Küresel sömürü kurumları - I

II. Dünya Savaşı sonrası savaşsız paylaşım için ve sosyalist mücadelelerle tırmanan devrim korkusuna karşı açılımın ürünleri olan BM, IMF, DB ve NATO gibi sömürüye küresellik ve derinlik kazandıran kurumları yakından tanıyalım.

II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra kapitalist dünyanın efendileri iş ve güç birliğine yöneldi, çünkü paylaşım göreceli olarak tamamlanmıştı. Kendi aralarında bir daha savaşa ve iç paylaşıma girmemeleri için hemfikir oldular. Ayrıca Sosyalist Bloku’nun oluşması, sosyalist-komünist partilerin ulusal kurtuluş savaşlarına öncülük etmeleri, Avrupa ülkelerinin hemen hemen tümünde faşizme karşı fedaice savaşmaları, buna bağlı olarak toplumsal hareketlerin canlanması vb. nedenler, burjuvazinin sosyalist devrim korkularını artırmıştı. Yenilenme aciliyeti kendini dayatmış ve reformlarla açılım sürecine girmişti.

Hem Sosyalist Blok’a karşı güçlü olmak hem de sosyalist devrim mücadelelerini sistem içine çekip tasfiye etmek için liberalizme demokrasi aksesuarı takılarak, açılımlar yapıldı. Sosyal devlet yaklaşımı esas alınarak, dönüşümler sağlandı. Adım adım kısmi reformlar gerçekleştirildi. Siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda yenilikler yapıldı. Bu yeniliklerin içerik zayıflığı aynı zamanda kapitalist sistemin sömürü çarkının büyütülüp devamının sağlanmasına da hizmet etti.

Diğer yandan başta ABD ve Avrupa kapitalist devletlerinin dünya genelinde ideolojik, politik, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel hegemonya oluşturup, sömürüyü sürdürmek, kendi güvenliklerini sağlamak ve sistemi yaymak için uluslararası kurum, kuruluş ve oluşumlara ihtiyaç vardı. Bu emeller doğrultusunda siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanlarda ortak yapılar oluştururlar. BM, AK, AB, INTERPOL, NATO, IMF, IBRD, GATT, WTO, CPT, WEF vb…

Sosyalist mücadelelerle tırmanan devrim korkusu ve liberalizmin açılımları olarak değerlendirebileceğimiz, sömürüye küresellik ve derinlik kazandıran kurumları biraz daha yakından tanıyalım.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM)

BM beyannamesinde yer alan ‘Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler’ şeklindeki madde, hem anlamlı hem de değerlidir. Ancak bu özgürlük yüklü, demokratik içerikli laflar, adeta okyanus sularının üzerine yazılmış sözcükler gibidir. Anında yok olurlar. Beyannamenin bugüne kadar hiç kimse, ne uygulama gerçekliğini görebildi ne de yararlanabildi. Bu durum, Birleşmiş Milletler realitesini açıkça gözler önüne seriyor.

Kuruluş hikayesi, 1 Ocak 1942’de başlayadı, 1943’te Müttefik Devletlerin seri olarak yaptıkları Moskova, Tahran ve Kahire toplantılarıyla devam etti. ABD’nin Kaliforniya eyaletinin kültür ve finans merkezi olan San Francisco kentinde 25 Nisan 1945’te 50 devletin temsilcisinin katıldığı konferans sürecinde 111 maddeden oluşan antlaşmaya son şekli verildi. Antlaşma, 25 Haziran 1945’te oybirliği ile kabul edilerek imzalandı.

Antlaşma, 24 Ekim 1945’te yürürlüğe girerek, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) kuruldu. TC ise 51. kurucu üye olarak yer aldı. Örgütün kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı, günümüzde 193 devletin yer aldığı devasa bir yapılanmaya ulaştı. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün merkezi küresel şehir, mega kent olarak tanımlanan New York’tadır.

