Bayık: Gerilla ve halk işgalcileri bozguna uğratacak

Bayık: ”Kürt halkı bu saldırıyı bütün Başûrê Kurdistan’a yönelik saldırı olarak görecek ve gerillayla bütünleşerek soykırımcı sömürgeciliğe karşı savaşacak, direnecektir.''

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, barış ve çözüm yerine soykırım ve savaş politikasını tercih eden AKP iktidarının Kürt düşmanlığı yapmaktan, Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerine saldırmaktan başka şansı kalmadığını belirterek, Kandil, Şengal ve Rojava’yı işgal söylemlerinin seçimi kazanma amaçlı olduğunu söyledi. Gerillanın işgale karşı Başûr halkıyla birlikte sonuna kadar mücadele edeceğini vurgulayan Bayık, ”Kürt halkı bu saldırıyı bütün Başûrê Kurdistan’a yönelik saldırı olarak görecek ve gerillayla bütünleşerek soykırımcı sömürgeciliğe karşı savaşacak, direnecektir. Ulusal Cephe’nin kurulması da Kürt halkının işgal karşısında nasıl bir tutum ortaya koyacağını gösteriyor. Bu tutum genişleyecektir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Yeni Özgür Politika'ya verdiği röportajın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan Qendîl’e operasyon düzenleyeceklerini, hatta en son binlerce Kürt mültecinin yaşadığı Maxmur’u bile bombalayacaklarını söyledi. 2014’ten beri Kürtlerin şehirlerini yakıp yıkan, Efrîn’i işgal eden, Bradost ve Başûr’daki işgalini genişletmek isteyen Erdoğan ve devlet ne yapmaya çalışıyor?

Türkiye’de siyasetin kanunları var. Türkiye’de ya demokrasi için mücadele edilir, ya da Kürt halkı ve demokrasi güçlerine karşı savaş yürütülür. Türkiye’de iktidar olmanın kanunu, Kürtleri kontrol altına alma kapasitesine bağlıdır. Kürtleri kontrol altına alamayan, Kürtler üzerinde denetim kuramayan güçlerin iktidar olma şansı yoktur. AKP iktidarı ilk dönemlerde Kürtleri aldatarak, Kürtleri oyalayarak, kandırarak kontrol altında tutmayı planladı. Kürtleri en iyi ben kontrol ederim, Kürtlerin mücadelesini en iyi ben durdururum, Kürtleri en iyi ben kandırırım, Kürtleri PKK’den ve HDP’den en iyi ben kopartırım yaklaşımlarıyla iktidarını sürdürdü. Ama AKP iktidarı artık Kürtleri aldatma, kandırma bu yolla kontrol etme kapasitesinin kalmadığını görünce iktidarı kaybetmemek için Kürt halkını zapturapt altına almak için zor, baskı ve savaş politikalarına yöneldi. Kürtlerle en iyi ben savaşırım, Kürtleri en iyi ben ezerim, en iyi ben soykırıma uğratırım yaklaşımıyla iktidarını sürdürme yoluna gitmiştir. Bu yönüyle şu anda AKP iktidarının Kürt düşmanlığı yapmaktan, Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırmaktan başka şansı kalmamıştır. Demokrasi güçlerine de saldırıyor. Çünkü sadece Kürtlere saldırarak Kürtlerin özgürlük mücadelesini ezemez, susturamaz. Türkiye’de tam bir diktatörlük ve baskı düzeni kurması gerekiyor. Bu nedenle demokrasi güçlerini de susturması gerekiyor. Bu yönüyle Erdoğan demokrasi ve Kürt düşmanlığını açıkça dile getiriyor. Çünkü kendisini destekleyen güçler artık demokrasi ve Kürt düşmanlarıdır. Ancak Kürt düşmanlığı ve demokrasi düşmanlığı yaptığında desteklenebilir ve ayakta kalabilir. Yoksa saf dışı edilir. Şimdi şuraya da gireceğim, Kandil’i vuracağım, Maxmur’u da işgal edeceğim, Şengal’e de gireceğim, Minbic’i şöyle yapacağım, Rojava’yı şöyle yapacağım demesinin bir boyutu da şovenizmi şahlandırarak oylarını artırıp seçim kazanmak istemesidir. Bu anlamda saldırgan savaş politikasını sürdürmesi kaçınılmazdır. Türkiye’yi demokratikleştirme zihniyeti, demokratik temelde yönetme anlayışı olamadığına göre Kürt düşmanlığıyla, zulüm ve baskıyla iktidarını sürdürecek.

