Soykırım saldırısı ve karşı direniş

Türk ordusu, 75 gündür devam eden işgal saldırılarında gerilla direnişini aşamıyor. Gerilla, Türk ordusunun sayısal çoğunluk, teknik üstünlük ve hava gücü üstünlüğünü, yeni dönem taktik ve tarzıyla boşa çıkarıp avantaja çevirdi.

Medya Savunma Alanları’na 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece başlayan kapsamlı işgal saldırıları, iki buçuk ayı geride bırakırken, belki de tarihte çok az rastlanabilecek bir direniş örneğiyle karşı karşıyayız. Ne var ki Kürdistan gerçekliğinde bu durum örtbas edilmeye ve karalanmaya çalışılıyor. Ancak çetin savaşın modern gerilla mücadelesinin doktrinini oluşturan, tarihin akışını tersyüz edecek ve Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde tarihi bir dönüm noktasını oluşturacak nitelikte olduğu görülüyor. Dolayısıyla devam eden saldırının karakteri ve buna karşı gelişen gerilla direnişinin derinlemesine incelenmesi gerekir.

TÜRK ORDUSUNUN SAHADAKİ TAKTİĞİ

HPG BİM, sahada süren savaşın sonuçlarına ilişkin düzenli olarak günlük paylaşımda bulunuyor. Dolayısıyla detaylarından ziyade ortaya çıkan farklılıklar, kullanılan stratejik ve taktiksel metotlar nelerdir, ona odaklanmak gerekiyor. Bu saldırılara karşı gerillanın direnişi ve yeni dönem tarz ve taktiği nedir? Belki de ilk olarak çokça merak edilen ve özel savaş medyasının çarpıtmaları sonucu kamuoyunda net anlaşılamayanlara bakmalı.

İlk günler, yani 23 Nisan ile 21 Mayıs tarihleri arasındaki süreç en şiddetli çatışmaların yaşandığı günlerdendi. Bu süre zarfında gerillanın, çoğunlukla işgal Türk ordusunun saldırılarını püskürtme ve hareket hızını yavaşlatma biçiminde bir taktik izlediğini görüyoruz. 23 Nisan’dan 21 Mayıs’a kadarki aralıkta işgalci ordunun tüm yönleriyle saldırıda olduğu görülüyor. Buna karşın gerilla güçleri ise çoğunlukla savunma konumunda olup, işgalci ordunun zayıf noktalarını tespit ederek şok edici eylemlerle darbeleme, dikkatini dağıtma taktiğini izliyor. Ancak 21 Mayıs’tan sonra sahada var olan durum tümden değişiyor. Türk ordusu tümden savunma konumuna geçerken, gerilla güçleri ise etkili eylemlerle saldırı pozisyonunda.

Türk ordusunun izlediği taktikler genel hatlarıyla bilinen taktilerdir, sürpriz olarak adlandırılabilecek durum da değildir ve öngörülebilen bir hareket tarzıdır. Her ne kadar öngörülebilen bir taktik ve hareket tarzı olsa da birçok konuda avantajlı konumda olduğunu söylemek mümkündür. Eğer sıralarsak;

* Nicelik olarak (Türk devletinin verilerine göre 8000 piyade) asker sayısı çok fazladır.

* Keşif uçakları ile havadan istihbarat alma imkanı vardır.

* Savaş uçakları, saldırı helikopterleri ve insansız silahlı hava araçlarıyla havadan taarruz imkanına sahiptir.

* Sınır hattında bulunan askeri üslerden obüs, havan, katuşa ve karadan karaya balistik füzeler ile karadan ağır bombardıman gerçekleştirme avantajına sahiptir.

Buna göre belli bir alan hedeflenerek bu alanlarda bulunan yüksek zirveler ilk 24 dört saat boyunca havadan ve karadan yoğun bombardımanla vurulduktan (askeri literatürde ‘yumuşatıldıktan’) sonra keşif uçakları gözetiminde helikopterler ile piyadeler indiriliyor. Bir sonraki aşama; piyadelerin konumlandığı tepeye olası saldırıların önlenmesi için 7/24 keşif uçaklarıyla gözetlenerek kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Rüzgar hışırtısıyla sallanan ağaçların dalları bile saatlerce bombalanır ve piyade unsurlarınca taranır. Yani en ufak bir hareket ve canlı belirtisi tehdit olarak görülür.

