Ellinci yılın zaferi Zap’ta kazanılıyor

Kuşkusuz hiçbir hile ve oyun, baskı ve zulüm AKP-MHP faşizmini kurtaramaz. Biliniyor ki, Zap’a sefer olur, ama zafer olmaz. Zap’ta ancak gerillanın, özgürlük savaşçılarının zaferi olur.

Duyarlı olan herkesin bildiği gibi, 17 Nisan’dan bu yana Zap ve Avaşîn’de tarihin en amansız savaşlarından biri yaşanıyor. AKP-MHP yönetimi, kış boyu hazırladığı faşist çetelerini adeta ölüme sürercesine Zap ve Avaşîn’e saldırtıyor. Buralarda gerillayı ezmek ve Kürdistan’ın bu en sert ve güzel coğrafyasını ele geçirip işgal ve ilhak etmek istiyor. Başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere tüm NATO devletleri ile KDP ve Irak yönetimleri de bu işgal ve soykırım saldırısına destek veriyor. 

Çok açık ki, söz konusu imha ve işgal saldırısına karşı HPG ve YJA-Star gerillaları da tarihin en büyük ve anlamlı direnişlerinden birini yürütüyor. Gerilla, Apocu Hareketin ellinci yıl zaferini, tarihi zaferler diyarı olan Zap’ta kazanmak istiyor. Kırk yıllık büyük birikimini ve geçen yılın tarihi tecrübesinin zengin derslerini bu direnişte kullanmaya çalışıyor. Arkasında, başta kadınlar ve gençler olmak üzere dört parça Kürdistan’daki ve yurtdışındaki Kürt halkı ile, Türkiye devrimci-demokratlarının ve insanlığın desteği bulunuyor.

Savaş, en azından canlı varlıkların yaptığı en zor iştir. Çünkü ölme ve öldürme noktasında seyreder. Ölmemek için öldürmeyi gerektirir. Zap ve Avaşîn’deki savaşın ise daha da zor olduğu anlaşılıyor. Yani savaşan taraflar durumu böyle ifade ediyor. Kuşkusuz bu durum, bir boyut olarak savaş gerçeğinden kaynaklanıyor. Fakat diğer boyut olaraksa, savaş meydanında çarpışanın ölüp ölmemesi yanında, bir de onların temsil ettiği anlayış ve güçler açısından ölüm-kalım özelliği taşıyor. Herkes görüyor ki, bu savaş AKP-MHP faşizminin son savaşıdır. Ayakta kalabilmesi ve iktidar ömrünü uzatabilmesi için bu savaşı mutlaka kazanması gerekiyor. Zap’ta yenilginin AKP için Ankara’da yok olma anlamına geleceği artık kör olanlar tarafından bile görülebiliyor.

Tabi bunun bir de tersi var. AKP-MHP faşizminin Zap’ta savaşı kazanmasının Ankara’da yönetimi yenilemesi anlamına geleceği ve bunun sonucunun da Kürdistan’ı ve Arabistan’ı işgal savaşları olarak süreceği görülüyor. Yani Tayyip Erdoğan kişiliği yeni bir Yavuz Selim olacak. Zaten söz konusu işgal saldırısı da 26 Ağustos 2016 tarihinde Cerablus ve Bab işgaliyle başladı. Yani Yavuz Selim’e Ortadoğu kapılarını açan Dabık alanının işgaliyle yola çıkıldı. Tayyip Erdoğan’ın yanında da Biden ile Barzani vardı. Şimdi de aynı kişilerle ittifak halinde Kürdistan ve Ortadoğu kapısını kendine açmak istiyor.

Açık ki PKK gerillası bu tarihsel gerçeği çok iyi görüyor. Demek ki önemli bir tarih bilincine sahip. Ayrıca Zap ve Avaşîn’in coğrafi olarak Kürt varlığı ve özgürlüğü açısından, gerilla savaşı için stratejik öneminin de bilincinde. Bu nedenle, gerilla karargahı Zap savaşının kendileri açısından da ölüm-kalım savaşı olduğunu belirtiyor. En azından güncel olarak Kürt varlık ve özgürlük savaşı ağır darbe yiyecek. Zap’ta yenilen PKK başka yerlerde kolayca tutunamayacak. PKK’yi imha ve tasfiye eden TC Devleti de tüm Kürtlüğü yok etmekten geri durmayacak. Kürtler üzerinde yüzyıldır yürütülen soykırımın mantığı böyle. Dolayısıyla PKK’den sonra sıra diğer Kürt örgütlerine de gelecek. Tabi PKK’yi imha eden TC karşısında hiçbir Kürt örgütü duramayacak. KDP mi? Onların yeri zaten çoktan hazır! İsterlerse Türk olup İstanbul’daki mülklerinin üzerinde yaşarlar. İsterlerse Amerikalı olup Washington’a yerleşirler. Tabi isterlerse de asıllarına dönerek İsrail’e yerleşmeyi tercih ederler.

