Şerik: AKP el altındaki örgütleri harekete geçirebileceğini itiraf etti
PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, " AKP nasıl 12 Eylül mirasını devralmışsa onun JİTEM’ini de devraldı” dedi.
PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, " AKP nasıl 12 Eylül mirasını devralmışsa onun JİTEM’ini de devraldı” dedi.
PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, JİTEM davasının beraatla sonuçlanmasını değerlendirdi. Şerik, “Davutoğlu Van’da 7 Haziran gibi bir sonuç çıkarsa Beyaz Toroslar ortay çıkar, demişti. Bu ne demektir? Beyaz Toroslar hala yerinde duruyor, tekrar çalışması için talimat verilmesi gerekir! O yüzden Beyaz Toros kelimesi herhangi bir kelime değil. El altındaki örgütlerin gerektiğinde harekete geçirilebileceğini itiraf eden bir söz. Aslında Davutoğlu bunu itiraf etmiştir. AKP nasıl 12 Eylül mirasını devralmışsa onun JİTEM’ini de devraldı” dedi.
PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Cizre-JİTEM davasının AKP yargısı eliyle beraatla sonuçlandırılmasına ilişkin ANF’ye konuştu.
JİTEM davası ve neden beraat?
Son günlerde kamuoyunun gündemine yeniden giren JİTEM ile ilgili açılan davalar, ya erteleniyor ya da birbiri ardına beraatla sonuçlandırılıyor. JİTEM’in Cizre’deki faaliyetlerine ilişkin yapılan yargılama da böyle oldu. Cemal Temizöz bir dönem Alay komutanlığı yapmış, Kamil Atak da bir dönem Cizre’de Belediye Başkanlığı yapmış, korucu başı olan birisidir. Cemal Temizöz, Alay komutanlığı yaptığı dönemde Cizre’de işlenen cinayetler ve faili meçhuller var. Kamil Atak ve Cemal Temizöz bunlarla ilgili yargılanmıştı ve beraatla sonuçlandı. Aynı zamanda JİTEM ana davası diye bilinen dava da sonuç aşamasına doğru gidiyor. Dava Aralık ayına ertelendi ama kamuoyunda hakim olan kanı, bu davadan yargılananların da aynı şekilde beraat ettirileceği yönündedir. Bu neden böyle oluyor tartışılması gerekir? Cemal Temizöz ve Kamil Atak ekibinin beraat ettirilmesi tesadüf değildir. JİTEM ana davasından çıkacak sonuç da tesadüf olmayacaktır.
ERGENEKON GİBİ
2007’den itibaren Türkiye’de açılan Ergenekon davaları var. Ergenekon sanıklarının da serbest bırakılması sağlanmıştı ve davalar birbiri ardına beraatla sonuçlandırıldı. Ergenekon davaları açıldığı zaman Kürdistan’da işlenen insanlık suçları, yargının konusu yapılmadı. Kürdistan’daki Ergenekon faaliyetleri kapsam dışı tutuldu. Buna rağmen Ergenekon davaları görüldü. Böyle bir hedefleri de yoktu. Tamamen iktidar güçlerinin kendi aralarındaki iktidar mücadelesiydi. Devlet yeniden yapılandırılmak isteniyordu. Devlet yeniden yapılandırılırken sivil-asker bürokrasisinin bir direnişi gerçekleşti. Sivil-asker bürokrasinin direnişini kırmak için de o bilinen Ergenekon davaları gündeme geldi. AKP iktidar koltuğundaki yerini sağlamlaştırırken Ergenekon davalarından yararlandı. Engel teşkil eden asker-sivil bürokrasi devre dışı bırakıldı, direnç noktaları kırıldı. Asıl amaç da buydu. Daha sonra geçmişte yargılanan bu kesimleri de zamanla aklamaya başladı. Ergenekon’da beraatla sonuçlandırıldı. Ancak sivil asker bürokrasinin direnç noktaları kırılmıştı. Bu yüzden itibarlarının AKP tarafından tekrar iade edilmesinin siyasi anlamda fazla bir değeri de kalmadı. Çünkü onların tasfiye edilmeleriyle AKP amacına ulaşmıştı. Eski konumlarına gelmeleri mümkün değildi. Sadece ruhen kendilerini rahatlatabildiler.
