Yusuf: Hariri’yi kucaklamak Efrîn işgalini onaylamaktır

PYD Yürütme Konseyi Üyesi Hediye Yusuf, "Nasir Hariri’nin Mesud Barzani’nin yanına gitmesi, özgür Kürdü bitirme planının ve Efrîn işgalinin onaylanmasıdır" dedi.

Rojava Devrimi’nin başından bu yana ÖSO, Cephet El Nusra, DAİŞ saldırıları ve Türk devletinin Efrîn, Serekaniye, Grê Spî işgallerine rağmen demokratik özerk yönetim sisteminin tasfiye edilemediğini belirten Hediye Yusuf, “Bu nedenle günümüzde kapitalist sistem ve öncüleri bir siyaset değişikliğine gitti. Özerk yönetime karşı yeni siyaset; madem tasfiye edemiyorsun, o zaman reforme edip dönüştürecek ve özünden çıkaracaksın şeklindedir” dedi.
ENKS şahsında kapitalist sistemin Rojava’daki demokratik modele milliyetçiliği dayattığını belirten Yusuf, “Yine Kürtler her 4 parça Kürdistan’daki işgalciliğe karşı güçlü bir tavır sahibi olmalı ve birliklerini kalıcılaştırmalıdır. Çünkü birlik partilerin birliğinden ziyade toplumun birliğidir. Kürt birliği de ENKS’nin varlığına bağlanmamalıdır. 2-3 parti gelip Kürtlerle birlik olmuyorsa bu Kürtlerin birliği olmayacağı anlamına gelmez” diye konuştu.

PYD Yürütme Konseyi Üyesi Hediye Yusuf, Kürtler açısından direniş ayı olan Mart ayı ve Efrîn’in Türk devleti tarafından işgal edilmesinin 3. yıl dönümünde ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.


Kürtler ve kadınlar açısından önemli bir ay olan mart ayından geçiyoruz. 2021 Mart ayını Kürtler ve Rojava Kürdistan halkları olarak nasıl karşılıyorsunuz?
Mart ayı baharın başlangıcı ve Kürtler açısından acı, kutsallık ve direnişi barındıran bir ay. Birçok serhildan Mart ayında gelişti. Yine 12,16 Mart katliamları, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Newroz, Kahramanlık Haftası bu ayda. Yani Kürtler açısından tam bir direniş ayı. Düşman, Kürtler açısından acılı günleri de olsa kutsallık ve direniş anlamına gelen Mart ayını ve tüm 2021 yılını bir soykırım dönemine dönüştürmek istiyor. Kürt düşmanları her zaman halkımızı kendisi için manevi değerli olan gün ve dönemlerde maneviyatından vurmak istemiştir.
Bugün Kürtlerin önemli kazanımları var. Özellikle Rojava Kürdistan’da özerk yönetim sisteminin oluşumuyla devrim çok önemli sonuçlar açığa çıkardı. Kürdistani devrimimiz, artık Kürdistan’ı aşarak, uluslararası bir konum kazanmıştır. Bugün özgürlük savaşçıları şahsında tüm dünyanın gözü Rojava ve Rojava’da kurulan demokratik model üzerindedir. Bu model bugün tüm halklara mal edilmeye çalışılıyor. Bu nedenle bugün tüm insanlık bugün bu gelişmelerden moral alıyor.
Çünkü kapitalist sistem bugün insanlığı çok tehlikeli bir duruma getirmiş. Büyük bir krize sokulmuş olan insanlık Rojava Devrimi ve yarattıklarından moral alıyor, umudu görüyor. Çünkü demokratik özerk yönetim modelimiz halkların demokratik temelde özgür birlikteliğiyle oluşturuldu ve bu temelde tüm saldırılara karşı da gelişiyor. Bu modelde kadın özgürlüğü, kadın ve gençliğin öncülüğü esastır. Demokratik özerk yönetim modeli yenilikçi ve modern olan demokratik toplumsal bir felsefeye dayanıyor.  