Bradost ve Başûr’daki işgal ve şuraya buraya saldıracağım diyerek kendisinin ne kadar Kürt düşmanı ve PKK düşmanı olduğunu göstermeye çalışıyor. Kaderini böyle bir saldırganlığa bağlamış. Ya iktidarı bırakacak ya da bu politikayı sürdürecektir. Tabii ki demokratik siyaset, demokratik politika, Türkiye’yi demokratikleşme mücadelesiyle de yönetim olunabilir. Ama AKP iktidarının böyle bir anlayışı ve zihniyeti olmadı. Aslında demokrasi güçleri de kendisine şans tanıdırlar. Kürtler de kendisine şans tanıdı, birçok çevre şans tanıdı. Ama AKP iktidarı demokratik zihniyet ve demokrasi geleneğinden yoksun olduğu için devlet imkânlarını ele geçirince klasik devlet politikalarının parçası oldu. Hatta şu anda onun temsilcisi ve savunucusu durumundadır.

Şu anda Ortadoğu merkezli 3. Dünya Savaşı sürüyor. Ortadoğu’da eski dengeler yıkılıyor, yeni dengeler arayışı, yeni dengelerin mücadelesi var. Ortadoğu’da statükonun ne olacağı, dengelerin ne olacağı belli değil. Ama 20. yüzyıldaki Kürtler üzerine şekillenmiş dengeler ve statüko yıkıldı. Şu anda 3. Dünya Savaşı koşullarında da yeni dengelerin kurulma mücadelesi sürecinde Kürtler örgütlülükleriyle, askeri ve siyasi güçleriyle, toplum bilinçlenmesiyle yeni dengelerin kurulma mücadelesinde aktif ve etkinler. Türk devleti sömürgeci sistemden vazgeçmediği için Kürtler üzerindeki soykırım politikasını sürdürmek ve soykırımı tamamlamak için yeni oluşacak dengelerde Kürtlerin statü kazanmasını, özgür ve demokratik yaşama kavuşmasını engellemeye çalışıyor. Ya Kürt sorununu çözme temelinde demokratikleşerek Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde böyle yer alacak ya da Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesini ezerek eski devlet politikasını sürdürecek. Saldırganlığının en temel nedenlerinden biri de budur.

Efrîn’e saldırısının bir nedeni Kürtlerin hak kazanmasını engellemekken, diğer nedeni de Suriye’nin demokratikleşmesinden korkmasıydı. Suriye demokratikleştiği takdirde Kürtler hak kazanır, bu da kendi soykırımcı sömürgeci sistemi için tehlike yaratırdı. Bu kaygı, Kürt ve demokrasi düşmanı Türkiye’yi saldırgan kılmaktadır. Bu yönüyle yeni statükoların kurulma sürecindeki 3. Dünya Savaşı koşullarında AKP-MHP şahsında Türk devleti bu saldırganlığını sürdürecektir. Ama bu saldırganlığı kırıldığında 20. yüzyıldaki gibi demokratik olmayan, Kürtler üzerinde soykırım politikası yürüten bir siyaseti, bir Türkiye gerçeğini sürdüremeyeceğini görünce tabi ki Türkiye yeni bir sürece girecektir.