Peki on yıllardır süren savaş böyle bir duruma nasıl geldi? Aslında gelmemesi gerekiyordu. Zira 2021 savaşında, Gare ve Metîna-Zap-Avaşîn’de AKP-MHP faşizmi yenilmiş ve iradesi kırılmıştı. Böyle bir savaşa yönelmesi zordu. Ancak 17 Nisan tarihi itibariyle yönelim gösterdi. Peki neden? Birincisi, Tayyip Erdoğan’ın klasik hile taktiği bu sefer tutmadı. İmralı’da bu denli ağırlaştırılan tecrit ve işkence herhalde bunun sonucu oluyor. İkincisi, işbirlikçi Kürtlüğün, yani KDP’nin yoğun talebi buna yol açmış olabilir. Üçüncüsü ise, uzayan ve sonuçsuz kalan Ukrayna savaşından böyle bir saldırı doğabilir. Zira Ukrayna savaşı, başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın enerji krizini çok artırdı. Şimdi bu güçler tarafından AKP ile KDP gerillaya saldırtılarak ve PKK ortadan kaldırılarak geçici de olsa kaçak enerji akışı için yol açılmaya çalışılıyor. Açık ki ortada çok boyutlu bir kaçakçılık şebekesi var. Nedense basın buna fazla ilgi duymuyor ve bu kaçakçılık olayını yeterince incelemiyor.

İşte bu nedenler sonucunda AKP-MHP faşizmi böyle bir savaşın içine girdi. Zaten iktidarda kalabilmek için başka bir şansı da yoktu. Şubat 2021’de Gare saldırısında yapıldığı gibi kumar oynama benzeri bir duruma yöneldi. Altı yıldır bu temelde yürüttüğü savaşın sonucu olarak böyle bir noktaya da geldi. Son çare olarak kendini tarihin bu en zor işinin içine attı. Elbette çıkıp çıkamayacağını savaşın yürütülüşü gösterecek.

Şimdi yaşanan bu savaş, işte böylesi çaresizliğin olası bir çaresi olarak ortaya çıkıyor. Tabi savaş cephesinde de 24 saat buna göre bir çarpışma durumu yaşanıyor. Tabi Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un 2008 şubatında yaptığı gibi kış ortasında orduyu karın içine atmadı. Ama 14 Mayıs 1997’de yapıldığı gibi de sıcak hava beklenmedi. Savaşın sürdüğü tepelerde elbette kar erimiş veya iyice azalmış bulunuyor. Fakat özellikle geceleri de soğuk fazlasıyla yaşanıyor. 

AKP-MHP’nin işgalci-faşist çeteleri işte böyle bir ortamda ve gece karanlığında helikopterlerle söz konusu tepelere atılıyor. Tabi alanda yerleşmiş ve imkânları dahilinde hazırlanmış tecrübeli bir gerilla var. Atılan faşist çeteleri işte bu gerilla karşılıyor. Çoğu yerde çatışmalar bomba mesafesinde yaşanıyor. Bazen gerillanın güdümlü füzesi yeni atılan faşist işgalci çetelere ‘merhaba’ diyor. Çoğunlukla da önceden yere gizlenmiş olan bombalar uzaktan patlatılıyor ki, işgalci çeteler saldırının nereden geldiğini bile bilemiyor. Tabi buna karşılık olarak soykırımcı işgal gücü de NATO’nun ürettiği en son savaş tekniğini kullanıyor. Gece-gündüz demeden savaş uçakları alanı vuruyor. Her türden helikopter bu savaşa aktif katılıyor. Keşif uçakları sürekli hava denetimi sağlamaya çalışıyor. Başta havan ve obüsler olmak üzere her türden top alanı sürekli dövüyor. 

Açık ki Zap’ta savaş zor, hem de çok zor bir biçimde yaşanıyor. Yani uzaktan akıl vermek gibi ya da sözde analiz yapmak gibi değil. Hele hele TV seyretmek gibi hiç değil. Zap ve Avaşîn’de iki haftasını doldurmakta olan savaşın bilançosu ağır, hem de çok ağır. Gerilla Komutanlığı hep bu gerçeğe dikkat çekiyor ve durumu halktan gizlemeden günlük bilançoları veriyor. Ama Gever, Çelê ve tabur karargahlarında cenaze koyacak yer bulamaz hale gelmiş olan Hulusi Akar ve avanesi ise susup duruyor. Bu biçimde gerçekleri Türkiye ve dünya kamuoyundan gizleyebileceğini sanıyor. Tabi kısmen bunu yapma imkânı da var. Çünkü savaşa sürdüklerinin hepsi paralı ve hepsiyle ölüm anlaşması yapılmış durumda. Bu nedenle çoğunlukla ailelere de bilgi vermiyor ve kendini ilan etmekle yükümlü görmüyor.

Kuşkusuz hiçbir hile ve oyun, baskı ve zulüm AKP-MHP faşizmini kurtaramaz. Söz konusu hesaplar, bol bol Osmanlı dizisi izleyen Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin boş hayallerinden başka bir şey değildir. Biliniyor ki, Zap’a sefer olur, ama zafer olmaz. Zap’ta ancak gerillanın, özgürlük savaşçılarının zaferi olur. Nasıl ki Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ şahsında 2008 Şubatında TC ordusu Zap’ta karizmayı çizdirdiyse, şimdi de Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli şahsında faşist-soykırımcı TC zihniyeti ve siyaseti yine Zap’ta tarihe gömülecektir. Zap bu kez de gerillanın nihai zaferine tanıklık edecektir.  

Kaynak: Yeni Özgür Politika