Barış Akademisyenleri Strasbourg’da: Barış için destekliyoruz

AKP faşizminin savaş politikalarını 2016’da yayınladıkları bildiriyle kesin bir şekilde reddeden Barış Akademisyenleri’nden bir grup, Fransa’nın Strasbourg şehrinde devam eden açlık grevine destek ziyaretinde bulundu.

Barış Akademisyenlerinden Engin Sustam, Eren Can, Selim Eskiizmirliler ve Çetin Gürer’den oluşan grubun ziyaretinde, ‘ahlaki sorumluluk’ alarak tecride karşı mücadeleye karşı durmanın önemine vurgu yapıldı.

“GECİKMEYE FIRSAT VERMEDEN ELİMİZDEN GELEN HERŞEYİ YAPMALIYIZ”

Ziyarette konuşan Barış Akademisyeni Selim Eskiizmirliler, Öcalan’a uygulanan tecridin Türkiye’deki siyasal tutuklulara uygulanan tecridin ‘kristalize olduğu, sembole dönüşmüş’ hali olduğunu söyledi.

Buna karşı sessizliğin ancak açlık grevleriyle kırıldığını belirten Eskiizmirliler, açlık grevine katılamayanların da görevleri olduğunu hatırlattı.

Eskiizmirliler, “Biz, faşist diktatörlüğe, Erdoğan faşizmine bir yoldaşımızın saçının bile feda edilmesini istemiyorsak, o zaman bu sürece destek vererek, bu açlık grevlerinin herhangi bir ölümle sonuçlanmaması için tüm desteğimizi, yapabileceğimiz bütün emeği bu sürece katmamız gerektiğini ifade etmek için buraya geldim” dedi.

Açlık grevlerinin son direnme eylemi olarak görülmesini isteyen Eskiizmirliler, bunun geçmişte Türkiye, İngiltere ve Almanya’da örneklerinin olduğunu hatırlattı. “Şimdi bunun yeni bir örneğine tanıklık ediyoruz” diyen Barış akademisyeni, tüm kesimlerin ‘hiçbir gecikmeye fırsat vermeden’ ellerinden gelen herşeyi yapması gerektiği çağrısı yaptı.

2016 yılında açlık grevine giren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylemini atıfta bulunan Selim Eskiizmirliler, “Biz de Barış Akademisyenleri olarak o arkadaşların yanında nasıl yer aldıysak, Türkiye’deki tüm siyasal tutukluların üzerindeki baskıların sembolü haline gelmiş Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasına yönelik Leyla Güven arkadaşımızın başlattığı ve Avrupa’daki diğer yoldaşlarımızın, diğer devrimcilerin katıldığı bu sürece tüm desteğimizi belirtmek için buradayız” diye ekledi.

“TALEPLERİNİZ İNSANLIĞIN TALEPLERİDİR”

“Sizin talepleriniz insanlığın talepleridir herşeyden önce. Barış içerisinde özgürce yaşam talebidir” diyen akademisyen Eren Can, bu talepler etrafında birleşerek zafere ulaşabilecek bir noktada olunduğunu vurguladı. 40 yılı aşan bir halk hareketinin, bir direnişin söz konusu olduğunu dile getiren Can, devrimci-demokratik kesimlerin birlik olarak bugünkü zorlu dönemi aşabileceğine olan inancını paylaştı.

GÜRER: HALA DİRENEBİLME İRADESİNİN OLDUĞUNU GÖSTERİYOR

Strasbourg’a gelen akademisyenler arasında yer alan Çetin Gürer ise, barış konusunda ahlaki bir tavır koymanın önemine dikkat çektiği konuşmasında, Leyla Güven’in başlattığı ve süren bir direnişin olduğunu dile getirdi.

Türkiye’deki yok edici faşizm koşullarına rağmen ‘hala direnebilme gücüne sahip bir iradenin olmasının’ önemine işaret eden Gürer, “Bu faşizmin irademizi ele geçirmeye muktedir olmadığını bizlere apaçık bir biçimde gösteriyor” dedi.

