Ulusal birlik ve mücadele ilişkisi

Peki neden KDP dört parça Kürdistan’da örgütlenebiliyor da örneğin PKK dört parçada birden örgütlenemiyor? Belli ki KDP aslında kendisini tek parti olarak görüyor ve gücü yetse diğer partileri yok edip sadece kendisini bırakacak!

Bir önceki yazıda ‘ulusal birlik ve demokrasi ilişkisi’ üzerinde durmuştuk. Görmüştük ki ulusal birlik barışı, yani ateşkesi gerektiriyor, barış da ancak demokrasi ile oluyor. Yani ulusal birlik ile demokrasi arasında kopmaz bağlar bulunuyor. Demokrasisiz bir ulusal birlik içi boş ve anlamsız bir söz olmaktan öteye gitmiyor. Ulusal birlik ilkelerde birleşmeyi gerektiriyor ki, o ilkeler de ancak demokratik ilkeler oluyor. Demokratik ilkelere dayandığı zaman ancak gerçek bir ulusal birlikten söz edilebiliyor. Demek ki ‘Kürt ulusal birliğinin’ açık bir biçimde Kürt demokrasisine dayanması gerekiyor.
Konuyu tersinden ele alırsak, Kürt demokrasisinin birinci ilkesi de ‘ulusallık ilkesi’, yani ulusal birlik ilkesi oluyor. Neden? Çünkü KDP’de olduğu gibi aileci ve kabileci, dar mahalli anlayış hala çok güçlü de ondan. Yani henüz tam anlamıyla halklaşamayan, uluslaşamayan bir gerçeklik var. Küresel kapitalist modernite hegemonyasının Kürdistan’ı parçalamış ve Kürtlere soykırım dayatmış olması gerçeği de bu durumu koruyor ve derinleştiriyor. Örneğin KDP Yönetimi olan Barzani ailesi, Birinci Dünya Savaşı ardından bölünmüş olan Kürdistan’ın Başur parçasını kapitalist modernite sistemi tarafından kendisine verilmiş bir baba mülkü gibi görüyor. Yani bir biçimde Arap sahasındaki melikliklere benziyor.

BARZANİ GÜNEY'İ MÜLKÜ GÖRÜYOR

Örneğin KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’nin PKK’ye ilişkin yaptığı son açıklamasının ana fikri, ‘PKK Güney Kürdistan’dan çıksın’ oluyor. Neden? Çünkü Mesut Barzani Güney Kürdistan’ı baba mülkü gibi görüyor da ondan. Bu nedenle, rahatlıkla ‘PKK benim mülkümden çıksın’ diyebiliyor. Burada denebilir ki, Mesut Barzani’nin PKK için söyledikleri ile Tayyip Erdoğan’ın Kürtler için söyledikleri aynı anlama gelen sözler oluyor. Tabi zihniyet mülkiyetçi ve despotik olursa, aynı anlama gelmeleri de doğaldır.
KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’nin söz konusu ifadeleri genel planda da “PKK Güney Kürdistan’da misafirdir” biçiminde ifade ediliyor. Tabi bir yerde birisi misafirse, orada bir de ev sahibi vardır. Peki Güney Kürdistan’da PKK misafirse, o zaman ev sahibi kimdir? Bu görüş sahipleri açısından tartışma götürmüyor ki ev sahibi de KDP’dir, hatta Barzani ailesidir! Peki bu görüşe dayanak ne oluyor? “PKK Amed’de kuruldu, dolayısıyla Bakur örgütüdür” deniyor. Peki PKK’nin misafirlik gerekçesi buysa, KDP de ilk olarak Mahabat’ta kurulmadı mı? O halde tüm KDP’lerin Rojhilat Kürdistan’a gitmesi gerektiğini mi düşünüp söylememiz gerekir.

GÜNEY SİSTEMİ PKK’Yİ TANIYOR MU?

Deniyor ki, PKK Güney Kürdistan sistemini tanımıyor! Peki Güney Kürdistan sistemi PKK’yi ne kadar tanıyıp kabul etti de PKK bunu reddetti? Esas olarak PKK’yi kabul etmeyen, hatta içten içe ona “Terör örgütü” diyen KDP’nin kendisi oluyor. Yine deniyor ki, PKK Bakur’da kuruldu, dolayısıyla bir Bakur örgütüdür, o halde Bakur’a gitmeli ve sadece Bakurê Kürdistan’da örgütlenmelidir! Ama Rojhilat Kürdistan’da kurulmuş olan KDP o parçada kalmıyor. Dahası Barzani ailesinden emir alan KDP’ler Kürdistan’ın dört parçasında bulunuyor ve de örgütleniyor. Hem de her parçada bir tane de değil, maşallah birkaç tane KDP bulunuyor. Peki neden KDP dört parça Kürdistan’da örgütlenebiliyor da örneğin PKK dört parçada birden örgütlenemiyor? Belli ki KDP aslında kendisini tek parti olarak görüyor ve gücü yetse diğer partileri yok edip sadece kendisini bırakacak!
Yanlış anlaşılmasın, bu sözlerle sadece KDP zihniyetinin içerdiği çelişkileri ortaya koymak istiyoruz. Yoksa biz, söz konusu aileci ve kabileci KDP anlayışını doğru bulan değiliz. Bu anlayış, daha uluslaşamamış olan, mülkiyetçi, ilkel milliyetçi, mahalli, aileci ve kabileci bir anlayış olmaktadır. Dolayısıyla Kürt uluslaşmasının ve demokrasisinin önünde çok ciddi bir engel oluşturmaktadır. Demek ki Kürt demokrasisinin birinci ilkesi ‘ulusallık ilkesi’ olmaktadır. O da aileci ve aşiretçi parçalılığı kabul etmemek kadar, kapitalist modernite sisteminin Kürdistan’ı dörde bölen gerçeğini de kabul etmemeyi ve her zaman Kürdistan bütünlüğünü birinci planda ele almayı gerektirmektedir. Demek ki Kürdistan’ın mevcut parçalanması soykırım zihniyet ve siyasetinin bir gereğidir ve Kürt ulusalcılığı tarafından meşru görülemez. Dolayısıyla bir Kürt partisine “Bu parça benim babamın mülküdür, sen buradan çık git” denilemez. Tüm Kürt partileri dört parçada da örgütlenebilir ve çalışabilirler; demokratik olmak bunu gerektirir.

DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KALDIRMAK İSTİYORLAR

Kürt demokrasisinin, dolayısıyla Kürt ulusal birliğinin ikinci temel ilkesi düşünce, ifade ve eleştiri özgürlüğü olmak durumundadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü demokratik zihniyet ve siyasetin esasıdır. Bunlar da pratikte eleştiri ve özeleştiri sistemi ile gerçekleşir. Örneğin, PKK mevcut durumda KDP’ye hakim olan zihniyet ve siyaseti doğru bulmamakta, Kürtlerin ulusal-demokratik varlığı ve geleceği açısından zararlı görmekte ve bu nedenle eleştirmektedir. Yani yanlış bulduğu zihniyet ve siyasetten vaz geçerek doğru zihniyet ve siyasete ulaşmasını istemektedir. KDP ise, bu durumu kendisi için bir düşmanlık olarak görmekte, hiçbir eleştiri kabul etmemektedir. Eleştiri ve özeleştiri sistemini yok etmek, dolayısıyla düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmak istemektedir. Çok açık ki, sadece yöneticileri doğru gören ve öven bir sistem demokratik olamaz. Oysa KDP böyle olmasını istemekte ve bu durumu tüm Kürdistan’a dayatmaktadır.

BİRLİK MÜCADELE İLE MÜMKÜNDÜR

Burada Kürt demokrasisinin üçüncü ilkesi olarak da ‘mücadeleciliği’ esas almak durumundayız. Çünkü, Önder Abdullah Öcalan’ın belirttiği gibi, demokrasinin dili eylemdir. Eylemsiz demokrasi dilsiz, dolayısıyla kendini ifade edemeyen ve gerçekleştiremeyen bir şeye benzer. Böyle bir şey de varlık olamaz. Diğer yandansa, Kürdistan parçalanmış ve yüzyıldır en vahşi soykırım dayatmasına maruz kalmış bir ülke ve halktır. Egemen sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset Kürt toplumunu yok etmeyi hedeflemekte ve bu doğrultuda 24 saatin her anında imha saldırısı yürütmektedir. Böyle bir soykırıma maruz kalan bir toplumun var ve özgür olabilmesi için 24 saatin her anında eylem halinde olması gerektiği açıktır. Demek ki demokratik birliğe ulaşmak ancak sürekli bir özgürlük mücadelesi ile mümkündür.
O Halde Kürt demokrasisinin ve dolayısıyla ulusal birliğinin temel bir ilkesi de mücadeleciliktir, özgürlük için mücadele etmektir. Özgürlük mücadelesini her türlü soykırımcı zihniyet ve siyaseti yıkacak düzeyde geliştirmeden demokrasi ve ulusal birlik olmaz. O halde ulusal birliğin iki olmazsa olmazı düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğüyse, üçüncü olmazsa olmazı da mücadeleciliktir. Kürt ulusal birliği demokratik birlik ve mücadelecilik olmak durumundadır.

ULUSAL BİRLİK AMA NASIL

Burada bütün bunları böyle ayrıntılı olarak niçin belirtiyoruz? Çok açık ki, Kürt ulusal birliğine yanlış yaklaşımlar var da ondan. Örneğin durmadan ulusal birlik deniyor, adeta ulusal birlik fetişleştiriliyor, her derde dermanmış gibi gösteriliyor, fakat bunun nasıl gerçekleştirileceği sorusuna yeterince cevap verilerek içi doldurulmuyor. Adeta ‘Ulusal birlik gerekli’ deyince her şeyi yapmış olarak sanma durumu var. Örneğin, nasılına ilişkin yaklaşım olmazsa, sanki demokrasisiz ve özgürlüksüz bir ulusal birlik olacakmış gibi bir yanılgı yaşanıyor. Yine işgalciye ve soykırımcıya karşı savaşmayan bir ulusal birlik olacakmış gibi hatalı anlayışlar ortaya çıkıyor. Kısaca her türlü mücadelesizlik ve pasifizm kendisini ‘Ulusal birlik’ kavramı arkasına gizlemeye çalışıyor. Öyle ki her şeyin ilacı ulusal birliktir denip geçilerek temel yurtseverlik görevini yerine getirdiğini sanma durumu ortaya çıkıyor.
Çok açık ki, doğru bir ulusal birlik anlayışı olmadan ve bu temelde özgürlük mücadelesi verilmeden ulusal birlik gerçekleşmediği gibi, iç çelişki ve çatışmanın önü bile alınamıyor. Herhalde KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’nin en büyük açmazı da işte burada yaşanıyor.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA