Meclis Türkiye’ye karşı mı?-Mehmed Reşid

HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana meclis kürsüsünde yemin ederken “Türk ulusu” yerine “Türkiye ulusu” deyince ortalık karıştı...

HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana meclis kürsüsünde yemin ederken “Türk ulusu” yerine “Türkiye ulusu” deyince ortalık karıştı. Meclisin yemin ettiren geçici başkanı Deniz Baykal derhal yemini geçersiz saydı ve Leyla Zana’yı yeminini yenilemeye çağırdı. Leyla Zana söz konusu çağrıya uymayıp yemini yenilemeyince de bu durum siyaset ve tartışma gündemine oturdu.

Şimdi günlerdir bu konu tartışılıyor. Acaba ne olacak? Leyla Zana yeniden yemin edecek mi, etmeyecek mi? Eğer yemin etmezse, o zaman ne yapılacak? Herkes bu soruları soruyor ve cevaplar bulmaya çalışıyor. Bu arada da haber bültenlerine yeminini yenilemesi için Leyla Zana’nın ikna edilmeye çalışıldığı bilgileri düşüyor.

Söz konusu ikna çalışmaları hem HDP ve hem de AKP çevreleri tarafından yürütülüyormuş. Gerçi HDP yönetimi Leyla Zana’ya destek verdiğini açıklamış bulunuyor. Leyla Zana’nın yaptığı grup kararı olmadan bireysel bir tutum olarak gelişse de HDP yönetimi Leyla Zana’nın yeniden yemin etmesini gerektirecek bir durumun olmadığına inanıyor. Fakat AKP ve MHP yeminin yenilenmesinde ısrarlı görünüyor.

Belli ki Leyla Zana’nın sözlerinin anlamından öteye, yemini yenilemesi için ikna edilme çabaları da üzerinde durmayı ve tartışmayı gerektiriyor. Yani Leyla Zana şimdi açık bir ikna kuşatmasına alınmış bulunuyor. Bir tür ikna odasına alınarak üzerinde baskı ve telkin uygulanıyor. “Türkiye” değil, “Türk” demesi için ikna edilmeye çalışılıyor. Hani Silvan duvarlarına yazmışlardı ya, “Türk isen övün, değil isen itaat et” diye! Türk olmadığını söyleyen Leyla Zana şimdi ikna baskısı altında itaat etmeye zorlanıyor.

Peki Leyla Zana neye ikna edilmek isteniyor? “Türkiye ulusu” değil, “Türk ulusu” demeye! Peki bu iş nerede yapılıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde! Peki burada bir tuhaflık yok mu? Çünkü Leyla Zana’nın ikna edilmeye çalışıldığı kurumun adındaki “Büyük ve Meclis” kelimeleri çıkarılırsa, o zaman geriye “Türkiye Milleti” kalıyor. Yani Leyla Zana’nın kabul edilmeyen yeminde söylediği kavram! O halde Leyla Zana daha doğrusunu söylemiş olmuyor mu?

Burada açığa çıkıyor ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi adında var olan “Türkiye Milleti” adına yemin edilmesini doğru bulmuyor ve kabul etmiyor. Peki ne istiyor? “Türk milleti” denilmesini istiyor. Belli ki “Türk” ile “Türkiye” kavramları arasında ciddi bir fark bulunuyor. Bu bir kavram oyunu değildir, tersine Türkiye’yi yüzyıldır yaşanan ağır çatışma içine sokan durumun kendisidir. Bu nedenle basit görmemek ve ciddiyetle tartışarak doğru bir sonuca ulaşmak gerekiyor.

Belli ki “Türk” kavramı bir ulusal toplumu ifade ediyor. “Türkiye” kavramının ise bir toprak parçasını ifade ettiği açıkça görülüyor. Dolayısıyla “Türkiye ulusu” deyince, Türkiye olarak tanımlanan toprak parçası üzerindeki her dil ve kültürden tüm toplumu içine alıyor. Fakat “Türk ulusu” bunu içermiyor; tek dil ve kültürden oluşan bir ulusal toplumu içeriyor.

