Brüksel kararı Almanya’ya nasıl yansır?

Belçika yargısının ”PKK terörist değil, savaşın tarafıdır” kararı Almanya’ya nasıl yansıyacak? Karar ardından nasıl bir yol izlenmeli? Almanya’da bu alanda çalışma yürüten hukukçular ve uzman isimler Yeni Özgür Politika gazetesine konuştu.

Kürtlere yönelik kriminalizasyon politikasının dayanağı olarak kullanılan PKK yasağı sürgünde yaşayan Kürtler için büyük bir tehdit ve mağduriyet oluşturuyor. Bu alanda 24 yıldır Kürtlere hukuki destek sunan Azadî Hukuk Bürosu’ndan Moni Morres, Alman yargısı Belçika kararını görmezlikten gelse de uzun vadede bunun mümkün olmadığını belirtiyor. ”Alman politika ve yargısı, Belçika kararının Almanya ile hiçbir ilgisi olmadığını savunabilir ancak bunun uzun vadede başarılı olamayacağını düşünüyorum” diyen Morres, aktif eylemlerle siyasetçiler üzerinde bir baskı oluşturulmasının önemine de vurgu yapıyor. ”1996’dan bu yana PKK yasağının kaldırılmasını talep eden bizler, bunu daha da güçlendirmeliyiz. Sorunlar siyasi temelde çözülmeli; yargıyla değil. Bu kapsamda 10 Aralık 2019’da 2. Welt Saat ve Saarland Göçmen Meclisi tarafından Facebook üzeri PKK yasağına karşı başlatılan kampanyaya da destek verilmeli” çağrısında bulunuyor. Morres’in değerlendirmeleri şöyle:

Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtlere karşı on yıllardır devam eden kriminalizasyonun karşısında böyle bir karar daha önce verilmemişti; özellikle de Almanya’da. Dolayısıyla bu kararı son derece önemli görüyorum. Bu karar, savunmanın ısrarlı ve sağlam temelli çalışması sonucunda gerçekleşti; onların rasyonel argümanlarını ve emeğini gözardı etmeyen mahkemelerin de bir adım attıklarını görmek gerekir.

Hukuki ve siyasal sonuçları nedir?

Öncelikle Belçika hükümeti bu kararın ciddiyetini görmeli ve karara saygı duyduğunu göstermeli. Karar sonrasında Belçika Dışişleri Bakanı Philippe Goffin’in ‘PKK terör örgütü kalmaya devam edecektir’ açıklaması kabul edilemez ve demokratik uygulama ile çelişiyor. Bu şekilde devam edemez. Eminim ileride bu kararı uyarlamanın nasıl olacağı yönünde tartışma süreci muhakkak olacaktır. Gerçek şu ki, bundan sonra Belçika’da PKK için yürütülen siyasi çalışmaları kimse yargılamayacak.

Kriminalizasyon politikasını nasıl etkiler?

Bu kararın Kürtler üzerinde olumlu bir etki oluşturduğu söylenebilir; artık ciddiye alındıkları, kendi görüşleri ve hedefleri olduğu, aktif siyaset yaptıkları görülüyor. Ancak, hükümetlerin çıkarları doğrultusunda nasıl yanlış politikalar yapabildikleri, ne kadar sert, isteksiz ve vurdumduymaz olabileceklerinin de farkındayız. Dolayısıyla özellikle demokratik çevrelerin görevi, harekete geçmektir. Böylece Kürt hareketi ve halk ile ilişkiler bir değişim yaşayabilir ve böylece gerçekten bir şeyleri değiştirebiliriz.

129 a/b davalarına nasıl yansır?

