Burada olmak herkese nasip olmaz

Karar vermeden önce eşimle konuştum. O da çocuklar nedeniyle zorlanacağını söyledi. Ben de duygu ve düşüncelerimi ifade ettim. Sağolsun saygı duydu ve her daim yanımda olduğunu belirtti. O nedenle gözüm arkada değil ve burada olmaktan dolayı çok mutluyum.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecrite karşı Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan ve Strasbourg’da 53. gününe ulaşan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi devam ediyor. Eylemcilerden Ayvaz Ece yaşam hikayesini anlattı.

"1974 yılında Urfa’nın Halfeti ilçesinin Varna köyünde doğdum. Çocukluğum köyde geçti. Avrupa’ya gelene kadar hep köyde kaldım. 9 çocuklu bir ailenin 5. çocuğuyum. Fakir bir aileden geliyoruz. Evimizde iki oda vardı. Bir odada erzaklarımız vardı, diğer oda ise hem oturma, hem yatma odamızdı. 11 kişi bir odada kalıyorduk.

Aklımdan çıkmayan bir çocukluk anım var: 12 Eylül darbesi günler… Askerler tarafından köy basıldı. Sabah erkenden genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden herkesi muhtarın evine topladılar. Biz çocuklar da seyrediyorduk. Topladıkları insanları battaniyelere sardılar, sonra üstlerine su döktüler. Sonrasında da onları joplarla dövmeye başladılar. Bu görüntü hep aklımda.

MEVSİMLİK ÇOCUK İŞÇİ

Çocukluktan bu yana çalışıyorduk biz. Köyde bir tek ilkokul vardı. Bizim de başka bir yere gidip okuma gibi bir şansımız da, imkanımız da yoktu. O nedenle küçük yaşlardan itibaren birçok işte çalıştım. Yılda üç defa gurbete çıkıyorduk. Bütün evi toplar, kapıları kitlerdik. Önce kamyona eşyalarımızı doldurur, sonrasında bizler eşyaların üzerine oturur, yola çıkardık. Çukurova, Ege, Adana ve İzmir’e pamuk toplamaya gidiyorduk. Yazın da Konya’ya yonca yolmaya gidiyorduk.

Çocukluğum iyi geçiyordu, memnundum. Memnundum derken tabi evin en yaramaz çocuğuydum. Babam da  yaramazlık yapmayalım diye bizi dövüyordu. Kardeşlerim içinde de en çok dayan yiyen bendim. Ama evde de en çok beni seviyordu, öyle hissediyordum. O nedenle 13-14 yaşlarına gelene kadar da babamla aynı yatakta uyuyorduk.  20 yaşına kadar hayatım köyde geçti; mevsimlik gidiş, gelişlerimiz haricinde. Çalışmaya gittiğimiz zaman da seviniyorduk tabi çünkü dönüşte Bilecik’e uğrayacağız ve babam bize oradan bir şeyler alacaktı. Hep öyle olurdu çünkü. Bizlere birşeyler alacak dediğimiz de ya bir pantolon alacaktı ya da bir ayakkabı alacaktı. Babam 1991 yılında vefat etti, annem hala yaşıyor.

GELDİĞİMDEN BERİ ÇALIŞMALARDAYIM

Köydeki yaşantımız genellikle arkadaşlarla oynayarak geçiyordu. Kabilecilik de vardı, bazen aşağı-yukarı mahalle kavgaları da yapıyorduk. Hem kavga ediyor hem oyun oynuyorduk. Köyümüz Fırat’a yakın köyler arasında. Fırat’ı geçince Adıyaman’a geçmiş oluyorsun. Yazları işe gitmediğimiz zaman Fırat’ın kıyısına gider, zamanımızı orada geçirirdik.