Aralık ayından bu yana adım adım Başûr’u işgal eden Türk devleti bu kez eskisi gibi operasyon yapıp çekilmiyor. Üstelik yerelde işbirlikçiler üzeri köylerde bir örgütlenme yaptığı görülüyor. Devlet orada kalıcı olmak mı istiyor?

Devletin ve Türk askerinin karada savaşma gücü kalmamıştır. Cumhurbaşkanı, başbakan, çeşitli güçler şöyle bağırıp çağırsalar da, Türk ordusunun gerilla karşısında karada savaşma iradesi kalmamıştır. Ama bazı tekniki imkânlara kavuşmuştur, onunla ayakta kalmaya ve savaşmaya çalışıyor. Keşif uçaklarının koordinesinde uçaklar vuruyor ve oraya bazı askeri güçlerini indirerek bayrak dikiyor. Çukurca sınırında bir iki tepeye ve Bradost alanındaki Lelikan tepesine böyle bayrak dikmiştir. Yani bir alan hakimiyeti sağlama, bütün alanı kontrol etme biçiminde bir savaş tarzı yok, böyle bir gücü de yok. Yani bir yere gidecek, çok geniş alanda askeri güçleriyle hakimiyet kuracak ve kontrol altına alacak durumda değildir. Böyle bir gücü de, savaşma kapasitesi de yok. Askerleri çok yoğun biçimde eskisi gibi savaşa süremiyor. Eskisi gibi binlerle, on binlerle karadan savaşı sürdürecek gücü ve kapasitesi kalmamış. Bir kere bunu belirtmek gerekiyor. Ama bir tepeye bayrak mı dikti, oradan sürekli keşif uçağıyla oradaki gücü korumaya çalışıyor. Ne kadar kayıp verse de bu tarzda orada tutunmaya çalışıyor. Yani oradaki güç bir savunma içinde. Şu anda böyle bir savaş tarzı var. Tabi Başûrê Kurdistan’a girmek istiyor. PKK’ye darbe vurmak istiyor. 3. Dünya Savaşı koşullarında Kürtlerin, PKK’nin güçlü olmasını ve bu temelde siyasi statü kazanmasını engellemek istiyor. Bu yönüyle sürekli bir saldırganlık içinde ve sürekli hava saldırıları yapıyor.

Bradost’taki saldırısı sınırlı bir alanla kaldı. Şimdi Kandil’e nasıl gelecek? Kandil’e gelmesi için 100 km. uzaklıktaki dağları, vadileri aşması gerekiyor. Bütün buraları askeri güçleriyle kontrol etmesi gerekiyor. Tabii ki KDP’nin desteği olmadan da bunları yapamaz. Şengal’e de KDP’nin desteği olmadan giremez, Maxmur’a da gidemez. Evet, hava saldırıları yapabilir, nitekim daha önce Şengal’e yaptı. Herhalde bu tür saldırılar için ABD izin veriyor. Daha önce Rojava’da Karaçox ve Şengal’i aynı zamanda vurmuşlardı. Rusya’nın ve ABD’nin bilgisi dahilinde oraları vurmuşlardı. Yani iki devletin de haberi olmuştu. Özellikle ABD’nin haberi olmuştu. ABD uyarmamıştı. Ama işte paradokstur, daha sonra ABD subayları gidip Karaçox’u ziyaret etti. Böyle bir karmaşık politik ilişkiler durumu var.

