1925 Serhildanı'nın 100’üncü yıldönümü nedeniyle düzenlenen konferansın üçüncü oturumunda, ayaklanmanın Kürt toplumu içindeki siyasal ve toplumsal etkileri tartışıldı. Özellikle AZADÎ Cemiyeti’nin faaliyetlerinden Dersim’in tutumuna, isyan sonrası gelişmelerden Agirî Serhildanı’na kadar uzanan çok boyutlu bir tartışma çerçevesi sunuldu.
Konferansın üçüncü oturumu, “Şêx Sêîd Direnişinin Siyaset ve Toplumsal Etkileri” başlığıyla devam etti. Moderatörlüğünü Dr. Delal Aydın’ın yaptığı oturumda Kemal Süphandağ, Şêx Seîd Direnişi'nde Heyderanların rolü ve bu rolün Agirî Serhildanı’na etkisi üzerine sinevizyon eşliğinde bir sunum yaptı.
Süphandağ, Lozan Antlaşması’ndan sonra Kürtlerin inkâr ve imhaya karşı bir arayış içine girdiğini, bu bağlamda Miralay Xalit Beg Cibrî ve farklı Kürt aşiret reislerinin bu arayışı örgütlediğini belirtti. AZADÎ Cemiyeti’nin örgütlenmesini genişletmek amacıyla aşiret reislerine gönderdiği mektuplardan söz eden Süphandağ, Heyderan Aşireti Reisi Kor Husên Paşa’ya da bu çerçevede mektuplar gönderildiğini söyledi.
Bu bilgileri babasından duyduğunu belirten Süphandağ, “Babam Nadir Beg bunu bana söylemişti. Nadir Beg, bu mektupları Husên Paşa’ya okuyor. Husên Paşa ise, Kürt liderlerin ayaklanma için çok acele ettiğini düşündüğünü belirtiyor” dedi.
Süphandağ, değerlendirmesini özellikle ayaklanma sonrası yaşanan katliamlar ve sürgünlere dikkat çekerek sürdürdü. Kor Husên Paşa'nın da bu süreçte sürgün edildiğini, Güney Kürdistan’a geçerek burada Xoybûn ile görüşmeler yaptığını ve Agirî Ayaklanması’na katılmak için hazırlıklar yürüttüğünü ifade etti. Kor Husên Paşa'nın bir ihanet sonucu öldürüldüğünü aktaran Süphandağ, oğulları Mehmet Beg ve Nadir Beg’in ise Agirî Serhildanı’na aktif biçimde katıldıklarını ve sonuna kadar savaştıklarını belirtti.
CUMHURİYETİN KÜRT MESELESİNE YAKLAŞIMI
Prof. Dr. Mesut Yeğen, “Cumhuriyetin Kürt Meselesine Dair Envanteri” başlıklı sunumunda, ayaklanmanın hem Türk devleti hem de Kürt toplumu açısından belirleyici bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. Yeğen, bu ayaklanma ile birlikte iki taraf açısından da belirsizliğin ortadan kalktığını belirtti.
Yeğen’e göre devlet açısından bu süreç, 1924 Anayasası’nın pratiğe geçirilmesiyle Kürtlerin inkârına ve asimilasyonuna dayalı bir siyaset döneminin başlangıcı oldu. Türk devleti bu aşamadan itibaren Kürt kimliğini yok sayan plan ve projeleri sistematik olarak uygulamaya koydu.
Kürtler açısından ise bu ayaklanma, “Türklerle birlikte yürünebilir mi, yoksa ayrı bir yol mu izlenmeli?” sorusuna net bir yanıt oluşturdu. Müzakereyle sonuç alınamayacağı, bu nedenle silahlı mücadele yoluyla hak arayışının öne çıktığı bir çizgi belirlendi.
Yeğen, Cumhuriyet’in erken dönem raporları —örneğin İnönü Raporu, Abdi Özmen Raporu gibi— belgelerle devletin stratejik yönelimini şu üç temel hedef üzerinden özetledi:
* Kürtlerin Türkleştirilmesi
* Fırat’ın doğusuna güçlü bir devlet aygıtı yerleştirilmesi
* Kürtlerin otonom yapılarının tasfiyesi, sisteme entegre edilmesi ve asimile edilmesi
Yeğen, bu rapor ve planların sadece dönemsel belgeler olmadığını, zaman içerisinde sistematik olarak uygulamaya konmuş kalıcı devlet politikalarının temelini oluşturduğunu belirtti.