'KAPİTALİST SİSTEM MODELİMİZİ TASFİYE ETMEK İSTİYOR'

Tüm bunlar nedeniyle demokratik özerk yönetim modelimiz kapitalist sistemin istemlerine karşılık vermiyor. Dolayısıyla kapitalist sistem her zaman bu modeli yok etmek ve Özerk Yönetimin tersine milliyetçilik temelinde işleyen bir model geliştirmek istiyor. Bu modeli esas alan kişilerin kapitalist sistemin adamı olmasını istiyor.

Devrimimizin başlangıcından bu yana Rojava üzerine geliştirilen saldırıların tek amacı, bu modelin önünü almak ve tasfiye etmektir. Nusra, El Kaide, ÖSO, DAİŞ çeteleri yine Türk devleti bölgelerimize saldırdı, saldırıyor. Bu güçler sözde kendilerini rejim alternatifi gösteriyorlar ve rejime karşı savaştıklarını iddia ediyorlardı. Ama ilginç olarak ilk saldırılarını ve saldırılarının çoğunluğunu hep Rojava’ya karşı geliştirdiler. Türk devleti Efrîn, Sêrekaniye ve Girê Spî’ye saldırdı, geliştirilen büyük direnişlere rağmen bu alanları işgal etti. Onlarca katliam yapıldı, onlarca kadın şehit oldu, binlerce insan katledildi. Yaklaşık 1 milyon insan şehirlerinden göç etmek zorunda kaldı. Binlerce insan zindanlara dolduruldu. Türk devletinin tüm bunlarla amacı halkımızın özerk yönetim iradesini dağıtmaktı. Fakat başaramadılar. Demokratik özerk yönetim modeli günümüze kadar büyük direniş, acı, umutla getirildi.

Bu nedenle günümüzde kapitalist sistem ve öncüleri bir siyaset değişikliğine gitti. Özerk yönetime karşı yeni siyaset madem tasfiye edemiyorsun, o zaman reforme edip dönüştürecek ve özünden çıkaracaksın şeklindedir.

‘SİSTEMİMİZE ENKS VE MİLLİYETÇİLİK DAYATILMAYA ÇALIŞILIYOR’

Peki kapitalist sistem modelinizi nasıl reforme etmek istiyor?
Sistemimize milliyetçiliği dayatmak istiyor. ENKS’yi bu yönetime ortak etmedeki ısrar, ENKS’nin öne sürdüğü şartları kabul ettirme istemi, güya, “ENKS olmazsa Kürt birliği olmaz, bu modelin geleceği olmaz” yaklaşımları bu siyasetin ürünüdür. Bu konuda çok ısrar ediyorlar ve modelimizi bu şekilde reforme etmek istiyorlar. Özerk Yönetimi milliyetçilik temelinde geliştirip onun felsefi ve toplumsal boyutunu daraltmak istiyorlar. Dünya çapında birçok gelişmenin yaşandığı ve Kürtlerin bu modelle birçok kazanımı elde ettiği bu süreçte böyle bir politika geliştiriyorlar.

'HARİRİ ZİYARETİ ÖZGÜR KÜRDÜN İNKÂR VE İMHASI İÇİNDİR’

Kürtler açısından önemli bir ay olan Mart ayında, Efrîn işgalinin yıl dönümü yaklaşırken, Şengal hedefteyken Kürt düşmanlığıyla bilinen Suriye Muhalif ve Devrimciler Koalisyonu’nun (SMDK) başkanı Nasır Hariri Hewlêr’de Barzaniler tarafından karşılandı ve Kürt kamuoyu bu duruma büyük tepki gösterdi. Siz bu ziyaret ve Barzaniler'in yaklaşımı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Nasır Hariri’nin Barzaniler'i ziyaretiyle yapmak istediği onlarla iş birliği içerisinde özerk yönetime karşı yapılan savaşı daha da güçlendirmektir. Kürt halkının ulusal bayramını kutlayacağı, yine özgürlük ve demokrasi için büyük savaş içinde olduğu bir zamanda Efrîn, Sêrekaniye ve Girê Spî’yi işgal edip binlerce insanımızı katleden yada zindanlara dolduran çetelerin başının gidip Hewlêr’de Barzaniler'le oturması ve özerk yönetimin geleceğini tartışması kabul edilemez.
Böyle bir dönemde Kürtlerin katilinin Kürtlerin inkârı için güya Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eden kişilerle çok farklı bir dille özerk yönetimin geleceğini tartışması ne içindir, ne anlama gelir? Özgür Kürdün inkar ve imhası içindir.


Bu konuda Barzaniler'in tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zaten SMDK bir Türk devleti projesidir. Her ne kadar kendilerini Suriye muhalefeti olarak adlandırsalar da, Türk devletinin planları çerçevesinde hareket ediyorlar. Maalesef Barzaniler onu sanki bir lider onların ziyaretlerine gitmiş gibi karşıladılar. Mesut dBarzani "siz yüz binlerce insanımızı göç ettirdiniz, yüzlerce insanımızı katlettirdiniz” diyerek onun yüzüne tükürüp onu kovmalıyken İdlibliler kadar bile tavır sahibi olamadı.
Nasır Hariri, İdlib’e gittiği zaman halk onu taşlar ve terliklerle kovaladı. İdlibliler, Türk devleti işgali altında yaşamalarına rağmen ona ‘Sen bizim temsilciliğimizi yapamazsın’ dediler. Maalesef Mesud ve Mesrur Barzani onu kovmak yerine kucakladı.


Peki özellikle Efrîn’in işgal edilmesinin yıl dönümü olan Mart ayında bu kucaklama ne anlama geliyor?
Bu kucaklama "sizin Kürtler üzerine yaptığınız katliamın ortağıyız" anlamına geliyor. “Siz Efrîn’i işgal ettiniz, elinize sağlık, bu iyi bir şey, Efrîn’i terörün elinden çıkardınız. Efrîn size kutlu olsun” anlamına geliyor. KDP’nin Nasır Hariri’yi Hewlêr’e davet etmesi yada Hewlêr’de kabul etmesi Efrîn işgalinin onaylanmasıdır.
Nasır Hariri Efrîn, Serekaniye, Girê Spî işgallerinin yine Hevrin Xelef’in katledilmesinin sorumluluğunu kaldırıyor. Binlerce Kürt insanının şu anda zindanlarda işkence görmesinden sorumludur. Nasır Hariri’den hesap sormak yerine, kabul etmek ne anlama geliyor. Bu ziyaretin ve kabul edişin amacı halkta Efrîn’de her şey iyi gidiyor, istikrar gelişti izlenimini yaratmaktır.
Hariri’nin 18 Mart’ta Efrîn’in işgalinin 4. yılına girmesine yakın bir tarihte, herkes bu işgalin ve katliamların acısını yaşarken Mesud Barzani’nin yanına gitmesi özgür Kürdü bitirme planının onaylanmasıdır. Böyle önemli bir zamanda tüm Kürtlerin işgale karşı büyük bir ayaklanma içerisinde olması ve Kürtlerin topraklarını işgalcilerden koruması gerekir. Ama çete başını ziyaretiyle ve Barzaniler'in karşılamasıyla, özerk yönetimin meşru bir yönetim olmadığı, özerk yönetimin olmaması gerektiği, Efrîn’de her şeyin yolunda gittiği, ENKS'nin Êfrin’de yer aldığı ve Rojava'da da bu yönetimin ortağı olması ve ENKS’nin şartlarının kabul edilmesi gerektiği mesajı verilmeye çalışıldı.

 

ENKS’nin şartları nedir?

Özerk yönetim toplumsal sözleşmesinin tekrardan gözden geçirilmesi, eğitim sisteminin değiştirilmesi, rejim eğitim sisteminin esas alınması, Kürtler için öz savunma güçlerinin kaldırılması, Rojava’nın PKK ile ilişkilerinin kesilmesi şartları kabul edilirse o zaman ENKS yönetim içinde yer alabilir. Biz de bu yönetime dost olarak birlikte iş birliği sağlayabiliriz” diyorlar. Kürtlerin öncülüğünü yaptığı demokratik sistemi ortadan kaldırmak ve özgür yaşamın kalıcılaştırılmasını engellemek istiyorlar. Bunu Kürtlere kabul ettirmek istiyorlar.

‘KÜRT BİRLİĞİ ENKS’YE BAĞLANAMAZ’

Kürtler bu tür yaklaşımlardan dolayı her zaman çok önemli anlarda kaybettiler. Kürtler artık kandırılmamalı. Kürtler ve demokratik sistem etrafında toplanan halklar böyle Kürt özgürlüğünün önünü almaya çalışan görüşme ve anlaşmalara güçlü tavır göstermelidirler.

Yine Kürtler her 4 parça Kürdistan’daki işgalciliğe karşı güçlü bir tavır sahibi olmalı ve birliklerini kalıcılaştırmalıdır. Çünkü birlik partilerin birliğinden ziyade toplumun birliğidir. Kürt birliği de ENKS’nin varlığına bağlanmamalıdır. 2-3 parti gelip Kürtlerle birlik olmuyorsa bu Kürtlerin birliği olmayacağı anlamına gelmez. Biz Kürtler olarak tarihimizden tecrübe almalı ve yalan sözlere inanmamalıyız. Biz kendi gözlerimizle gördük, çeteler Serêkaniyê’ye girdiklerinde nasıl Kürtlerin bayraklarını yaktılar, ayakları altına aldılar. Kürtler gözünü açmalı ve kendisine kaybettirecek şeylere bağlanmamalıdır. Halkımız bu tür yaklaşımlara karşı tavrını güçlü koymalıdır.

‘ŞENGAL’E SALDIRI AYNI ZAMANDA ROJAVA’YA SALDIRIDIR’

2014’te DAİŞ tarafından yeniden soykırımdan geçirilen Şengal Êzidîlerinin geliştirdiği demokratik özerk yönetime karşı da saldırılar var. Türkiye, KDP özerk yönetimi hedef alıyor, son olarak Irak’ta Êzîdhan asayişinin kaldırılması için ültimatom verdi. Bu saldırıları da aynı kapsamda mı ele almalıyız?
Hem Rojava, hem Şengal hem de Medya Savunma Alanlarına saldırılar geliştiriliyor. Bu saldırılar kazanımlara dönük saldırılardır ve özerk yönetim modelinin tasfiyesini amaçlayan saldırılardır.
Irak Merkezi Hükümeti’nin ısrarla Şengal özerk yönetim modelini kabul etmemesi Türk devletiyle yapılan anlaşmanın bir parçasıdır. Çünkü Şengal üzerine yapılan saldırı aynı zamanda Rojava’ya yönelik bir saldırıdır. Kürt halkının kazanımları ve Êzidî Kürtlerin kazanımlarına yönelik saldırıdır. Şengal DAİŞ saldırıları ve buna karşı gösterilen direnişten dolayı uluslararası alanda meşruluğunu kazanmıştır. Çünkü Êzidî halkı jenosit bir katliamla karşı karşıyadır. Dünya Şengal halkının bu yaşadığı acılara sahip çıktı. 4 bin Êzidî kadın DAİŞ eliyle kaçırıldı, köleleştirildi. Köklü bir tarihe ve kimliğe sahip olan Êzidî halkının onuruna ve kimliğine saldırdılar. Bugün uluslararası kamuoyu ve dünya toplumları Êzîdî halkının özerkliğine destek veriyor. Bugün Şengal üzerine yapılan bu saldırıların amacı bu meşruluğu ortadan kaldırmaktır. Aynı zamanda Şengal’in yaşadığı katliam gerçeği görmezden gelinerek bir kez daha Êzidîler üzerine katliamı farz kılmak istiyorlar.
Şengal üzerindeki saldırılarla Rojava Kürdistan’ı da çembere almayı hedefliyorlar. Bu nedenle Kürdistan bölgesinin bu saldırıyı onaylaması ve Türk devletinin bu saldırıda ısrar etmesiyle Irak hükümeti Şengal özerk yönetimi ve asayişini hedef alıyor.
DAİŞ’in yapmak isteyip de gerçekleştiremediği planı bir kez daha başka bir şekilde gerçekleştirmek istiyorlar. Şengal üzerindeki saldırılar aynı zamanda demokrasi projesinin ulus devletler ve kapitalist sistem tarafından kabul edilmediğini göstermektedir. Bugün Irak'ta da bir kriz yaşanıyor. Irak krizini aşacak olan da bu demokratik modeldir. Şengal’de özerk yönetim sisteminin hedef alınması bu krizin demokratik ve halkların lehine bir biçimde aşılmak istenmediğini gösteriyor.


