Auschwitz: Alman yargısı soykırımcıları neden yargılayamadı?

Yahudi Soykırımı’nın sembolü olan Auschwitz Toplama Kampı’nın anmalarında ‘ders’ niteliğinde sözler Alman siyasetçilerden gelirken, Almanya’nın Nazileri yargılamada gecikmesini anlamak için, ‘kim kimi nasıl yargılayacaktı ki?’ sorusunu sormak gerekiyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında bütün Avrupa’da yaşayan Yahudilerin üçte ikisi, yani 6 milyonu katledilmişti. ‘Holocaust’ ya da ‘Shoah’ gibi terimlerin de kullanıldığı soykırım esnasında Adolf Hitler’in başında olduğu Nazi Almanya’sı, Yahudilere ait tarihi ve kültürel mirası da yok etmişlerdi.

Yahudi Soykırımı’nın sembolü haline gelen ve günümüzde Polonya topraklarında bulunan Auschwitz Toplama Kampı’nın Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığı 27 Ocak 1945 ise, soykırımın yıl dönümü olarak anılıyor. 75 yılını geride bırakan soykırımda öldürülen 6 milyon kadar Yahudi'nin yarısının vatandaşı olduğu Polonya ise, toplamda 6 milyon ile savaşta nüfusa oranla en fazla yurttaşını kaybeden ülkelerin başında geliyordu.

Dün 75’inci yıldönümü vesilesiyle anmaların yapıldığı Auschwitz Toplama Kampı’nda konuşan Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, yeniden yükselen ırkçı ve anti-semitist akımlara dikkat çekti. Soykırıma dair hafızanın önemine işaret eden Steinmeier, soykırımı işleyen cani ruhun yeniden dirilebileceği uyarısında bulundu. Steinmeier, şu anda Federal Meclis’te bulunan ırkçı parti AfD’nin yükselişine de isim vermeden göndermede bulundu.

Ancak Steinmeier, on yıllardır Alman toplumunda ciddi bir duyarlılık oluşsa da hem devlet hem de yargının suçluları yargılama konusunda sorumluluklarını yerine getirmediğini unutmuştu. Her ne kadar yeni nesillerin büyük oranda bu konuda duyarlı oldukları yapılan araştırmalara yansısa da, savaş sonrası dönemde yapılan kısmi yargılamalar aslında küçük bir kesimin mücadelesi ve dirayetiyle mümkün olmuştu.

SAVAŞTAN SONRA HER YERDE GÖREV ALAN NAZİLER

Yahudi Soykırımı’nda bizzat görev alan Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) üyeleri veya askeri görevli Nazilerden önce, savaş boyunca diğer tüm vahşetlerde rol alanların ne olduğu konusu önem taşıyor. Savaştan sonra tehlikeli oldukları gerekçesiyle 200 bini aşkın Nazi, enterne edilmişti ama yargılamalar bu düzeyde olmadı.

Savaşta yenilen Almanya’yı dörde bölen ABD, Fransa, İngiltere ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), ülkenin Nazilerden arındırılması (denazifikasyon) sürecini başlatmışlardı. Bu kapsamda savaşta insanlık suçu işleyen birçok sivil ve askeri sorumlu Nürnberg Davalarında yargılanmışlardı. Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi adıyla yapılan 216 oturumda yargılanan üst düzey 24 Nazi’den birçoğu idam cezasına çarptırılmıştı. Bunlardan Nazi Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Göring, idamından önce intihar ederken, dönemin Savunma Bakanlığı niteliğindeki Silahlı Kuvvetler Yüksek Kumandanlığı (OKW) Başkanı Wilhelm Keitel gibi birçok isim de idam edilmişti. Fakat birçok isim ya beraat etmiş ya da aldıkları bazı cezalardan sonra hapisten çıkıp Franz von Papen örneğinde olduğu gibi siyasete atılmaya veya anılarını yazmaya çalışmıştı. Öte yandan yargılamayı yapanlar da başka ülkelerin yargıçlarıydı.

