Direnişteki amcaya mektup

Strasbourg’taki süresiz dönüşümsüz açlık grevinde 52 günü geride bırakan KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, hiç görmediği yeğeninden aldığı mektuba karşılık bir mektup kaleme aldı. Koç’un ve yeğeninin mektubunu olduğu gibi yayımlıyoruz…

Merhaba amca,

“Amcası açlık grevinde bir yeğen nasıl yazmalı bilmiyorum. Ama epeydir aklımda olan bu mektubu bu gece yazmazsam içim rahat etmeyecek. Ben seni hiç göremedim. T.C. topraklarında esaret içinde yaşayan biz ve gurbet topraklarda mücadele eden siz. Aramızda uçurumlar var amca siz güçlü, mücadele ruhunu içinde hiç dindirmeyenler ve biz maddiyatını kaybedeceğini düşünerek esir yaşayanlar. Bu Pazar sesinize ses, nefesinize nefes olmak için ailecek gideceğiz, gözün arkada kalmasın. Özellikle senin nefesine nefes olmak istedim. Bugün aldığım nefesin hepsini sana vermeyi diledim. Fotoğrafların videoların yazılan haberler, gelen insanlar, giden insanlar, sevenler, sevmeyenler, inanan inanmayan, kısacası herkes bir olmalı biliyoruz ve elimizden geleni yapıyoruz.

İnsanlar bencil, söyledikleri tek şey yurt dışında siyaset yapmak kolay, Türkiye’de izin vermezler. O zaman hapishanedeki yoldaşlarınız neden grevde? Peki bu onurlu duruşu başlatan Leyla Güven neden grevde? Dünyanın birçok yerinde insanlar neden grevde? Diyorlar ki ‘tutar içeri atarlar sizi’, atsınlar bizi. Mezun olup dedeme gittim 10 yıl sonra, mezarını kokladım. ‘Okudum, bitirdim, sözümü tuttum’ dedim. Koca bir burjuva çukurunun içinde olmak istemedim. Şimdi beni içeri atacaklarmış atsınlar, en azından ranzamın üstünde uzanır küçük çocukları hayal ederim. Dışarıda esir yaşamaktansa bunu tercih ederim inan ki. Soruyorlar sizin bedeninizi açlığa yatırmanız ne işe yarayacak diye. Elbet yarayacak inanıyorum. Hiçbir şey yapmasa da Yüksel Koç yeğenindeki korkuyu aldı götürdü.

Sesiniz sesiniz, nefesiniz nefesimiz

Bir yeğenin olarak yazıyorum sana; önce arkadaşlarına selamlar, sonra hiç tutmadığım o ellerinden öpüyorum. Bugün alamadığın, almakta zorlandığın nefes olmak isterdim. Ne kadar kişisel düşünmek istemesem de seni her gördüğümde kalbimde bir şeyler akıp gidiyor. Bütün yoldaşlarına, sizle mücadele eden, bedenini açlığa yatıranların tümüne selam olsun. Sesiniz sesimiz, nefesiniz nefesimiz. Biliyorum bizler yani Kürt halkı özgür ve rahat yaşasın diye bu yola baş koydunuz. Ben bunun bilincinde her daim senin arkanda çalışacağım. Sana kocaman sevgiler amca.

Bir kere görüntülü konuşmamızda ‘gözü yaşlı yeğenim’ dedin ya bana, belki sana normal geldi ama ben bir kuş olup uçup, senin yanına gelmek istedim. Siyahı hep giy amcam, beyaz önlüğünüzü amacınıza ulaşıp çıkarmanızı diliyorum. Ailesi gelemeyen yanında olamayan yoldaşlarına söyle, burada ruhum hepiniz için aynı duyguları besliyor. Mücadeleniz artık benim mücadelemdir. Ellerinden öperim.”

KOÇ'TAN YEĞENİNE CEVAP

“Tek tek, her biri ayrı biz güzelliktedir direnişçi yoldaşlarımın. Belki 28 yıldır özlemini duyduğum memleketimin duyguları ile tarif etmeye çalışsam daha iyi anlarsın.

Tüm açlık grevi direnişçileri Kısır Dağı’ndan daha yüce, Aras Nehri’nin bahar coşkusundan daha coşkulu, evler yaylaya çıktığından Hoçvan’dan (Ardahan’ın köyü) rengarenk açılan çiçekten daha güzel, ha birde sırtını rahat yaslayacağın Kars Kalesi’nden daha sağlam.”

***

Güzel yeğenim mektubunu aldım. Her satırını tekrar tekrar okudum. Senin kokunu, sevincini, duygunu yaşamak ve tanımak için; hiç görmediğim, sarılamadığım ve doya doya alnından öpemediğim, akıllı yeğenim. Açlık grevimizin 49. gününün bittiği 50. güne girdiğimiz bugün, saat 03.00 olmuş ve ben mektubunun her kelimesinde seni tanımaya, sarılmaya, anlamaya çalışıyorum ki, sana cevap yazabileyim.

