Selbi operasyonu ve işgalci saldırılar bağlantılı mı?

ABD, DAİŞ lideri Selbi'yi öldürdü. Selbi, Türk devletinin işgali altındaki bölgedeydi. Böylece "Selbi operasyonu ve Türk devletinin işgalci saldırıları bağlantılı mı" sorusu akla geliyor.

ABD Başkanı Joe Biden, DAİŞ başı El Selbi’nin İdlib Reyhanlı sınırında öldürüldüğü operasyonun sonuçlarını duyururken, kendini Kürtlerin hamisi olarak göstermeye çalıştı ama DAİŞ’in koruyucusu ve Hesekê, Şengal, Maxmûr, Derîk saldırılarının sorumlusu Türkiye’nin rolünü perdeledi. Bu durum ABD-Türkiye'nin Rojava, Şengal, Maxmûr pazarlıkları konusunda soruları derinleştiriyor.
Bağdadi’nin halefi DAİŞ çete başı Muhammed Abdurrahman El Mevla El Selbi (Hacı Abdullah-Abdullah Kardaş), 2-3 Şubat gece saatlerinde Amerikan özel kuvvetlerinin gerçekleştirdiği bir operasyonla Reyhanlı’ya sınır İdlib Atme’de öldürüldü.

DAİŞ başına operasyon yapılmadan bir gün önce Türk devleti onlarca savaş uçağıyla Maxmûr Kampı, DAİŞ’in soykırımını yaşamış Şengal ve Rojava’nın Dêrîk kentini bombalamıştı. Onun hemen öncesinde 20 Ocak tarihinde DAİŞ gizli hücrelerinin Sinaa Cezaevi ve Hesekê’ye başlattığı saldırı, 27 Ocak günü 125 şehit pahasına QSD tarafından tamamen kırılmış ve saldırıların arkasında Türkiye’nin olduğu deklare edilmişti.


Türkiye’nin 1 Şubat gecesi Şengal ve Maxmûr’la birlikte hava sahasının sorumluluğu ABD’ye ait olan Rojava’nın Dêrîk kentine savaş uçaklarıyla yaptığı saldırı Amerikan icazeti dışında yapılamaz.  Alanda ABD’nin hangi pazarlıklar sonucu bu saldırıya izin verdiği tartışılırken Selbi Operasyonu soruları derinleştirdi. Pek çok kişi “ABD’nin hava saldırılarına icazet vermesi karşılığında Türkiye de DAİŞ başı Selbi’nin öldürülmesine göz mü yumdu” diye soruyor.

2 DAİŞ BAŞI DA TÜRKİYE'NİN İŞGAL BÖLGELERİNDE ÖLDÜRÜLDÜ

Biden’ın açıklamasını ele almadan önce perdelenmek istense de Selbi’ye geliştirilen operasyonun açığa çıkardığı sonuçlara bir göz atmakta fayda var...
El Selbi’ye geliştirilen operasyon, selefi Ebubekir Bağdadi’nin yine İdlib’de Türkiye’ye 6 kilometre uzaklıkta Barışa köyünde öldürülmesini hatırlattı. Tüm dünyada kanlı eylemler yapan, korku salan, insanlık suçları işleyen DAİŞ’in iki “halefisi”nin de Türkiye ve Türkiye’ye direkt bağlı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) çetelerinin işgali altındaki alanlarda Amerika tarafından öldürülmesi, DAİŞ’in hamisini çok daha açık bir biçimde ortaya koyuyor.

 El Selbi’nin öldürüldüğü evin HTŞ karakoluna 150-200 metre, Türk noktasına da 400-500 metre uzak olduğu ifade ediliyor. Yine DAİŞ başının öldürüldüğü evde birkaç HTŞ’linin de öldürüldüğü biliniyor.  Selbi operasyonuyla, DAİŞ’e düşman olduğunu ve İdlib’de DAİŞ’e karşı operasyon yaptığını söyleyen Türk devletinin açık partneri HTŞ’nin aslında Türkiye'nin DAİŞ’ini korumaya aldığı açığa çıktı.

 HTŞ’nin öncülü Cephet El Nusra ve DAİŞ aynı kaynaktan 2006’da kurulan Irak El Kaidesi olarak da tanınan Irak İslam Devleti’nden (İD) geliyor. Selbi operasyonunun açığa çıkardığı sonuçlarla; Nisan 2013 ve sonrası bir ayrışma yaşasalar da TC’nin her birine farklı rol ve misyon biçtiği, konjonktürel ihtiyaçlara göre ya ayrıştırıp çatıştırdığı yada gizliden barıştırıp kaynaştırdığını tekrar ifade etmek yanlış olmaz.