AKP iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra devletin reorganizasyonunu gerçekleştirmeye başladı. Hedefine ulaşan AKP, devlette etkili hale geldi. Bu yüzden geçmişte husumetleri olan çevrelerle yeniden ilişkilenmeye başladı. Bu güçler etkisiz hale gelerek AKP’nin yedeğine alındı. Beraatların amacı buydu.
Ergenekon, JİTEM ilişkisini biraz açar mısınız?
Ergenekon diye ifade edilen yapılanma bir özel savaş örgütlenmesidir. Türkiye’deki özel savaş örgütlenmesini, 1950’ler sonrası NATO’ya bağlı ülkeler arasında oluşturulan gizli NATO diye adlandırılan çekirdek grup örgütlenmeleriyle ele almak, eksik kalır. Türk devleti, devlet olarak Osmanlı temellerinde yükseliyor. Osmanlı mirasını devralmıştır. İttihat Terakki’nin iktidara ortak olma süreci var. Yine aynı dönemde devlet içinde oluşturulan gizli örgütlendirmeler var. Ta Abdülhamit’e kadar dayandırılır. Teşkilatı mahsusa böyledir. Bu örgüt, devlete karşı olan güçlere karşı, kirli ilişkiler için kullanılmıştır. Hem vurucu güç, hem istihbarat, hem de giderek devlet içerisinde giderek etkili ihale gelmeye çalışan bir örgütlenme. Cezaevindeki mahkumlar, aranan katiller, tüm bu kişiler kullanılmıştır. Bununla birlikte bürokrasi ve ordu içinde kullandıkları kişiler de var. Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Afrika vb. yerlerde de örgütlenmeler var. Daha sonraki özel savaş stratejisiyle oluşturulan örgütlendirmelerle de tam bir uyum içerisinde, bir paralelliği var. Türkiye’de özel savaş örgütlenmesinin bu sebeple Osmanlı döneminden ele almak daha doğru olur.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, yeni sömürgecilik stratejisini hakim hale getirirken aynı zamanda özel savaş örgütlendirmeleri oluşturuluyor. Türkiye NATO’ya üye oluyor. Aynı yıl seferberlik tetkik kurulu diye (1952) bir kurul oluşuyor. Bu, ordu içinde derin NATO olarak oluşturulan gizli bir örgütlendirme ve Amerika’yla ilişkiler daire başkanlığı altında oluşturulan bir çalışma. Fakat bu çalışma kendisini ordunun yanında sivil bürokrasi içinde de örgütlüyor. Soğuk savaş dönemi olarak bilinen süreçte anti-komünist özellik taşıyor. Sovyetler döneminde Serhat’ta, yer altı kontraları şeklinde bir çalışma yürütülüyor. Komünizmle mücadele dernekleri kuruluyor. Bu faaliyetlerin yürütüldüğü yerlerden birisi de Erzurum’dur. Farklı bölgelerde de yer altı örgütleri kuruluyor. Türk milliyetçiliği şeklinde toplum örgütlendirilmeye çalışılıyor. Devrimci sosyalist mücadeleye karşı da bu güçlerin kullanılması hedefleniyor. Bu tür örgütlenmelerin en çok taban bulduğu yerler de daha sonra MHP gibi yapıların kitle tabanını oluşturuyor.
ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARI YÜRÜRLÜKTE
Seferberlik Tetkik Kurulu, 1965’de Özel Harp Dairesi adını aldı. Özel Harp Dairesi, kendisini tamamen özel savaşa göre yapılandıran, ordu içerisinde bir gücün de oluşturulmasını önüne hedef olarak koyuyor. Komando birlikleri oluşturuluyor. Bu komando birlikleri Özel Harekat güçleridir. Isparta, Eğirdir, Bolu, Kayseri gibi yerlerde oluşturuluyor. Bir nevi kontrgerilla ocakları şeklinde buralarda yer veriliyor. Kontrgerilla, örgütlenmelerinin bir ayağını oluştururken diğer ayağını da poliste çevik kuvvetler adını alan güçler şeklinde somutlaştırıyor. Anti -terör timler vb. toplum içinde de sivillere dayanan paramiliter güçler oluşturuluyor. Bu anlamda kapsamlı bir özel savaş politikası gerçekleştiriliyor.