Başka bir faktör ise bu belirsizlik içerisindeki piyadelerin psikolojik ruh halleridir. Sahada baş gösteren yaşamsal ihtiyaçları karşılama ve bir yaralanma durumunda erken tahliye edebilme ciddi bir sorun oluyor. Bir birliğin savaş sahasında 24 saat dayanamadığı görülüyor. Bundan dolayı günlük güç değişimi ve yaşamsal malzemelerle birlikte mühimmat takviyesi yapılması zorunlu oluyor. Böyle bir durum ise potansiyel riski artırıyor, karşı taraf için hedef çoğaltıyor ve nihayetinde ağır darbe alma ihtimalini yükseltiyor. Böyle bir durumda her şey Türk özel savaş bakanının propaganda ettiği gibi normal ve olağan görünebilir, ancak savaş sahası her zaman belirsizlikleriyle bilinir. Önemli olan bu belirsizlikleri avantaja çevirip ve zayıf noktalardan vurarak sahadaki psikolojik ve vuruş üstünlüğünü kendi lehine çevirmektir.

TÜRK ORDUSU KARADA BOZGUNA UĞRADI

Türk ordusu karadan yani piyade olarak gerilla karşısında bozguna uğramıştır. Devlet imkanlarının sağladığı teknoloji ve savaş tekniğiyle bu bozgunu örtbas etmenin gayreti içerisindedir. Şöyle ki; sahada süren mevcut savaşın yüzde 99’u teknikle yapılmaya çalışılmaktadır. Yani öyle düşünüldüğü gibi karşı karşıya cephe tutmuş iki güç yok ortada. Türk ordusunun bu piyade yenilgisi yeni de değil, 2012’den önce gerçekleşmiş bir olgudur. Dolayısıyla tekniğe, istihbarata ve özel savaş yöntemlerine dayalı bir savaş yöntemidir. Türk devleti bu konuda kendini o kadar kaptırdı ki, bu yöntemle karşısındaki güçleri ebediyen yok edebileceğine inandı. Savaş sahasındaki farklılıklar ve Türk ordusunun acizliği o kadar bariz ki, küçük düşürücü yanını bir kenara bırakalım, artık insanlık dışı olduğunu net bir şekilde görmekteyiz. Bu insanlık dışı uygulamalarını bir de açıktan savunan ve başarı olarak sunan devlet görevlileri var.

Türk ordusunun sahadaki temel taktiği; yerel ve hava istihbaratını birleştirip somutlaştırarak ağır bombardımanla sonuç almak üzerinedir. Diğer bir taktik ise “’temas kur, geri çekil ve teknikle yüklen” şeklindedir. Aslında aynı taktiğin bir diğer versiyonu oluyor. Bu konuda iş birlikçi grupların ve kontraların da yoğun katkılarıyla belli bir sonuç aldığı açıktır. Fakat şu an yaşanan savaş durumuna ve gerillanın pratikleşen dönüşümüne bakınca, Türk ordusunun ucuz taktiklerinin dağı taşı günlerce boş yere bombalamaktan öteye gitmediği anlaşıldı. Zira artık gerilla nerede isterse ve uygun görüyorsa orada temas kuruyor.

İŞGALİ KALICILAŞTIRMA

Türk ordusunun geliştirdiği işgal saldırılarındaki en önemli farklılık ise kalıcı olarak konumlanmadır. Bu durum sanıldığının aksine gerilla varlığını ortadan kaldıramaz ve gerillanın hareketini kısıtlayamaz. Gerilla açısından durumu avantaja çevirmek için büyük fırsatlar oluşuyor, gerilla için hedef çoğalıyor, daha disipline ve taktiksel çıkışlar yapmasına olanak sunuyor. Esas tehlikeli tarafı, işgal ve talanın yaygınlaşıyor olmasıdır. Mevcut durumda KDP ve bazı işbirlikçi grupların temel yanılgıları esas itibarıyla budur. Yani kendilerince “gerilla bitmek üzere o zaman taraf tutalım veya çorbada bizim de tuzumuz olsun, böylece payımızı kapalım” mantığıdır. Türk devleti, sadece iş birlikçileri değil, aynı zamanda bölgeye Suriye’den devşirdiği ve başka yerlerde kullandığı çeteleri da getiriyor. Böyle bir girişimi Türk devletinin Kürdistan demografisini değiştirme çabaları olarak da görmek gerek. Tüm bu tablo karşısında özellikle bölgedeki aşiretlerin sessizliği manidardır. Türk ordusunun bu işgal girişimine sessiz kalanlar ve buna örtülü destek sunanlar için gelecekte büyük tehlike oluşturacağı bilinmelidir.