1993 yılında PKK yasağının hemen ardından Uluslararası Hukukçu Prof. Norman Paech’in Federal İçişleri Bakanlığı‘nın Kürt dernek ve örgütlerine karşı uyguladığı yasağa ilişkin bir uzman raporunu (Gutachten) kamuoyuyla paylaştığını hatırlatmak isterim. Paech’in Belçika Mahkemesi’nin verdiği kararda önemli bir emeği var. Paech’in raporundaki son sözler şu şekilde: “İçişleri Bakanının, kendi kaderini tayin etme hakkını dikkate almadığı ve kabul etmediği görülmeli. Kendi kaderini tayin etme, uluslararası hukukta temel prensiptir. Bu prensibin bir faturası olacaksa Kürtlerin direnişine değil, Kürt ve Türklerin barışçıl yaşamı ve uluslararası anlayışa uymayan Türk hükümeti ve ordusuna kesilmeli.”

Hukukçular nasıl bir yol izlemeli?

Avukatlar, Belçika Mahkemesi’nin 8 Mart 2019’da verdiği ”PKK savaşın bir tarafıdır” kararını Almanya’da referans aldılar. Ancak o dönem henüz karar onaylanmadığı için yargı bu kararı çok da ciddiye almadı. Öte yandan uluslararası hukuk düzenlemeleri, avukatların yıllarca yaptıkları savunmanın bir parçası oldu. Bu kapsamda Federal Yüksek Mahkemesi’nin 2013/2014 kararlarını hatırlatmak isterim. İnceleme sırasında, ilk §129b’den yargılamalarda, Federal Adalet Divanı tarafından uluslararası hukukun uygulanabilirliği ve Cenevre Sözleşmesi ek protokollerin baz alındığı tüm ifadeler yok sayıldı. Senato, Kürdistan’ın sömürge altında olmadığına kanaat getirdi; gerekçe olarak da Kürt bölgelerinin 1924 Lozan Anlaşması’na göre Türkiye’nin parçası olması gösterildi. Dolayısıyla Türk ordusunun Kürdistan’ı yasadışı işgali gözardı edildi. Brüksel kararının aksine, Kürtlerin direniş hakkı reddedildi.

Netleşen Brüksel kararıyla birlikte avukatlar, devam eden davalarda Brüksel kararını daha güçlü bir şekilde savunmalarına dahil edebilecek. Alman politika ve yargısı, Belçika kararının Almanya ile hiçbir ilgisi olmadığını savunabilir ancak bunun uzun vadede başarılı olamayacağını düşünüyorum. Ancak bu tek başına yetmeyecektir.

STÖ’ler neler yapmalı?

Sivil toplum güçleri farklı politik temellerde kesin bir tavır ve duruş sergilemeli. Aktif eylem ve baskıyla, siyasetçilerin Brüksel kararından bir sonuç çıkarması gerektiği vurgulanmalı. 1996’dan bu yana PKK yasağının kaldırılmasını talep eden bizler, bunu daha da güçlendirmeliyiz. Sorunlar siyasi temelde çözülmeli; yargıyla değil. Bu kapsamda 10 Aralık 2019’da 2. Welt Saat ve Saarland Göçmen Meclisi tarafından Facebook üzeri PKK yasağına karşı başlatılan kampanyaya da destek verilmeli.

AB ‘terör listesi’ne nasıl yansır?

Hollandalı bir kaç avukat, 2014’te Murat Karayılan ve Duran Kalkan adına, PKK’nin AB ’terör listesi’nden çıkarılması için dava açtı. Bu prosedür Adalet Divanı’nın 15 Kasım 2018’de aldığı bir kararla sona erdi. PKK’nin 2014-2017 dönemi için listede yasadışı olarak yer aldığı belirtildi. Düzenli olarak belirli aralıklarla yenilenen listeye itiraz edildi. Yargılama sürüyor, çok da bir şey değişmedi. Tam da bu nedenle, hukuki anlamda, PKK’nin ‘AB terör listesi’nden çıkarılması talebi ile Brüksel sonucu arasında bir bağlantı kurmamız gerekiyor.

Neredeyse 100 yıldır süren bu çatışmayı barışçıl ve adil bir şekilde sona erdirmek için siyasi bir çözümden başka alternatif yok. Polis ve ceza hukuku yöntemleri demokratik devletler tarafından kabul edilemez ve onur kırıcıdır.