Türkiye’deki özel savaş örgütlenmesi sabit bir örgütlenme değil. Dönemin ihtiyaçlarına göre özel savaş güçleri tarafından yenilenen geliştirilen, alanı genişletilen bir örgütlenme halini de alıyor. Özellikle 1980’lerden sonra bu daha da somutlaşıyor. JİTEM’i de bu temelde ele almak gerekiyor. Jandarma içerisinde daha önce örgütlenmeler var. Mesela o yıllarda bilinir, jandarma istihbarat teşkilatı var. JİT olarak adlandırılıyor, ama bunlar daha çok birbirlerine karıştırılıyor. JİTEM’in açılımı, jandarma istihbarat teşkilatı terörle mücadele grup komutanlığıdır.
JİTEM nasıl bir örgüt?
Döneminde Doğan Güreş bir röportajında, JİTEM var mı? Diyerek kendisine sorulan bir soruya cevap verirken; ‘Küçük (Veli) paşayla oturup tartıştık jandarma istihbaratına yeni bir çehre kazandıralım’ dediğini belirtiyor. Buradan da anlıyoruz ki, JİTEM jandarmadan bağımsız değil. Veli küçük, Türkiye’de kontrgerilla operasyonlarında ismi en fazla geçenlerdendir. 1980 öncesi Ecevit’in Serhat gezisinde kontrgerillaya yönelik kulağına fısıldanan bazı şeyler oluyor. O bölgede Veli Küçükle görüşüyor. Ecevit de JİTEM’in varlığı konusunda ikna oluyor. Bir de JİTEM’in resmi olarak kuruluş tarihi var. JİTEM resmi olarak 1987’de kuruluyor. JİTEM’i oluşturma çabaları 1981’den 1985’lere kadar uzanıyor. Hulusi Sayın döneminde Jandarmanın operasyonel faaliyetlerinin geliştirilmesi olarak başlatılıyor. Jandarma, İçişleri Bakanlığı’nın doğrudan müdahale edemediği alanlarda devreye giren askeri bir örgütlenme. İç savaşa göre de örgütlendirilmiş bir güçtür. Jandarma Genel Komutanlığı’nda bu örgütlenme için doğrudan görevlendirilen kişiler var. Arif Doğan, Hüseyin Kara, Cem Ersever vb. kişiler var. Bunlar yereldeki askeri komutanlardan emir almayıp doğrudan Jandarma Genel Komutanlığına bağlı çalışan kişiler ve bulundukları yerlerde de inisiyatiflidirler. Bunlara o dönemde herhangi bir gücün karışma yetkisi yok. Bunlara dayandırılarak ilk JİTEM örgütlendirmesi oluşturulmaya çalışılıyor.
Gruplar şeklinde örgütlendiriliyor. İlk önce 7 bölgede örgütlüdür. Amed, Batman, Silopi, Erzurum, İstanbul ve İzmir’de JİTEM grupları oluşturuluyor. Her grubun başında bir amir var. Böyle bir örgütlenme içerisine giriliyor. Grup amirlerine bağlı timler ve gruplar oluşturuluyor. Oluşturulan bu gruplar içerisinde, ordu içerisinde yer alanlar, köy kurucuları ve itirafçılar da var. Eylemsel olarak kendilerini ilk duyurdukları yer Silopi’dir. Asit kuyuları biliniyor. Silopi, PKK’ye karşı devletin operasyon merkezi olarak gördüğü bir yer, üs durumunda. Buralarda kontrgerilla cinayetleri işlenmeye başlanıyor. İnsanlara işkenceler yapılıyor. Kaçırmalar yargısız infazlar gerçekleştiriliyor. Yaptıkları katliamları PKK’nin üstüne atmaya çalışıyorlar. 90’larlabirlikte bu örgütlenme daha da büyüyerek genişliyor. İtirafçılar da timlere dahil ediliyor.
JİTEM’in hedefinde kimler vardı?
Bunlar o dönemde gelişen halk hareketlerine karşı da daha aktif şekilde kullanılmaya başlanıyor. 90’lı yıllarda gerilla ve halk mücadelesi birlikte gelişmeye başlıyor. Legal siyaset gelişiyor. Ve halk içinde de doğal önderler çıkmaya başlıyor. JİTEM, halk içerisinde Kürt özgürlük hareketine potansiyel olarak yakın gördükleri insanları da kaçırıp katletmeye başlıyor. O zaman JİTEM içerisinde yer alıp daha sonra itirafta bulunan itirafçılar oldu. Abdülkadir Aygan, İbrahim Babat gibi. Bunlar o dönemde sınırsız yetkilerinin olduğunu anlattılar. ‘Kim PKK’li olma şüphesi taşıyorsa kaçırıp infaz etme yetkisi bize tanınmıştı’ diyorlardı. 90’larda bu şekilde sınırsız yetkiyle donatılmış kişiler harekete geçirildi. Cizre’de 92 Newroz’unda yüzün üzerinde insanın katledildiği, bir o kadarının da yaralandığı bir katliam gerçekleştiriliyor. Nusaybin’de Şırnak’ta da benzeri durumlar yaşanıyor.
