Mandela’dan Öcalan’a Essa Moosa

Strasbourg’da 2 bin 194’üncü güne giren ‘Öcalan’a Özgürlük’ eyleminin fikir sahibi Essa Moosa’ydı. 2017’de hayatını kaybeden Moosa, ırkçı Apartheid rejimine karşı Nelson Mandela ile birlikte mücadele etmiş Kürt halkının büyük bir dostuydu.

Strasbuorg’da 2 bin 194’üncü güne giren ‘Öcalan’a Özgürlük’ eyleminin fikir sahibi Essa Moosa’ydı. 2017’de hayatını kaybeden Moosa, ırkçı Apartheid rejimine karşı Nelson Mandela ile birlikte mücadele etmiş Kürt halkının büyük bir dostuydu. Mandela’nın avukatı Moosa hayatının son 30 yılını Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt halkı için mücadele ederek geçirdi.

Üç yıl boyunca “Öcalan’a Özgürlük” eyleminin organizatörlüğünü üstelenen Munzur Emekçi 2016 yılının Nisan ayında aramızdan ayrılmıştı. Bir yıl sonra ise Öcalan’a Özgürlük” oturma eylemi fikrinin sahibi Essa Moosa 26 Şubat 2017’de, 81 yaşında iken aramızdan ayrıldı. Güney Afrikalı Essa Moosa, ırkçı Apartheid rejimine karşı Nelson Mandela ile birlikte mücadele etmiş, Mandela’nın tutuklanmasından sonra avukatlığını üstlenmişti.

Essa Moosa’nın Kürtler ile tanışması ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan esaret altına alınmadan önce bir Kürt delegasyonun Güney Afrika’ya gidişiyle başlıyor. Öcalan’ın özgürlüğü için kurulan Uluslararası Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’nin üyesi olan Essa Moosa, Güney Afrika’daki müzakerelerin ve Mandela’nın rolünün bir benzerinin Türkiye’de de Kürt sorunu ve Öcalan için uygulanabileceğini vurguluyordu. Öcalan’ın özgürlüğü için çok sayıda konferansa katılan, nöbet tutan, uluslararası birçok kurum ile görüşmeler gerçekleştiren Moosa, 1996 yılında Kerkük’e giderek gerillaları da ziyaret etmişti.

MANDELA'YLA ÖCALAN BENZERLİĞİ

Öcalan’ın özgürlüğünü ve felsefesini anlatmak için kurulan Uluslararası İmralı Heyeti’nin toplantısında “Öcalan’ın özgürlüğü için neler yapabiliriz” sorusuna Essa Moosa, 27 yıl esir tutulan Nelson Mandela için dünyanın birçok yerinde oturma eylemleri düzenlendiğini hatırlatarak, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi CPT’nin bulunduğu alanda uzun vadeli bir oturma eylemi fikrini ortaya atar. Yapılan tartışmalar sonunda 25 Haziran 2012 yılında Öcalan’ın özgürlük talebi ile Strasbourg’da oturma eylemi başlatılır.

Essa Moosa, “Öcalan’a özgürlük” talebiyle ile düzenlenen oturma eylemini Nisan 2016’da 50 kişilik uluslararası bir heyet ile devralmıştı. En son 19 Temmuz 2016’da Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde düzenlenen “Öcalan’ın düşünceleriyle Ortadoğu’da barış ve istikrar” başlıklı konferansa katılmıştı. Bu konferansta yaptığı konuşmada; Öcalan’a yönelik tecridin, 1962 yılında ırkçı Apartheid rejimi tarafından “ömür boyu hapis” cezasına çaptırılan ve 27 yıl boyunca Robben Adası’nda hücrede tek tutulan Nelson Mandela’ya uygulanandan çok daha kötü olduğunu söylemişti.

