Köln’de ‘Şêx Seîd’ mitingi: 100 yıllık direniş kesintisiz sürüyor
Kürt halkının 1925’te Şêx Seîd öncülüğünde gerçekleştirdiği ayaklanmanın 100. yıldönümü dolayısıyla Almanya’nın Köln kentinde kitlesel bir miting düzenlendi.
Kürt halkının 1925’te Şêx Seîd öncülüğünde gerçekleştirdiği ayaklanmanın 100. yıldönümü dolayısıyla Almanya’nın Köln kentinde kitlesel bir miting düzenlendi.
KNK, Civaka Îslamiya Kurdistan (CÎK) ve Kürt Enstitüleri öncülüğünde organize edilen miting, Heumarkt Meydanı’nda gerçekleştirildi.
Mitinge katılanlar Şêx Seîd ve 47 arkadaşıyla birlikte Kürt direniş tarihinin öncü isimlerini anarken, Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesinin kesintisiz devam ettiği mesajını verdi.
DİRENİŞ GELENEĞİ
Mitingde Şêx Seîd, Xalit Begê Cibrî, Seyit Abdulkadir ve Yusuf Ziya gibi isimlerin posterleri taşınırken, direnişin sembolü olan sözler ve bayraklarla meydan süslendi.
Önder Apo’nun yürüttüğü mücadelenin bu tarihi direniş çizgisinin güncel devamı olduğu vurgulandı. KNK Eş Başkanı Ahmet Karamus konuşmasında, 1925 ayaklanmasının Kemalist inkâra ve Lozan Antlaşması’na karşı bir halk isyanı olduğunu belirterek, “Önder Apo’nun başlattığı sürecin Kürt halkının geleceğini şekillendireceğini” vurguladı.
‘TORUNLARIMIZ İNTİKAMIMIZI ALACAK’
CÎK Başkanı Mele Şevket Çakır, Şêx Seîd’in “Torunlarımız intikamımızı alacak” sözünün bugün Kürt halkının mücadele saflarında karşılık bulduğunu ifade etti. Çakır, Kürt halkının yüz yıldır direndiğini, artık kandırılmayacağını ve mücadelenin Özgürlük Hareketi ile sürdüğünü belirtti.
DİRENİŞİN DEVAMI VE FİNALİ
KCDK-E Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt, Kürt kadınlarının bu mücadelede önemli bir direniş mirası bıraktığını belirterek, “Önder Apo’nun başlattığı mücadele, demokratik ve özgür bir toplum yaratma hedefiyle bu direnişin devamı ve finalidir. Önder Apo, bu tarihsel gerçeklikten ders çıkararak, yeni bir paradigmayla kimliğini sahiplenerek mücadeleyi sürdürüyor” dedi.
‘HALK OLARAK BAŞIMIZ DİK’
PÎK Genel Başkanı Hikmet Serbilind, “Halk olarak başımız dik; Kürt halkı yaşadığı her yerde önderlerinin idamlarının protesto etmek ve mücadelelerini onurlandırmak için alanlardadır” diye konuştu.
Şêx Seîd torunu Hasan Basri Fırat, mitingde katılımcılara teşekkür ederek, 1925 Serhildanını tarihçesi ve Şêx Seid ve arkadaşlarının mücadele anısının tarihsel bağlamında değerlendirmelerde bulundu.
ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SÜRECEK
Siyasetçi İdris Baluken de mitingde yaptığı konuşmada “Toplumsal hafızayı bastırmak istediler. Kürt halkı bu mücadele sahip çıktı ve bugün bu zulmün hesabını soracaktır” dedi.
Baluken, Kürt halkının yüzyıllık hafızasını koruduğunu ve Önder Apo’nun stratejik öngörüsüyle Kürt sorununun çözümü için yeni bir sürecin başlatıldığını belirtti. Baluken, bu sürecin başarıyla sonuçlanması için devletin sorumluluklarını yerine getirmesi ve anayasal değişimin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
MÜZİK DİNLETİSİ
Etkinlikte sanatçılar Hozan Aydın ve Dengbêj Maruf, Şêx Seîd ve arkadaşlarının anısına ezgiler seslendirdi. Miting, direnişin simgelerini toplumsal hafızada canlı tutma çağrısıyla sona erdi.
BRÜKSEL KONFERANSININ SONUÇ BİLDİRGESİ
Miting alanında 27-28 Haziran tarihlerinde Belçika’nın Başkenti Brüksel’de iki gün süren “Şêx Seîd ve Azadî Cemiyeti: Tarih, Hafıza ve Kolektif İtiraz” uluslararası konferansın sonuç bildirgesi, katılımcıların önerileri ışığında, yeniden düzenlenerek, miting alanında okundu.
Sonuç bildirgesi şöyle:
Bugün burada, Şêx Seîd ve 47 arkadaşının 1925 yılında idam edilmesinin 100. yıldönümünde, yalnızca onların aziz hatıralarını anmak için değil; aynı zamanda yüz yıldır devam eden tarihsel bir adaletsizlikle yüzleşmek ve toplumsal hafızayı diri tutmak amacıyla bir araya geldik. 1925 Kürt isyanı, geçmişte yaşanıp kapanmış bir olay değil; bugün de farklı biçimlerde süren bir hakikat, adalet ve bellek meselesidir.