GERİLLANIN SAVAŞ SAHASINDAKİ TARZ VE TAKTİĞİ

Gerilla savaşının temel kurallarından biri; belirsizliktir. Düzenli orduların aksine, gerilla güçleri sabit bir plan veya taktikle hareket etmez, güncel durum değerlendirilir ve buna göre en uygun hareket tarzı ve taktik belirlenir. Buradaki önemli nokta, kısa zamanda mevcut gücün veya birliğin manevra kabiliyetindeki esneklik ve var olan durumu analiz edip ona göre taktik belirlemesidir. Yani düzenli ordularla kıyasla karar alma ve taktik geliştirme konusunda daha esnek ve hızlı hareket edebilen, böylece vuruş gücünde geniş bir kabiliyete sahiptir. Her ne kadar bir karargâha bağlı olsa bile gerilla birliği her durumda kendisi inisiyatif ve perspektifini geliştirebilir. Dolayısıyla yarı otonom gerilla hareket tarzı dediğimiz olgu böylece pratikleşiyor. Gerilla güçlerinin bu tarz ve taktik dönüşümü elbette kolay olmadı ve halen eksik yanlarından bahsetmek mümkündür. Ancak bu son saldırılar karşısında gelişen eylemsellik durumu ve gerillanın vuruş gücü, dönüşümün ciddi anlamda sonuç aldığını ve düzey kazandığını söyleyebiliriz.

Daha önceki gerilla eylemlerinden hareketle somut ve yaşanmış örneklere bakarak bunun değerlendirmesi yapılabilir. Üç kişilik gerilla timi, önce bir süre hedefini denetim altına alarak takip ediyor. Daha sonra askerlerin mevzilerinin yanı başına kadar sızıyor ve dört-beş metre mesafeden birdenbire askerlerin karşısına çıkıveriyor. Görüntülerden anladığımız kadarıyla asker şok olmuş bir halde öylece baka kalıyor ve gerilla fırsat vermeden hedefini etkisiz hale getirip askeri malzemelere el koyarak yine aynı yıldırım hızıyla ortadan kayboluyor. İşte yeni dönem gerilla perspektifinin özeti budur. Üstelik bahsettiğimiz pratik, 2019’da gelişen pratiktir. Oysa buna benzer yüzlerce örnek sunulabilir.

 

TÜRK ORDUSUNUN TARZINI FIRSATA DÖNÜŞTÜRDÜ

Gerilla güçlerinin 23 Nisan’da başlayan saldırılar karşısında gerilla güçlerinin çok daha farklı ve sonuç alıcı bir taktik izlediğini görebiliyoruz. İlk saldırılar karşısında gerilla güçleri, yapılan yeraltı sistemlerinde ve arazinin derinliğine konumlanarak ağır bombardımanlardan kendini koruyor. İlk bombardımanlarda bir gerillanın tırnağının dahi kanamadığını söylemek abartı olmaz. Oysa Türk askeri mantığının hesabı daha ilk vuruşta gerillaya ölümcül darbeyi indirerek sonuç almaya dönüktür. 23 ve 24 Nisan akşamında yapılan saldırıların hepsinin sonuçsuz kalması bir yana, gerilla güçleri bu durumu fırsata çevirmekte gecikmedi. Çünkü bombardımanların yoğunluğundan saldırının boyutu ve düşmanın öncelikli hedeflerinin hangisi olduğunun tespiti kolaylaşıyor. Böyle bir durumda piyade saldırısını farklı taktiklerle karşılamak için muazzam bir zaman kazanıyor gerilla güçleri. Nitekim öyle de oldu. Gerilla güçleri Türk ordusunun taktiklerini, hava üstünlüğünü, nicelik üstünlüğünü ve karadan karaya ağır bombardıman gerçekleştirmesini birer fırsata çevirmeyi başardı.