KDP, Türk devletiyle hangi ilişkiler içinde gerçekten biz de merak ediyoruz. Halbuki biz KDP’yle ilişkileri düzeltmek istiyorduk. Görüşmeler yapılıyordu, ilişkiler düzelecekti, sorunlar düzelecekti. Şimdi birden nasıl böyle oldu?! Türk devleti geldi Bradost’ta bazı tepeleri işgal etti. Şimdi ‘Kandil’e gireceğim’ propagandasını yapıyor. Kuşkusuz şu anda yapılan propagandanın önemli bir bölümü seçim kazanmak içindir. Ama AKP-MHP faşizmi şuraya da buraya da gireceğim diyor. Savunma Bakanı Nurettin Canikli ”Gireceğimiz yerlerden çıkmayacağız” diyor. Buna kimse tepki göstermiyor. Ve daha da ötesi şunu söyledi; ”Orada birçok askeri üssümüz var, bu üslerimizi de işgal harekatlarında kullanacağız”. Devlet orada kalıcı mı olmak istiyor diye soruyorsunuz, bunu sormaya gerek yok. Canikli açıkça girdikleri yerden çıkmayacaklarını söyledi. Zaten nereye girmiş de çıkmışlar! Efrîn’e girmiş, çıkmış mı? Cerablus’a girmiş, çıkmış mı? Başika’ya girmiş, çıkmış mı? Başûr’da o kadar üs kurdu, hangisini bıraktı? Zaten bir ara Erdoğan, ”Musul-Kerkük bizim sınırlarımız içindedir” demedi mi? Bu yönlü konuşmaları var. Suriye’nin kuzeyinin de, Irak’ın kuzeyinin de kendilerine ait olduğunu söyledi. ”Lozan iyi bir anlaşma değildir” dedi. Bu ne anlama geliyor? Erdoğan’ın niyetinde Musul’u, Kerkük’ü kontrol etmek, işgal etmek var. Kerkük krizi sırasında neler konuşulduğu, ne tutum takındıkları ortada. Bu yönüyle Türk devletinin Başûr’da kazanacakları mevziilere koyacakları askerler ilerde Başûr’u tümden işgal edip Türkiye’ye katmanın adımlarıdır. Kim bunun olmayacağını söyleyebilir? Kıbrıs’a da barış hareketi olarak girilmişti. Şimdi de KDP’nin hakim olduğu alandaki köylere gidiyorlarmış, ”Biz buralara sizin hayrına giriyoruz, sonra çıkacağız” diyorlarmış. Bu kadar gülünç bir şey olabilir mi? AKP-MHP faşist iktidarı Kürt düşmanıdır, Kürt düşmanlığını açık biçimde ortaya koymuştur. Rojava’da bunu ortaya koydu, Kerkük’te ortaya koydu, Bakur’da Kürt şehirlerini yakıp yıkarak ortaya koydu.

”Kuzey Irak’ta hata yaptık, Rojava’da yapmayacağız” demediler mi? Kuzey Irak’ta yaptığı hata nedir? Federasyon oluşmuş, buna zamanında müdahale etmemiş, bunu engelleyememiş, bu bir hataymış. Bu ne anlam geliyor? Fırsatını buldum mu hatayı düzelteceğiz anlamına geliyor. Yani açıkça fırsat olduğunda Başûrê Kurdistan’da oluşmuş statüyü yıkacağız diyorlar. Bu kadar üs kurduktan sonra, Başûr’un derinliklerine girdikten sonra ilerde Türk devleti bunu nasıl değerlendirecek? Erdoğan’ın söylemi unutulacak mı? Erdoğan’ın Lozan iyi bir anlaşma değildir söylemiyle Musul-Kerkük bizimdir, Suriye’nin kuzeyi bizimdir sözleri bir araya getirildiğinde buradan ne sonuç çıkar? Bu durumda Başûrlu Kürtlerin nasıl bir tutum takınması gerekiyor, halkın nasıl bir tutum takınması gerekiyor? Kürt düşmanlığı ortada, söylemleri ortada ve böyle bir durumda KDP’nin açık tutum takınması gerekmiyor mu? Başûrê Kurdistan yönetiminin tutum takınması gerekmiyor mu? YNK, Goran bütün partilerin tutum takınması gerekmiyor mu? Bu kadar saflık, kendini kandırmak olur mu? Türk devleti gerçeği bu kadar ortadayken bu devletin Kürt düşmanlığına ortak olunabilir mi? Ya da günlük basit politika ve yaklaşımlarla bu soykırımcı politikaların parçası olunabilir mi? Bunu herkesin, Başûr’da siyasi güçlerin kendisine sorması gerekiyor.

