Sanat düşmanlığı soykırımcılıktır

Türkiye’de dünyayı kandırmak için hangi dilde olursa olsun bir müzik grubu gelip Taksim’de sanatını icra etse ses çıkarılmaz. Ama milyonlarca Kürt’ün yaşadığı İstanbul’da Kürt müzik grubu yasaklanıyor!

AKP-MHP faşist ittifakının tamamen bir Kürt soykırım politikası yürüttüğü nettir. Öldürme, tutuklama, işkence, çok yönlü baskı, açlıkla terbiye, uyuşturucu, fuhuş, ve ajanlaştırma gibi özel savaş yöntemleri ve psikolojik savaş soykırım politikasında kullanılan temel araçlar olmaktadır.

Kürtlerin üzerinde uygulanan soykırım politikasının en temel boyutu da çok yönlü kültürel soykırımdır. Bunun için de dil asimilasyonu, kültür-sanat çalışmalarına baskı en fazla uygulanan yöntemdir.

Sokaklarda, caddelerde, bulvarlarda, meydanlarda müzisyenler, sanatçılar eserlerini icra ediyorlar. Şimdi dünyanın her yerinde sokak sanatçıları var. Son yıllarda başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de sanatını sokaklarda, meydanlarda icra eden müzik grupları da görüyoruz. Bunların bir kısmı da Kürtçe müzik yapan gruplardır.

Ancak soykırımcı sömürgeci zihniyet şimdi sokaklarda Kürtçe müzik icra edilmesini yasaklıyor. Mecliste tutanaklara bilinmeyen dil olarak geçirilen Kürtçenin bilinmesi ve gelişmesi böylece engellenmeye çalışılıyor. Türkiye halkının da böyle bir dilin var olduğunu öğrenmesi istenmiyor. Böylece esas olarak Kürtçe müziğin yasaklanması yönünde adım atılmış oluyor. Kürtçenin meşrulaşması ve kullanılmasının doğal bir hak haline gelmesi istenmiyor. Bu da özünde Kürtçe düşmanlığı oluyor. Kürtçe düşmanlığı doğal olarak Kürt düşmanlığıdır.

Türkiye’de dünyayı kandırmak için hangi dilde olursa olsun bir müzik grubu gelip Taksim’de sanatını icra etse ses çıkarılmaz. Bir Rum, bir Ermeni, Türkiye ile sorun yaşayan bir ülkenin müzik grubu gelse ona ses çıkarılmaz. Ama milyonlarca Kürt’ün yaşadığı İstanbul’da Kürt müzik grubu yasaklanıyor!

Türk devletinin Kürt’e ve Kürtçeye esas tavrı budur. Bunun dışındaki sözde 'Kürt’ü ve Kürtçeyi tanıdık' sözleri toplumu ve dünyayı kandırmadır. Soykırım politikalarının üstünü örtmedir. Seçmeli dersi ve TRT Kurdi’yi de bu amaç için kullanıyorlar.

Çünkü iki saatlik seçmeli Kürtçe ders ile ne asimilasyon ne de kültürel soykırım durdurulabilir. İletişim ve bilişim çağında anadilde eğitimin olmadığı bir durumda 2 saatlik seçmeli ders asimilasyonu durdurmaz, sadece uygulanan soykırım politikasına örtü olur. Bunu artık bir çocuk bile anlar.

Seçmeli ders olarak Kürtçe tercih edilebilir. Buna bir şey diyemeyiz. Ancak bunun hiçbir şeye çare olmayacağı açıktır. TRT Kurdi’de bazı sanatçıların Kürtçe şarkı söylemesi de sadece soykırımı örter. Zaten TRT Kurdi’ye soykırım politikalarını savunan ve örten bir rol verilmiştir. Yayına başladığı ilk dönemlerde sanki siyasetin dışında kalan bir kanalmış algısı yaratılmaya çalışılıyordu. Şimdi buna ihtiyaç da duyulmuyor. TRT Kurdi A Haber TV kanalının Kürtçe versiyonu olmuş.

Taksim’de Kürtçe müzik yapan gruba "bizim siyasetle ilgimiz yok, biz polislerden rahatsız değiliz, sadece müziğimizi icra edeceğiz" dedikleri halde izin verilmiyor. Çünkü Kürtçenin asimile edilmesi, Kürt müziğin gelişiminin önlenmesi Türkiye’nin temel siyasetidir.

Bu açıdan dil asimilasyonuna, müzik yasağına, dolayısıyla soykırıma karşı çıkmak da bir siyasettir. Zaten Kürtler siyasi mücadele vermeden ne asimilasyondan ne de kültürel soykırım değirmeninden kurtulabilirler. Siyasi mücadele vermeyen Kürtlük soykırım bıçağı altında kurbanlık koyun gibi duran Kürtlüktür. Dolayısıyla sanat yaparken de bu gerçekliğin bilincinde olmak gerekir.

Bu açıdan bakıldığında Kürt sanatçıların sokak sanatçılarının yasaklanmasına karşı çıkmaları önemli olmuştur. Kürt sanatçılar Türk devletinin soykırım politikasını bildiklerinden bu refleksi göstermişlerdir. Herhalde toplumsal kesimler içinde Türk devletinin ve bugünkü AKP-MHP iktidarının Kürtler üzerinde soykırım politikası uyguladığını en iyi Kürt sanatçıları bilir. Çünkü soykırım hem fiziksel hem de kültüreldir. Bu açıdan soykırım her toplumsal kesimin gözünden kaçırılabilir ama sanatçıların gözünden kaçırılamaz.

Aslında İstanbul Taksim’de yasaklanan sanatçıları başta İstanbul’daki Kürtler olmak üzere tüm Kürt halkının sahiplenmesi gerekir. On binlerce Kürt Taksim’e koşarak Kürt sanatçılara sahip çıkabilirdi. Bu, dünyanın en meşru tutumu olurdu. Böyle bir tutumu AKP-MHP faşist ittifakı bile durduramaz ve yargılama konusu yapamazdı.

Her işte hayır vardır derler. AKP-MHP faşist iktidarı bu tür uygulamalarla Türk devlet gerçeğini görmeyen, hatta AKP’ye oy veren Kürtleri de bilinçlendirmiş oluyor. Bu yasaklama Kürtlerin AKP iktidarını tanımasını sağlamada hayırlı olmuştur. Bu açıdan tüm Kürtler bu tür uygulamaları sorgulayarak Türk devlet gerçeğini daha iyi tanımalıdır. Kuşkusuz soykırım politikası iyi tanıdıkça daha etkili mücadele verilir.

AKP-MHP faşizmi 7 yıldır Kürt’e her türlü zulmü yaparak Kürt’ü soykırıma uğratma politikaları konusunda önemli bir bilinçlenmeye vesile olmuştur. Dolayısıyla bilinçlenme de soykırım politikalarına karşı mücadeleyi güçlendirir. Bu da Kürtlerin kimliği, dili ve kültürüyle, özyönetimleriyle özgürlükçü ve demokratik Türkiye’nin gerçekleştirilmesinde önemli rol oynar.

Kaynak: Yeni Yaşam gazetesi