Türk ulus devletinin yalan kültürü

Türk ulusu ve devleti, din anlayışından felsefe ve sanata, mitolojiden bilime kadar tüm gerçek yalanlarla inşa edilmiş, geleneksel toplumsal zihniyete, onun tarihine tarihsizlik ve kültürsüzlük dayatılmıştır.

Tüm ulus devletler gibi Türk ulus devleti de yalancıdır. Sadece yalancı değil yalanlar üzerine kurulmuştur. Yalanlarıyla yaşar. Ulus devletlerin en büyük yalanı kültürsüzlüğü bir kültür gibi yaşaması, gericiliğini bir ilerleme gibi göstermesidir. Kırım ve soykırımlarını gerçekleştirirken zihinleri, ruhları çarpıtması ve yalancı bir kimlik yaratması tamamen çıkarları temelinde ve hakikat dışıdır. Hakikat dışılığın gerçek olarak halka yedirilmesi, yutturulmasıdır.

Bu anlamıyla, Türk devleti bu temel üzerine kurulmuş ve Ortadoğu toplumlarının geleneğini karartan, kültürünü talan eden bir darbedir. Türkiye sadece on yılda bir darbe yapılan bir yer değil, kendisi bir bütün olarak darbe ve her hükümeti darbe hükümeti, her sözü yalan, yıkımcı, kırımcı, soykırımcı bir darbe rejimidir.

Türk ulusu ve devleti, din anlayışından felsefe ve sanata, mitolojiden bilime kadar tüm gerçek yalanlarla inşa edilmiş, geleneksel toplumsal zihniyete, onun tarihine tarihsizlik ve kültürsüzlük dayatılmıştır. Ortadoğunun geleneksel kültürleri bu karartma ve çarpıtmadan payını almıştır. Tüm kültürler baskı altında ve işkencelerde Türkleştirilmek istenmiş ve olduğu gibi asla kabul edilmemiştir.

Türk kültürü doğru temellerde, tarihe ve kültüre hakiki anlamını vererek bir rönesansla değil, yalan, talan, azami kar hırsı, demokrasi inkarı ve tüm toplumsal kültürleri katlederek inşa edilmeye çalışılmıştır. Oluşturulan ulus anlayışı demokrasiden uzak ve tekçi ulus-devlet mantığıyla yalan üzerine yaratıldığından gerçeğe ve hakikate düşmanlık temelinde yaşamaktadır.

Özünde her ulus devlet bir darbe ve bir karşı devrimdir. Toplumsal hakikatleri yutan bir dehliz misali değerleri öğüten bir soykırımcı değirmendir. Devrimci uluslara, halklar birliğine karşı yapılan bir saldırıdır. Halk değerlerine ihanet eden, bu savaşı bir iç savaşa çevirerek Anadolu ve Mezopatamya’yı Türkiye adıyla kan gölüne çeviren işte bu yalancılar ordusu, hakikat düşmanı Türklükle alakası olmayan beyaz-siyah ve yeşil halleriyle bugünlere kadar süren faşist, komplocu, suikastçi, katliamcı bir anlayışın kendisidir.

Anadolu ve Mezopotamya’nın yakın tarihinden bihaber inkar ve imhalar üzerine örülü bu duvar bugün yıkılmak üzere. Beyinlere örülmüş ve hakikatleri karartan, maddi ve manevi tüm değerleri gömen bu duvar, yıkılıyor.

Depremde malzemeden çalınmış olarak yıkılan binalar gibi, milliyetçilik ve devletçilik malzemesiyle yapılan bu sahte inşaat çatırdıyor ve çöküyor. Batının, İngiltere'nin bir şirketi gibi kurulan bu kaçak yapı faaliyeti debeleniyor, çırpınıyor, ayakta kalmak istiyor.

Ama artık halklar hakikatinin karşısında her şey nafile, kutsal sandığınız çınar bir fiskeyle yıkılacak.

Özellikle Türk devletinden çözüm bekleyenler çok üzülecek. Sorunun kendisi nasıl çözüm üretsin? Hastalığın mikrobundan tedavi olur mu? Sorunlu ve hastalıklı olandan kurtulmak, gerçek bir çözüm ve iyileşme olacak. Türkiye bu anlayıştan kurtulacak ve halklar özgürleşecek; sorundan çözüm bekleyenlere duyurulur.

Özgürlük ve dayanışma ruhuyla demokratik bir Ortadoğu yaratılmadan, beyinler ve yürekler ortak demokratik bir zihniyetle yeniden inşa edilmeden Türkiye değişmez. Milliyetçilik ve dincilik zihniyeti ve politikası terk edilmeden yeni bir Türkiye’ye uyanamayız.  Yoksa hep uykuda kalır, hep yalanlarla uyutulur. Uyuyan bir toplum oluruz.

Özgür ve demokratik bir topluma uyanmak, yalancıların yalanlarına kanmamaktan geçiyor.