KCDK-E: Tecridi kırmak için 27 Şubat'ta Brüksel'deki eyleme katılalım

KCDK-E: 27 Şubat Çarşamba günü Brüksel'de bulunan uluslararası kurumların önünde yapacağımız merkezi yürüyüş ve mitinge katılmaya çağırıyoruz.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridi protesto etmek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğü talebi ile DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi direnişlerine dikkat çekmek ve Avrupa Birliği kurumlarına görevlerini yerine getirmeye davet etmek amacıyla 27 Şubat'ta Brüksel’de kitlesel bir yürüyüş ve miting düzenlenecek.

Yazılı bir açıklama yapan KCDK-E Başkanlık Divanı, “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım” hamlesi temelinde başlatılan direnişin 108. gününde büyük bir inanç ve kararlılıkla hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ettiğini belirtti.

“HDP Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven 108, Nasır Yağız 95, cezaevinde bulunan tutsaklar 70, Strasbourg ve Galler'de açlık grevinde bulunan eylemciler 69 gündür tecridin kırılması için fedai ruhla direnmeye devam ediyor” denilen KCDK-E Eşbaşkanlık Divanı şunları kaydetti:

“Leyla Güven'in öncülüğünde başlayan ‘tecridi kıralım faşizmi yıkalım' direnişi daha sonra tüm cezaevlerine yayılmış, ardından Hewlêr, Strasbourg, Galler, Kanada ve dünyanın birçok yerine yayılan bu direniş hamlesi artık ölüm sınırına gelmiş bulunmaktadır. Hamlenin başarıya ulaşması için Leyla Güven'in öncülüğünde sürdürülen direniş her gün biraz daha büyüyerek kitlesel ayağı güçlenirken, öte yandan direnişçiler giderek bedensel olarak zayıf düşmenin yanında ölüm sınırına dayanmış bulunmaktadırlar.

Birçok direnişçi artık sıvı alamayacak kadar takatten düşmüştür. Mide bulantısı, baş dönmesi, halsizlik, tansiyon düşüklüğü gibi belirtilerin çok yoğun yaşayan direnişçilerin bedensel olarak büyük acılara rağmen sonuç alıncaya kadar direnişlerini sürdüreceklerini belirtiyorlar. Şu çok açıktır ki başta Leyla Güven, Nasır Yağız olmak üzere zindanlarda, Galler ve Strasbourg'da bulunan eylemcilerin sağlık durumlarının iyi bir noktada değillerdir. "Ölüm sınırı" dediğimiz bir noktadadırlar. Doktorların açıklamaları bu doğrultudadır.

Tecridi bir şantaj olarak, bir irade kırma ve bir halkı teslim alma aracı olarak kullanmak isteyen ve bu konuda ne gerekiyorsa onu yapan Türk devleti ve Erdoğan-Bahçeli faşizmi direnişçilerin direnişten vazgeçme beklentisi içerisindedir. Oysa ‘Tecrit kırılmadan direnişten asla vazgeçmeyiz’ diyen direnişçilerin büyük bir kararlılığı ardır. Leyla Güven ‘hiç kimse boş beklentiler içerisinde olmasın, tecridi kırmak için başlattığım açlık grevini sonuna kadar götüreceğimi bir kez daha ilan ediyorum’ derken Hewlêr'de ölümün eşiğinde olan Nasır Yağız ise, ‘açlık grevinin amacı tecridi kırmaktır, tecrit kırılmadan eylemi bırakmayacağım’ diyerek devletin ‘belki bırakırlar’ beklentisine karşı verdikleri en büyük cevap olmuştur. Zindanlardaki tutsaklar, Strasbourg ve Galler'deki eylemciler de aynı biçimde kararlı olduklarını ilan etmişlerdir.

EYLEMCİLERLE OMUZ OMUZA MÜCADELE ETMEK KAÇINILMAZ OLMUŞTUR

O halde gelinen aşamada Leyla Güven ve diğer eylemcilerle omuz omuza mücadele etmek, onların direnişini paylaşmak artık kaçınılmaz olmuştur. Yardım etmek, dayanışmak veya destek sunmak değil, direnişin içinde yer almak, onlarla birlikte tecridin kırılması sürecinde aktif yer almak herkesin esas görevidir. Her gün biraz daha eriyen bedenlerine rağmen direniş kararlılığından en ufak taviz ermeden ölüme doğru yürüyen ‘tecridi kıralım faşizmi yıkalım’ hamlesinin öncüsü olan direnişçilerimizle yan yana omuz omuza mücadele etmek bizim için artık bir namus, bir yurtseverlik, bir insanlık görevi haline gelmiştir. Bu görev eylemdir, sokaklarda direnmektir, uluslararası düzeyde diplomasi ve yaşamın her alanında değişik demokratik eylem ve etkinliklerde bulunmaktır. İşte bu temelde 27 Şubat Çarşamba günü Brüksel'de bulunan uluslararası kurumların önünde yapacağımız merkezi yürüyüş ve mitinge katılma çağrısında bulunuyoruz.

Unutmayalım ki uluslararası kurumlar da İmralı adasında 3 yıldır uygulanan tecrit politikasına ortaktır. İmralı adasında bulunan Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'a karşı geliştirilen her türlü muamele Avrupa devletleri, Avrupa hükümetleri, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve CPT de sorumludur. Bu devletler ve kurumlar hem Sayın Abdullah Öcalan'ın komplo karşısında hem de Türk devletinin uygulamaları karşısında sorumludurlar. Bu nedenle bu kurumlara karşı yapacağımız her türlü demokratik eylem ve etkinliklere katılmak aynı zamanda Türk devletinin uyguladığı tecride karşı çıkmak demektir.

Bir kez daha diyoruz ki başta Leyla Güven ve Nasır Yağız olmak üzere açlık grevinde bulunan tüm eylemcilerin sağlık durumları ölüm sınırında...

Eylemcilerin hayatı elimizde, eğer onların taleplerini yerine getirme konusunda büyük direnir, onlarla omuz omuza mücadele edersek onların hayatlarını da kurtarmış olacağız. Onlar ‘tecrit kırılmadan bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırız’ diyorlar.

O zaman onların hayatını kurtarmak bizim elimizde. Madem ki hayatları tecridin kırılmasına bağlıysa o zaman bunun için bıkıp Avrupa'da büyük ve sınırsız bir mücadele sürecine girelim. Her Kürt, her kadın, her genç, her devrimci, sosyalist ve ‘ben insanım’ diyen her birey bu sürece girmelidir. Leyla Güven, Nasır Yağız, Yüksel Koç, Gülistan Çiya İke ve diğer eylemciler her fırsatta ‘hastaneye götürülsek de asla tedavi kabul etmeyeceğiz. Başkan Apo tecritte kaldığı sürece eylemimiz devam edecek ve bedel ödemeye hazırız’ diye açıklamada bulunuyorlar. Görevimiz bu mesajların gereklerini yerine getirmek ve ölüm sınırında olan arkadaşımızın dediklerini birer bağlılık ve kararlık sözü olarak kabul ederek direnişe omuz vermektir. Bir kez daha çağrımız şudur ki 27 Şubat çarşamba günü işe ve okula gitmeyelim, o gün kendimiz için değil Leyla Güven ve açlık grevinde bulunan tüm eylemcilerin hayatlarını kurtarmak için Brüksel'de bulunan uluslararası kurumların önünde haykıralım.”