BM’NİN ÖRGÜTLENME ORGANLARI

* Genel Kurul

* Genel Sekreterlik

* Güvenlik Konseyi

* Ekonomik ve Sosyal Konsey

* İnsan Hakları Komisyonu

* İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (UNHCHR)

* Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNİCEF)

* Uluslararası Adalet Divanı (Lahey)

Zamanla İLO, IMO, FAO, UPU, ICAO, IMF, WB, UNESCO, WHO, IEAE, IFAD, ITU, UNIDO, WFP, WIPO, WMG gibi uluslararası 17 örgütü bünyesinde toplar. Günümüzde ise BM bünyesinde kurulan, sonradan dahil olan ve bağlanan kuruluş, örgüt ve programların sayısı 44’ü buldu.

MERKEZ-UYDU İLİŞKİSİ

Birleşmiş Milletler, amacını; ‘ekonomik kalkınmayı, sosyal eşitliği, bilimi ve teknolojiyi bütün ülkelere taşımayı, adaleti ve güvenliği sağlamayı kendisine erk edinmiş küresel bir kuruluş’ şeklinde tanımlıyor. Halbuki bir devletler birliğidir. Biçimde var olan bu örgüt, özü itibariyle sözde bir birliktir. Bu durum ilginç ve çelişkili bir hali ifade etmez. İktidar ve devlet olgusunun beş bin yıllık gelişim zincirine baktığımızda anormal bir durumun olmadığı görülecektir. Her dönem merkezi hegemonik iktidarın, çevre devletlerle ilişkisi nasıl olmuşsa bugün de devletlerle ilişkisi aynı kapsamdadır. Belirleyici ve esas olan merkezi hegemonik iktidardır. Bu ilişki özü itibariyle merkez-uydu ilişkisidir.

Uyduyu uydu yapan bir merkezin varlığıdır. Merkez olmazsa uydu tanı ve adlandırması olmaz. Merkezi de merkez kılan uydularıdır. Uydular olmazsa merkez kime, neye, neden, nasıl ve niçin merkezlik yapacak. Neyin merkezi olacak. Uydular arasında biri, farklılığı, gelişkinliği ve onu üstün kılan güçleri temelinde merkez rolü üstlenerek, işlev görür. Merkez olacak bir fenomenin etrafında uydular toplaşır. Bu ilişki, bilinen devletli uygarlığın oluşum yapısallığıdır. Aralarındaki bağlaşık merkez-uydu, merkez-çevre düzeninin varoluş sistematiği simbiyotiktir.

BM’nin, ABD emperyalizmiyle ilişkisinin bu eksende olması, diğer devletlerce yadırganacak bir durum değildir. ABD, Kapitalist Modernite’nin temsilciliğini yapıyor. Hegemoniktir. Ağabey rolündedir. Aynı zamanda BM’nin hem yükünü yüklenmekte hem de karar gücünü oluşturmaktadır.

DEVLET OLMAYAN MİLLETLERİ DIŞLIYOR

Birleşmiş Milletler örgütünde devleti olmayan milletlerin üyeliği ve temsili söz konusu değildir. Devletin kendisi, toplum karşıtı bir oluşumdur. İnsana ve onun yaratımı olan kültürel değerlere bakışı ve yaklaşımı tahakkümcü, sınıflaştırıcı-köleleştirici, talancı, gaspçı ve tecavüzcüdür. Sömürücü ve hükmedici egemenler birliğinin temsilidir. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletler aynı öz ve özelliği taşıdıklarından, insani ve toplumsal değerlerin karşıtlığı temelinde bir yapılanmadır. Bu oluşum, halklar, uluslar, toplumlar ve topluluklar düşmanlığı temelinde gerçekleşmiş bir birliktir.

