Sürece doğru katılmak

Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü konusunda resmi küçük bir adım bile atılmamıştır. Yapılanlar tümüyle mevcut yasal düzenin içinde seyretmekte, böylece AKP iktidarı süreci idare etmeye çalışmaktadır.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, kuşkusuz tüm siyasi güçlere ve toplumsal kesimlere yapılmıştı. Aynı zamanda, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihli “Örgütü feshetsin gelip mecliste DEM Parti Grubu’nda konuşsun, umut hakkından yararlansın” biçimindeki çağrısına da bir cevap oluyordu. Böylece Kürt Halk Önderi, ‘Barış ve Demokratik Toplum Sürecini’ başlatıyordu.

Söz konusu tarihi Çağrı’ya PKK Yönetimi 1 Mart tarihli açıklamasıyla cevap verdi. Bu açıklamada Önder Abdullah Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na uyulup uygulanacağı belirtildiği gibi, aynı zamanda zemini uygun hale getirmek için tek yanlı ateşkes ilan edildiği de belirtilmişti. Biraz sancılı da geçse süreç ilerleyip Önder Apo’nun bir biçimde katılımı sağlanınca da PKK 12. Kongresini 5 ile 7 Mayıs tarihleri arasında yaptı. Tarihi kongrede aldığı “PKK’nin örgütsel yapısının feshi ve silahlı mücadele yönteminin sonlandırılması” kararlarını 12 Mayıs günü tüm kamuoyuna duyurdu.

Böylece PKK, 27 Şubat tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın gereğini yerine getirip, gereken demokratik siyaset hakkı ve hukuksal boyutun sağlanması temelinde silahları bırakıp demokratik siyasete katılmaya hazır hale geldi. 12 Mayıs’tan bu yana da bu temelde bekliyor. Aldığı tarihi kararların pratikleşmesi için Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasını, Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde belirttiği gibi umut hakkından yararlanıp mecliste DEM Parti Grubu’nda konuşmasını, demokratik siyaset hakkının ve gereken hukuki mevzuatın sağlanmasını istiyor.

Barış ve Demokratik Toplum Sürecine ilişkin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK, üzerine düşeni tam zamanında ve bu denli somut olarak yerine getirmişken, peki diğer güçlerin sürece katılım konusundaki tutumu nasıl oluyor? Türkiye ve Kürdistan’daki siyasi güçlerle değişik toplumsal kesimler sürece nasıl ve ne kadar katılıyor?

Bu soru kapsamında kuşkusuz en başta iktidardaki gücün durumuna bakmak gerekiyor. Açık ki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli benzer açıklamalarına devam ediyor. En son mecliste özel ve yetkili bir komisyon kurulmasını önerdi ve bu çerçevede Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile de görüştü. Bu anlamda Devlet Bahçeli için fazla bir şey söylenemez. Fakat Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği sözlerin AKP cenahında baştaki kadar heyecan yaratmadığı ve pratik uygulamasının yapılmadığı da açıktır.

Bu temelde, sürece yaklaşım ve katılım konusunda esas üzerinde durulması gereken güç AKP olmaktadır. Bu konuda AKP, deyimin tam anlamıyla ipe un sermektedir. Sözde süreç karşıtı olmadığını ifade ederken, pratikte sürecin gerektirdiklerini yapmamaktadır. Eskiden beri çok mahir olduğu hile ve oyunlarla süreci uzatmaya ve hiçbir tutarlılığı olmayan taleplerle Önder Apo’yu ve PKK’yi zorlamaya çalışmaktadır. Mevcut AKP siyaseti, halen PKK’yi tümden tasfiye ederek Kürt soykırımını sonuca götürmeyi hedeflemektedir.

Örneğin, Kürt tarafının tüm bu yaptıklarına karşın, hala İmralı sisteminde hiçbir değişiklik olmamış ve Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü konusunda resmi küçük bir adım bile atılmamıştır. Yapılanlar tümüyle mevcut yasal düzenin içinde seyretmekte, böylece AKP iktidarı süreci idare etmeye çalışmaktadır. Oysa 27 Şubat Çağrısı’ndan bir hafta sonra İmralı sisteminde köklü değişiklikler olacaktı ve Önder Apo özgürce siyaset yapar hale gelecekti. Kendi deyimleriyle üç günde umut hakkı tanınacak ve Önder Abdullah Öcalan DEM Parti Grubu’nda konuşacaktı. Bunların hiçbiri yapılmadığı gibi, bu yönlü ciddi bir çaba da görülmüyor.

Dahası AKP Yönetimi, deyim yerindeyse arabayı atın önüne koşuyor. Örneğin, kendisinin hiçbir yasal hazırlığı yokken ve sürecin sonuna doğru ancak gündeme gelecekken, şimdi tutturmuş “PKK tüm silahlarını bıraksın” diyor. Peki PKK silahlarını nereye bırakacak? Silahları bırakan insanlar nereye gidip ne yapacak? Bazı demokratik çevrelerin belirttiği gibi, bu insanlar buharlaşacak mı? Eğer bu biçimde PKK silahları bırakırsa, ondan sonra AKP iktidarı gerçekten neler yapacak?