Öcalan’la görüşmeye de gitti

Moosa, 2016 yılında Öcalan’la görüşmek için Türkiye’ye giden dünyaca tanınan isimlerden oluşan 11 kişilik Uluslararası Barış Delegasyonu içinde de yer almıştı. Moosa heyetin başkanı olarak İmralı‘ya gitmek için Türk Adalet Bakanlığı’na başvurmuştu. Ancak bakanlık talebini reddetmişti. Moosa, Bakanlığın görüşme taleplerine yanıt vermemesini “hayal kırıklığı” olarak değerlendirmişti. “Amacımız Adalet Bakanlığı ile görüşüp, hükümeti çözüm sürecinin devam ettirmekte ikna etmekti” diyen Moosa, Öcalan’ın çok önemli bir politik aktör olduğunu belirterek eklemişti: “Türkiye Cumhuriyet’inin komşu ülkelerle sorunlarını çözmesi için önce içindeki sorunları çözmesi gerekir.”

MANDELLA'YA TECRİTTEN ÇOK DAHA KÖTÜ

Essa Moosa bir konuşmasında, “Nelson Mandela’nın mücadelesi ile Abdullah Öcalan’ın mücadelesi arasında çok çarpıcı benzerlikler var” diyor. Moosa, “Öcalan’ın durumu, tabii tutulduğu izolasyon Mandela’nın maruz kaldığı tecritten çok daha kötü” diyerek, Mandela’nın genel olarak diğer siyasi tutsaklarla birlikte kaldığını hatırlattı. İmralı’daki tecridin uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtiyordu.

NÖBETİN 1 GÜNÜ

Strasbourg’da AP, AK, AİHM ve CPT’nin bulunduğu alanda 6 yılı geride bırakan nöbet eyleminin organizatörleri, Öcalan özgürleşene kadar eylemi sürdürmekte kararlı.

2 bin 194’üncü güne giren nöbet eylemi aynı zamanda büyük bir emek ve kolektif çalışmanın ürünü. Binlerce kişi de bu emeğe bizzat ortak oldu. Öcalan’a Özgürlük Nöbeti’nin bir gününün nasıl geçtiğini ve eylemin nasıl bir seyirde devam edeceğini Tertip Komitesi Üyesi Zülfü Bingöl ile konuştuk. Eylemin başlangıcından itibaren haftanın 7 günü devam ettiğini söyleyen Bingöl, “Her gün saat 07.30’dan akşam 16.30’a kadar AK ve CPT önündeki eylem alanında nöbet sürüyor. Kış aylarında nöbet biraz daha geç başlayıp, geç bitiyor” diyor.

Eylemciler sabah ilk iş çevre temizliği ardından üzerinde ”Abdullah Öcalan’a Özgürlük” sloganı bulunan yelekleri giyerek, çevreden geçenlere bildiri ve broşür dağıtıyor. Birçok kişiyle doğrudan diyalog kuruluyor; Öcalan ile Kürtlerin mücadelesi anlatılıyor. AP, AK, CPT’ye yakın noktalarda da bildiriler dağıtılıyor.

Nöbet eylemine özellikle Fransızlar ve kente gelen yabancı halkların ilgi gösterdiğini kaydeden Bingöl, öğrencilerin de yoğun ilgisi olduğunun altını çiziyor. Eylemin bundan sonra da benzer şekilde devam edeceğini belirten Bingöl, eylem alanında dijital bilgilendirme panoları fikrinin olduğunu da söyledi. Bugüne kadar eylem alanındaki panolarda Fransızca ve İngilizce yazılar olduğunu ifade eden Bingöl, son aylarda Almanca’yı da ekledikleri bilgisini veriyor.

KADINLAR AYDA BİR DEVRALIYOR

Öcalan’a Özgürlük Nöbeti eylemine her hafta Avrupa’nın farklı ülkelerinden gruplar katılırken, Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) bileşenlerini temsilen ayda bir grup, eylemde yerini alıyor. Ayrıca gençler, şehit anneleri ve yakınları, Kürt kurum temsilcileri, medya çalışanları ve sanatçılar da belirli aralıklarla eyleme gruplar halinde katılıyor.