ÖCALAN’IN BELİRLEMELERİ

Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü adlı son savunmasında konu hakkında önemli belirlemelerde bulunuyor. Var olan bölgesel ve küresel birliklerin veyahut örgütlenmelerin mevcut sorunları çözmekten öte bizzat sorunların kaynağı olduğunu vurgulayarak, çözüm ve alternatif oluşumlara olan ihtiyacın elzem olduğuna dikkat çekiyor. Öcalan, şöyle diyor: “Kapitalist Modernite’nin ulus-devlet birimlerine dayalı birçok bölgesel (Avrupa, Asya, Amerika ve Afrika’daki ulus-devlet birlikleri) ve BM kurulmuştur. Oluşturduklarından beri hiçbir küresel ve bölgesel soruna çözüm bulamamışlardır. Çünkü ulus-devletin bünyesel olarak yaşadığı çözümsüzlük, sorun geliştirme ve erteletme kapasitesi, bu tür bölgesel birlikler ve BM birimleri için de fazlasıyla geçerlidir. Bu başarısız örneklerin yerine ulus-devlet birimlerini aşan birimlerle yeni birliklerin oluşturulması ertelenemez bir ihtiyaçtır. Bölgesel Demokratik Ulusal Birliklere ihtiyaç olduğu gibi, mevcut BM yerine ulus-devletleri aşan demokratik ulusal birimlerden oluşan Dünya Demokratik Uluslar Birliği’ne (DUB) şiddetle ihtiyaç vardır. İster bölgesel ister küresel düşünelim, Demokratik Uluslar Birliği’nin sadece devlet birimlerinin değil, demokratik sivil toplum örgütlerinin de katıldığı bir birlik olması gerekir. Dünya barışı, savaşın kaynağı olan ulus-devletlerle sağlanamaz. Aynı zamanda krizlerin kaynağı olan modernite kurumlarıyla kalkınma da sağlanamaz. Dünya barışı demokratik uluslardan geçtiği gibi, dünya halklarının çalışma hakkı ve temel ihtiyaçlarının giderilmesi de kapitalizmin çılgın kar peşindeki finans tekellerinden değil, herkesin çalıştığı ve çalışmanın özgürlük sayıldığı komünal ve ekolojik-ekonomi ve ekolojik-sanayileşme birliklerinden geçer.”

BM ise Kapitalist-Emperyalist yapılanmaların amaçları, çıkarları ve uyguladıkları siyasetlerin lehlerine sonuç vermesi için kuruldu. Tüm dünya devletlerini bir çatı altında toplayarak, dünyaya hükmetmenin aracı konumundadır. Burada devletlerarası sermaye güçleri ve iktidar odakları, temel belirleyici güçlerdir. Bunların hedefleri ve çıkarları, emperyalist güçlerin emelleri ve menfaatleriyle örtüşüyor. Bu güçler adeta aynı kulvarda koşan maratonun bileşenleridir. Bu, devletlerin kulvarıdır. Halkların, ulusların ve toplulukların yer almadığı bir maratondur.

Kurulduğu andan günümüze BM kuruluş amacının tersine yerküremizde yaşanan demokratik sorunlara, ekolojik tahribata, cins kırımına, toplumsal katliamlara, yoksulluğa, baskıya, sömürüye, sağlık sorunlarına ve daha da uzatabileceğimiz insanlığı derinden sarsan ve şu an SOS seviyesine gelen hiçbir soruna çözüm olma gücünü gösteremedi. Tersine 100 günde 800 bin insanın katledildiği Ruanda Soykırımı’ndan günümüzde Rojavayê Kurdistan’ın işgaline dek büyük trajedilere bizzat zemin oldu, güç verdi.