Kuşkusuz benzer sorular çoğaltılabilir. Silah bırakmanın başta değil sonda gündeme geldiği ve yeterli düzeyde yasal mevzuat gerektirdiği, bunu yapmakla da AKP iktidarının görevli olduğu açıktır. Kaldı ki AKP iktidarı yeni yasa yapamaz konumda değildir. Mecliste görüşülmeye başlanan “10. Yargı Paketinde” görüldüğü gibi, AKP istediği an tek de değil paket düzeyinde yasa yapabilmekte ve her türlü hırsız, soyguncu, katil ve benzeri çevreleri affeden yasalar çıkartabilmektedir. Eğer sürece ilişkin gereken yasaları çıkarmıyorsa, demek ki yapamadığı için değil, yapmak istemediği için böyle olmaktadır.

Daha ilginç olan, AKP’li Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un Gabar Dağı’nda yaptığı açıklamalardır. Yasa yapan kurumun başında olan Numan Kurtulmuş’a göre, önce tüm örgüt mensupları uygun yerlere silahlarını bırakacaklar, bu durum tüm kamuoyu tarafından görülüp teyit edilecek, ondan sonra siyaset devreye girecek ve meclis çalışacakmış! Bu süreçte böyle bir zekâ çok denebilir. Peki her şey tamamlandıktan sonra devreye giren siyaset, çalışmaya başlayan meclis ne yapacaktır? Herhalde hep birden Fatiha okuyacaklardır. Açık ki bunlar bilinçli söyleniyorsa hile ve oyun yapılmaya çalışılıyordur, yok bilinçsiz yapılıyorsa o zaman durum daha da vahimdir.

Oysa Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli Çağrısı, fesih ve silah bırakma gibi kararların pratikleşmesinin demokratik siyaset ve hukuki boyut gerektirdiğini açıkça ifade ediyordu. PKK de 12 Kongre’de aldığı fesih ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından yönetileceğini, demokratik siyaset ve hukuki boyut gerektirdiğini açıkça belirtmişti. Açıkça görülüyor ki, Kürt tarafı son derece açık ve tutarlıdır, ipe un sererek gerekenleri yapmayan AKP iktidarıdır.

AKP’nin meclise getirdiği “10. Yargı Paketinde” mevcut Barış ve Demokratik Toplum Sürecine ilişkin hiçbir şey yoktur. Açık ki AKP, süreç dışı şeylerle toplumu oyalamaya çalışmaktadır. Dahası, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Meclis komisyonu kurulacak” açıklamasına da şüpheyle yaklaşmak gerekir. Herhalde kamuoyu ve Devlet Bahçeli’nin zorlaması sonucunda bu açıklamayı yapmaktadır. Bu temelde bir komisyon kurabilirler, fakat bu komisyon büyük olasılıkla 2013 yazında kurulan komisyona benzer. Yani çözüm üreten değil, toplumu aldatarak çözümün önünü kapatan bir rol oynar. Bu da Tayyip Erdoğan’a bilgi sunmakla görevli naylon bir komisyon olur.

Görülüyor ki, AKP iktidarı ipe un seriyor ve süreci hile ve oyunlarla boşa çıkartmaya çalışıyor. O halde buna karşı mücadele etmek ve AKP iktidarını doğru iş yapmaya zorlamak gerekiyor. Peki bunu yapması gerekenlerin kendileri sürece doğru katılıyor mu? Açık ki yeterli katılmıyor ve esas sorun da zaten buradan çıkıyor. Örneğin muhalefet partileri, sürece katılımlarını hala temenni düzeyinde tutuyorlar. Bu da kendilerini etkin kılmadığı gibi, AKP iktidarının hile ve oyunlarına zemin sunuyor.

Başta Kürtler, Aleviler, kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler gibi Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın esas muhatabı olan kesimlere gelince, bunların da sürece katılımlarının ciddi düzeyde yetersiz olduğu açıkça görülüyor. Sürece doğru ve yeterli katılım bakımından bu güçlere iki temel görev düşüyor: Birisi mücadele ile AKP iktidarını sürecin gerektirdiği işleri yapmaya zorlamak, diğeri ve en önemlisi de yaygın eğitim, örgütlenme ve eylem ile barışı ve demokratik toplumu bizzat inşa etmek. Buradan bakıldığında, Çağrı’nın muhatabı olan toplumsal kesimlerin sürece katılımlarının yetersiz olduğu, AKP’yi zorlayan eylemler yapamadıkları gibi, barışı ve demokratik toplumu inşa edici çalışmalarının da zayıf ve sınırlı kaldığı açıktır. O halde, her şeyden önce sürece katılımdaki bu zayıflığı ve yetersizliği aşmak gerekir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika