Süryani Soykırımı’nın sessiz tanıkları

Süryani Soykırımı’nın izleri, yüzyılı aşkın bir süre sonra Nusaybin’e bağlı Arbo köyünde bulunan kemik kalıntılarıyla bir kez daha gün yüzüne çıktı. Yüzlerce insana ait olduğu düşünülen kafatası ve kemikler, soykırımın sessiz tanıkları gibi.

SÜRYANİ SOYKIRIMI

Süryani köyü Arbo’da bulunan yedi kilisenin en büyüğü olan Mor Dimet’in altındaki sığınakta ortaya çıkan kemik kalıntıları, Mezopotamya Ajansı tarafından kamuoyuna duyuruldu. Köylülerin aktarımlarına göre, bu kalıntılar 1915’teki Seyfo Katliamı sırasında öldürülen ya da sonrasında başlayan salgın hastalıklarda yaşamını yitiren kişilere ait olabilir. Süryani toplumun tarihsel hafızasında özel bir yere sahip olan Arbo köyü, Osmanlı döneminden bu yana üç kez zorla boşaltılmış ve çok sayıda katliamın hedefi olmuş bir köydür.

Süryani araştırmacı-yazar Yawsef Beth Turo, Mor Dimet Kilisesi’nin altında bulunan kalıntıların hem Êzdîn Şer dönemindeki çatışmalara hem de 1915 sonrası yaşanan salgınlara dayanabileceğini belirtti. Beth Turo, bu bulguların yalnızca birer tarihsel iz değil, Süryani toplumunun hafızasında canlı kalan iki büyük kırılmanın sembolü olduğunu kaydetti. 

SÜRYANİ SOYKIRIMI’NIN TARİHSEL ARKA PLANI

1915’te Süryani toplumuna yönelik katliam sürecini değerlendiren araştırmacı Beth Turo, soykırım sürecinin Ermenilere yönelik başladığını, ardından Süryani toplumunun da hedef haline geldiğini hatırlattı. Beth Turo, “1915 Nisan’ında başlayan süreç önce Ermeni halkına yönelikti. Ancak mayıs ve haziran aylarından itibaren doğu vilayetlerine yayılarak Süryani toplumunu da içine aldı. Urfa, Malatya, Harput, Diyarbakır, Mardin, Nusaybin, Hasankeyf ve diğer kasabalarda yaşanan saldırılar, zamanla Tur Abdin bölgesine kadar ulaştı” dedi. 

Haziran ve ağustos ayları arasında Tur Abdin’de çok şiddetli saldırıların yaşandığını vurgulayan Beth Turo, bu süreçte yalnızca ordunun değil, yerel silahlı grupların ve özelikle o dönem ağırlıklı Kürtlerden oluşan ve çeteleşen yapıların da saldırılara dahil olduğunu ifade ederek, “Süryanilerin nüfusu büyük oranda bu saldırılarla yok edildi” diye konuştu. 

Buna rağmen, Tur Abdin’de Süryanilerin altı farklı noktada örgütlü bir direniş gösterdiğini aktaran Beth Turo, şunları söyledi: “Bunlardan biri Ayn Wardo (Gülgöze) köyü, diğeri Hah (Anıtlı) köyü, üçüncüsü Tur İzlo olarak da bilinen Bagok Dağı, dördüncüsü Bsorino (Haberli) köyü, beşincisi Azax, yani bu günkü İdil, altıncısı ise Dyro du Slibo (Çatalçam) köyüydü. Bu yerlerde Süryaniler direnerek soykırıma karşı tutum sergiledi.” 

Beth Turo, bugün Tur Abdin’de yaşayan Süryanilerin büyük çoğunluğunun bu altı direniş noktası sayesinde hayatta kaldığını belirterek, “Ancak bölgenin diğer yerleşim yerlerinde büyük bir yıkım yaşandı. Sadece Tur Abdin ve çevresinde 90 binin üzerinde Süryani katledildi” dedi.

'ARBO’DA BULUNAN KALINTILAR İKİ BÜYÜK TARİHSEL KIRILMAYA İŞARET EDİYOR’

Arbo köyündeki Mor Dimet Kilisesi’nin altında ortaya çıkan kemik kalıntılarının tarihsel arka planına dikkat çeken Beth Turo, bu kalıntıların iki farklı döneme işaret ettiğini vurguladı:

“Arbo köyündeki bu kemik kalıntıları üzerine iki görüş var” diyen Beth Turo, ilk anlatımın 1800’lü yıllarda Bedirxanîlerden Êzdîn Şer dönemine ait olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Êzdîn Şêr döneminde vergi vermeyi reddeden Arbo köyü sakinleri zulme uğruyor. Karşılık veren köylüleri bastırmak için Êzdîn Şêr, yanına topladığı güçlerle köyün yakınlarında çadır kuruyor. Tarihi kesin olmamakla birlikte 1800’lü yıllardan bahsediliyor.” 