Bu işgale karşı nasıl bir tutum alacaksınız? Ayrıca geçmişte raperinle bilinen Güney halkı bu işgale karşı sessiz kalabilir mi?

Türk devleti Başûr’a girerse çıkmayacağını söylüyor ama biz onları çıkarmak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Başûr halkıyla birlikte mücadele edeceğiz, gerilla mücadele edecektir. Kırk yıllık tecrübemiz var, soykırımcı işgalcilerin imkânları ve tekniği ne olursa olsun gerilla tarz, yol ve yöntem değiştirerek, taktik değiştirerek bunları boşa çıkaracaktır. Onların işgalini bozguna uğratacaktır. Onun savaşı yaygınlaştırması, bizim de direnişimizi yaygınlaştırmamız anlamına gelecektir.

”Şu anda Kandil’e öyle bir kara harekâtı yok ama yapacağız” diyor. O zaman yapacağım diyenlere açık tutum takınılması gerekiyor. Tüm yurtseverler, Başûrê Kurdistan halkını ve Kürdistan’ın dört parçasındaki tüm halkımızı da bu işgale karşı direnişte hareketimizin yanında olmaya çağırıyorum, gerillayla halk birleştiğinde kesinlikle bozguna uğratılacaklardır. Kuşkusuz köylere gidip aldatmaya çalışıyor. Bradost alanında köylülere un götürüyor, makarna götürüyorlar. Bazı erzaklar veriyorlar. Gerçekten de bu kadar olmaz. ‘Alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete’ diyecekler. Kürtler artık eski Kürtler değildir. Kürtleri aldatamazlar. Başûrlu partiler, Başûr hükümeti Türk devletinin işgaline sessiz kalıyor ve onay veriyorsa yanlış yapıyorlar. Kendileri kaybeder. Bindikleri dalı kesmiş olurlar. Bu bakımdan onların da tutumlarını gözden geçirmesini istiyoruz. Eğer herhangi bir işgale, saldırıya ortak olurlarsa Başûr ve bütün Kürdistan halkı bu siyasi güçlere karşı tavrını ortaya koyacaktır. Bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım. Onlar belki de Türk devletinin kısa sürede sonuç alacağını sanıyorlar. Ama bilmeliler ki direneceğiz, direnilecektir; yaygın işgal harekâtına karşı direniş de yaygın ve derinlikli olacaktır. Direnildiğinde de herkesin gerçek yüzü açığa çıkacak. Bu bakımdan herkesin söylemini, tutumunu ve politikasını buna göre ayarlaması gerekmektedir.

Sefîn Dîzayî gibi bazı KDP’li yetkililer ‘PKK olmasa Türk ordusu Başûrê Kurdistan’a girmez’, dedi. Başûr’daki işgalin derinleşmesinde KDP Türk devletine nasıl bir destek sunuyor?