Savaştan sonra 12 yıllık bir hüküm süren Adolf Hitler ve NSDAP’nin öyle üç beş on kişiden oluşmadığı çok net bilinmesine rağmen çok önemli bakanlıklardaki Nazilerin rahatlıkla görevlerine devam ettikleri biliniyor. Örneğin Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki memurların çok büyük bir kısmı görevlerine kaldıkları yerden devam ederken, yüzlercesi siyasette yer almıştı. Hatta birçoğu eyalet ve federal düzeyde parlamentolara girmeyi başarmıştı. Nazi üyesi ve savaş esnasında teğmen rütbesinde olan Karl Carstens da bunlardan biriydi. En küçük bir ‘yasadışı örgüt’ sempatizanlığının dahi en sert cezalandırıldığı Almanya’da Carstens, 1973-1979 arasında Federal Meclis başkanı, 1984’e kadar ise 5 yıl cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Bunun örnekleri yüzlerle ifade edilirken, işlediği insanlık suçları Yahudi Soykırımı’yla sınırlı olmayan bir partinin üyelerinin her alanda güçlendiği bir toplumda ‘hafızadan’ ve ‘tarihin tekerrür etmemesini’ istemek biraz gayri-ciddi duruyor.

AUSCHWITZ DAVALARI 17 YIL SONRA BAŞLAYABİLMİŞTİ

1945’te ortaya çıktığında çevresinde yaşayan Almanların dahi görmediklerini iddia ettikleri Auschwitz Toplama Kampı’nda işlenen insanlık suçlarının sorumlularının yargılanması için on yıllar gerekmişti. Katledilen 6 milyon Yahudi'den 1 milyon kadarının yaşamını yitirdiği kampın sorumluları veya katliamlarda yer alanların yargılanmasının önündeki engellerden biri de bizzat yargı mensuplarının geçmişiydi.

1949’da Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) olarak kurulan Batı Almanya’daki yargı mensubu hâkim ve savcılar ile Adalet bakanlığı çalışanlarının önemli bir kısmı Hitler’in yenildiği 1945’te de işbaşında olan isimlerdi. Birçoğu Nazilerin emirlerini gönüllü olarak yerine getiren bu ‘hukuk insanlarının’ Nazilerin insanlık suçlarını açığa çıkarmakta pek gönüllü davranmayacakları aşikardı.

O döneme ait elde edilen bilgiler, 1940-1945 arası süreçte 8 bin 200 kadar Nazi yapılanması içindeki SS (Schutzstaffel) üyesinin Auschwitz’de görev aldığını gösteriyor. Bu kişilerden 6 bin 500 kadarı savaşın bitiminde halen hayatta iken, sadece 800 kadarı yargı önüne çıkarıldı.

Ayrıca çoğu Almanya’dan ziyade Kızıl Ordu tarafından kurtarılan Polonya’da savaştan sonra kurulan sosyalist yönetimin oluşturduğu mahkemelerde yargılandı. Polonya’da yargılananların sayısı 650 iken, bu kişiler arasında Auschwitz I adlı kampın komutanı Rudolf Höß de vardı. Höß Mart 1947’de idama mahkûm edilirken, kampta yetkili veya görevli olan 40 SS üyesinin yargılandığı Aralık 1947’deki davada 20 SS üyesi idama mahkûm edildi.

Auschwitz suçlularının yargılanmamasına yönelik bilinçli tutum, dönemin sosyalizmle yönetilen Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) yönetiminin yanı sıra Avusturya’da da devam etmişti. Öyleki 1950’lerin sonuna kadar BRD’de yargılananların sayısı 35 SS üyesi kamp görevlisinin de aralarında olduğu 42 kişiyle sınırlıydı.

SKANDALLAR ORTAYA ÇIKMASA OLANLAR DA YARGILANMAYACAKTI

Bu dönemde Nazilerin işlediği savaş suçlarını açığa çıkarmakla görevli ‘Nasyonal Sosyalist İnsanlık Suçlarını Yargılama amaçlı Eyalet Adalet İdareleri Merkezi’ ancak 1 Aralık 1958’de çalışmaya başlamıştı. Bu adımın atılmasına neden olan ise, Tilsit Komandoları olarak bilinen bir timin Ulm şehrindeki yargılamalarının sonucunda Nazilerin birçok toplama kampındaki benzeri yapılanmaların olduğunun açığa çıkması olmuştu.

Aslen Yahudi olan ve 1956 ile evinde şaibeli bir biçimde öldüğü 1968 yılına kadar Hessen Eyaleti Genel Savcısı olan Fritz Bauer tarafından ortaya çıkarılan dokümanlar sayesinde 1963’te Frankfurt’taki Birinci Auschwitz Davası başlayabilmişti. Bauer’in o dönemler eski Nazi suçlularını arayan İsrail yetkilileriyle yaptığı çalışmaların da katkısıyla ele geçirdiği belgelerde, Auschwitz’deki SS üyelerinin Yahudileri nasıl öldürdükleri ortaya çıkmıştı.

Ancak aradan geçen 20 yıla yakın sürede sanıkların soykırım suçunu bizzat işlediklerini ispatlamak artık neredeyse imkânsız hale gelmişti. 1965’te sonlanan ve 360 kadar tanığın dinlendiği davanın sonucunda 6 sanığa ömür boyu, 10 sanığa ise 3,5 ile 14 yıl arası hapis cezaları verilmişti. Bazı sanıklar ise tahliye edilmişti.

TRAJİKOMİK YARGILAMALAR

Bu tür yargılamalara rağmen o dönemin Alman yargı mensuplarının temel hedefi olan yargılamaları geciktirme taktiği sayesinde sadece Auschwitz değil, Nazilerin milyonlarca insanı katlettiği toplama kamplarında suç işleyen binlerce SS üyesi ‘rahat bir ömür’ yaşadılar. Kiminin ömür boyu hiçbir şekilde kapısı dahi çalınmazken, özellikle 2000’li ve 2010’lu yıllarda kamuoyunun da baskısıyla trajikomik yargılamalar yapıldı.

Ancak artık bu kişilerin çoğu 90’lı yaşlardaydı ve birçoğu ya yargılamaların sonuna gelinmeden öldü ya da çok kısa bir hapis hayatından sonra öldüler. 2018’de yargılanan ve Stutthof Toplama Kampı’nda 18-20 yaşları arasında iken gardiyanlık yapan bir eski Nazi, artık 94 yaşındaydı. O dönem 21 yaşın altında olduğu için Çocuk Mahkemesi’nde yargılanan Johann R. adlı eski Nazi, savaş sırasında 110 bin kişinin getirildiği ve en az 65 bininin gaz odalarında veya kurşunlanarak katledildiği kamptaki insanlık suçlarından haberdar olmadığını iddia etmekle yetinmişti.

5 YIL CEZA ALDI, TEMYİZDEYKEN ÖLDÜ

Treblinka Toplama Kampı’ndaki işlediği suçlarla bilinen ve tutsak Yahudilerce ‘Korkunç İvan’ lakabı verilen İvan Demjanjuk adlı Ukrayna asıllı eski Nazi de bunlardan biriydi. Savaş sonrasında sığındığı ABD’den İsrail’in talebiyle 1986’da iade edilen Demjanjuk, ömür boyu hapse mahkûm edildi. Ancak sonrasında bu karar temyizde bozuldu ve Demjanjuk 7 yıllık tutukluluktan sonra ABD’ye geri dönmeyi başardı.

2000’li yıllarda ABD’de yeniden yargılanmaya başlanan Demjanjuk, 2006’da vatandaşlığının geri alınması sonrasında Ukrayna’ya iade edilmesine karar verildi ancak karar uygulanmadı. 2008’de ise Alman yargısı, 200 bini aşkın kişinin katledildiği Sobibor Toplama Kampı’ndaki suçlara ortaklığı nedeniyle Demjanjuk’un iadesini istedi.

