Çiya Kurd: Mücadele edilmezse Türk işgali kalıcılaşır

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yönetim Meclisi Eşbaşkanı Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Suriye halkları mücadele etmezse Türk işgalinin kalıcılaşacağını söyledi.

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yönetim Meclisi Eşbaşkanı Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Avrupa Parlamentosu’nun ‘Suriye Çatışması-Ayaklanmanın Ardından Geçen 10 Yıl' başlıklı tasarısını, Katar-Türkiye-Rusya ortak toplantısının perde arkasını, İdlib’de yaşanan gelişmeleri ve Türk ordusunun Suriye bölgelerine sevkiyatıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Avrupa Parlamentosu, ‘Suriye Çatışması-Ayaklanmanın Ardından Geçen 10 Yıl' başlıklı tasarısında Türkiye’nin Suriye’deki varlığını işgalci olarak kabul etti ve askerlerini çekme çağrısı yaptı. Türkiye’nin Suriye’den çıkartılması için ileriki süreçte bir gelişme yaşanabilir mi?

Avrupa Parlamentosu’nun bu tutumunu yerindedir ve destekliyoruz. Bunu, Suriye krizinin çözüm tutumu olarak görüyoruz. Bu olumlu tutumların pratikleşmesini de istiyoruz. İşgalin ve işgal altındaki ihlallerin son bulması için çalışmalar yapılmalı. Suriye’deki işgal durumu, Suriye sorunun çözüme gitmesine engel oluyor. Suriye’nin bir kısmının işgal edilmesi ve o kadar gücün burada olması durumunda bir siyasi çözümün gerçekleşmesi mümkün değildir. Siyasi çözüm, Suriye’deki işgalin son bulmasıyla olur. Herkes bunu bilmelidir. Bu doğrultuda çalışma yürütülmelidir.

İşgalle siyasi çözüm olmaz. İşgalin sonlanması çözümü de kendisiyle getirecektir. Uluslararası irade bir olur, çözüm için Türk devleti işgalini sonlandırma kararı alınırsa sonlanacağına inanıyoruz. Bazı taraflar halen çıkarlarına göre doğrudan net bir tutum göstermiyor ki Türk işgali sonlansın. Bu da işgalin Suriye içerisinde kendini kalıcılaştırmasına yol açıyor. Krizin devam etmesine ve derinleşmesine neden oluyor. Bunun acısını da Suriye halkları çekiyor.

Avrupa Parlamentosu, “QSD müttefikimizdir” dedi. İleriki süreçte Özerk Yönetim statüsünün tanınmasına ilişkin gelişme sağlanabilir mi?

79 ülke ve kurumdan oluşan Uluslararası Koalisyon, QSD’yi müttefik ve ortak olarak kabul etmiş ve 5 yıldır teröre karşı birlikte mücadele ediyor. Bu doğrultuda askeri açıdan çok önemli kazanımlar elde edildi. Verilen mücadelelerle bu kazanımların kalıcılaşması için artık siyasi bir kabullenmenin de olması gerekiyor. Özerk Yönetim’le siyasi diyalog da olmalıdır. Özerk Yönetim’le siyasi diyalog olmadan ve siyasi olarak kabul edilmeden başta Koalisyon ülkeleri olmak üzere bu o anlama geliyor ki siyasi kalıcı bir istikrar bölgede olmaz. Teröre karşı elde edilen kazanımların kalıcılaşması için Özerk Yönetim’in siyasi ve idari yöntemi kabul edilmelidir. Resmi olarak görülmelidir. Özerk Yönetim olarak bunun için bir mücadele yürütüyoruz. Siyasi açıdan bir tanınma için özellikle Koalisyon ülkeleriyle diyalog halindeyiz. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin siyasi muhatap alınması için çalışıyoruz. Kuzey-Doğu Suriye’deki diyalogların Özerk Yönetim aracılığıyla olması gerekiyor.

Türkiye-Katar-Rusya’nın 11 Mart’ta Katar’da düzenlediği toplantının Suriye’ye yansıması ne olabilir?

Türkiye ve Rusya’nın Arap ülkelerine karşı çabası yeni bir şeydir. Özellikle Cenevre ve Astana sonuç almayınca siyaset ve yöntemlerini göz önünde geçirmek zorunda kaldılar. Astana mekanizmaları içerisinde yer alan İran’ın uzaklaştırılması için ABD-İsrail’in Türkiye ve Rusya’ya bakısı vardı. Bazı Arap ülkelerini bu mekanizmanın içerisine katmak istediler. Siyasi İslam’a destek veren Katar gibi bir ülkeyi özellikle katmak istediler. Katar, Suriye’deki savaşlarda ‘muhalif’ grupları her zaman finanse etmiştir. Hatta Suriye içerisindeki siyasi İslam gruplarının oluşumu da Katar finansörlüğünde gerçekleşiyor. Bir kez daha bu gruplar için Katar’ın finansörlüğünden faydalanmak istiyorlar.