Mısırlı diplomat ve BM eski Genel Sekreteri Boutros Boutros Ghali, Constantın Von Barloewen ile yaptığı bir söyleşide, “Ben demokrasinin küreselleşme nedeniyle, daha doğrusu küreselleşmeler nedeniyle tehlikede olduğuna inanıyorum, çünkü bu olgunun çok sayıda biçimiyle karşı karşıyayız: mali küreselleşme, iletişimin küreselleşmesi, turizmin, uyuşturucunun, hastalığın küreselleşmesi. Her küreselleşmenin kendine özgü nitelikleri ve hızı var ve bu küreselleşmeler tek bir devletin, hatta iki devletin bile çözemeyeceği dünya çapındaki sorunların taşıyıcısıdır. Mutlak iktidar yozlaştırır, mutlak anlamda yozlaştırır. Dolayısıyla, en başta Amerika olmak üzere, çok yanlılığa ihtiyacımız var, dünya çapındaki sorunları diğer aktörlerle birlikte tartışmaya ihtiyacımız var” diyerek, var olan küresel ve bölgesel yapılanmaların sorunların temel kaynağı olduğunu açıkça itiraf etmiş akabinde BM’nin bir devletler organizasyonu olarak miadını doldurduğunu vurgulamıştı.

Emekçiler, işçiler, ezilenler, yoksullar, işsizler, dışlananlar ve egemenlerce ötelenenler, aykırı görülenlerin yol güzergahı ile koşu amaçları farklıdır. Diğerleri kar, sömürü ve hükmetme amaçlı yapılardır. Bunlar ise özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, ekolojik, kolektif ve komünal değerlerin ve yaşam ölçülerinin koşucularıdır.

Ezenle ezilenin, sömürenle sömürülenin, işgalciyle işgal edilenin, diktatörlükle özgürlüğün, faşizmle demokrasinin ve savaşı dayatanla barışı isteyenlerin amaç ve hedef bütünlüğü, ideolojik ve siyasal birliği, stratejik ve politik ittifakları olamaz. Olsa olsa göreceli ve dönemsel taktik birliktelikler veya ittifaklar olabilir. Bu da hassasiyet ve dikkat isteyen bir husustur. Adeta ‘kılı kırk yarma’ deyimi gibidir.

İdeolojik-stratejik duyarlılık her an yaşanmalıdır. Aksi halde zamanla güncel taktik ittifaklar, politik ittifaklara, oradan da stratejik birlikteliklere evrilebilir. Bu durum ideolojik-felsefik çöküntünün, paradigmasal savrulmanın ve sonuçta finans kapitalin sanal sevinç çığlığı olan küreselleşmenin parçası olmaktır. Postmodernizm yumağına bürünerek Kapitalist Modernite dehlizinde yuvarlanmaktır.

DÜNYA BANKASI (ULUSLARARASI YENİDEN YAPILANMA VE KALKINMA BANKASI: IBRD)

Dünya Bankası, 1944’te kuruldu. 1947’de ise BM’nin özerk-uzman kuruluşlarından biri olma özelliği kazandı. Zaman içerisinde bir grup haline geldi. Dünya Bankası Grubu ( World Bank Group) adını aldı. Ayrıca bünyesinde 5 ayrı kurum bulunuyor. Türkiye, 1947’de üye oldu. Sermaye ve oy oranı yüzde 0,5 oranındadır. Banka 8 milyar sermaye ile kuruldu. 1959’lara gelindiğinde bu miktar 20 milyara ulaştı. Günümüze gelene kadar artışı fahiş rakamlara vardı. Günümüzde bankaya üye devlet sayısı 188’e ulaştı. Bunlardan 11 üye devletin hisse payı, banka sermayesinin yüzde 55’ine tekabül ediyor.

Bu 11 kurucu üye aynı zamanda bankanın büyük hissedarları olduğundan kuruluşun yönetiminde ve organizasyonunda söz sahibidirler. Bu kuruluş, tamamen sermayenin çıkarına, sömürünün genelleşip kolaylaşmasına ve sadece kârın artışına hizmet etmesi için oluşturulmuş bir bankadır. Tam bir finans-kapital kuruluşudur. Paradan para kazanmayı esas alan, faiz üzerine inşa edilmiş bir organizasyondur. Kuruluşun belirlediği amaçlar ve görevler eksenindeki güzel ve cezbedici sözlerin anlamı bu çerçevededir.