KAPSAMLI MEVZİLER VE SAVAŞ TÜNELLERİ

Gerilla güçleri hava istihbaratı ve ağır bombardımanı boşa çıkarmak için yer altı sistemi, yani kapsamlı savaş mevzileri ve tünelleri geliştirdi. Aynı zaman da bu mevziler önemli birer direnç noktası haline getirildi. Bu taktik, Türk ordusunun hava üstünlüğünü boşa çıkarmakla kalmayıp aynı zamanda gerilla savaşının önemli bir taktiği haline geldi. Böylece TC’nin hava ve ağır bombardımanları boşa çıkarıldığı gibi aynı zamanda gelişecek piyade saldırısına karşı pozisyon alarak ilk darbeyi karadan gerilla güçleri vurmuş oluyor. Diğer bir avantajı ise saldırı helikopterlerini ve piyade unsurlarını indirmek için gelen helikopterleri rahatlıkla darbeleme ve etkisiz hale getirmek için iyi fırsat sunuyor. Bu konuda sadece Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 3 Mayıs’taki itiraf gibi açıklamalarını hatırlamak yeterli olacaktır. Akar, “Dağlar, yamaçlar, inmesi, binmesi çok zor. Helikopterler yere teker koyamıyorlar” diyordu.

YARI OTONOM GERİLLA TİMLERİ

HPG bu süreçte aktif bir şekilde yarı otonom profesyonel gerilla timleri geliştirdi. Gerilla güçlerinin son birkaç yıldır bu taktiksel dönüşümü pratikleştirmek için çok yoğun bir eğitim ve uygulama sürecinden geçtiğini söyleyebiliriz. Peki yarı otonom gerilla timleri ne anlama geliyor, mahiyeti, örgütlenişi ve temel mantığı nedir? Yukarıdaki satırlarda da belirttiğimiz gibi gerilla düzenli orduların aksine daha esnek bir perspektife sahiptir ve akışkandır. Şimdiye kadar süregelen gerilla kuramını aşan, çağın mevcut teknolojisini göz önünde bulundurarak gerilla kuramını yeniden oluşturan, buna “Demokratik Modernite Gerillası” olarak ad koyan bir gerillacılıkla karşı karşıyayız. Hazırlanmış savaş mevzileri ve tünelleri taktiği de dönemine uygun olarak geliştirilmiş bir taktiktir, ancak savaş tünelleri gerilla savaşının sadece bir parçasıdır. Yeni gerilla kuramının temel taktiği yarı otonom profesyonel gerilla timleridir. Bunun gerekliliklerinin yerine getirilmesi içinse çelikten irade ve sarsılmaz bir inanca sahip olmak gerektiği de unutulmamalıdır.

Gizemini korumakla beraber ancak şu kadarını söyleyebilirim; yarı otonom profesyonel gerilla birlikleri tam anlamıyla hayalet tarzında ve aynı zamanda askeri anlamda müthiş uzmanlıkla örgütleniyor. Örgütsel olarak genel bir perspektif geliştiriliyor ve yarı otonom gerilla timleri yerelde kendi koşullarının özgünlüğüne göre taktik geliştiriyor. Burada tüm inisiyatif elbette yerel gücün elinde oluyor. Yani yarı otonomdan kasıt; karargah ile kısmi olarak temasta olan, sadece genel doğrultu, planlama ve hedefi kararlaştıran ama onun dışındaki her konuda kendi kararını veren, bu temelde hareket eden, eylem yapan ve sonuç alan gerilla demektir. Gerillalar bunu şöyle izah ediyor; gelişen teknolojiye göre iletişim araçlarını kullanmak ve dış dünyayla temasta olmak demek nokta tespiti olmasa bile bölge tespiti demektir, böyle bir durum ise potansiyel risk demek ve hareket kabiliyetini sınırlandırması anlamına gelmektedir. Bundan dolayı yarı otonom bir gerilla timi, iletişim araçları kullanmadan merkezle sınırlı ve farklı yollarla iletişim kurar, ancak kendi durumunu ve koşullarını analiz ederek buna göre taktiğini ve hareket tarzını belirler. Böylece iletişim araçlarının ve teknoloji kullanımının yaratmış olduğu riskler tümden ortadan kaldırılmış olur. İşte işgalciler için tam da belirsizlik denen olgu budur. Mevcut durumda Türk ordusu kullanılan iletişim araçlarından, havadan ve karadan sağladığı istihbarat ile gerilla güçlerine darbe vurmaya çalışmaktadır. Fakat bu argümanlar elinden alındığında ve boşa çıkarıldığında körleşip topallar. Bir de bu duruma yıldırım hızında vurucu bir güç eklendiğinde tıpkı şu anda olduğu gibi kendi etrafında dönüp duracak, ilerleyemeyecektir.

