Zagroslar'ın çınarı: Delil Karakoçan

Tarihin akışında yolu Kürdistan dağlarına düşmüş bir hakikat yolcusuydu ve Zagroslar’da bulmuştu kendisini... Gözlerine yansıyan Avaşîn’in maviliği ve tüm ihtişamıyla Zagroslar’a kök salmış koca bir çınardı. O, Zagroslar’ın çınarıydı.

Masmavi gözleri, beyazlamış saçlarından ak düşmüş sakallarına boncuk boncuk terler akardı. Her bir ter damlasına Avaşîn’in mavisi yansırdı. Elinde orak, hafif kamburlaşmış sırtı, nar ağaçlarının kurumuş dallarını budardı. Onu ilk olarak bir ilkbahar gününde görmüştüm. Güneş yeni yeni ısınmış, Zagroslar tüm ihtişamıyla yemyeşil bir örtüyle süslenmişti. Avaşîn’in kenarında büyük bir çınar ağacının gölgesinde serilmiş bir hasır ve hemen yan tarafta yanan ateşin üzerinde küçük bir demlik duruyordu. Avaşîn suyunun kenarı boyunca uzanan meyve bahçelerinin içerisinden elindeki orakla meyve ağaçlarını kontrol ede ede çınar ağacına doğru ilerliyordu.
2011 yılının ilkbaharıydı. Arkadaşlar bir iş için Delil Karakoçan (Hasan Çakmak) arkadaşı görmemi söylemişti. Ve bir arkadaş önüme düşerek, Avaşîn kenarında bulunan noktaya götürdü beni. Çınar ağacının gölgesinde, hemen yanı başında zaptedilemez Avaşîn suyu gürül gürül akıyordu. Kimseler noktada yoktu, beni getiren arkadaş bana dönerek; zaten Heval Delil pek fazla yerinde durmaz, mutlaka etrafta bir şeylerle uğraşıyordur, sen bekle, ben bulur, senin burada beklediğini söyler, öyle giderim, dedi. Çok geçmeden elinde bir orakla meyve ağaçlarını kontrol ederek tekrardan göz atarak noktaya doğru ilerliyordu. Hafif kamburlaşmış sırtı, beyazlaşmış saçları ve masmavi gözleriyle ilk defa Delil Karakoçan arkadaşı görüyordum. Gelir gelmez tokalaştık ve bana su ikram etmek istedi. Ben bardağı elinden almaya çalıştım; yorulmuşsun Heval Delil, asıl benim sana su ikram etmem gerek, dedim. Tüm ısrarlarıma rağmen bana su ikram ettikten sonra Avaşîn’e yaklaşarak elini yüzünü yıkayıp gelip oturdu. Selamlaştıktan ve hal hatır sorulduktan sonra kalkıp demlikte kaynayan suyla çayı demledi. Hem sohbet ettik hem kahvaltımızı yaptık.

Delil Karakoçan yoldaş, Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde orta halli ve hayvancılıkla geçinen bir ailede dünyaya gelmişti. Çocukluk yıllarını köy ortamında geçirmiş ve gençlik yıllarında Türkiye metropollerine gitmişti. 1970’li yıllarda artan faşist saldırılar sonucu ailesiyle beraber Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmıştı, Avrupa’da bir süre halk çalışmalarında kaldıktan sonra 1992’de Avrupa’dan Kürdistan dağlarının yolunu tutmuştu. Türkiye metropollerinden Avrupa’ya, oradan da Kürdistan dağlarına uzanan yaşam hikayesi filmlere ve romanlara konu olacak nitelikteydi. Zagroslar’ın yakın geçmişini, özellikle 1994’ten 2000’li yıllara kadarki süreci kendisinden dinleme fırsatım olmuştu, Mam Reşo ve ailesini yakından tanımış ve düşman karşısında gösterdikleri kahramanlık hikayesinden, Türk devleti ile KDP’nin 1997 yılındaki ortak operasyonlarına, hepsine tanıklık etmiş ve bizzat yaşamıştı. Tam bir canlı tarih abidesiydi. 1993 yılından 2018 yılına kadar neredeyse tüm gerilla yaşamını Zagroslar’ın doruklarında kâh çetin zorluklarla boğuşarak, kâh güzel anılarak yaşayarak nefes nefese bir ömür geçirmiş, Zagroslar’la bütünleşmişti. Kısa bir eğitim dönemi dışında hep Zagroslar’da kalmış, baş gösteren sağlık sorunları ve ilerleyen yaşına rağmen hiç kimse onu Zagroslar’dan koparamamıştı.

Kahramanlıklarına şahitlik ettiği ve beraber mücadelede yer aldığı yüzlerce yiğit yoldaşını bu dağlarda şehit vermişti. Belki de onu Zagroslar’a bağlayan, bir an bile uzaklaşmak istemediği sebep buydu. "Seni gerillaya getiren neydi" soruma gülerek, "ben felsefeden anlaman, fakat bilmiyorum belki vicdan, belki de kendimi arıyordum, açıkçası derinlemesine hiç düşünmedim ama en çok Mazlum Doğan’ın eyleminin beni etkilediğini biliyorum. Bizim oralı olduğu ve gıyaben tanıdığımız çevreden olduğu içindi herhalde’’ cevabını verdi. Felsefeden fazla anlamadığını söylerdi, ancak kendisi emekle var olmuş, manevi değerlere olan inancı, mücadeleye olan bağlılığı, duruşu, devrimci yaşamı ve yoldaşlığı bilgeceydi. Bir kere tanıdığınızda hakikatin vücut bulmuş halini onun kişiliğinde ve mücadele azminde bulmanız zor olmayacaktı. Kendisi tarihin akışında yolu Kürdistan dağlarına düşmüş bir hakikat yolcusuydu ve Zagroslar’da bulmuştu kendisini. Dervişane bir yaşam ve yoldaşlarına olan bağlılığıyla tüm Zagroslar’ı karış karış gezmiş, mücadele etmişti. Her bir patikada, her bir meşe ağacında, her bir çınar ağacında, su kenarında bir anısı saklı, hikayesi nakışlıydı.

25 yıl boyunca adım adım Zagroslar’da mücadele yürütmüştü. Defalarca şehadetten dönmüş, Zagroslar’ın en çetin dönemlerinde hiç durmaksızın hep ileriye doğru yürümüştü. Savaşın en kızgın dönemlerinde bile doğaya emek harcamayı ihmal etmez, fidan diker, ağaçların kurumuş dallarını budar, susuzluktan kurumakta olan ağaçların etrafını kazar, yeterli su ve havayı almalarını sağlardı. Doğaya olan vefa borcunu böyle öderdi.  

Delil Karakoçan, 14 Temmuz 2018 akşamı, iki yoldaşıyla beraber soykırımcı Türk devletinin gerçekleştirdiği hava saldırısı sonucu ölümsüzleşti. Cebinde kendisine ait tek serveti olan tesbihinden başka bir şey yoktu. Mazlum Doğan’dan devraldığı mücadele bayrağını emekle, kararlılıkla ve büyük bir azimle mücadele ederek Zagroslar’da yiğitçe dalgalandırdı ve gönüllerinde taht kurduğu yoldaşlarına miras bıraktı. Şimdi Delil Karakoçan’ın ardılları aynı kahramanlıkla Zagroslar’da devraldıkları direniş bayrağını taşıyor ve gururla temsil ediyorlar.

 Gözlerine yansıyan Avaşîn’in maviliği ve tüm ihtişamıyla Zagroslar’a kök salmış koca bir çınardı. O, Zagroslar’ın çınarıydı…