Yaşamak için 'acil eylem'- Zeynep Korkmaz

Faşizmin tüm amacı halkı pasifleştirmektir. Pasifleşmemek, sokağı polislere ve AKP-MHP çetelerine bırakmamak gerekir. Evde kal çağrılarının iktidara hizmet anlamına geldiği bilinmelidir. Sokağa sahip çıkmak ve kolektif iradeyi ortaya koymak gerekir.

Türkiye’de eskiden kullanılan silahlar şimdi yine aynı şekilde İdlib’de, Libya’da çete ve asker taşınan her yerde kullanılıyor. Türkiye içinde ise bir yandan halk içinde yaratılan kutuplaşma derinleştiriliyor, kimi kesimlerin şehvet içinde debelenen açgözlülükleri tahrik ediliyor, bir yandan bu kesimlere bu açgözlülüklerini tatmin edebilecekleri koşullar ve araçlar temin ediliyor. Halk içindeki duygusal kutuplaşma derinleştiriliyor, kutuplaşma kurumsallaştırılmış örgütlenmeye dönüştürülüyor. Öte yandan da halk sağlığı halka karşı bir silah olarak kullanılıyor. Halk içinde korku yaratılarak sağlık konusunda gereken tedbirler alınmazken, tedbir adı altında halk üzerinde mutlak bir faşizm uygulanıyor.

Türkiye’de faşizmin geldiği düzey artık hiçbir masaya, görüşmeye, hiçbir tartışmaya yer vermeyecek düzeye gelmiştir. Bu faşizmin yıkılmaktan başka bir aşılma yöntemi yolu kalmamıştır. Halkın öfkesi, ezilenlerin, işçilerin, gençlerin, çocukların, kadınların, her gün şiddete uğrayan, anlamsal soykırımları yaşayan herkesin öfkesi büyümüş ve patlama noktasına gelmiştir.

Bu patlama noktasındaki toplum tepkisinin, halk öfkesinin kontrollü sürdürülmesi nasıl sağlanmaktadır, bu durumdan nasıl kurtulmak gerekir?

Öncelikle öfkelerin beklentilere yöneltilmesi öfkeyi soğutmaktadır.

Öfke duyulan durumların, sistemlerin değişeceğine olan inancın sarsılması öfkenin anlamını azaltmaktadır.

Öfke duyulan sistemleri değiştirmek için kendi gücünü görmemek, örgütlü toplum haline gelememek öfkeyi özünden uzaklaştırmakta, biçimsel kılmaktadır.

Öfke dediğimiz zaten kişisel bir öfke değildir. Kolektif durumların sonuçları olarak ortaya çıkan kolektif öfke, kolektif eylemlerle gerçek anlamına kavuuşur. Kişisel olarak dile gelen öfkenin hakikat değeri çok sınırlıdır. Korona sürecinde sağlık ve korunma tedbirleri olarak öne çıkan durumların giderek halk öfkesinin kontrol mekanizmasına dönüştürülmesi faşizmin yeni saldırı tarzlarından biridir.

Faşizmin, tekrar tekrar derinleştirilmiş kapitalizmin halka yönelik saldırıları karşısında yine aynı kapitalizmin tedbirlerine göre hareket etmek, bir doğa parçasını terkedip gidip kafese girmek gibidir.

Korona üzerinden korku yaratılarak halkı kafese koymak, yeni bir kölelik biçimidir. Eğer bugün işçiler Erdoğan’ın bir kilometreden vereceği selamı alsınlar diye binlercesi yanyana getirilip bir yerde tutulabiliyorsa, binlerce işçi yanyana gelerek eylem de yapabilir. Gereken durumda doğru şekilde tedbir almanın bir anlamı vardır. Ancak hiçbir tedbir almadan salt yasaklarla işi götürmek, mutlak faşizmi hakim kılma amaçlıdır.

AKP-MHP şunu söylüyor: “İşçiler çalışsın, çarklar dönsün, çiftçiler eksin ekinleri biçsin ki zenginler yesin, fakirler ölsün, yaşlılar ölsün, çocuklar ölsün, kadınlar daha fazla köleleştirilsin, daha fazla şiddete uğrasın, daha fazla ölsün, yeter ki AKP-MHP iktidarı bekaasını korusun.”  Böyle bir toplum düşmanlığı bugün kanunlaştırılmak istenmektedir. Kadınların ev içi köleliği ve damızlık olarak kullanılması, erkeklerin ev içi itibarıyla ters orantılı olarak sistemin kölesi haline getirilmeleri, çocukların evde olsa da dijital eğitim adı altında sistemin soykırımcı, cinsiyetçi, beyni alıklaştıran temsilcilerinin beyinsel-fiziksel tecavüzüne terkedilmesi AKP-MHP tarafından kurumlaştırılmak, kanunlaştırılmak isteniyor.

Türkiye’de demokrat, solcu, sosyalist, anti kapitalist, anti emperyalist, sosyal demokrat, yurtsever, anarşist ya da daha farklı kesimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları örgütlerinin acil eyleme geçmesi gerekir.

Acil yaşam eylemi olmazsa, en kötü hayalden daha kötü yaşamların normalleştirilmesi adımları durmayacaktır. İktidar kendi içinde dahi zerrece farklılığa tahammül edememektedir. Bu iktidarı kendisi, yandaşı, yakını değiştiremeyeceğine göre, demokratik özgürlükçü direniş odakları direnerek bu iktidarı yıkmanın arayışında olmalıdır.

Acil yaşam eylemleri, acil özgürlük eylemleri, acil insan olma eylemleri geliştirilmelidir. Tüm sivil toplum kuruluşları AKP-MHP faşist iktidarın toplum düşmanı saldırıları karşısında özgür varoluşun adımlarını atmalı, örgütlenmeli, aktif olarak iktidar karşısında harekete geçmelidir. Türkiye’de toplum, hiçbir faşist baskı döneminde olmadığı kadar çok pasifleştirilmiş, bunda korona tehditi de aktif olarak kullanılmıştır. Artık bu durum aşılmıştır. Eğer sömürü sürüyorsa direniş de sürmelidir. Hem de artarak. Küçük grupların insiyatifleri hızla örgütlenerek sistem karşıtı duruşu sergilemelidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da AKP-MHP’nin tüm toplumsal kesimleri faşist yöntemlerle bastırdığı, koronayla da sokağı boşalttığı bir uygulamayla da yetinmediği, evlerin içini, beyinlerin içini yönetmeye, kısırlaştırmaya çalıştığı görülmektedir. Böyle bir dönemde il il, ilçe ilçe kürdistan’da mezar taşlarına saldırmak, tecavüzcü zihniyetin geldiği düzeyi göstermektedir. Şehit gerillaların cenazelerinin parçalanması, postayla analara gönderilmesi, mezar taşlarına saldırılması, Kürdün kökünü kazıma siyasetinin mezar taşlarına sirayet etmesi ve daha başka soykırım yöntemleri uygulanmaktadır. Bu uygulamalar şunu gösteriyor: Bu iktidar devrilmeli.

Bunun için imkan, koşullar fazlasıyla mevcuttur. PKK gerillalarının yaptığı büyük ve başarılı eylemler, bu koşulların varolduğunu ve doğru kullanılırsa başarılı sonuçlar alınacağını gösteriyor. Halkların her zamankinden fazla iktidar karşıtlığı yapmasının, örgütlenerek özgür demokratik eylemler geliştirmesinin zemini vardır. Türkiye tüm dünyada, Ortadoğu'da çete ihracıyla ün yapmıştır. Tüm dünyaya çete ihraç eden bir faşist soykrımcı sistemin devrilmesinden, bu yolla halkların kendini yönetme seçeneğine imkan oluşturmaktan başka özgür yaşam yolu yoktur. Çocukları aç olan insanların kendini öldürmesi, çocukların ömür boyu çekeceği bir ceza bırakmaktır. Oysa ki bu çığlığı yükselten insanların yapması gereken, çocukları aç bırakan, çocuklara tecavüz eden, çocukları köleleştiren sisteme yönelmek, bu sistemin çökmesi için eylemler yapmak ve kendi özgür-demokratik yaşamını inşa etmektir. 

Faşizmin tüm amacı halkı pasifleştirmektir. Pasifleşmemek, sokağı polislere ve AKP-MHP çetelerine bırakmamak gerekir. Bundan dolayı da evde kal çağrılarının iktidara hizmet anlamına geldiği bilinmelidir. Sokağa sahip çıkmak ve kolektif iradeyi ortaya koymak gerekir. Korona sürecinin pasifizmi derinleştirdiği, pasifizmi bir duruş sayan yaklaşım ve anlayışlara ideolojik zemin sunduğu sonuç itibariyle görüldü. Bu durum hızla aşılmak durumundadır.

Acil özgür yaşam eylemleri, toplumun haklı öfkesinin özgür eylemlere dönüştürüleceği, iktidar karşısında başkalarından beklemeden kendisi olarak, kendi kurumlarayla örgütlenmesini gerekli kılmaktadır. Darbe söylemleri ve iktidar çekişmelerinin yaşandığı bu dönemde, halkın kendi özyönetimini kurmaktan başka yolu yoktur. Bu yol hem haklı, hem güçlü, hem de güzel olandır.