Bu vesileyle kamuoyuna ve yetkili makamlara aşağıdaki değerlendirme ve çağrılarımızı iletmek istiyoruz:
Şêx Seîd ve 47 arkadaşının infazlarının ardından mezar yerlerinin bugüne kadar açıklanmamış olması, sadece aileleri ve Kürt halkı için değil; aynı zamanda insan hakları normları ve toplumsal vicdan açısından da ciddi bir adaletsizliktir. Bir mezarın olmaması, ölenin yok sayılması anlamına gelir. Naaşların akıbetinin bilinmemesi, kolektif yas, anma ve hatırlama haklarının ihlalidir.
Mezarların gizli tutulması sadece fiziki bir eksiklik değil; aynı zamanda toplumsal hafızanın bastırılması, mekânsal egemenliğin sağlanması ve bir halkın yas hakkının inkâr edilmesidir. Tarihsel şahsiyetlerin mezarsızlaştırılması, onları itibarsızlaştırarak kolektif hafızadan silme çabasının bir parçasıdır. Bu nedenle, kayıp mezarlar meselesi, Kürt halkının adalet ve tanınma mücadelesinde temel ve öncelikli bir talep olarak varlığını sürdürmektedir.
Devletin arşivlerinde bu mezarlara dair bilgi bulunduğu halde, bir asırdır hiçbir resmi açıklama yapılmamış olması, geçmişle yüzleşme ve demokratik olgunluk konusundaki eksikliği gözler önüne sermektedir. Mezar yerlerinin tespiti, bilimsel kimliklendirme süreçlerinin işletilmesi ve naaşların ailelerine iadesi, hem insani hem etik bir yükümlülüktür.
Bu uygulama yalnızca Şêx Seîd ve arkadaşlarıyla sınırlı değildir:
- 1930 Zilan ve 1935 Sason katliamlarında hayatını kaybedenler isimsiz toplu mezarlara gömülmüştür.
- 1937 Dersim katliamından sonra idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri hâlâ bilinmemektedir.
- 1960’ta sürgünde hayatını kaybeden Seîd-i Kürdî’nin vasiyetine rağmen Bitlis’e defnine izin verilmemiş, mezarının yeri bugüne kadar gizli tutulmuştur.
Bu örnekler, hafızanın sistematik olarak silinmesini hedefleyen, süreklilik arz eden bir devlet politikasının varlığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Kürt halkıyla kalıcı ve adil bir barış inşa edebilmesinin yolu, geçmişin travmalarıyla açık bir yüzleşmeden geçmektedir. Mezarların gizlenmesi, tarihsel kişiliklerin şeytanlaştırılması ve anılarına yönelik inkârcı yaklaşımlar, toplumsal barışın önündeki en büyük engellerdendir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ilgili kurumları şu adımları atmaya çağırıyoruz:
- Şêx Seîd, Xalid Begê Cibrî, Seyid Rıza, Seyit Abdulkadir Nehri, Şêx Şerif, Yusuf Ziya, Reşoyê Silo, Şêx Resûl, Biroyê Heskê Têlî, Şêx Zahir, Seîd-i Kürdî ve diğer dava arkadaşlarının mezar yerlerini açıklayın; cenazelerini ailelerine iade edin; bu konuda şeffaflık sağlayarak toplumsal yüzleşmenin önünü açın.
- Bu şahsiyetlere yönelik resmi söylemdeki düşmanlaştırıcı, aşağılayıcı ve itibarsızlaştırıcı dil terk edilmeli; eğitim müfredatları ve resmi tarih anlatıları yeniden düzenlenmelidir.
- Hakikatin ortaya çıkmasını, adaletin sağlanmasını ve toplumsal barışın kurumsallaşmasını mümkün kılacak şeffaf ve bağımsız mekanizmalar oluşturulmalıdır. Devlet arşivleri eksiksiz biçimde kamuoyuna açılmalıdır.
Bir asırdır süren inkâr, imha ve bastırma politikalarının ardından Kürt halkının özgürlük mücadelesi, bugün müzakere zeminine taşınmış durumdadır. Sayın Abdullah Öcalan’ın 52 yıldır sürdürdüğü siyasal mücadele, bu dönemin barış arayışına güçlü bir zemin sunmaktadır. Türkiye devleti, bu tarihsel fırsatı heba etmemeli; Kürt halkının hakikatini ve haklarını tanıma yönünde cesur adımlar atmalıdır.
Unutulmamalıdır ki:
Gerçek barış sadece silahların susmasıyla değil; yaşayanların haklarının güvence altına alınmasıyla, ölülerin ise onurlu bir şekilde defnedilmesiyle mümkündür.
Şêx Seîd ve arkadaşlarının kayıp mezarları, Kürt halkının bastırılmak istenen hafızasının ve inkâr edilen tarihinin simgesidir.
Ancak mezarlar kaybolsa da hafıza susmaz; tarih örtülse de adalet talebi asla sönmez.
Ve bilinmelidir ki:
Eğer Türkiye devleti gerçekten Kürtlerle barışmak istiyorsa, belki de atması gereken ilk adım, ölülerimizin naaşlarını iade etmek ve onlara layık oldukları saygıyı göstermektir.
Ölülerine saygı gösterilmeyen bir halkla yaşayan bir barış inşa edilemez.”