 BİDEN KENDİNİ HAMİ İLAN ETTİ, TÜRKİYE’NİN ROLÜNÜ PERDELEDİ

Biden, DAİŞ başı El Selbi’nin öldürüldüğünü duyurduğunda Selbi’nin Êzidî katliamındaki rolüne, QSD’nin Selbi’ye karşı geliştirilen operasyona desteğine değindi ve QSD’ye teşekkür etti. Biden Selbi’nin Hesekê saldırısının sorumlusu olduğunu söyleyerek bir anlamda "Hesekê saldırısının intikamını aldık” diyerek, QSD ve peşmergeyle çalışmayı sürdüreceklerini söyledi.

 Biden, böylece Kürt kamuoyuna “Kürtlerin hamisi benim” mesajını vermeye çalıştı. Her iki DAİŞ liderinin de İdlib-Reyhanlı sınırında Türk devleti ve HTŞ’nin işgali altındaki alanlarda öldürülmesine rağmen Biden, Türk devletine ilişkin olumlu ve olumsuz hiçbir açıklamada bulunmadı.

 Ardından CNN’e konuşan Pentagon’dan bir yetkili, DAİŞ liderinin öldürüldüğü İdlib’deki operasyon sırasında Rusya’ya bilgi verildiğini açıkladı. Ama deyim yerindeyse bulunduğu sahaya operasyon yapılan Türkiye’nin bilgilendirilip bilgilendirilmediği, Türkiye’nin bu operasyondaki yerine dair şimdiye kadar basına hiçbir şey yansıtılmadı.

 Biden açıklamasında, "Vatanımızı korumak adına IŞİD’e baskı uygulamak için yakın ortak ve müttefiklerimizle çalışmaya da devam edeceğiz; bunlar arasında DSG, Kürt Peşmerge dahil Irak güvenlik güçleri ve küresel koalisyonun 80 üyesi de bulunuyor" ifadesini kullandı. Kendisi de DAİŞ’e karşı küresel koalisyonun bir üyesi olmasına rağmen DAİŞ’in hamiliğini üstlenen Türkiye’nin rolünü perdeledi.

DAİŞ SELBİ İLE TÜRK DEVLETİNİ MEMNUN ETMEK İSTEDİ

Biden, DAİŞ’in Hesekê saldırısının sorumlusunun DAİŞ başı El Selbi olduğunu söyledi. Bu yanlış da değil, fakat Selbi'ye ve yeniden DAİŞ’e ruh veren ABD’nin NATO ve Koalisyon ortağı Türk devleti.

DAİŞ’in yeniden örgütlenmesi, Selbi’nin halifeliği, Irak, Suriye ve Hesekê’de geliştirilen DAİŞ saldırılarının hepsi Türk devletinin ürünüydü. Selbi’nin yeni halife olacağı daha Bağdadi hayattayken yaz aylarında DAİŞ’in yayın organı Amak’ta duyuruldu. Bağdadi’nin halefini belirlediği ve bu halefin Ebu Ömer Türkmeni olacağı ilan edildi. O dönem QSD elinde tutuklu DAİŞ çeteleriyle yaptığımız röportajlarda bu kişinin Abdullah Qardaş ve Hacı Abdullah kod adlarını kullanan Selbi olduğunu öğrenmiştik. Birçok tutuklu DAİŞ çete başı DAİŞ’in Türk devletiyle daha da yakınlaşacağını ve bu nedenle Selbi’nin seçildiğini ifade etti. Daha sonra bazı kaynaklar Selbi’nin 2017’de İdlib ardından Türkiye’ye çıktığını, DAİŞ içinde bir sorun çıkması sonrası alana gelip DAİŞ Yüksek Askeri Şurasının Bağdadi’den sonraki emiri olduğunu söyledi. Selbi 2018 başlarında yeniden İdlib, ardından Türkiye’ye geçti.

Birkaç özel kaynaktan teyit ederek Selbi’nin Türkiye’de olduğunu öğrendik ve ANF’deki haberlerimizle bunu dünya kamuoyuna duyurduk. Selbi Türkiye’de ağırlıkta Antep ve Ankara’da bulundu. Kardeşi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Sorumlusu Adil Selbi yoluyla Erdoğan'la ilişkilendiği ifade edildi. Selbi Türkiye’de bulunduğu süre içinde MİT denetiminde Irak ve Suriye’de DAİŞ’i yeniden örgütledi. 15 Kasım 2019’da Antep’te 13 DAİŞ emiriyle geliştirdiği toplantıda Irak, Suriye, Kuzey Doğu Suriye bölgelerinde DAİŞ hücrelerinin örgütlenmesi, saldırıların artması, Irak ve Suriye arasındaki çöllük el Cezire topraklarında yeniden alan hâkimiyeti kararı alındı. Bu tarihten itibaren Irak ve Suriye’deki saldırılar arttı. Özel kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre DAİŞ başı Selbi'nin, 2020 Nisan-Mayıs aylarında Türkiye’den İdlib’e oradan da tekrar Türkiye’ye giriş çıkışları oldu.

