Efrînli Ebu Selim’in Öcalan ile anıları...

Efrînli İsmed, ya da diğer adıyla Ebu Selim, Kürt özgürlük hareketi ile 1988 yılında tanıştı. Ebu Selim, bu tanışmayı kendisi için bir dönüm noktası olarak görüyor.

Efrîn’in Şeytana köyü nüfusuna kayıtlı Ebu Selim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği felsefeyi tanıdığı günden itibaren, tereddütsüz bir şekilde mücadele içerisinde yer aldığını söylüyor. Kendi varlığını da Öcalan’ın felsefesine dayandıran Ebu Selim, Öcalan ile anılarını anlattı.

İLK TANIŞMA

“Biz hareketi tanımadan önce kim olduğumuzu bilmiyorduk ve kendimizi tanımıyorduk” diyerek sözlerine başlayan Efrînli İsmet, özgürlük hareketi ile tanışmasını şu sözlerle ifade ediyor:

“1988 yılında arkadaşlar bizim eve geldiler. Biz kim olduklarını bilmiyorduk. Cimo adında bir arkadaş vardı, o zaman bizden onu Şiilerin evlerine götürmemizi istiyordu. Biz tam olarak bunların ne iş yaptıklarını bilmiyorduk. Ondan sonra Selim arkadaş geldi, o daha çok babamla konuşuyordu. Babam diyordu: ‘Eğer Kürtler için bir şey yapılacaksa bunlar yapacak’. 1989’a kadar böyle devam etti. 1990’a gelindiğinde onlar artık açık konuşuyorlardı. Diyorlardı: ‘Biz PKK’liyiz Kürtlük için buradayız. Kürtlerin de dünyadaki her insan gibi kendi haklarını özgür yaşamaları için buradayız.’ O süreçte (Murat) Karayılan da Haleb’te çalışıyordu. O zaman onun adı Yusuf’tu. O da bize diyordu: ‘bizim meselemiz sadece Kürtlük değil. Biz tüm insanlık için çalışıyoruz.’ Sürekli gelip konuşuyorlardı, fakat biz pek bir şey anlamıyorduk. Çünkü, ne siyasetten anlıyorduk ne de kendimizi tanıyorduk. O dönem bizim bölgeden iki kadro çıktı. Seydo ve Rıfet arkadaşlar. Bir gün bizim eve geldiler ve bana, ‘git tüm halkı topla, deki onlara Mabata’dan Seydo, Ereba’dan Rıfet sizinle konuşacaklar.’ Gitim tüm köye haber verdim. O zaman evlerinde kimse kalmadı. Yaşlı, genç, çocuk, kadın her kes geldi. Halka toplantı yaptılar. Toplantıdan sonra halk çok etkilenmişti.”

BİZİM İÇİN ÖNDERLİĞİ GÖRMEK BİR HAYALDİ

Daha sonra Efrin’e geldiklerini söyleyen İsmet, “Arkadaşlar bizim onlarla çalışacağımızı söylediler. Önce 45 gün eğitim verdiler bize, daha sonra biz halk çalışmalarına başladık” diyerek anılarını anlatmayı sürdürdü.

“1991 yılının 15 Agustosunda biz Lübnan kampına gittik. Biz daha önce önderliği sadece kitaplardan ve eğitimlerden duymuştuk, fikirlerini okumuştuk. Ama hiç görmemiştik. O yüzden onu görmek bizim için hayal gibi bir şeydi. Akşam saatleriydi çok fazla halk gelmişti. Bir anda bir pencereden önderlik göründü. Halkı selamladı. Hepimiz heyecanlanarak ona doğru yürümek istedik, ama çok fazla insan vardı ve ilerleyemiyorduk. Önderlik bizden uzaktı, sesini de pek duyamıyorduk. Konuşma bittikten sonra arkadaşlar bize gidin dediler. Ancak biz önderliği görmek istiyorduk ve gitmedik. O akşam orada kaldık. Hava çok soğuktu, bu yüzden arazideki çalıları yaktık ısınmak için.