Sefîn Dîzayî’nin açıklamaları desteğin ifadesidir. Sefîn Dîzayî bu açıklamasıyla Türk devletinin Başûrê Kurdistan işgalini meşrulaştırmaktadır. Ama bu aptalca bir değerlendirmedir. Sefîn Dîzayî’ye sorarlar; referandum ve Kerkük sırasındaki tutum PKK Başûr’da olduğu için mi gösterildi, sınırda tatbikatlar PKK için mi yapıldı? Rojava’da Efrîn’e niye saldırdı? Sefîn Dîzayî Türk devleti gibi orada da PKK vardı mı, diyecektir? Böyle yaklaşım olabilir mi? Kobanê DAİŞ tarafından işgal edildiğinde orası Arap’tır diyen Erdoğan değil miydi? ”Kobanê düştü düşecek” diyen bu Erdoğan değil miydi? Bir söz vardır, hırsıza ağa da borçludur, bey de borçludur. Mevcut iktidar Kürt düşmanıdır, soykırımcıdır. Bugün PKK’yi bahane eder, yarın başka bir şeyi bahane eder. Şeyh Sait niye idam edildi, onlara göre şakiydi. Seyit Rıza niye idam edildi, onlara göre şakiydi. Çünkü bu direnen atalarımız Kürt olarak kalmak istiyorlardı. Kürt olarak kalmak isteyen herkes bu rejimin düşmanıdır. Bunu bilmemek gerçekten de ne Kürt gerçeğinden haberdar olmaktır ne de Türk devleti gerçeğinden haberdar olmaktır. Böyle düşününler ne Kürt halkının özgürlük mücadelesini verebilir, ne Kürt halkının çıkarlarını savunabilirler. En başta da düşmanı iyi tanımak lazım. Düşmanı iyi tanımayanların özgür ve demokratik yaşamı kazanmaları, varsa bazı kazanımları da korumaları mümkün müdür? Şunu açık söyleyeyim, ŞSefîn Dîzayî’nin şahsında kendini kandıranlar var. Eğer KDP Sefîn Dîzayî’nin düşüncesindeyse, gerçekten bu kadar kendini kandırma olamaz.

Bradost alanında bazı tepeler işgal edildi. Ama KDP karşı çıkmadı. Şimdi Türk devleti o çevre köylerde dolaşıp toplantı yapıyormuş. Bunu KDP’nin izni ve onayı olmazsa yapamaz. Resimlerden gördük ki, o toplantıya katılanların çoğunluğu KDP’nin etkisindeki insanlardır. KDP istemez ve uygun görmese köylülerden hiç kimse o toplantılara katılmazdı. Böyle bir durumda KDP’nin köylülere, onlara selam bile vermeyin demesi gerekirdi. Diplomasi komitemiz açıklama yaparak KDP’nin tutumunu ortaya koymasını istedi. Biz de KDP’nin tutumunun ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Geçmişte Türk devletiyle ortak operasyonları oldu. Ama KDP bizzat Mesud Barzani’nin ağzından ”Artık bu tür şeyler olmayacak” dedi. Şimdi bunlardan vaz mı geçildi? KDP hükümettir, hükümetteki etkili partidir. En azından Nurettin Canikli’nin işgal açıklamalarına karşı bir söylemlerinin olması gerekiyordu. Kuşkusuz belirttiğimiz gibi eğer Türk devleti ”Şengal’e saldıracağım, Maxmur’a ve Kandil’e de gideceğim” diyorsa, nasıl gidecek? Buralara gitmesi için KDP’nin var olduğu çok geniş alanları geçmesi gerekiyor. Başka türlü oralara ulaşması mümkün değil.

Süleymaniye’de işgale karşı Ulusal Cephe ilan edildi. Oldukça geniş ve kapsamlı olan cephenin kuruluşu ne anlama geliyor?

İlk önce böyle bir cepheyi kuran aydınları, demokratları, sivil toplum kuruluşlarını ve yurtseverleri saygıyla selamlıyoruz. Çok tarihi bir adım atmışlardır. Bu gerçekten Kürtlerin Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşı koşullarında ihtiyacı olan tutumdur. Aslında Ulusal Kongre bunun için gerekli. Ulusal Kongre 3. Dünya Savaşı koşullarında eski dengelerin yıkılıp yeni dengelerin belirlendiği bir dönemde gerçekleşmeyecek de ne zaman gerçekleşecek? Ulusal Kongre’ye tam da böyle bir dönemde ihtiyaç var. Çünkü 3. Dünya Savaşı koşulları dediğimiz Ortadoğu’nun yeni dengelerinin belirlendiği bir askeri ve siyasi mücadele döneminde bir parçadaki, bir yerdeki çalışma ve kazanımlarla yeni dengelerde yer alınmaz. Bu dengelerde etkili yer alınması açısından Kürtlerin bütünlüklü olarak güç olması lazım. Sadece şu parçada tek başına güç olarak, şurada biraz kazanım elde ederek Kürtlerin 3. Dünya Savaşı koşullarında statü elde etmeleri, bu dengelerde etkili yer almaları mümkün değil. Bu savaş koşulları, siyasi koşullar, askeri koşullar Kürtleri ortak davranmaya mecbur kılıyor. Ulusal cephenin kurulmasını, Ulusal Kongre’nin olmasını ve birlik olunmasını istiyor. Yoksa Kürtler yeni dengeler kurulurken kazançlı çıkamazlar. Kim bir köşedeki, bir şehirdeki, bir parçadaki kazanımla bu işi kurtarırım diyorsa kendini kandırıyordur. Kürtlerin bütünlüklü güç olması gerekiyor ki 3. Dünya Savaşı koşullarında yeni dengelerin oluşma sürecinde kazançlı çıkabilsinler. Bu açıdan her parçadaki mücadele diğer parçadaki mücadeleyi güçlendiren bir mücadeledir. Diğer parçalardaki mücadelenin zayıflaması söz konusu parçayı da zayıf konuma düşürür. Yeni dengelerin kurulduğu dönemde etkili bir statüye kavuşamaz. Elindekini de kaybedebilir.