91’de Vedat Aydın katlediliyor. Musa Anter katlediliyor. Habip Harman katlediliyor. İHD verilerine göre bu dönemde 17. 500 insanın öldürüldüğü söyleniyor. Gerilla mücadelesine karşı klasik olarak jandarma ve komando birlikleri kullanılıyordu. Bu etkili hale gelemeyince özel savaş aygıtı olan JİTEM vb. örgütlenmeler devreye giriyor. Hedeflerinde ise, devletin karşısında olan herkes var.
İtirafçılar da kullanılıyor. Abdülkadir Aygan ve İbrahim Babat gibiler eski gerilladır. Ve bunları sorgulayan da Cem Ersever’dir. Gerillaya karşı operasyonlarda da kullanıyorlar. Halka da saldırıyorlar. Gazetelerin bombalanması, insan kaçırma, kadınlara tecavüz gibi özel savaş politikalarının tüm kirli işlerini bu tiplere yaptırdılar.
Beyaz Toroslar, o dönemde JİTEM’cilere tahsis edilmiş sahte plakalı arabalardır. İnsanlarda kaygı ve korku yaratmıştır. Çünkü bu arabalar nereden geçmişse, oradan birilerini alıp kaçırıyor ya da katlediyor. Yine basın muhabirleri, dağıtımcılar da kaçırılıyor ve katlediliyor. JİTEM bunları gerçekleştirirken taşeron örgütler de oluşturmuştur. Örneğin TİT ya da Türk yumruğu gibi isimler kullanıyor. O dönemde Hizbullahla da yakın ilişkileri var. Hizbu-kontra diye bilinen örgütlenme aslında bir JİTEM örgütlendirmesidir. Silopi’de JİTEM, kaçırdığı insanları Hizbullahçıların evinde sorguluyor. Hizbullah, şehirlerde halkın mücadelesine karşı geliştirilen örgütlenmenin adıdır. Onun başındaki Hüseyin Velioğlu Batmanlıdır. 1980’lerde önce tanınan bir isim Velioğlu. Din kisvesi altında karşı örgütlenme geliştirmeye çalışan biri. MİT ile ilişkilidir. Cemal Temizöz ile ilişkilidir. Temel Cingöz’le ilişkilidir. O dönemde hem doğrudan JİTEM tarafından gerçekleştirilen cinayetler hem de onların bünyesinde kurulan örgütler aracılığıyla yapılan saldırılar var. 90’lardaki Hizbullah cinayetleri de böylesi bir özellik taşıyor. 90’ların sonunda artık JİTEM faaliyetleri teşhir oluyor. Gizlenemez hale geliyor. Bu yüzden devlet JİTEM’e müdahale etmek zorunda kalıyor. JİTEM Kürdistan’da gizlenemez hale geldi. Devlet diyor PKK yaptı. PKK’nin yapmadığı da ortaya çıkıyor. Yurtsever insanlar kaçırılıp katlediliyor. Ve hepsinin PKK’ye yakın olduğu biliniyor. JİTEM insanlara korku salmak için devreye konuluyor. Bugün nasıl DAİŞ korku salmaya çalışıyor, bir takım yerlere girdiğinde direnişi bitirmeye çalışıyorsa, JİTEM’in yaptığı da buydu. Korku yaratmaya çalışıyordu. Vahşi cinayetler serisi işleyerek bunu gerçekleştirmek istedi.