“Direnebiliyorsak halen irade sahibiyizdir. Yani Leyla Güven bize bunu gösteriyor” diyen Gürer şunları ekledi: “Direndiğimiz ölçüde irademizi koruyabileceğiz, onurumuzu koruyabileceğiz. Direndiğimiz ölçüde biz gelecek için tasavvur ettiğimiz barışı inşa etme noktasında adımlar atabileceğiz.”

Yaşamı savunmak adına açlık grevinin duyulabilmesi ve kamuoyu nezdinde bir karşılığının olabilmesi için Strasbourg’a gelerek eylemcilere desteklerini sunduklarını söyleyen Çetin Gürer, eyleme desteğinin ahlaki bir sorumluluk gereği olduğunun bilincinde bir akademisyen olarak Strasbourg’da olduğunun altını çizdi. Gürer, bu anlamıyla akademisyenlere görevler düştüğünü söyledi.

Demokrasinin ve barışın Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında yerleşmesinin ön koşullarından birinin Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümü olduğunu ifade eden Çetin Gürer, çözüm yolunun da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan geçtiği gerçeğine işaret etti. Bunun da ancak Öcalan’ın tecrit koşullarının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceğini söyleyen Gürer, Öcalan’ın 20 yıldır süren ağır tecrit koşullarının ortadan kaldırılması gerektiğini dile getirdi.

Gürer, barışla bağlantılı olan tecridin sonlandırılmasının ise ancak mücadele ile mümkün olduğunu da sözlerine ekledi.

“SON ÇARE DEĞİL, İLK VE ÖNEMLİ DİRENİŞ”

Akademisyenlerden Engin Sustam, Kürdistan’daki savaşa karşı barışın inşacısı olan Öcalan’a yönelik tecride karşı politik bir duruş olması nedeniyle açlık grevine destek verdiğini söyledi. Kendilerinin barışın inşasını isteyen politik duruşu destekledikleri için bugün sürgünde olduklarını hatırlatan Sustam, Leyla Güven’in şahsında hem Kürdistan’daki direnişi hem de Türkiye’deki demokratların, devrimcilerin, solun ve HDP’nin direnişinin desteklendiğini vurguladı.

Kendilerinin bu mücadelede taraf olduğunu söyleyen Sustam, geçmişte cezaevlerinde yaşanan açlık grevi direnişlerine dikkat çekti. Sustam, geçmiş direniş deneyimleri ışığında açlık grevlerinin ‘son çare olmadığını’ da dile getirdi. Açlık grevleri için “Belki de ilk ve önemli direnişlerden olduğuna inanıyorum” diyen Sustam, herkesin elinden geldiğince açlık grevi direnişinin yayılması için çaba sarfetmesi çağrısını yaptı.

KOÇ: AKADEMİSYENLERİN TUTUMU ÖNEMLİ

Tecride karşı her kesimin mücadele etmesi gereğine işaret eden Yüksel Koç, bu anlamda akademisyenlerin de desteğinin önemli olduğunu söyledi.

Öcalan’a yönelik tecridin aynı zamanda halklara uygulanan tecrit olduğunun altını çizen Koç, tecride karşı açlık grevlerinin de bunu kırmayı hedeflediğini söyledi. KCDK-E olarak eylemleriyle bugüne kadar verdikleri mücadelenin artık yetersiz geldiği özeleştirisini yapan Koç, buna karşı açlık grevleriyle cevap olma kararı aldıklarını belirtti.

Açlık grevlerinin verdiği mesajın artık milyonlara ve hatta tüm dünyaya ulaştığını söyleyen Koç, tecridin sonlandırılmasına yönelik çabaların aynı zamanda bir vicdan meselesi olduğunu vurguladı. Tecritle mücadele konusunda muhalif tüm aydın, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin desteğini istediklerini söyleyen Koç, direniş talebinin her yerde haykırılmasının önemli olduğunu dile getirdi. Koç, bu konuda akademisyenlerin de rol oynayabileceğini söyledi.

Tecride karşı açlık grevlerinde ölümler yaşanması halinde sonradan ‘ah vah etmenin’ fayda etmeyeceğini söyleyen Koç, bunun için şimdiden mücadele edilmesi çağrısında bulundu.