Efrîn’in Türk devleti tarafından işgalinin 3. yıl dönümüne kısa süre kala Efrîn’i işgal eden Türkiye, işgalin önünü açan Rusya ve Efrîn’deki çeteleri finanse eden Katar dışişleri bakanları bir araya gelerek anlaşma gerçekleştirdiklerini ilan etti. Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov, “Rusya, Türkiye ve Katar, Suriye'de ayrılıkçılık girişimlerine karşı mücadele etme konusunda anlaştı" açıklamasında bulundu. Türkiye Efrîn’de işgalini kalıcılaştırmaya çalışırken, böyle bir anlaşma ve Lavrov’un bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu üçlü birleşme, Suriye halkına ve demokrasi kazanımlarına karşıdır. Bu anlaşma aslında Suriye krizini daha da derinleştirmek ve çözümü geciktirme temelindedir. Bu üç taraf da Suriye halkının temsiliyetini yapmıyor. Bu üç devlet bir araya gelerek kendi çıkarları üzerine anlaşmışlardır. Suriye'de demokrasi modelinin gelişmesi onların çıkarlarına terstir. Bu üçlü birliğin bir araya geliş amaçları Suriye’de demokrasi modelini nasıl ortadan kaldıracakları ve Suriye krizini daha da nasıl derinleştirebilecekleri üzerinedir.
Bu nedenle bu tür birliklere karşı Suriye halkının da duyarlı olması gerekir. Demokratik Özerk Yönetim sınırları içinde olan halk bu tür birliklere karşı tavır sahibi olmalı, örgütlenme ve savunma çalışmalarını güçlendirmelidir.


Türk devleti Efrîn’e uluslararası basından bazı İstanbul muhabirlerini götürerek Efrîn’de huzur ve barış olduğuna dair haberler yaptırdı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devletinin işgali ve Efrîn'de halkımıza, kadınlara dönük geliştirdiği etnik temizlik, soykırım politikaları, kadın kırımı büyük oranda deşifre oldu. Bu nedenle kendini temizlemek ve işgalini meşrulaştırmak için böyle bir grup gazeteciyi götürüp yalan haberler yaptırıyor.

Efrîn’de soykırım var. Binlerce insan kaçırıldı, katledildi, işkenceye uğradı. Efrîn şu anda bir işkencehaneye dönüştürülmüş durumda. 300 binden fazla insan şehirden göç etti. Guta’dan ve Suriye’nin çeşitli yerlerinden insanlar, çete aileleri işgal nedeniyle göç etmek zorunda kalan Kürtlerin topraklarına, evlerine yerleştirildi. Efrîn talan edildi, binlerce ağaç ve tarım arazisi yakıldı. Hem doğa hem tarih katliamı yapıldı. Tarihi eserleri Türkiye’ye kaçırıldı. Onlarca kadına tecavüz edildi. Efrîn’den kaçmak zorunda kalan kadınlar yaşadıkları işkenceleri anlatıyorlar.
Özgür basın, gazeteciler gerçeğin sesi olmalıdır, işgalciye hizmet etmemelidir. Bugün basına Efrîn gerçeğini dünyaya duyurma noktasında her zamankinden fazla rol düşmektedir. Biz de tüm dünyadaki gazetecilere çağrıda bulunuyoruz; gelip Efrîn’de yaşananları yazsınlar. Türk devleti Efrîn’de aynen DAİŞ çeteleri gibi tüm insanlığa karşı suç işlemekte, her türlü DAİŞ yöntemini kullanmaktadır.
Efrîn’in yıl dönümü vesilesiyle, halkımıza ve dostlarımıza çağrımız; direniş bayrağını daha güçlü kaldırmak ve Efrîn halkının haklarına sahip çıkmaktır. Türk devletinin işgali meşrulaştırmasını ve demografik değişimi engellemeliyiz. Türk devleti üzerine siyasi baskı uygulamak, Efrîn’den çıkmasını sağlamak ve halkımızın özgür bir biçimde Efrîn’e dönüşünü sağlamalıyız. Aynı zamanda Şengal üzerine geliştirilen saldırılara karşı da Şengalli Êzidîleri ve özerk yönetimlerini savunmalıyız.