Ertesi gün öğlen Önderlik bizim yanımıza geldi. Çok iyi hatırlıyorum, önderliğin ilk konuşması o çalıları niye yaktığımız üzerine oldu. Bize kızdı. Dedi, ‘siz bir gece dayanamadınız. Neden o çalıları yaktınız. O çalıları hayvanlar yiyordu.’ Daha sonra siyasetten, dünyadan ve tarihten söz etmeye başladı. ‘Kendisini, kendi tarihini tanımayan düşmanını da tanımaz’ diyordu. Sonra hepimize teker teker nereden geldiğimizi sordu. Konuşmasının sonunda bize halka selam söylememizi ve burada konuştuklarımızı halka anlatmamızı söyledi. Oradan çıktığımızda hepimiz sanki bir hayalin içindeydik. Önderliği gördüğümüze inanamıyorduk.”

ÖNCE İNSAN KENDİSİNDEN BAŞLAMALI

1994 yılında “arkadaşlar” olarak ifade ettiği PKK’lilerin yeniden kendisini çağırdığını söyleyen İsmet, “Halep’e gideceğimi söylediler” diye ekliyor.

İsmet, sonrasını ise şöyle anlatıyor: “Halep’te Heyderiye’de bir eve gittik. Bir saat sonra önderlik geldi. Önderlik hepimizi teker teker selamladı. Durumlarımızı ve halkın durumunu sordu. Yine Kürtlerin durumundan, siyaset nasıl yapılır, çalışmalar nasıl yapılır ve tarihten ele alarak konuştu. Bize, ‘Önce kendinizden, mahlenizden, şehrinizden başlayacaksınız, önce kendinizi düzelteceksiniz. Burada konuştuklarımızı da gidip halka anlatacaksınız.’ diyordu. Sonra dönüp bize sordu, siz ne için çalışıyorsunuz. Bizde diyorduk, ‘Kürtler için çalışıyoruz’. Çünkü biz o kadarını biliyorduk. Teker teker tekrar nereden geldiğimizi sordu. Bana sorunca ben dedim, ‘Efrinliyim, Şeytana köyünden, falancanın oğluyum’. Önderlik, güldü ve bana, ‘düşman sizi dört parçaya bölmüş, siz ise kendinizi 60 bin parçaya bölmüşsünüz’. O toplantı bittikten sonra biz tekrar Efrin’e geri döndük.”

BİZİM ASIL HEDEFİMİZ HALKLARIN KARDEŞLİĞİ

Üç ay sonra “arkadaşların” kendisini yeniden “önderliğin yanına” gönderdiğini ifade eden İsmet, bu karşılaşmasını ise şöyle anlatıyor:

“Önderlik bu sefer de beni görünce, güldü dedi, ‘Senin dışında Efrin’den kimse kalmadı mı hep sen geliyorsun’. Sonra tekrar bana ne iş yaptığımı sordu. Ben cephe çalışması yaptığımı söyleyince bana cephe çalışmasının ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben de, ‘arkadaşlar bize eğitim veriyor, bizde ona göre çalışıyoruz.’ O toplantıda da önderlik yine daha çok neden bu mücadeleyi verdiklerini, amaçlarının ne olduğunu anlattı. Diyordu, ‘bizim tek amacımız Kürtler değil. Biz tüm insanlık için mücadele ediyoruz. Kürtlerden başlamamızın nedeni, çünkü Kürtler dünyadaki tüm insanlardan daha çok düşmüşler ve erimişler’. Yine önderlik halkların kardeşliğinden çok söz ediyordu. Diyordu, ‘Düşman bizi ayrıştırmış. Binlerce parçaya bölmüş. Sizin esas almanız gereken şey halkların kardeşliğidir’. Toplantıdan sonra bizler tekrar yerlerimize döndüğümüzde önderlikğin anlatıklarını toplumda çok daha iyi görüyorduk. Çünkü, devlet halklar arasında bir düşmanlık geliştirmişti. Efrin’de Kürtler, araplar ve diğer halklar arasında hep bir düşmanlık vardı. Ancak şunu diyebilirim ki bizler bu son yedi yıl içinde önderliğin dediği halkların kardeşliğini Efrin’de başarmıştık. Önderliğin 93-94 yılında söylediği şeyler bu gün teker teker yaşıyoruz. Ve gördük ki önderlik felsefesi dışında hiç bir fikir ve felsefe halkların kardeşliğini geliştirmeyi başaramadı.”