Yarı otonom gerilla timleri, profesyonellik açısından müthiş bir kabiliyete sahiptir. Eski gerilla düzeninde herhangi bir takım 12 kişilik bir sayıdan oluşurdu. Bu 12 kişilik takımın her biri bir branşta uzman olurdu. Her bir gerilla suikast, sabotaj, orta otomatik, havan, doçka ve sağlık branşlarında uzmanlaşmış bir asker olarak bu takımlardaki yerini alırdı. Ancak zamanla bu durumun gerilla güçlerinin niceliksel olarak sayısını artırdığı, düşman tekniğine hedef haline getirdiği, manevra kabiliyeti hantallaştırdığı ve hareket tarzını da ağırlaştırdığı görüldü. Diğer bir aksaklığı ise herhangi bir takımda bir branştan kayıp yaşandığında taktiksel bir boşluk oluşuyordu. Gelişen teknoloji karşısında böyle bir savaş örgütlenmesinin sonuç alamayacağı anlaşıldı. Dolayısıyla gerilla savaşının kendisi bir irade ve akıl savaşı olduğu için yeniden yapılanma projesi temelinde köklü bir değişim ve dönüşüm sürecine girildi. Tabi buradan eski gerillacılığın tümüyle yanlış olduğu sonucu çıkmamalı. Hayır, değişen koşullar ve gelişen savaş teknolojisine uymak ve onu boşa çıkarabilmek adına atılmış bir adımdı. Savaş sahası değişime en açık ve esnek alandır. Bugün doğru ve sonuç alan bir yöntem, yarın doğru olmayabilir veya doğru olsa dahi sonuç almayabilir! Bu yüzden belli örgütlenme ve hareket tarzlarında çakılıp kalmak, bunda ısrar etmek gerillacılığın tabiatına terstir.

HER GERİLLA EN AZ ÜÇ BRANŞTA UZMAN

Savaş teknolojisinde yaşanan değişiklikleri göz önünde bulunduran Kürdistan Özgürlük Gerillası, gerilla tarz ve taktiğinde önemli yenilikler yaparak ve uygulamaya geçirerek bir ilki başarmış oldu. 12 kişilik eski gerilla takımından 3, 4 veya 5 kişilik yarı otonom gerilla timlerine nasıl bir niteliksel sıçrama yapıldığını anlamak gerekiyor. Eski gerilla sisteminde branşların dağılımı bir veya iki kişiyle sınırlı kalırdı. Ancak yeni dönem gerilla sisteminde bu durum tam tersine dönüşüyor, niceliksel olarak 3, 4 veya 5 kişilik timler halinde örgütlenen gerillaların her biri aynı zamanda en az üç branşta uzmanlaşıyor, teorik ve uygulamalı eğitiminden geçerek savaş sahasında yerini alıyor. Böyle bir durumda niceliksel kalabalıktan ve hantal hareket tarzından kurtuluyor, düşman karşısında yok denecek kadar hedefi küçültüyor ve hareket kabiliyetini muazzam derecede esnek ve hızlı hale getiriyor. Özetle; günümüzde her gerilla, kendi başına bir timi oluşturacak bilince, iradeye, savaş ustalığına, branş uzmanlığına ve profesyonelliğine ulaşıyor. Yani bir gerilla hem suikastçı, hem sabotajcı, hem orta otomatik hem de ağır silah uzmanıdır. Hala uygulamada bazı aksaklıklar yaşansa da gerillanın yeni tarz ve taktiği büyük oranda başarıyla pratiğe geçirilmiş ve sonuç alıcı olmuştur.

Teknolojik gelişmeleri kullanmak ve bunlardan faydalanmak da gerilla savaşının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu durumun kamuoyuna yansıyan ve bilinen yüzü Şehit Delal Hava Savunma Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği eylemler oluyor. Ancak teknoloji kullanımının ve teknolojiden istifade etmenin çok boyutlu olduğunu hatırlatalım. Gerilla güçleri herhangi bir devlet desteğine veya büyük bir maddi güce sahip değildir. Dolayısıyla TC devleti gibi devletlerden destek alan, NATO Gladiosu gibi her yeni çıkan savaş tekniğinin eline tutuşturulduğu bir güç de değildir. Gerilla kıt kanaat imkanlarla var olan bazı teknik olanakları, teknolojik bilgisi temelinde kullanıp ve büyük bir yaratıcılıkla dönüştürerek faydalanmaktadır.

