt halkıyla ve devrimci hareketlerle ilişki kurma çabaları görülmüyor. Daha çok dış güçlerin kanatlarının altında, yumuşak bir siyaset ile kendini kabul ettirme siyaseti yürütüyorlar ve şimdi bu tarz siyasetle sonuç alamayacakları görülüyor. Yani bize göre Ermenistan Devleti’nin siyasetinde eksiklikler vardır. Kendini güç ve irade haline getiren, farklı güçlerle ittifak yapan bir siyaset ve çabaları yoktur. Bundan dolayı başta Ermeniler olmak üzere diğer halklara karşı şoven duygularla hareket eden Türk devleti Azerbaycan’ı Ermenistan’a karşı saldırtıyor. Eğer Ermenistan da siyaset yürütseydi, ittifaklar yapsaydı; tabii ki durum daha farklı olabilirdi. Mesela; Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ve PKK’yle ilişkisini güçlendirseydi, Türk devletine karşı yine de eli güçlü olurdu. Ama Ermenistan’ın böyle bir politikası yoktur. Bunun için 300 PKK gerillasının -ki bazen YPG olarak da söylüyorlar- Ermenistan’a geçtiği haberleri kökten yalandır. Bunlar masabaşında hazırlanmış haberlerdir. Hiçbir temeli yoktur. Köşeli bir yalandır.

Yine benimle dostluk içinde bulunduğu söylenen yarbay için de aynı şey geçerlidir. Tabi Ermeni bir şahsiyetle dostane ilişkiler geliştirmekten mutlu olurum; Ermeni halkından dostlarımız vardır; onlar da bizim gibi mağdur bir halktır ve İttihat Terakki siyasetinin soykırımından geçmişlerdir. Bugün biz de aynı bıçağın altındayız. Yani kaderimiz biraz birbirine yakındır. Bu yüzden Ermeni bir kişiyle dost olmaktan mutluluk duyarım ama bu biçimde söylendiği gibi bir şey yoktur. Yani belirtildiği gibi Ermenistan’da görevli herhangi subayla benim bir dostluk ilişkim olmamıştır. Şahsi olarak herhangi bir yarbayı tanımıyorum. Bunların hepsi masabaşında hazırlanmış olan yalanlardır ve tamamen psikolojik savaş çerçevesinde kara propaganda amaçlı hazırlanmıştır. Buradan, bunların Ermenistan üzerine de kirli planlarının olduğu anlaşılıyor. Bu planlarının tutması için bu yalanları uydurmuşlardır ve yayınlıyorlar. Yani katiyen böyle bir şey söz konusu değildir.

TC ordusu Heftanin’in tümünü tuttuklarını ve Heftanin’de gerillanın kalmadığını belirterek orada operasyonun bittiğini açıkladı. Fakat gerilla her gün orada eylem yapıyor. Bu konuda ne dersiniz?

Heftanin’de yaşanan savaş ve orada destan yaratan kahramanlar Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinde yerini almıştır. Ancak bu savaş halen bitmemiştir. Mevcut durumda Türk sömürgeciliği bazı tepeleri tutmuştur ve buralara yol getirme çabası içerisindedir. Yani Uludere’den gelen yolu bütün tepelere götürmek istiyor. Daha önceden de dile getirdiğimiz gibi, her zaman helikopter getiremiyorlar. Çünkü gerilla zaman zaman vuruyor. Şimdi onun için yol yapmak istiyorlar. Bunun için büyük masraf yapıyorlar. Buradan da her zaman dediğimiz gibi uzun vadeli düşündükleri ortaya çıkıyor. Yani Güney Kürdistan topraklarını işgal etmek istiyorlar. Maalesef bunu da KDP’nin desteğiyle yapmak istiyorlar. Kürdistan’da var olan işbirlikçi çizgi, sömürgeci Türk devletinin bu gerçeğini açığa vurmuyor ve buna karşı tutum geliştirmiyor. Zaten Türk devleti de bu siyasetten istifade ediyor ve bütün Kürt halkına ve Kürt halkının statüsüne karşıt olan gerçek yüzünü gizliyor. Yani bu işbirlikçi siyaset sayesinde zaten Türk devleti kendisini gizliyor. Hatta bu çerçevede Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê saldırılarını da gizleme çabası içinde oldu. Kısacası bu yanlış bir siyasettir, Kürt halkının hizmetinde olan bir siyaset değildir. Şurası kesindir: Türk devleti Güney statüsüne karşıdır, Rojava’nın statüsüne karşıdır ve dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkının statü sahibi olmasına karşıdır. Dolayısıyla “Türk devleti dosttur” diyenler yanılıyorlar. Türk devleti, yani Devlet Bahçeli-Tayyip Erdoğan-Ergenekon rejimi, Kürt halkıyla dost olmaz. İşbirliği yapsalar da dost olmazlar. Tarihleri bellidir. Onlarla işbirliği yapanlarla bir yere kadar yürüyorlar; işlerini bitirdikten sonra onları da tasfiye ediyorlar. Yani bugün de böyle şeyler oluyor.

Fakat Heftanin’de gerilla ile Türk sömürgeciliği arasındaki savaş daha da gürleşecektir. Çünkü onlar kalıcı yerleşmek istiyorlar. Gerilla da kimsenin kalıcı yerleşmesine izin vermiyor. Yani gerilla da oradadır. O “Heftanin’i tamamen işgal ettik; orada PKK kalmadı” sözü gerçekleri ifade etmiyor. Eğer PKK orada yoksa, nasıl oluyor da orada her gün askerleri ölüyor! İşte bugün de 1 askerlerini itiraf ettiler. Yani öyle bir şey yok; gerilla Heftanin’dedir ve direnişini yürütüyor. Verdikleri bilanço da sahtedir. Kamuoyunu aldatmak için bunları söylüyorlar. Burada nasıl darbe yediklerini, sersemleştiklerini ve tıkandıklarını kendileri iyi biliyorlar. Gerçeklik budur. Ve şimdi geri adım atmamak için çabalıyorlar. Bunun için de karayoluyla Türkiye’ye bağlamak istiyorlar.

Şimdi Suriye’den 300 çete de getirmişler. Zaten öncesinden bazı Kürt çeteleri de vardı. Yani kontralaşmış olan korucuları da getirmişler. Kürt çeteleri, Arap çeteleri ve biraz da kendi oluşturdukları paramiliter güçleri var. Bunlarla ve teknik desteğiyle Heftanin’de kalıcı yerleşmek istiyorlar. Buna karşı Kürt halkının iradesi adına Kürdistan Özgürlük Gerillası sessiz kalmayacak, direnişini çok daha fazla yükseltecek, Cenga Heftanin Direnişi çok daha güçlü yükselerek devam edecektir.