AİHM’E DE BAŞVURULMALI

Anayasa Profesörü Dr. Norman Paech, Brüksel kararını Almanya’ya nasıl yansıyacağını değerlendirdi:

Avukatlar, mahkemeleri uluslararası hukuka ve Brüksel kararını dikkate almaya zorlamalılar. Kararı dikkate alan birkaç olumlu karar olduğunda Federal Mahkeme kararını yeniden gözden geçirecek ve PKK’den ‘terör’ etiketini kaldırma olasılığı artacaktır. Buna rağmen olumlu karar çıkmazsa avukatlar AİHM’e de başvurmalıdır.

“Brüksel kararı bugüne kadar PKK’yle ilgili olan tartışmalarda eskiyi aşan bir adımdır. Sadece AB ve ABD, PKK’yi ‘terörist’ olarak diskrimine ediyor. Bunun amacı da PKK’yi hukuk sistemi dışına itip, bütün yol ve yol yöntemlerle siyasi ve hukuki ona karşı mücadele edebilmek. Bu şekilde hiç kimse artık PKK’nin ‘terörist’ karekterini ispat zorunda değildi; ‘terör örgütleri listesi’ne alması yeterliydi.

LİSTEYE ALMAK PEK ÇOK ŞEYİ KOLAYLAŞTIRDI

PKK üye ve sempatizanlarını yargılamak ve tutuklamak kolaylaştı,

PKK ve lideri Abdullah Öcalan ile Türk hükümeti arasında siyasi ve barışçıl çözüm süreci önünde engel oldu,

Türkiye’deki barış sürecinde Kürt temsilcileri ile görüşmeler önünde engel teşkil etti.

PKK’yi ”siyasi örgüt” olarak tanımlayan İsviçre ne yazık ki diğer Avrupa ülkelerine örnek olamadı. Brüksel kararının Belçika sınırlarının ötesinde siyasi etkiye sahip olup olamayacağı ise merak konusu.

Esasen Belçika mahkemesinin argümanları, benim 1994’te PKK yasağına karşı Berlin’deki Federal İdare Mahkemesi’nde yaptığım savunmanın aynısı. O dönem Afrika’daki sömürgeci ülkeler İspanya ve Portekiz’e karşı verilen özgürlük mücadelelerine atıfta bulundum.

1974’ten beri, uluslararası hukuk çoğunlukla kanlı savaşlarla bağımsızlığını eski kolonyal güçlerden kazanan, sonradan BM’ye alınan devletlerin tesiriyle değiştirildi; öyle ki sömürge halkların şiddet yoluyla mücadeleleri de meşru bir direniş yöntemi olarak kabul edildi.

Dolayısıyla PKK’nin verdiği uluslararası savaş, ulusal ceza hukuku çerçevesinde değil uluslararası hukuk çerçevesinde görülmesi gereken haklı bir savaştır. Brüksel Mahkemesi de bu şekilde yorumladı. O dönem Federal İdare Mahkemesi, buna uymadı ve PKK yasağını kaldırmadı. Böylece ceza mahkemeleri de Federal Mahkeme’nin kararına uydu.

STUTGART, KARARI GÖRMEZDEN GELDİ

O zamandan bu yana, tüm ceza mahkemeleri PKK’nin ‘terör örgütü’ olduğu iddiasına göre kararını verdi. Örneğin; yakın zamanda Stuttgart mahkemesine yargılanan Salih K., Ceza Kanunu’nun (terör örgütüne üyelik) 129b maddesine istinaden PKK üyeliği suçlamasıyla hüküm giydi.

Avukatlar tarafından uluslararası hukuk sorunlarına ilişkin sunum yapmak için bilirkişi sıfatıyla duruşmaya davet edildim. Ancak mahkeme bu talebi iki kez reddetti. Halbuki Belçika mahkemesinin kararının Almanca çevirisi yerel mahkemenin elindeydi. Fakat hakimler bu kararı tartışmak ve dikkate almak için hiçbir adım atmadı. Dolayısıyla, bu kararın Alman yargısı üzerinde herhangi bir etkisi olup olmayacağı konusunda hala şüpheliyim.