HAVA SAVUNMA KUVVETLERİ VE KUMANDALI DÜZENEKLER

Şehit Delal Hava Savunma Kuvvetleri bu konuda çok önemli sonuçlar elde etmeyi başarmış ve Türk ordusunun tüm savunma sistemlerini aşmıştır. Sadece Türk ordusunun da değil, NATO ve ABD’nin Türk devletine kullandırttığı tüm radar sistemleri işlevsizleşmiş ve gerilla eylemlerini önleyemez hale gelmiştir. Hava Savunma Kuvvetleri çok yaratıcı eylemler gerçekleştirmiştir. Bu olgu bile tek başına dönemin gerilla tarz ve taktik zenginliğinin anlaşılması bakımından durumu özetleyen somut bir örnektir. Buna bir başka örnek ise Türk özel savaş bakanını adeta şoke eden ve oldukça basit bir düzenekle hazırlanan gerillanın uzaktan kumandalı ağır silahlarıdır. Tabi özel savaş bakanının bu durumu kendince bazı devletlerin gizli yardımı olarak sunma çabaları acizlikten öte bir anlam taşımıyor. Hatırlanırsa bundan 11 yıl önce de gerillanın tasarlayıp ürettiği Zagros keskin nişancı silahının adı gibi patentinin de özgürlük gerillalarına ait olduğunu bilinmesine rağmen güya bazı devletlerin bu silahı gerillalara verdiği belirtilmişti. Türk özel savaş şeflerinin böylesine gülünç bir duruma düşmüş olması sahadaki şokun boyutunu gösteriyor.

Bir parantez açarak belirtmeliyim ki, özel savaş bakanının diline pelesenk ettiği “inlerine girdik, tepelerine bindik, yerle bir ettik’’ gibi sözlerin boş ve ucuz propagandadan öte hiçbir şey ifade etmiyor. Savaş tünelleri zaten işgalcileri karşılamak için hazırlanmıştı. O kadar isabetli bir taktikti ki, işgalciler kırmızı şal görmüş boğa gibi ilk olarak bu tünellere saldırdı. Ancak arı kovanına elini sokmuş ve bundan bin pişman olmuş bir hale geldiler. Özetle; şimdi mevzi ve tünel savaşlarının çetin bir şekilde sürdüğü yerler öyle çok gizli saklı yerler değildir, hepsi de kilometrelerce öteden çıplak gözle görülebilen yüksek zirvelerde yapılmıştır. Dolayısıyla Türk ordusunun bu durumdan “arayıp bulduk’” gibi bir başarı hikayesi çıkarmaya çalışması çaresizlikten başka bir şey değildir.

Sonuç olarak 2015 yılından bu yana soykırımcı Türk devletinin yürürlüğe koyduğu “Çöktürme Planı” ve bu eksende devam eden soykırım saldırılarının geldiği aşama gözler önündedir. Dolayısıyla bundan ötesinin çok çirkin, insanlık dışı uygulamalarla ve özel savaşın en çirkin yöntemleriyle gelişeceği açıktır. KDP’nin ve güdümündeki medyanın devreye konulması da bunun en önemli işaretlerindendir. Kürt halkı, her şeye hazırlıklı olmalıdır, çünkü şimdiye kadar gizli kapaklı yürütülen ittifakların artık açıktan hareket etmesi muhtemeldir. Bu durum hayal kırıklığına neden olmamalıdır. Son kertede mücadelenin devam etmesi ve nihai hedefe ulaşması gerekmektedir. Özgürlük gerillası şu anda bu amaçla tarihi bir direniş sergileyerek mücadele ediyor. Sadece direnmekle kalmıyor, her koşul altında soykırımcı düşmana ağır darbeler vurup bedel ödettiriyor. Bu, büyük bir irade ile hakikate olan inançla başarılıyor. Geriye kalan adımı tamamlamamız için ise mücadelenin tüm alanlara taşırılması şart. Zira, zafer ancak bu kadar yakın olabilir.