Elbette bizim edindiğimiz ve doğruluğu kanıtlanan bu bilgilerin çok daha fazlası ve derini Amerikan, Rus istihbaratlarında var. Türkiye DAİŞ ilişkileri konusundaki belgeler Türkiye’yle ilişkilerin gergin olduğu noktalarda parça parça ortaya konulurken Türkiye biraz hizaya geldiğinde bu belgeler derinleştirilmeden rafa kaldırılıyor. Yine Özerk Yönetim alanlarındaki tutuklu DAİŞ çetelerinin soruşturmalarına bizzat ABD ve koalisyon ülkelerinin istihbaratları da dahil oluyor.

HESEKÊ ve ŞENGAL SALDIRISININ SORUMLUSU SELBİ KADAR TÜRKİYE’DİR

Bazı ABD’li kaynaklar, basına DAİŞ başına yönelik operasyonun 1 ay önceden planlandığına, Biden’ın operasyona son süreçte yeşil ışık yaktığına dair bilgiler verdi. Biden da açıklamasında Hesekê’de 20 Ocak’ta başlayan DAİŞ saldırısının sorumlusunun Selbi olduğunu söyledi. Tüm bunlar “Hesekê’nin intikamı alındı”, “ABD sorumluluğunu yerine getiriyor” algısını güçlendirmeyi hedefleyen parçalar.
Fakat Selbi’nin, Bağdadi’nin, DAİŞ’in hamisi Türkiye’nin rolünü ortaya koymamak ve ona karşı tavır almamak DAİŞ’i ve türevlerini bitirme kararlılığının olmadığını gösteriyor. Türkiye nasıl Bağdadi’nin yerine kendisine daha yakın olan El Selbi’yi geçirdiyse büyük ihtimalle Selbi’nin halefini de çoktan hazırladı.

Yine DAİŞ lideri El Selbi’nin Türk  devletiyle ilişkileri kadar Hesekê saldırısının da arkasında Türk devletinin olduğunu gösteren birçok veri var. Saldırının Efr'in işgal harekâtının 4. yıl dönümü ve Özerk Yönetimin ilanının 8. yıl dönümüne denk getirilmesi, aynı gün Türk savunma Bakanının beraberindeki komuta kademesiyle birlikte Şırnak’a giderek burada komutanlarla toplantı gerçekleştirmesi, Türk devletinin eş zamanlı Til Temir’e güç yığması, birçok alanda saldırıya geçmesi zaten saldırı konseptini dışa vuruyor. Bir de QSD somut olarak 20-27 Ocak tarihlerinde gerçekleşen Hesekê saldırısı ve direnişi sürecinde ele geçirilen DAİŞ çetelerin bir kısmının Grê Spî ve Serekaniye gibi alanlardan Hesekê’ye geldiğini açıkladı. Türkiye gibi bazı bölgesel güçlerin de Hesekê saldırısında payının olduğu tahmin ediliyor. QSD önümüzdeki süreçte bu konuda çok daha somut açıklamalar yapacaktır.  Fakat şu an en net olan gerçek Hesekê saldırısının bir Türk devleti planlaması olduğudur.