Ekonomik ve yaşamsal olarak sorun yaşayan ve denetimi altındaki bölgelerde büyük kriz içerisinde olan Suriye rejimine destek vermeye çalışıyorlar. Rusya, bir kez daha rejimin ayakta kalmasını ve yok olmamasını sağlıyor. Ekonomik açıdan rejimi desteklemeye çalışıyor. Katar maliyesiyle Suriye bölgelerine ulaşma kararı almışlar. Rejimi kurtarma çabaları var, ancak bir kez daha Özerk Yönetim ve demokratik projeye karşı tutumlarını belirttiler. Kanaatimizce bu tutum ve siyaset artık kabul edilemez. Bir kez daha belli oluyor ki; bu üç tarafın ittifakı, Suriye halklarının çıkarı ve Suriye sorununun çözümü için değildir. Katar’ın parasından faydalanmak içindir.

Bir kez daha Özerk Yönetim karşıtı bir kamuoyu oluşturmak, Özerk Yönetim alanlarına karşı Arap düşmanlığı yaratmak istiyorlar. Bu ittifak, Suriye halkının çıkarlarına hizmet etmiyor. Bu duruma karşı her zaman bir mücadele olacaktır. Suriye’nin tamamı anlaşmadan Suriye durumuyla ilgili tüm ülkeler (bölgesel ve dünya ülkeleri) arasında ortak bir görüşe varılmadan Suriye sorununun kolayca çözülmesi mümkün değildir.

Soçi Anlaşması’na rağmen Türk devletinin denetimi altındaki İdlib vb. bölgelerde sürekli çatışmalar yaşanıyor. İdlib vb. bölgelerde Rusya-rejim ve Türkiye arasında bir savaşın yaşanması muhtemel mi?

2018’den beri Soçi Anlaşması var. Türkiye’nin kalacağı bölgeler belirlendi. Hangi çetenin nerede kalacağı, hangisinin nereden çıkacağı belirlendi. Halep-Şam ile Halep-Lazkiye arasında bulunan uluslararası yolun da Rusya ve Suriye rejiminin kontrolüne girmesi gerektiği belirtilmişti. Rusya ve Türkiye, bu ittifakı gerçekleştirmeye çalışıyor. Ancak bazı taraflar (Suriye rejimi, İran, hatta Türk devleti destekli bazı radikal gruplar) bu ittifakı bozmak istiyor. Sanki bu ittifak tehlike altında giriyormuş gibi zaman zaman çatışmalar yaşanıyor, ancak takip ettiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla Türkiye ile Rusya arasındaki ittifak gittikçe gelişiyor. Son dönemde ekonomik konuda bazı anlaşmalar gelişti. Bu da toprak üstünde Rusya-Türkiye arasında bir savaşın çıkmayacağını gösteriyor. Savaş çıkma ihtimali zayıf, hatta yoktur bile. Öyle bir durumun yaşanacağı öngörülmüyor. Her iki taraf da yaşanan sorunları siyasi ve diplomatik yollarla çözmeye çalışıyor. Türkiye-Rusya bu çerçevede Katar gibi bazı Arap ülkeleri arasında ittifak yapıyor. Yeni anlaşmalar ve mekanizmalar gelişiyor. Sözde Suriye sorununun çözümü için.

Türk ordusu, Suriye çatışmalarının başlangıç yıl dönümüne denk bir süreçte Suriye’ye büyük sevkiyat gerçekleştirdi. Hatta kimi kaynaklar bu sevkiyatı ‘TSK’nin şimdiye kadar Suriye’ye yaptığı en büyük sevkiyat’ olarak nitelendirdi. Sizce bu ne anlama geliyor?

Türk devleti, nereyi işgal ettiyse kalıcılaştırmak istiyor. Hiçbir geri çekme siyaseti bulunmuyor. ‘İstikrar oluşturmak, göçmenleri geri getirmek ve tehlikeyi ortadan kaldırmak için Suriye topraklarına giriyoruz’ diyorlar ama bunlar doğru sözler değil, yalandır. Türk devleti, işgal için Suriye topraklarına giriyor. Herkes Türk devletinin Ortadoğu’daki hangi hayal ve projeyle hareket ettiğini biliyor.

Sadece Suriye’yi işgal etmemiş. Irak’ın önemli bir kısmını işgal etmiş. Gücünü Libya’ya, Azerbaycan’a gönderiyor. Misak-ı Milli sınırlarına dönmeyi hesaplıyor. Bu çerçevede Osmanlı İmparatorluğu hayaliyle hareket ediyor ve Ortadoğu’da kendini yeniden örgütlüyor. Bunun için Türk devletinin İdlib ve Halep’in batısına getirdiği bu güçler, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye kurduğu üs ve noktalarla işgallerinin kalıcı olduğunu gösteriyor. İşgal altındaki bölgelerde idari sistem kuruyor. Eğitim ve ekonomik vb. alanlarda yürütülenler, Türk devletinin orada kalıcı kalmak istediğinin işaretidir. 1-2 yıl içerisinde geri çekilme işi değildir. Bunun için herkes buna karşı duyarlı olmalıdır ve sessiz kalmamalıdır. Dünya, bu duruma sessiz kalırsa, Suriye halklarının kendisi işgale karşı mücadele vermezse Türk devletinin bu işgali kalıcılaşır ve hiçbir zaman Suriye topraklarından geri çekilmeyi düşünmez.