KDP’nin Kürt düşmanlığı ve Adugit’in ölümü

Türkiye’de ağır hapis cezalarına çarptırıldıktan sonra gittiği Güney Kürdistan’da KDP'nin tutukladığı Metin Adugit, şehit düştü. Kürt siyasetçiler, KDP'nin zulmünü anlattı.

Türkiye’de ağır cezalara maruz kaldığı için Güney Kürdistan’a giden ancak iki ay önce KDP asayişi tarafından tutuklanarak cezaevine konulan Kürt Siyasetçi Metin Adugit, Hewlêr cezaevinde şehit düştü. Konuya ilişkin bilgi veren Adogit’in yakınları, KDP’nin Kuzey Kürdistan’dan gelen siyasetçilere yönelik son dönemlerde sistematik bir saldırı başlattığını söyledi.
BDP'nin eski Çaldıran İlçe Eşbaşkanı Metin Adugit, 2011 yılında 'KCK' adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında tutuklandı. Yaklaşık 2 yıl Van Cezaevinde kaldıktan sonra 2013 yılında tahliye olan Adugit, ağır hapis cezasına çarptırıldı. Adugit, bunun üzerine ailesiyle birlikte Güney Kürdistan'ın Maxmûr bölgesine göç etti.

BAŞVURU YAPTI, CEZAEVİNE KONULDU

KDP tarafından  Maxmûr Kampına yönelik ambargo ve giriş-çıkış yasağı üzerine bir süre Süleymaniye’de çalışıp çocuklarına bakan Kürt siyasetçi Adugit, daha sonra Hewlêr’e giderek burada bulduğu bir işte çalışmaya başladı. Amacı sadece çalışıp Maxmûr’da bıraktığı çocuklarına bakabilmek olan Adogit, bir arkadaşıyla tuttuğu bir evde kalabilmek için KDP asayişine giderek başvuru yaptığı sırada gözaltına alındı. Daha önce bir kez kalp krizi geçirdiğini ve şeker hastalığı olduğunu söylemesine rağmen KDP asayişi, kendisini tutuklayarak cezaevine gönderdi. Ev arkadaşı gidip ilaçlarını getiriyor ama kalp hastası Adugit’in bu ilaçları düzenli kullanması gerekirken buna izin verilmiyor.

KALP İLACI VERİLMEDİ

Kalp ve şeker hastalığı, ayrıca bel fıtığı sorunu yaşayan Adugit, 7 Kasım’dan bu yana Hewlêr Cezaevinde tutuluyordu. Adugit, kaldığı cezaevinde ailesiyle tek bir defa dahi görüştürülmedi. KDP asayişi sadece 12 Ocak 2021 tarihinde ailesini arayarak ölüm haberini verdi. Kürt Siyasetçi Metin Adugit’in öldürülüp öldürülmediği ise bilinmiyor.

'TÜRKİYE'Yİ ARATMIYOR!'

Güney Kürdistan’da Adogit gibi zor koşullarda yaşayan ve KDP’nin asayişinin baskılarına maruz kalan Kürt siyasetçiler yaşadıklarını ANF’ye şöyle anlattı:
“Biz siyasi davalardan Güney'e geldik. Tabii Güney tercihimizin sebebi, burası da Kürdistan diye ağır bastı. Lakin buraya geldikten ve burasını zamanla daha yakından tanıdıktan sonra iş işten geçiyor ve buradan çıkma fırsatı bulamadık. Artık takılı kalıyor insan ve emin olun burası her yönüyle Türkiye’yi aratmıyor. Kimi noktalarda Türkiye’nin '80'li yıllarına birebir benziyor. Burada özellikle Bakur'dan gelen HDP-DBP fark etmez, tüm siyasi cezalı insanlara karşı tam bir kin ve düşman hukuku uygulanıyor. Tabii bu halk tarafından değil, KDP ve asayişi tarafından uygulanan bir yaklaşım. Örneğin son iki ay içinde siyasi olan olmayan herkesi asayişe çağırarak tek tek tehdit edip en ufak demokratik tepki- talep olması durumunda Türkiye’ye iade etmekle tehdit edip yazılı kağıt imzalatıyorlar ki Türkiye’den gelenlerin talebi Güney'e değil Türkiye’ye karşı oluyor. Bu kağıt hiçbir şekilde en basit küçük bir demokratik talepte bulunmayacağına dair taahhüt oluyor. Yani buraya gelme sebebi olan var olma davasından düşürme zorbalığı diyebiliriz. Ya da Kürdü kendi davasından düşürme utancı. TC bunu yıllarca yapamadı ama kardeş diye bildiklerimiz bunu canla başla gece çalışarak yapmaya çalışıyor. Kabul etmeyeni de yakında yine görüşeceklerini söyleyip ne olacağını tehditle anlatıyorlar.”
Kürt siyasetçiler, yaşadıkları baskıyı şu sözlerle anlatmaya devam etti:
“Maxmûr’un durumu bir buçuk yıldır biliniyor, kendi başına ulusal utanç. Bunun mimarı da tabii yine KDP. Nerede görülmüş 15 bin insanın yaşadığı bir yerleşim yerine komple ambargo uygulayıp hastaların ölümüne sebep olunduğu ya da doğmak üzere olan çocukların doğmasına, hastaneye gitmesine izin vermeyerek ölü doğmasına neden olmak? İşte bunu da KDP başardı. Bunlar hiçbir siyasi saikle, amaçla olmaz, anlatılmaz. Bu durum  vahşetle eşdeğerdir. Hamile kadınlar hastanede KDP asayişi tarafından çevrildiği için bebekleriyle birlikte öldüler. İnsanlar işsiz, çocukları yine aç bırakıldı. Basına da yansıdı, son iki ayda elliye yakın Maxmûrlu KDP tarafından tutuklandı. Ve hepsi DAİŞ'li tutuklularla 30 yada 40 kişilik halde en fazla 20 metrekarelik odalarda tutuluyorlar. Öyle bir yer ki banyo, yatak yok, günde iki kez kuru ekmek ve su. Bir kez tuvalete gitme hakkı. Şayet küçük tuvalet varsa ki bir odada 30 ila 40 kişi içinde bir poşete işeyip elden ele vererek içeride olan tuvalete dökene kadar. Bu kadar trajedi yada vahşet ancak 2. Dünya Savaşı'nda oluyordu. Ama KDP bunu Kuzey Kürtlerine ve Maxmûr'a yapıyor. Metin Adugit’in vefatı sadece bunu deşifre ediyor. Son kaç yıldır burada şahit olduklarımızı anlatacak bir yer yok. Zaten açıkça söylüyorlar Türkiye’ye teslim ederiz diye.”