HALEP’TE KÜRT AYDINLARI İLE TOPLANTI

Üçüncü kez Halep’e giderek Öcalan’ın organize ettiği bir toplantıya katıldığını belirten İsmet, toplantıya aydınların davet edildiğini sözlerine ekliyor.

İsmet şöyle devam ediyor: “Hepsi Kürt aydınlarıydı. Önderlik o toplantıda Kürt aydınlarını çok eleştirdi. Diyordu, ‘Kürtler tarihten bu güne kadar o kadar katliamdan geçtiler, o kadar dolu bir tarihleri var ve Kürdistan’ın o kadar zengin bir doğası var. Ama siz aydınlar halkınız için tek bir şey yapmadınız. Onca şehidimiz var ve bir tek Kürt aydını onlar hakkında tek bir sayfa bir şey yazmadı. Sizler Kürtler içinde yaşıyorsunuz, ama Kürtler için bir şey yapmıyorsunuz. Bizim PKK kadrolarımızın bazıları tek bir yıl okumamışlar ama çoğunuzdan çok daha aydınlar. Çünkü, kendilerini, tarihlerini ve halkını tanıyorlar. Benim sizden istediğim gidip halkınıza hizmet etmeniz, halkın içine girmeniz ve halkınız için çalışmanızdır.’

ARAP LİDERLERİ BİLMELİ Kİ SIRA ONLARA GELİYOR

Son olarak, Şam yolunun üzerinde Zırbe’de bir yerde toplantık. O zaman Ermeniler de çok gelmişti. Aram Tigran vardı. Binlerce kişi gelmişti. O toplantıda önderlik, ‘Benim bu ülkeden çıkma ihtimalim var. Bu ülke üzerinde tehdit var. Ben bu ülkeye çok saygı duyuyorum. Çünkü burada yıllarca çalıştık. Ve şimdi büyük bir tehdit altında. Bu yüzden bu ülkenin harabeye çevrilmemesi için çıkacağım’ dedi. Önderliğe ne zaman çıkacağı sorulduğunda belli olmadığını, ‘çıkabilir de çıkmayabilirim de’ şeklinde cevap vermişti. Ama hiç oturmadı önderlik. Halkın içine girdi, halkla sürekli konuştu. Gelip oturunca Aram Tigran önderliğe halk için şarkı söylemek istediğini söyledi. Aram önce Ermenice, sonra Kürtçe şarkı söyledi. Daha sönra önderlik teker teker herkesle fotoğraf çekti. Bu saatlerce sürdü. Biz o zaman anladık önderlik gidecek.

O toplantı önderliği son görüşümüz oldu. 99 Şubat ayında Med Tv ekranlarında önderlik bir gün konuştu. O zaman diyordu, ‘Arapça bilen biri Arap devletlerinin başkanlarına bunu iyi çevirsin. Büyük bir komplo var. Benden sonra teker teker sıra onlara gelecek’. Özellikle Suriye üzerine söylemişti.

Zaten daha sonra önderliğin esir alındığı haberi geldi. Biz o günü kendimiz için kara gün olarak görüyoruz. Biz önderliği gördük ve onunla oturduk. Kanımızın son damlasına kadar önderliğin onun fikir ve felsefesinin izinde olacaz. Bugün Suriye’de yaşananları gördüğümüzde, görüyoruz ki önderliğin o zaman söyledikleri teker teker çıkıyor.”