Nitekim “Türk ulusu” deyince, ardından doğal olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her gün tekrarladığı gibi “Tek dil, tek millet...” tekerlemesi geliyor. Bunun doğal sonucu da Silvan duvarlarına yazılan “Türk isen övün, değil isen itaat et” emri oluyor. İtaat etmekten de öteye, son yüzyıldır Türkiye sınırları içerisinde yaşayan Kürtlere “Türk olmaları” dayatılıyor. Zorla Türkleştirme hareketi yürütülüyor. Yani asimilasyon ve kültürel soykırım uygulanıyor.

Çok açık ki, Türk olmak istemeyip de Kürt olarak yaşamak isteyenlere bu tanımda yer bulunmuyor. Bu nedenle, Kürtler kendilerine de yer bulabildikleri “Türkiye ulusu” tanımını getirip esas alıyor ve bu kadar çatışmaya yol açan Kürt sorununun bu temelde bir çözüme kavuşturulmasını istiyor. Türkler, Kürtler ve diğer dil ve kültürlerin içinde yer alacağı “Türkiye ulusu” üst kimliğini öneriyor. Buna kızmak ve saldırmak değil, “Doğrusu budur” diyerek çözüm formülü haline getirmek gerekiyor. Yani Kürtleri Türk yapma çabasından artık vazgeçmek gerekiyor.

Fakat “Türk devlet ulusu” biçiminde 1930’lu yıllarda CHP tarafından üretilmiş bir resmi ideoloji var. Bu ideoloji “Türk” kavramının bir üst kimlik olduğunu iddia ediyor ve böylece “Türk ulusunun” cumhuriyetle birlikte oluştuğunu belirtiyor.

Belli ki söz konusu belirlemenin yanlış olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Bu tanımlamanın başta Kürtler olmak üzere Türk olmayanları aldatmaya dönük olduğu açıktır. Fakat Kürtleri inkar edip Türkleştirelim derken, söz konusu tanım bir tarihsel toplum olarak Türkleri de inkar ediyor. Doksan yıllık bir Türk ulusu tanımı getirerek, Türk tarihini de inkar eder duruma düşüyor.

Söz konusu bu Türk ulusu tanımını tek parti iktidarı döneminde CHP geliştirmişti. Şimdi tek parti iktidarına yönelme arzuları taşıyan AKP de aynı zihniyeti CHP’den devralıyor. Dolayısıyla 1930’lu yıllarda geliştirilen ulus-devlet faşizmini esas alan bir çizgiye saplanıyor. “Ümmet” kavramını esas alan bir akım içinden çıkıp da AKP’nin tekçi ulus-devlet faşizmine saplanır hale gelmesi gerçekten de çok kötü ve ters bir durumdur. AKP’yi çözümsüz kılan ve başlangıçtaki vaatleriyle ters hale getiren işte budur. Hele bunu bir de 24 Temmuz’dan sonra yaptığı gibi şiddet ve katliamlarla uygulamaya yönelmesi AKP’yi dört dörtlük bir sömürgeci yönetim haline getirmektedir. Yüksekova’da yere ters yatırdığı Kürtlere “Türkün gücünü göreceksiniz” diyen polis şefi bu gerçeği yansıtıyordu. Silvan duvarlarına yazılan “Türk değilsen itaat edeceksin” yazısı bu gerçeği gösteriyor.

Çok açık ki, AKP yönetimi mevcut anlayış ve uygulamalarıyla tehlikeli bir yola girmiştir. Kürt’ü inkar edip şiddeti dayatması, Kürt şehir ve kasabalarına tank, top, uçak ve helikopterlerle girmesi ve kan dökmekten geri durmaması çok tehlikelidir. Bu anlayış ve uygulama değil tek bir ulus, ortada ulus bile bırakmaz. Böyle giderse Kürtler, “Bin yıllık Türk ilişkisinden” tümden koparlar. İtaat etmeyip isyan etmeye yönelerek AKP planlarını tersyüz ederler.

Belli ki AKP ateşle oynamaktadır. Ya aklını başına almalı, ya da birileri ona akıl vermelidir. Leyla Zana ters bir şey yapmamış, aslında AKP’ye aklın yolunu göstermiştir. Dolayısıyla geri adım atmamak ve tüm demokratik güçleri birleştirip harekete geçirerek ulus-devlet faşizmini yenilgiye uğratacak bir demokrasi mücadelesini geliştirmek gerekir.

KAYNAK: ÖZGÜR GÜNDEM