Politik olarak, karar bir ya da iki politikacıyı düşünmeye itebilir, ancak farklı bir fikre yol açacağını düşünmüyorum. Erdoğan’ın ordusu Suriye sınırını geçtiğinde ve Efrîn’i uluslararası hukuka aykırı biçide işgal ettiğinde, Federal Meclis’te PKK yasağının yeniden gözden geçirilmesi yönünde öneriler gelişti. Ancak sonuç olarak hiçbir şey olmadı, NATO ortağı Türkiye’nin Arap dünyasındaki bir karakol olması ve mülteciler önünde bir kale olması bunda etkili.

129 DAVALARI HÜKÜMET KARARI

Öte yandan PKK yasağını çürütmek için herhangi mahkeme kararına gerek yok. Çünkü PKK yasağı siyasidir ve Türk hükümetinin lehine verilen bir karardır. Aynı şekilde Almanya’da Kürtlere karşı süren skandal 129a/b davaları da federal hükümetinin kararıdır. Hükümet istese bu kararı geri çekebilir ama bunu Erdoğan’ın isteğiyle sürdürmeye devam ediyor.

Ancak Brüksel kararı avukatlara savunmalarında hukuki bir yardım sağlayacaktır. Mahkemeleri uluslararası hukuka ve bu kararı dikkate almaya zorlamalılar. Bazı yargıçlar bu argümanları illa ki görmezden gelecektir. Ancak kararı dikkate alan birkaç olumlu karar olduğunda Federal Mahkeme kararını yeniden gözden geçirecek ve PKK’den ‘terör’ etiketini kaldırma olasılığı artacaktır.

GEREKİRSE  AİHM'E GİDİLMELİ

Federal Mahkeme buna rağmen olumlu karar vermezse, avukatlar Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de (AİHM) başvurmalıdır. Bunun hukuki bir karar olmadığı, sadece siyasi karar olduğu da unutulmamalıdır. Toplum ve siyasi ayak PKK’nin karalanmaya çalışıldığını gördüğü ve kabul ettiği anda mahkeme kararları da değişecektir.

ALMAN HÜKÜMETİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ'Nİ DİKKATE ALMALI

Avukat Anna Busl ise, Belçika’da 10 yılı aşkın süre devam eden hukuk mücadelesinde yer alan meslektaşlarını kutlayarak, ”Öncelikle bu karar için zorlu bir mücadele veren meslektaşlarımı kutlarım; verdikleri emeğe kesinlikle değdi” dedi. Kararın hem hukuki hem de siyasal açıdan önemli bir kazanım olduğunun altını çizen Av. Busl, ”Politik olarak büyük bir başarı çünkü bir AB ülkesi PKK’nin ‘terör örgütü’ olmadığı sonucuna vardı. Hukuki açıdan da değerli bir karar. Alman hükümetinin görmezden geldiği, bir halkın kendi kaderini tayin hakkını gözeten Cenevre Sözleşmesi’nin dikkate alınması gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuştu.

”Kararla Almanya’nın 93’ten bu yana devam eden PKK yasağı da çürütülmüş olmuyor mu” sorumuza Avukat Busl şu yanıtı verdi: ”Birkaç kilometre ötede bir başka bir AB ülkesinin PKK’nin terör örgütü olmadığını belirtmesi ciddi bir mesele. Elbette bu, federal Alman makamlarının PKK yasağını kaldırdığı anlamına gelmiyor ancak absürt olan daha da belirginleşiyor. Başka bir AB ülkesinin en yüksek mahkemesi PKK’nin ‘terör örgütü’ olmadığını, savaşta bir taraf olduğunu söylüyor ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını görüyor. Federal hükümet de PKK yasağını ’demokrasiye’ dayandırıyor.”

Stuttgart Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde yargılanan Kürt siyasetçi Salih K.’nin avukatlığını da yapan Avukat Ana Busl, kararın 129 a/b davalarına doğrudan doğruya bir etkisi olmayacağını ifade ederek ”Savunma olarak bu kararı davalarda dile getireceğiz ve argümanlarımızı savunacağız; mahkeme kendiliğinden beraat vermeyecektir” dedi.