ORGANİZASYON ŞEMASI

* Başkanlık Organları

* Güvernörler Kurulu

* İcra Direktörleri Kurulu

Bünyesinde beş ana kurum yer alıyor;

* Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD)

* Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA)

* Uluslararası Finans Kurumu (IFC)

* Çok Taraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA)

* Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID)

ULUSLARARASI PARA FONU (IMF)

ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods’da aynı isimle anılan antlaşmayla 1944’te kuruldu. Hazırlıkları tamamlanınca 1947’de fiilen çalışmaya başladı. Merkezi Washington’dadır. 188 devletin üye olduğu bir kuruluş.

IMF, faaliyet alanlarını ve görevlerini ise şöyle sıralar: Parasal işbirliğini sağlamak, küresel finans akışını düzenlemek, denetlemek, koruyarak takip etmek. Borsayı, döviz kurlarını, tahvil senetlerini, verilen kredileri, borç ödeme planları gibi konular sıkı işbirliği ve takip içinde denetim ve organizasyonunu yürütmek. Tekeller uğruna uluslararası ticaretin akışını kolaylaştırmak, önüne konulan engelleri aşmak. Ülkelere teknik destek sağlayarak, istihdam alanları oluşturarak büyümeyi ve sürdürülebilir ekonomiyi geliştirmeyi teşvik etmek.

Dünya ölçeğinde yoksulluğun azalmasını sağlamak için çalıştığını söylemesine rağmen devletlerarası sermayenin küresel-sömürü organizasyonudur. Kısacası derin sömürünün finans-kapital yapılanmasıdır. Parayı kutsayarak, tanrı katına çıkardı. Paraya ulaşmak, ona sahip olmak ve onu sonsuzluk ölçeksizliğinde büyüterek, amaçların amacı haline getirdi.

IMF, üye devletlerin gelir-gider hesaplarında ortaya çıkan kısa vadeli ödeme zorluklarını aşmaları için kredi verir. Bunu da uluslararası ticaretin aksamasını önlemek, o ülkenin ‘kalkınmasını’ sağlamak için yaptığını belirtir. Kuzey Kore, Küba, Andorra, Lihtenştayn, Tuvalu ve Nauru dışındaki Birleşmiş Milletler’e üye bütün devletler, IMF’ye doğrudan katıldı.

ORGANİZASYON ŞEMASI

* Başkanlık Organı

* Güvenörler Heyeti

* Müdürler Meclisi

Kuruluş ilkesine göre en fazla oy hakkına sahip devlet, en çok sermayeyle katılım sağlayandır. Birinci sırada ABD var. En çok sermaye yatırandır. En çok söz sahibi hatta belirleyici olan da ABD’dir. IMF’nin devletlerin ödeme bilançolarında denge sorunu oluştuğunda (açık veya fazlalık veren devletlere) düzenleyici müdahale yapma yetkisi ve imkanı var. Devletler her iki kuruma -IMF ve Dünya Bankası’na- birlikte üyedir. IMF’ye üye devletler, hisselerinin yüzde 25’ini altınla, geri kalan yüzde 75’ini ise kendi milli parasıyla ödedi ya da taahhüt altına alındı. Kuruluşunda 8 milyar olan sermayesi günümüzde astronomik rakamlara yükseldi. Ayrıca serbest dövizli devletlerde IMF tahvili satarak yeni kaynaklara ulaştı. Her üye devlete, talep doğrultusunda hissesinin yüzde 25’i kadar kredi vermek zorundadır. IMF’nin verdiği kredilerin vadesi 5 yılı geçmiyor.