90’lardaki ortamda aynı zamanda demokratik siyaset zemini de güçlenmeye başlıyor. JİTEM gibi örgütlenmelere karşı da bir mücadele yürütülüyor. Halkın tepkisi gelişmeye başlıyor. Bu yüzden de devlet de kendi cephesinden soruna el atıyor. Devlet sadece bazı tartışmaların önünü almak istiyor. Yoksa JİTEM’in varlığına son verme gibi bir durum yok. Ayar verme denebilir. Bu da JİTEM içinde tepkiyle karşılanıyor. Cem Ersever Ankara’ya alınıyor. Arif Doğan, Doğan Güreş, Veli Küçük gibilerin yer aldığı klikler oluşuyor. Yeşil gibi tipler bu işlerde etkili kullanılan kişilerdir. Abdullah Çatlı gibilerin durumu daha farklıdır. MHP içinde yer alan kontrgerilla elemanıdır. Zamanla bu klikler gittikleri alanlarda da JİTEM örgütlenmelerini devam ettiriyorlar. JİTEM, Kürdistan dışında da faaliyet yürütmeye başlıyor. Dönemin Başbakanı Çiller, cebimde kaç kişinin ismi var, diyor. Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Medet Serhat cinayetleri gibi cinayetler Türkiye’de yayılmaya başlıyor. Gerillaya karşı oluşturulan JİTEM, yaygınlaşarak ağ gibi her yeri sarmaya başlıyor. Mehmet Ağar, ‘Bin operasyon’dan bahsediyor. Duvarın altından bir tuğla çekersem tüm duvar yıkılır, açıklaması var. Giderek devlet içinde tasfiyeler gerçekleşiyor. Bir yandan iç hesaplaşma, bir yandan da devlet içinde iktidarlaşmaya başlıyorlar. Susurluk gibi kazalarla ilişki ağı ortaya çıkıyor.
Bazı belgeler var. Bu belgelerde direkt JİTEM imzası var. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderilen belgeler. 1991 yılında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan Kemal Yamak, 12 Eylül döneminde 7. kolordu komutanıdır. Diyarbakır işkencelerinin sorumlusudur. Kıbrıs askeri müdahalesinde de rol oynayan kişidir. 91’de de Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın genel sekreteridir. JİTEM’in raporları buraya geliyor. Bu yüzden JİTEM bir devlet örgütlenmesidir. Jandarma bünyesinde örgütlenmiş bir özel savaş aygıtıdır. Bu aygıt özel savaş devam ettiği sürece çeşitli dönemlerde farklı isimler alsa da rolünü oynamaya devam eder. Günümüzde de bu rolünü oynuyor.
AKP kendi kontrasını mı yarattı?
Türkiye’de bilinç konusunda oynanan oyunlardan biri de AKP’dir. Herkes AKP’yi alalade bir parti olarak görüyor, öyle değil. AKP herhangi bir kişinin kurmuş olduğu bir parti değildir. AKP’nin kendisi 12 Eylül rejiminin günümüzdeki güncelleşmiş halidir. 12 Eylül’ün yarattığı zeminde mayalanmıştır. Kadroları 12 Eylülün fideliğinde eğitilmiştir. Onun kitle tabanında 12 Eylül’ün yarattığı toplum gerçekliğidir. AKP bunun siyasetini yapıyor. Bu tür örgütler kendilerini sürecin ihtiyaçlarına göre yenilerler, kemiksizdirler, omurgasızdırlar. Bir dönem kullandığını bir başka dönem kullanmaz. AKP 12 Eylül’ün mirasını devralmıştır. Kurumlarını güncellemiştir.
Davutoğlu Van’da 7 Haziran gibi bir sonuç çıkarsa Beyaz Toroslar ortay çıkar, demişti. Bu ne demektir? Beyaz Toroslar hala yerinde duruyor, tekrar çalışması için talimat verilmesi gerekir! O yüzden Beyaz Toros kelimesi herhangi bir kelime değil. El altındaki örgütlerin gerektiğinde harekete geçirilebileceğini itiraf eden bir söz. Aslında Davutoğlu bunu itiraf etmiştir. AKP nasıl 12 Eylül mirasını devralmışsa onun JİTEM’ini de devraldı.
Bugün JİTEM hangi isimle varlığını sürdürüyor? DAİŞ adıyla varlığını sürdürüyor. JİTEM korkuyla halkı sindirmeye herkesi sindirmeye çalışıyordu. Bugün DAİŞ de aynı şeyi yapıyor. Ruhen çökertip teslim almayı amaçlıyor. Şimdi Kürdistan’da, Silvan, Gever ve Cizre’de yapılan böyle değil midir? Keskin nişancılar devrededir. Silvan’da kahvenin önünden geçip tarıyorlar, aleni yapıyorlar. Sokaklar insanlar için çıkılmaz hale geliyor. Cesetler arabaların arkasında sürükleniyor. Gerillanın çıplak bedenleri teşhir ediliyor. Bunların DAİŞ’in yaptıklarından bir farkı yoktur. Yine 90’larda JİTEM’in yaptıklarından bir farkı yoktur. Şimdi bunları kim gerçekleştiriyor. AKP gerçekleştiriyor.