Sevgili yeğenim

Senin ve cezaevlerindeki direnişçi yoldaşların mektubu, selamı, ruhumu ve bedenimi arındırarak her birinizin nefesi, yüreği, coşkusu oldu. Biz birbirimizi görmesek de, kucaklaşmasak da zaten aynı duyguda, amaçta, tek vücut olmuşuz çoktan. Her birinizin sarf ettiği cümleler beynimdeki yoğunlaşmayı, yüreğimdeki kararlılığı ve azmimi büyütüyor. Bu morali, coşkuyu, ne bir bilim insanı tarif edebilir ne de ölçecek alet icat edildi.

Yüreği insan sevgisiyle dolu yeğenim, direnişçi arkadaşlarımı sormuş benden. Ayırmaksızın onları da benimle bir tutman aklıma ne getirdi biliyor musun? İlk açlık grevine başladığım gün beni aramıştın ve duygularını yüreğimin derinliklerine damlayan gözlerinden süzülen gözyaşları ile anlatmıştın. Ben de sana ‘ağlama bizi anlamaya ve anlamlandırmaya çalış’ demiştim. Bu mektubunda görüyorum ki bizi anlamış ve anlamlandırmışsın. Bu beni çok mutlu etti, seninle gurur duydum yeğenim. Senin mektubunu onlar da okudu, etkilendiler. Burada biraz bencilik yapayım, başım dik, senin gibi bir yeğenim olduğu için ve amcan olarak seninle gurur duydum.

ÖZLEMİNİ DUYDUĞUM MEMLEKETİMİN DUYGULARIYLA

Ben direnişçi hevallerimi sana nasıl anlatayım bilmiyorum ki. Ben duygularını iyi kaleme dökmesini beceremeyen biriyim, bir de hiçbir edebiyatçının bunun romanını, hiçbir şairin bunun şiirini yazacak derinlikte olmadığına inanıyorum. Yazmaya kalkışsalardı dünyanın tüm kâğıtları ve kalemlerinin boyaları buna yetmez. Tek tek, her biri ayrı bir güzelliktedir direnişçi yoldaşlarımın. Belki 28 yıldır özlemini duyduğum memleketimin duyguları ile tarif etmeye çalışsam daha iyi anlarsın. Tüm açlık grevi direnişçileri Kısır Dağı’ndan daha yüce, Aras Nehri’nin bahar coşkusundan daha coşkulu, evler yaylaya çıktığından Hoçvan’dan (Ardahan’ın köyü) rengarenk açılan çiçekten daha güzel, ha bir de sırtını rahat yaslayacağın Kars Kalesi’nden daha sağlam.

14 BEDEN VE CAN TEK RUHUZ

Bu sözcükler direnişçi yoldaşlarımı tarif etmede yetersiz kalır. Yine de kısaca belki şu tanım doğru olur: Strasbourg direnişçileri olan biz 14 beden ve can, tek ruh olmuşuz ve yüreğimiz bir atıyor. Sadece buradaki direnişçiler değil binlerce kilometre uzaklıkta olan başta Hevala Leyla Güven, cezaevlerindeki, Hewlêr, Galler, Hollanda ve Almanya’daki tüm hevallerimizle, tüm engelleri asmış, aynı ruh olmuşuz.

Ama ben bir şey biliyorum ki omuzlarımdaki yük artmıştır. Önderliğe ve halkımıza layık olma, duygu bütünlüğünü yaşadığımız milyonlarca insanın bu duygularının hakkını yeteri kadar verecek miyim, buna layık olacak mıyım? Biliyorum ki üzerimdeki sorumluluk Ağrı Dağı’nın dorukları kadar yüksek olmuştur. Korkuttuğum tek nokta, bunun hakkını verecek miyim, yeteri kadar temsil edecek miyim? Yoksa bedenimin zayıflaması, nefesimin azalması, beni korkutmuyor. Kararlılığım bedenimde kuvvet, nefesimde rüzgâr estirecek kudrettedir.

EN BÜYÜK HAYALİM, EN BÜYÜK CAŞKUDUR

Özgürlüğe sevdalı tüm insanların hayallerinin anahtarı İmralı tecridini kırma, direnişinin neferi olmak en büyük hayalim, en büyük mutluluk ve coşkudur zaten.

Sevgili yeğenim, sen ve senin gibi milyonlarca gencin sevdası karşısında hiçbir güç duramaz. Bu sevda, bu bağlılık ve kararlılık bütün zulüm kalelerini yıkarak, özgür Önderlik, özgür Kürdistan’da en büyük kucaklaşmayı ve birbirimize sarılmayı sağlayacağız.

Güzel gözlü yeğenim, seni bu direnişin sıcaklığı, yılların hasreti ile kucaklıyor ve öpüyorum."

Kaynak: Yeni Özgür Politika