Öcalan’ın hem Kürtler hem de dünya halkları için önemli bir şahsiyet olduğunun altını çizen Zülfü Bingöl, “Nöbet de can alıcı bir eylemdir. Eylem ile sanki Önderliğin yanındaymış gibi hissetmek istiyoruz. Bu anlamda halkımızın katılımı da önemlidir. Yoksa tarih karşısında zor duruma düşeriz. Biz de bu eylemi hedefine ulaşana kadar sürdüreceğiz” diyor.

HER HAFTA BİR GRUP

Bingöl, Öcalan’a Özgürlük Nöbeti’ne bugüne kadar Almanya, Fransa, İtalya, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Norveç, Hollanda, Belçika, Avusturya, İngiltere, Avustralya gibi çok ülkeden 313 ayrı grubun katılım gösterdiğini belirtti. Ayrıca Türkiye ve Kürdistan’dan çok sayıda Kürdistanlının da eylemde yer aldığını söyledi.

İTALYA'DAN AVUSTURALYA'YA

Daha çok Strasbourg’a 1000 kilometrenin altında mesafedeki şehirlerden grupların katılımları olsa da, binlerce kilometre uzaklıktaki Norveç, İsveç, İtalya gibi ülkelerden gruplar da nöbet eylemine katılmış. Örneğin 63’üncü hafta Norveç’ten gelen gençler nöbete katılırken; 89’uncu haftada İtalya’nın Roma, Milano ve Modena kentlerinden 5 kişilik bir grup Öcalan’a özgürlük için nöbette yerini almış. Eylemin 53’üncü haftasında Avustralya’dan Sabire ve İsmail Güneşer isimli Kürt yurtseverleri de nöbet tutmuşlar.

Eylemin 66’ıncı ve 234’üncü haftasında ise Avrupa’daki şehit anneleri Öcalan’a özgürlük için Strasbourg’a gelmişti. Şehit anneleri diğer birçok nöbet grubunda da yerlerini almıştı. Ayrıca Alman, Fransız, Hollandalı gibi birçok Kürt dostu da nöbet tuttu.

DOSTLARIMIZ ARTTI

 

Öcalan’a özgürlük talebiyle Strasbourg’da 2012’de gerçekleştirilen 52 günlük açlık grevinin katılımcıları arasında yer alan KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, “Bu eylem tarihimiz içerisinde çok önemli bir yer edinecektir.  Bu anlamda ilk günden bu güne kadar bu eylemden yer alan yurtseverlerimizi saygı ve sevgi ile anıyoruz” dedi.

“Halkımızın başlattığı bu eylemin Önder Apo’nun özgürlüğüne kadar devam edeceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın” diyen Kartal şöyle devam etti: “Strasbourg’daki oturma eylemi Önder Apo’nun özgürlüğü için yapılan eylemlerin merkezini oluşturuyor. Bunun dışında farklı ülkelerden, farklı kıtalardan yapılan eylemler bu eylemin tamamlayıcısı konumundadır. Kamuoyunun oluşturulması, uluslararası kurumların dikkatlerini Önder Apo’nun üzerindeki izolasyona çekilmesi konusunda bu eylemin belirleyici bir rolü oldu. Özellikle CPT, Avrupa Konseyi ve faklı uluslararası kurumlarda, birçok Kürt kurumu tarafından yapılan diplomatik görüşmeler üzerinde de bu nöbet eyleminin çok ciddi bir etkisi, çok ciddi bir ağırlığı olmuştur.

DUYARLILIK OLUŞTU

Yapılan eylemlerin kamuoyunda istenen düzeyde etki yaptığı konusu sadece önder Apo’nun durumu ve bu eylemlerle sınırlı görmemek gerekiyor. Bu aynı zamanda Kürt sorunun uluslararası kamuoyundaki durumu, uluslararası kamuoyunun Kürt  sorununa ilgisi ile de bağlantılı bir konudur.