Askerlik kağıdım gelmişti ve ben de Avrupa’ya çıkmak istedim hemen. Kısmet olmadı hemen çıkmak ve askere gitmek zorunda kaldım. Askerden 1996 yılında döndüm ve döner dönmez, Avrupa’ya çıkmaya karar verdim ve Avrupa’ya geldim. 2006 yılında Avrupa’da evlendim. Evlendiğimde 32 yaşındaydım ve bize göre biraz geç bir evlilikti tabi. Aslında ben evlilikten daha çok bir yol bulup, gitmek ve gerilla olmak istiyordum. Ama bir türlü yol bulamadım, gidemedim. 2005 yılında annemi buraya getirdim. Evlenmem için annem bana yalvardı. Ben de üzüldüm tabi ve sonunda annem beni ikna etti evlenmeye. 3 çocuğum var.  Her birinin de ikişer ismi var. Merd Leon, Adil Rojin, Rezan Deniz. İlk çocuğumun ismini Merd Leon koymamın sebebi var tabi. Merd Kürtçe bir isim ama Leon, Yunan ismidir. Yunan tarihine ilişkin bir kitap okurken Komutan Leon’dan çok bahsediliyordu. Leon, halkına, arkadaşlarına ihanet etmeyen, onları yalnız bırakmayan biri; ciddi ve cesur bir komutan. O zaman çok etkilenmiştim okuduklarımdan, bende çocuğumun ismini Leon koydum.

Avrupa’ya gelir gelmez başlamadım faaliyetlere. Önce partiyi tanıdım, Önder Apo’nun kitaplarını okudum. Daha sonra da Wuppertal’da çalışmalara başladım. Yıllardır da orada çalışmalar içerisinde yer alıyorum.

HERKESE NASİP OLMAZ

Şunu belirtmek isterim ki, biz iki Kürt bile kendi aramızda Kürtçe konuşamıyor, çekiniyorduk. Çünkü insanlar bize farklı bakıyorlardı, bunu biliyorduk. Kendimizi de doğru ifade edemiyorduk tabi. Önder Apo’nun mücadelesinden bu yana biz Kürtler her yerde Kürtçe konuşacak özgüvene kavuştuk, nerede olursak olalım Kürdüz diyebiliyoruz. Çünkü bu mücadelenin sonunda herkes Kürtleri tanımaya başladı ve bu da Önder Apo sayesinde oldu. 20 yıldır Önder Apo zindandadır ve biz Önderliğimize sahip çıkamıyoruz. Bir şeyler yapmaya çalışsak da zaman zaman yetmiyor ama. Ben bu konuda başkasını sorgulayacağıma önce kendimi sorgulayacağım. Ben ne yapıyorum ve ne yapabilirim diye düşünüyorum. Benim herkesten önce kendimi yargılamam lazım.

Evet, ne yapsak az, Önder Apo’nun borcu ödenmez, doğrudur. Önder Apo hepimiz için, hepimizin çocukları için mücadele yürütüyor. Önder Apo 70 yaşına giriyor ve cezaevinde 20. yılını tamamlıyor. Önder Apo’yu yalnız bırakmamamız lazım. Bu kendimize sahip çıkmak demektir. Biz kendimize sahip çıkmaz, kendimi tanıyamaz isek Önder Apo’yu tanıyamayız. Nereden geldiğimizi unutursak, O’nu anlayamayız. Şu an süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemimde bulunmak herkese nasip olmaz. Onurlu ve duygu yüklü bir duruş ve bu tarihi duruşa iradelerini yatıran yoldaşlarımı kutluyorum.

EYLEMDE OLMAKTAN MUTLUYUM

Burada olmak benim kararımdır. Kendim karar verdim ve hatta bazı arkadaşlar beni kararımdan vazgeçirmeye çalıştılar. Evlisin, 3 çocuğun var, çocukların küçük vazgeç, dediler. Bende kararımın kesin olduğunu söyledim onlara. Önderliğe olan borcumu bugün ödeyemezsem ne zaman ödeyebilirim dedim. Bu eylem benim için tarihi fırsat dedim. Karar vermeden önce eşimle konuştum. O da çocuklar nedeniyle zorlanacağını söyledi. Ben de duygu ve düşüncelerimi ifade ettim. Sağolsun saygı duydu ve her daim yanımda olduğunu belirtti. O nedenle gözüm arkada değil ve burada olmaktan, bu eylemin bir parçası olmaktan dolayı çok mutluyum.

Kaynak: Yeni Özgür Politika