Beth Turo, “Arbo’ya saldıran Êzdîn Şêr’e o dönemin Süryani liderlerinden Sallo Beth Cırdo karşı koyar ve aralarında amansız çatışmalar olur. Her iki taraftan da çok sayıda insan canını yitirir. Canını yitirenler, toplu halde törensiz gömülür. Epey bir zaman geçtikten sonra, onlara iadeyi itibar ve saygı göstermek amacıyla toplanan kemikler ve kafatasları, kiliseye gömülür” diye konuştu. 

Arbo köyünün Süryani toplumu için bir direniş sembolü olduğunu vurgulayan Beth Turo, “Arbolular, tabii etkin bir köy ve etki alanları Tur Izlo’dan Cizre’ye yakın köylere kadar uzanıyor. Arbo köyü sakinleri ve Süryaniler, bölgede cesaretleriyle ve direnişleriyle nam salmış. Kesinlikle çekinmiyor ve boyun eğmiyorlar. Etraflarındaki Kürt, Türk ve Êzîdî saldırılarına karşı koyan bir köy olarak tanınıyor” dedi.

İkinci anlatımın ise 1915’te yaşanan Seyfo soykırımına dayandığını aktaran Beth Turo, şu bilgileri verdi: “Tur İzlo bölgesindeki Süryaniler etkin bir direniş gösterdikleri için Sayfo’yu fazla etkilenmeden atlattılar. Bu bölgedeki Süryaniler, yani Tur İzlo‘dakiler üç noktaya çekildi: Bunlardan biri  Ehwo (Güzelsu) köyü, diğeri Mor Malke Manastırı, bir de Badıbbe (Dibek) köyü. Bu üç yerde direniş sergiliyorlar.

Burada bulunan kemik ve kafatası kalıntılarının, daha çok 1915’ten kurtulan ve hemen sonrasında başlayan salgın hastalıklar nedeniyle yaşamını yitiren insanlara ait olduğu söyleniyor. Toplu bir şekilde cenaze namazları kılınmadığı için, o dönemin şartlarından dolayı toplu olarak kilisenin içine gömülüyorlar. O şekilde, bir nevi iadeyi itibar sergilenmiş oluyor onlar için. Büyük ihtimalle, bu bahsettiğim soykırım döneminde salgın hastalıklardan yüzlerce insan yaşamını yitirdiği için, onları kilisenin mihrap bölümüne toplu olarak gömüyorlar.” 

1915’TE ARBO’DAKİ DİRENİŞ KATLİAMI ENGELLEDİ

1915’te Arbo ve çevresindeki Süryani toplumuna yönelik yaşananlara ilişkin mevcut kaynakları değerlendiren Beth Turo, şunları kaydetti:

“1915 Soykırımı sırasında Arbo köyünde soykırım yaşanmadı. Çünkü Arbolular, Ehwo köyüne-bugünkü Türkçe adıyla Güzelsu köyüne- geçerek orada Mor Eliyo ve Mor Sarkis-Mor Bakus kiliselerine sığınıyor. Kadın ve çocuklar Mor Malke Manastırı’na gönderiliyor, erkekler de Ehwo köyünde direniş sergiliyor. Oradaki direnişin askeri liderliğini Musa Esso adında bir Süryani yapıyor.

Osmanlı müfrezeleri yanında köye saldıranlar arasında Omariyan, Bunisrî, Aliyan, Afşe Êzîdileri, Mihokan ve Dasikan Kürt aşiretleri de yer alıyor. Saldırılar, 15 gün kadar ağır çatışmalarla sürüyor. Hatta bu çatışmalar esnasında, Hesenê Haco, 15 kişilik çetesiyle birlikte bir evde kıstırılıyor. Bu bilgi Saruhan Ağa’ya ulaşıyor ve onun talebi üzerine serbest bırakılıyorlar. Saruhan Ağa, o dönemde Kürt ileri gelenlerinden Süryanilerle en iyi ilişkisi olan nadir Kürtlerden birisiydi. Hesenê Haco ve çetesinin serbest bırakılması, Süryanilerin iyi niyetinin işareti olarak görülüyor ve 15 gün sonra da çatışmalar duruyor.

O dönemde Lahdo Be Sino, Hapsuno d’Be Arsan, Lahdo Golo, İsa d’Be Arsan, Eliyo d’Be Eliko, Şemcun d’Be Sacdo d’be Panjaro, Gallo d’Be Mushe, Musa d’Be Xarbanda wu Zaytun d’Be Romanos adlı Süryani kahramanlardan bahsediliyor. Arkah- bugünkü adıyla Üçköy- Papazı Süleyman Hınno’nun yazmış olduğu ‘Sayfo 1915 ve Soykırım’ kitabında bunlar dile getiriliyor.”

SALGIN VE HASTALIKTAN ÖLEN KADINLAR İLE ÇOCUKLAR  

O dönemde kadın ve çocuklara yönelik katliamlarla ilgili de bilgi veren Beth Turo, şu kaynaklardan bahsetti: “Papaz Süleyman Hınno, bahsetmiş olduğum eserinde, Süryani kadın ve çocukların Mor Malke Manastırı’na gönderildiklerinden ve oraya sığındıklarından bahsediyor. Tabii asıl kayıplar, en çok Sayfo'dan sonra veriliyor. Çünkü Sayfo'dan sonra hem açlık hem salgın hastalıklar baş gösteriyor. Hem manastırda hem Ehwo’da hem de Badıbbe köyünde çok sayıda Süryani yaşamını kaybediyor. Bir kısım Süryani de Arbo’ya döndüğünde, bu salgın hastalıklardan dolayı orada yaşamını yitiriyor. Yaşamını yitiren bu insanlar toplu olarak gömülüyor. Yıllar sonra bu kemikler ve kafatasları ise bir tür iadeyi itibar olarak yeniden toplanıp Mor Dimet Kilisesi’ne gömülüyor.” 