Nöbet eyleminin, Kürt sorununun çözümü ve Öcalan’ın durumuna ilişkin demokrat, insan haklarını esas alan kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum hareketleri arasında önemli bir duyarlılık yarattığını vurgulayan Kartal şöyle konuştu: “Uluslararası kurumlarda ve devletlerde istediğimiz etkiyi bırakamadık. Ama önemli bir duyarlılık ve hareketlenme oluşturduk. Bu eylem ve etkinliklerimizde ısrarcı olursak uluslararası kurumlar ve devletler zorunlu olarak gerek Kürt sorunu gerekse Önder Apo’nun durumu ile ilgilenmek zorunda kalırlar. Onun için Önder Apo ve Kürt sorunu ortak ele alınmalı.

Önder Apo ve Kürt sorunu noktasında resmi kurumlarda bir sessizlik var. Bu sessizliğin aşılması için, hem Kürdistan’da, hem Ortadoğu’da hem de dünyada uluslararası kamuoyunu etkileyerek yeni dostluklar kurmak gerekiyor. Kürtler, Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve dünyada dostlarını artırmalı ve aynı şekilde Önder Apo’ya yönelik uygulanan şiddet, inkar ve tecrit politikalarını daha çok teşhir eden bir mücadeleyi esas almalılar.”

TECRİDE KARŞI ETKİLİ BİR EYLEM

Avukat Mahmut Şakar da Öcalan’a özgürlük eylemini takip eden, birçok eyleme bizzat katılan isimlerden birisi. Nöbet eylemine ilişkin önemli bir duyarlılığın olduğunu belirten Şakar, “Söz konusu Öcalan üzerindeki tecrit ve sağlık koşulları olduğunda halkımız üzerinde çok ciddi bir duyarlılık oluşuyor. Sürekli ve ısrarlı bir sahiplenmeyi ortaya koyuyor” dedi.

Strasbourg’daki eyleme ilişkin “Dönem dönem yapılan bir etkinliğin ötesinde, Sayın Öcalan’ın özgürlüğü konusundaki kitlesel, toplumsal sürekliliği ve ısrarı ortaya koyan, düzenli yapılıyor olması açısından da özgün bir eylem” değerlendirmesinde bulunan Şakar şunları belirtti: “Kısa vadeli bir eylem etkinlik olmasının ötesinde uzun soluklu bir etkinlik olması bu eylemliğin temel özelliğini oluşturuyor. Bu açıdan Strasbourg’daki oturma eylemi, tecrit ve izolasyona karşı gerçekleştirilen ve sembolleşen eylemlerden bir tanesi. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit, ailesi ve avukatları ile görüştürülmemesi ve unutturulma çabası; halk ile Öcalan arasındaki bağın koparılması için gösterilen çabadır. Buna karşı Strasbourg’daki oturma eylemi ve buna benzer eylemeler Sayın Öcalan’ı unutmama eylemidir. Bu eylem Sayın Öcalan’ı unutturma çabalarına karşı hatırlama ve hatırlatma eylemi olma özelliğini taşıyor. Bu açıdan tecrite karşı çok ciddi bir etkinlik olduğunu ifade edebilirim.”

Öcalan’a uygulanan tecridin uluslararası komplodan bağımsız olmadığının altını çizen Şakar, “Aslında Türkiye’nin içinde olduğu ama Türkiye’yi aşan bir sistemin içerisinde yaşıyor Sayın Öcalan. Bu sistemin içinde uygulanan tecrite Avrupa Konseyi ve dünya onay verdi. Bu anlamda Sayın Öcalan’ın yaşadığı koşullar tecritin kendisi aslında” diye belirtti.