SERHILDAN SONRASI GÖÇLER VE TOPLUMSAL TRAVMALAR
Dr. Seda Altuğ, “Şeyh Said Ayaklanmasından Sonra Suriye’ye Göç” başlıklı sunumunda, ayaklanmanın sadece Kürtleri değil, bölgedeki diğer etnik ve dini toplulukları da etkileyen geniş çaplı bir devlet şiddetine yol açtığını vurguladı.
Seda Altuğ, ayaklanmanın bastırılmasının ardından yalnızca direnişe katılanların değil, katılmayan kesimlerin de cezalandırıldığını; Kürdistan’da yaşayan Ermeniler, Asuriler ve diğer grupların da bu şiddetin hedefi olduğunu aktardı.
Seda Altuğ, 1925 sonrası yaşanan göç dalgasının en görünür etkilerinden birinin, Rojava’nın Cizîr bölgesine, özellikle Qamişlo kentine yönelen zorunlu göç hareketi olduğunu söyledi. “Qamişlo’da bu tarihten sonra önemli bir nüfus artışı yaşanmış, başta Kürtler olmak üzere çok sayıda topluluk bölgeye yerleşmiştir” diye ekledi.
Cizîr bölgesinde 1925’te Ermenilerin yaşadığı göçü “ikinci sürgün” veya “ikinci katliam” olarak tanımlayan Dr. Seda Altuğ, “1915’te yaşadıkları tehcirin ardından, 1925’te bir kez daha yerlerinden edilmişlerdir. Mêrdîn çevresindeki Asuriler de bu baskı ve göç politikalarının mağduru oldu” dedi.
Seda Altuğ, Fransa’nın Suriye’de göçmenler ve siyasi sığınmacılar hakkında tuttuğu arşiv belgelerinden örnekler sundu.
DERSIM’İN TUTUMU: ALEVİ AŞİRETLERİN TAVRI
Araştırmacı-yazar Mete Kalman, “Azadî Hareketi ve Şeyh Said Direnişi Bağlamında Dersim” başlıklı sunumunda, özellikle Batı ve Doğu Dersim aşiretleri arasındaki çelişkilerin devlet tarafından nasıl kullanıldığını anlattı.
Kazım Karabekir’in provokatif eylemlerini Nuri Dersimi’nin tanıklıklarıyla aktaran Kalman, ayrıca Xalit Begê Cibrî’nin Alevi aşiretlerle kurmaya çalıştığı ilişkilerden bahsetti.
Kalman’a göre Gimgim’da (Varto) yalnızca Evdelan Aşireti isyana destek verirken, çoğu Alevi aşiret ayaklanmaya mesafeli durmuş ve devlet tarafında yer almıştır. Buna karşın, Batı Dersim’de bazı aşiretler —özellikle Koçan Aşireti— ayaklanmayı desteklemek istemiştir. Bu aşiretlerden bazıları Xarpêt’e (Elazığ) gitmiş ve ayaklanmaya katılmaya karar vermiştir, ancak bu karar zamanlama açısından geç kalmıştır.
AZADÎ ARŞİVLERİ VE AĞRI AYAKLANMASINA GEÇİŞ
Dr. Sedat Ulugana, AZADÎ Cemiyeti'nin arşivlerine değinirken, şu anda bu arşivlerin ortaya çıktığını, özellikle İran’a geçen Kürtler tarafından korunduğunu belirtti.
Ulugana, ayaklanma öncesinde devletten yana tavır alan bazı Kürt din âlimlerinin, toplumda manipülasyon yaratmak için yayınladıkları belgeleri arşivlerden elde ettiğini ve bu belgelerden alıntılar sunduğunu söyledi.
1927-1930 yılları arasında yürütülen Kürdistan çalışmalarının da AZADÎ hareketinin denetiminde sürdüğünü ifade eden Ulugana, bu sürecin, Şeyh Said’in oğlu Şeyh Alirıza ile İhsan Nuri Paşa arasındaki ilişkiyle güçlendiğini ve Agirî Serhildanı’nda İhsan Nuri Paşa’nın liderliğinin, Şeyh Alirıza’nın telkinleri ve desteğiyle şekillendiğini belirtti.
Ulugana’ya göre, Şêx Elî Riza’nın Ermeni partileriyle yürüttüğü diplomatik görüşmelerde de İhsan Nuri Paşa’nın yanında olması, Agirî Ayaklanması’nın bir AZADÎ örgütlenmesi olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir. Çünkü Xoybûn sürece daha sonra dahil olmuştur.