2009’da Münih’te başlayan yargılamada Demjanjuk’un kamptaki 27 bin 900 Yahudinin katliamına katkıda bulunduğu vurgulandı. 2011’de sadece 5 yıl hapis cezası alan Demjanjuk, ‘yaşının ilerlemiş olması’ ve ‘vatansız olduğu için Almanya’yı terk ederek adaletten kaçamayacağı’ gibi gerekçelerle 2 yıl hapis yattıktan sonra serbest kaldı. Demjanjuk, kararı temyiz etmek için yaptığı başvuru görüşülmeden 2012 yılında, 91 yaşında iken ölmüştü.

Demjanjuk ve benzeri birçok eski Nazinin yargılandığı davalarda artık 90’larını aşmış bireyleri yargılamanın sadece ‘görüntüyü kurtarma’ amaçlı olduğu anlaşılmıştı.

SUÇLARI AÇIĞA ÇIKARMAKTA ÖRNEK BİR AKTİVİST

1950-1960’lı yıllarda yargıdaki Nazilere karşı mücadelesiyle bilinen aktivist Reinhard Strecker, dönemin birçok sosyalist, liberal veya daha başka siyasi gençlik hareketleriyle birlikte eski Nazi ‘özel mahkemelerine’ ait belgeleri ortaya çıkarmıştı. Savaş sonrasında gittiği Fransa’dan hukukçu olan ailesinin talebiyle geri dönen Strecker, geçtiğimiz yıl verdiği bir röportajda, “Eğer Almanya’da yaşayacaksam, bir şeyleri değiştirmeliydim” demişti. Strecker, Almanya’ya döndüğünde binlerce eski Nazi hakiminin halen görevde olduğunu görmesi üzerine buna karşı mücadele etmeye başladığını söylemişti.

Reinhard Strecker ve birlikte mücadele ettiği öğrencilerin çabalarıyla 1959’dan itibaren savaş döneminde görev alan hakimlerin yaptıkları yargılamalara dair belgeler Almanya ve birçok ülkede sergilenmişti. Ulusal ve uluslararası basında ses getiren sergilerin yanı sıra düzenlenen birçok dilekçe kampanyası sayesinde dönemin Başbakanı Konrad Adenauer adım atmak zorunda kalmıştı. 1961’de çıkarılan yeni Hakimler Yasası’yla da birçok eski Nazi hakiminin emekliye ayrılmasının önü ‘kokusuz’ bir biçimde sağlanmıştı.

“NAZİZMİN SUÇ TARİHİ OLDUĞUNU KAVRATMAK AÇISINDAN İYİ”

Yine son yıllardaki 90’lık Nazilerin konu olduğu yargılamalarla belki de geçte olsa Yahudi Soykırımı’nda yer alanların kaçamayacağı, er geç yargılanacağı mesajı verilmiş oldu. Belki de soykırım suçunun günümüz nesilleri tarafından unutulmaması açısından iyi niyetli olarak bakıldığında anlamlı olabilir. Ancak gerçek olan şey: eski Nazilerin hakim olduğu BRD yargısının geciktirdiği yargılamalar sayesinde binlerce hatta on binlerce katil ‘demokratik sistemdeki iyi vatandaşlar’ olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdi.

Reinhard Strecker ise, tüm olumsuzluklarına rağmen Nazi döneminin bitmek bilmeyen bir insanlık suçu tarihi olduğunun insanlar tarafından kavranmasını sağladıkları görüşünde. Geçtiğimiz yıl DW Online’a konuşan Strecker, savaşın bitmesiyle insanların aslında sadece yenildiklerini düşündüğünü ve insanlık suçlarının kendisinin de içerisinde olduğu aktivistlerin de katkılarıyla topluma net gösterilebildiğine işaret ediyor. Strecker, “Oysa 1945’te bu düşüncelerimde yapa yalnızdım” diyerek, gecikmiş de olsa öncülük ettikleri yargılamaların önemine dikkat çekiyor.