MAXMÛR, ŞENGAL VE ROJAVA SALDIRILARI İLK DEĞİL AMA KAPSAMI FARKLI

DAİŞ’in Hesekê saldırısının kırılması sonrası ve ABD’nin DAİŞ başı El Selbi’ye karşı geliştirdiği operasyon öncesi Türk devletinin 1 Şubat’ta onlarca savaş uçağıyla Maxmûr, Şengal ve Rojava’nın Dêrîk şehirlerini bombalaması Biden'ın açıklamalarının şovdan öteye bir durum olmadığını gösterdi.  Kürtler ve bölge hakları, bu saldırıların ABD icazetiyle gerçekleştirildiğini ve DAİŞ Türk üniforması giydiğinde katliamlarına onay aldığını acı tecrübeleriyle biliyorlar.
Bu saldırılar Türk devletinin Şengal, Maxmûr ve Rojava’ya ilk hava saldırıları değildi. 27 yıldır mülteci olan ve 1998’den beri BM’nin mülteci kampı olarak tanıdığı Maxmûr’a; DAİŞ soykırımını yaşamış ve bu saldırı sürecinde tarihinde ilk defa kendi öz savunma örgütlerini ve öz yönetimini kurmuş Şengal’e, yine Rojava’ya Türk devleti 2017’den bu yana hava saldırıları gerçekleştiriyor.
Maxmûr ve Şengal’e saldırılara ABD ve BM ses çıkarmadı ve hep icazet verdi.  Yine ABD QSD ile müttefik olarak DAİŞ’e karşı Reqa hamlesini yürütürken çeşitli pazarlıklar karşılığında Türk devletinin 25 Ekim 2017’de Karaçox’ta YPG, YPJ ana karargâhlarını uçaklarla vurmasına izin verdi.  Uluslararası komplonun yıl dönümünde, 9 Ekim 2020’de Irak ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında yapılan Şengal Anlaşması deklare edildi. Tarihi boyunca 73 fermandan geçmiş ama son IŞİD saldırısına direnişle ilk defa öz savunma ve öz yönetim mekanizmasını oluşturmuş Êzidîleri savunmasız ve iradesiz bırakmayı hedefleyen bu anlaşmanın arka planında ABD, Türkiye varken resmi garantörlüğünü de BM yaptı. Şengal’de başta Êzidîler olmak üzere bölge hakları bugüne kadar direnişleriyle bu anlaşmanın pratikleşmesine izin vermedi. Ama bu anlaşma sonrası Şengal’e İHA-SİHA’larla Türk devleti saldırıları arttı. TC DAİŞ’in yarım bıraktığı soykırımı tamamlamak için sık sık Êzidî toplum önderlerini ve YBŞ komutanlarını hedef aldı, katletti.

Rojava açısından ise Erdoğan 11 Ekim 2021’de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanlarına yeni bir işgal harekâtı gerçekleştireceği haberini verdiyse de Rusya ve ABD’den icazet alamadı. Serekaniye ve Girê Spî işgal harekâtlarından sonra Türk devletinin alana toplarla ve İHA-SİHA'larla saldırıları hep sürdü. Fakat hava sahası konusunda inisiyatifli olan Rusya ve ABD savaş uçakları saldırılarına izin vermedi. Bu anlamda Derik'in Teqil Beqil köylerinin Türk savaş uçaklarınca vurulması, yine Şengal ve Maxmûr’a gerçekleştirilen saldırıların 2017’den beri en kapsamlı saldırı olması farklı soruları beraberinde getirdi.

ABD-TÜRKİYE ARASINDA SELBİ KARŞILIĞINDA BİR PAZARLIK MI VAR?

Bu durum birçok kişinin aklına, "ABD, DAİŞ başı Selbi karşılığında mı Türk devletinin sahayı bu kapsamda vurmasına izin verdi, yoksa farklı pazarlıklar mı var” sorusunu getirdi.

 DAİŞ’le mücadele vurgusu yapan Koalisyon, ABD ve Rusya’nın katliam ve kaosu çıkaran Türk devleti olduğunda onay vermesi, DAİŞ’le Türk devleti ilişkilerine göz yumması, ABD’nin Afganistan’dan çekilerek Taliban’ın önünü açması, Taliban gibi karanlık bir gücün tanınmaya hazırlanması buna rağmen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin tanınmaması, Türk sopasının bölge hakları üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanması başta ABD olmak üzere tüm uluslararası güçlerin politikalarındaki güvenilmezliği ortaya koyuyor.

TEK GERÇEK: SİSTEMİNİ VE SAVUNMANI DAHA GÜÇLÜ ÖRGÜTLEMEK

Bugün Bağdadi’nin halefi Selbi’nin öldürülmüş olması da çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Özerk Yönetim ve QSD, defalarca Türk devletinin bölgeyi işgalinin DAİŞ’i yeniden canlandırdığını ifade ediyor. DAİŞ’lilerin Türkiye tarafından yeniden örgütlendiği belgelerle ortaya konuldu. Dahası Türk devletinin ve yarattığı, desteklediği tüm örgütlerin zihniyeti ve pratikleri DAİŞ’ten farklı değil.
DAİŞ bugün uluslararası güçlerin hedefindeyken Colani liderliğindeki HTŞ Almanya, İngiltere gibi ülkeler tarafından meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Selbi operasyonu örneğinde DAİŞ’in bizzat korumalığına soyunan HTŞ’nin lideri Colani’nin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Rojava’yı tehditleri unutulmuyor.

Her ne kadar ABD kendini Kürtlerin ve bölge halklarının hamisi gibi göstermeye çalışsa da bölgedeki kaos ve belirsizlik ortamında halkların tek garantisi Özerk Yönetimi ve meşru savunmasını daha güçlü örgütlemek. Yoksa ABD’nin, çizgisi birbirinden çok farklı olan Rojava ve Şengal güçleriyle KDP’yi, yine Kürt soykırımcısı Türk devletini aynı potada birleştirmeye ya da ifade etmeye çalışması oyalama ve çatışmaların sürmesinden başka bir anlam ifade etmiyor.