IMF için esas olan kâr ve sömürüdür. Bu temelde çıkarları söz konusu olduğunda çekinmeden ve açıkça diktatörlerle, askeri cuntalarla, faşist darbecilerle ilişkilenip kararlarının hesabını yapıyor. Demokrasi, özgürlükler, insan hakları, evrensel hukuk değerleri ve toplumsal tepkilerin hiçbir anlamı ve önemi yok. Özellikle belirtmek gerekir ki, işçi ve emekçi haklarına karşı gaspçı ve saldırgan bir tutum içindedir. Uzun yıllar ve halen faşizm ve diktatörlüklerle yönetilen Türkiye başta olmak üzere Arjantin, Şili, Etiyopya, Endonezya, Pakistan, Nijerya, Kenya, Filipinler, Sudan, Somali, Suriye vb. devletlere kredi vermekte çekinmedi ve günümüzde de devam ediyor.

EVRENSEL ÖLÇEKTE TEFECİ

IMF dönemin evrensel ölçekteki, baş tefecisidir. Tarihsel-toplumsal olarak lanetlenmiş bir faaliyetin küresel anlamda kurumsallaşmış halidir. Dünyayı faiz girdabına alarak, nefes alamaz hale getiriyor. Tarih boyu tefeciler (faizciler), denetim ve kontrol ile toplumsal baskı altında tutuldu. Çılgınlaşmaları böylece sınırlandırıldı. Sevilmeyen, hor görülen, toplum dışı kabul edilen bir noktadaydılar. Ev yıkan, evlere ateş salan, ceberut faaliyet olarak bilinirdi. Kapitalist iktidarcılıkla birlikte tutulduğu kafesten yırtıcı bir yaratık gibi fırlayarak, çevreye saldırdı. Tüccar gelişimiyle başat olan tefecilik emeksiz ve çabasız bir kazanç olduğundan, topluma ve toplumsallığa ait olan bütün ideolojilerde, felsefe akımlarında, siyasal hareketlerde, mitolojilerde, dinlerde, mezheplerde vd. düşünsel ve sistemsel yapılanmaların tümünde lanetlendi, yasaklandı ve haram kılındı. İlk kez kapitalist iktidarcılıkla serbestiyet kazanıp küreselleşerek kutsallık elde etti. Tefecilik ve faiz ters-yüz edilerek, haram olan helal kılındı, yasaklı olan meşru hale getirildi, lanetli olan ise kıymet buldu. Kötü, suç ve günah sayılan bir faaliyet, değerli, mubah ve kutsal duruma getirildi. Günümüzde tarihin en kirli sömürü faaliyeti, küresel sermaye güçleri ve hegemonik güçlerin eliyle adeta her kente, semte, sokağa ve haneye banka, bono, kredi vb. yollarla sızmış vaziyette. Parada para kazanma, kripto yöntemlerle herşeyi yutan bir canavar düzeyine geldi.

LİBERAL ENTERNASYONAL

Liberal Enternasyonal, Nisan 1947’de kuruldu. Yapılanması federasyon biçimindedir. Merkezi Londra’dadır. Liberal düşünceye sahip siyasi partiler ve gruplar ile kuruluşlar da üye olabiliyor. Liberal Enternasyonal’in amacı, uluslararası ortamlarda liberal demokrasiyi ve değerlerini geliştirmek, desteklemek ve savunmaktır. Kişisel özgürlüklere ve ‘sosyal adalete’ dayalı bir toplum oluşturmaktır. Üyeleri arasında bilgi alış-verişi sağlamak, dayanışma ve işbirliğini geliştirmektir.

Liberal Enternasyonal Kongresi, en üst kurum ve karar organıdır. Liberal Enternasyonal’in çalışma ilkelerini ve kararlarını belirleyen, faaliyetlerine yön ve perspektif teşkil eden ise Liberal Manifesto’dur. 1947’de ilan edilerek, kabul edildi. Ayrıca 1967’de yayınlanan Oxford Deklarasyonu ile 1982’de üyelerince imzalanan Roma Liberal Antlaşması esaslarında hareket ediyor. 104 üyeden oluşuyor. Liberal Enternasyonal’in temel amacı, sosyalizmin yayılımını ve gelişimini engellemek, Kapitalist Modernite’nin ideolojisini yayıp örgütlemektir.

Devam edecek…