SÜRYANİ TOPLUMUNUN BELLEĞİNDE SIĞINAKLARIN YERİ VE UNUTULMAK İSTENEN TARİH

1915 Soykırımı üzerine yazılan eserlerin son 10-15 yılda belirgin bir ivme kazandığını ekleyen Beth Turo, geçmişte bu konuların ele alınmasının oldukça zor olduğunu ifade etti. Ancak son dönemlerde gerek Kürt gerekse Türk yazarların, Süryani yazarlarla birlikte bu konuya daha fazla ışık tuttuğunu belirterek, “Bu soykırımda Türkler kadar Kürtlerin de rolü sorgulanıyor, eleştiriliyor ve kınanıyor. Bu tür yüzleşmeler hem Kürt hareketi hem de Süryani, Kürt ve Türk halklarının kardeşliği açısından çok önemli ve kıymetli adımlar” dedi. 

Süryani toplumunun belleğinde sığınakların ağır travmalar barındırdığını vurgulayan Beth Turo, “1915’te birçok Süryani, bu sığınaklarda hem hayatta kaldı hem de yaşamını yitirdi. Salgın hastalıklar ya da sığınakların ateşe verilmesi gibi nedenlerle kayıplar yaşandı. Bu gibi yapılar, toplumun hafızasında derin yaralar açtı. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikayeler, aradan 3-4 nesil geçmesine rağmen hala canlı bir biçimde hafızamızda yaşıyor. Bu tür sığınaklar ortaya çıktığında, 1915’te yaşananlar hemen canlanıyor ve acılar tazeleniyor” diye belirtti.

Soykırım sırasında Osmanlı topraklarında yaşayan yaklaşık 950 bin Süryani’nin sayısının 300-350 bine düştüğünü, yalnızca Turabdin ve çevresinde 90 bin kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Beth Turo, şunları söyledi: “Saldırılar sadece Osmanlı ordusu tarafından değil, aynı zamanda yerel Kürt aşiretleri ve çetelerinin de desteğiyle gerçekleşti. Kürtler bu süreçte tarafsız kalsaydı, bu ölçekte bir yıkım yaşanmazdı. Maalesef bu katliamlara pek çok Kürt aşireti de aktif biçimde katıldı. Bu nedenle Süryanilerde, Kürtlere yönelik de bir kırgınlık oluştu. Çünkü Kürtler komşularımızdı, birlikte yaşıyorduk; onlardan bunu beklemiyorduk.” 

Bununla birlikte son yıllarda Kürt siyasi hareketinden gelen özeleştirilerin Süryani toplumunu olumlu yönde etkilediğini aktaran Beth Turo, “Selahattin Demirtaş’tan Ahmet Türk’e, Sayın Öcalan’dan diğer Kürt liderlere kadar pek çok isim, Kürtlerin bu süreçteki olumsuz rollerine dikkat çekti. Bu açıklamalar, Süryanilerin hem Kürt halkına hem de hareketine karşı daha yapıcı bir yaklaşım geliştirmesine katkı sundu” diye değerlendirdi. 

CUMHURİYET SÜRECİNDEKİ BASKI POLİTİKALARI VE ARBO’NUN KONUMU

1915 sonrasında, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Süryanilere yönelik asimilasyon politikalarının yoğunlaştığını hatırlatan Yawsef Beth Turo, “Yer adlarının değiştirilmesinden soyadı kanununa, okulların kapatılmasından kamusal hayattaki görünmezliğe kadar çok sayıda baskı uygulandı. En son 1928’de, Mardin’deki Süryanilere ait özel okul kapatıldı. Lozan’da azınlık olarak tanınmamıza rağmen bu haklar uygulanmadı. Süryaniler sindirildi, sessizleştirildi ve kitlesel göçlere zorlandı” ifadelerini kullandı. 

Arbo köyünün de bu süreçte üç kez boşaltıldığına dikkat çeken Beth Turo, bu durumun Süryanilere yönelik baskının ve göç ettirme politikalarının tipik bir örneği olduğuna işaret etti. 

GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK İÇİN BİR BÜYÜK BİR FIRSAT

Yawsef Beth Turo, bu tür sığınakların gün yüzüne çıkmasının, geçmişle yüzleşmek ve kolektif hafızayı güçlendirmek adına büyük bir fırsat olduğunu belirterek, “Kürt ve Türk yazarlarının da 1915’teki rollerin sorgulanmasına katkı sunması, tarihi bir yüzleşme açısından çok kıymetli. Bu adımların çoğalmasını ve derinleşmesini temenni ediyorum” dedi.