JİTEM’İN İPİ AKP’NİN ELİNDE
Amed, Ankara, Suruç katliamlarını gerçekleştirenler, şimdi Cizre’de katliam yapan, Silvan’da halkı bombalayanlar dönemin Hizbu-kontraları ve JİTEM’cileridir. Bunu şimdi AKP ve DAİŞ yapıyor. Özel savaş güçlerinin ismi değişebilir. AKP devleti bugün JİTEM’in iplerini elinde tutuyor. Kürtlere, demokrasi güçlerine ve halka karşı kullanıyor. Jİtem in bugününü bu bağlantılarla ele almak gerekiyor.
Beraat kararının önümüzdeki sürece etkisi nasıl olur?
Devlet birilerini kullanıyor. Kullanılanlar bunun farkına varınca devlet bunları yok ediyor. Ancak devlet bu tiplere her zaman ihtiyaç duyar. Tarihe baktığımızda Topal Osman gibilere kadar bu yaklaşım vardır. Kullanılıp sonra yok edilmiştir. Çünkü çok bilgi biliyorlar. Bildikleriyle birlikte öldürülüyorlar. Mesela; Ordu içinde Muğlalı sendromu vardır. Mustafa Muğlalı Özalp’te 33 köylünün katledilmesinden sorumlu olan kişidir. 33 kurşun olarak bilinir. 50’ler sonrası Demokrat Parti döneminde yargılanarak cezaevine konulmuştur. Cezaevinde de kahrından ölmüştür. Muğlalı sendromu budur. Hem devlet adına bir şeyler yapacaksın, hem de devlet tarafından cezaevine atılıp öleceksin. Cizre JİTEM davasının bu şekilde sonuçlanması, aslında devletin kullanma ihtiyacı duyduğu kimselere bir güvencesi ve mesajıdır. Devlet önümüzdeki günlerde bu tür çeteleri, bu tür işkencecileri, cinayet ve tecavüz örgütlerini sonuna kadar en ağır şekilde kullanmak isteyecektir. İç güvenlik yasası da buna benzer bir şekilde saldırıların yasal zeminin hazırlamak için devreye konulmuştur. Daha önce de MİT görevlilerinin, yaptığı faaliyetlerden dolayı yargılanmasını engellemek için MİT yasasıyla güvence vermişti. Bu güvence yasasını daha sonra ordu ve polis de istedi. Devletin sömürgeci politikalarına yasal zemin oluşturmak için güvenlik paketi çıkartıldı.
Bu seneki YÖK protestolarında bir basın mensubuna saldıran polis, şunu söyledi: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, dedi. Bu da önümüzdeki sürecin saldırganlığının bir göstergesidir. Bu özel kirli savaş politikalarının kendisidir.
DİKTATÖRLÜK MEŞRULAŞMAMALI
Şu bilinmeli ki AKP hükümeti ve iktidarı herhangi bir hükümet ya da iktidar değildir. AKP-Erdoğan diktatörlüğü kendisini ikinci cumhuriyet olarak konumlandırıyor. Bu devletin yeniden yapılandırılmasıdır. Cumhuriyetin kuruluşunda CHP ne ise, AKP de şimdi o rolü oynamaktadır. Bunlarda kendi iktidarları için her şeyi yapacak gözü karalıkları var. Tek direnen Kürtlerdir. PKK’dir. Sadece seçim sürecinde bile birçok katliam gerçekleşti. Normal bir süreç olarak algılanmamalı. Mücadele etmeden AKP’nin kendi kendine gerilemesi beklentisi doğru değildir. Demokrasi güçleri de AKP darbesine karşı seçimin dışında da bir direniş hattı belirlemelidir. Birleşik bir mücadele için harekete geçilmelidir. AKP darbesini nasıl meşrulaştırmışsa, mücadele edilmezse kendi diktatörlüğünü de meşrulaştıracaktır.