Bu yönüyle Süleymaniye’de kurulan Ulusal Cephe aslında bir tarih bilincini ortaya koyuyor, mevcut siyasal koşullara doğru bir cevap oluyor ve yurtsever tutumu gösteriyor. Başûrê Kurdistan’a işgal tehdidi olacak, buna tutum konulmayacak mı? Özellikle Başûrê Kurdistan gibi yüz binlerce şehidi olan, binlerce köyü yakılıp yıkılan bir parçada Kürt halkı tutum koymayacak mı? Tabi ki koyacak! Başûrê Kurdistan halkına sıradan yaklaşılamaz küçük görülemez. Bu kadar saldırı olacak, işgal olacak, Kürt düşmanlığı olacak Başûrê Kurdistan halkının tepkisiz olacağını beklemek Başûrê Kurdistan halkının büyük bedeller ödeyerek verdiği mücadeleye saygısızlık olur, verdiği mücadeleyi yok saymak olur. Eğer Başûrê Kurdistan geçmişte büyük mücadele verdiyse, büyük şehitler verdiyse o zaman bu halk böyle bir işgal, saldırı karşısında tabii ki tutum alacaktır. Bu bakımdan Ulusal Cephe ilanını önemli görüyoruz. Bu giderek genişleyecektir. Türk devletinin işgali arttığı takdirde direniş de artacak. Bu aynı zamanda Ulusal Cephe’nin, ulusal demokratik mücadelenin tüm Başûrê Kurdistan’a yayılmasını beraberinde getirecektir. Türk devleti bir yere saldırırsa savaşın orayla sınırlı kalması mümkün değil. Artık Kürt halkı, Başûr halkı bu saldırıyı bütün Başûrê Kurdistan’a yönelik saldırı olarak görecek. Gerillayla, özgürlük hareketiyle bütünleşerek soykırımcı sömürgeciliğe karşı savaşacak ve direnecektir. Bu yönüyle Ulusal Cephe’nin kurulması aslında Kürt halkının böyle bir işgal karşısında nasıl bir tutum ortaya koyacağını gösteriyor. Bu tutum genişleyecektir, bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Efrîn direnişinde en büyük desteği Başûrê Kurdistan halkı verdi. Başûrê Kurdistanlı gençler Efrîn’e koştular. Efrîn direnişinde en fazla katılım gösteren Başûrê Kurdistan gençleri oldu. Başûrê Kurdistan gençleri Efrîn direnişine katıldılar. Efrîn direnişine yoğun destek veren Başûrê Kurdistan halkı, gençliği ve kadını işgale karşı direnişe de çok büyük destek verecektir. Bu yönüyle biz Başûr halkını, gençlerini, kadınlarını işgale karşı gösterdikleri bu tutumlarından dolayı saygıyla selamlıyoruz.