ISRAR ÖNEMLİ

Kendisinin de Avrupa Konseyi’ndeki birçok görüşmeye katıldığını, Strasbourg’daki eylemi gözlemleme imkanı bulduğunu ifade eden Şakar, “Bu eylem uluslararası güçlere şunu hatırlatıyor: Biz Öcalan’ı unutmadık unutmayacağız. Siz Öcalan’ı tecrit etseniz de Öcalan’la bağımızı kıramazsınız. Bu eylem Sayın Öcalan’ın durumunu gündemden düşürmeyen, sürekli onların gözüne sokan, onlara hatırlatan bir özelliği var. Bu açıdan ben bu eylemi ve eylemdeki ısrarı önemli buluyorum.”   

Yapılan tüm çabalara rağmen Öcalan’dan yaklaşık 2 yıldır haber alınamadığına işaret eden Şakar, yaratıcı eylemlerin önemine vurgu yaparak şöyle devam etti: “Gerçekten daha etkili olabilseydik bu izolasyonu kırabilirdik. Bundan dolayı daha etkili, daha farklı ve yaratıcı eylemleri ortaya koymamız gerekiyor. Bundan sonraki süreçte bunun üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.

Ulusal alanda Kürt meselesinde  Türkiye’ye çok ciddi bir eleştiri olmasına rağmen Sayın Öcalan’ın esaretine karşı herhangi bir eleştiri yok. Kürt sorunu konusunda en ileri düşünenler dahi sanki Öcalan yokmuş, İmralı adası yokmuş gibi davranıyorlar. Bu noktada bize düşen görev; uluslararası bu komployu ve uluslararası tecrit konsensüsünü nasıl yıkabiliriz olmalı.

ÖCALAN'I ANLATMALIYIZ

Bu konuda kendimize daha eleştirel daha objektif bakmamız lazım. Şu ana kadar bizim eylem etkinliklerimiz Öcalan üzerindeki tecritti kırmak içindi. Oysa bundan sonra yapacağımız eylemlerde Öcalan’ın üzerindeki tecritin yanında Öcalan’ın ortaya koyduğu plan, proje ve felsefesinin üzerindeki tecriti kırmaya yönelik olmalı. Sayın Öcalan’ın felsefesinin uluslararası düzeyde anlaşılması, Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması için ön ayak olacaktır. Türkiye’nin ortaya koyduğu Öcalan’ı değil, gerçek Öcalan’ı dünyaya anlatmalıyız.

Sayın Öcalan esir ve tecrit altındadır. Ama bizim Sayın Öcalan’ın kendini anlatabileceği araçları yaratmamız lazım. Kitaplarının, konuşmalarının farklı dillere çevrilmesi lazım. Elbette böyle bir çaba var ama yetersiz kalıyor.   

Şunu da bir eleştiri olarak görmek gerekiyor. Dönem eylemlerimiz oluyor. Kıvılcım gibi yanıp sönüyor. Oysa bu eylemlerin süreklileşmesi ve Strasbourg’daki eylem gibi devamlılık sağlanması gerekiyor. Sabır ve süreklilik lazım. Strasbourg’daki eylemin dışında eylemlerde bir süreklilik göremiyoruz.

DÜNYADA BENZERİ YOK

15 Şubat 1999’dan beri biz bir grup avukat bu sorun ile ilgileniyoruz. Zaman zaman görev değişimler olsa da Asrın Hukuk bürosu olarak Sayın Öcalan’ın gerek Türkiye’de ve gerekse yurtdışında davalarını takip ediyoruz. Sayın Öcalan’ın uğradığı haksızlıklara karşı sürekli yeni davalar da açıyoruz. Bunu birkaç kez yeniden deniyoruz. Ama Sayın Öcalan’ın konumu farklı, dünyada benzer bir durum da yok. Yani benzer bir durum olmadığı için kanunda da yeri yok. Bundan dolayı istedikleri şekilde keyfi olarak esaret altında tutuyorlar. Keyfi bir uygulamaya gidiyorlar. İmralı’da bir sistem yürütülüyor. Devletin keyfi tutumu elimizi bağlıyor.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum: Sayın Öcalan’ın üzerindeki izolasyonu tek başımıza hareket etmekle yıkamayız. Avukatlar, sivil toplum örgütleri, siyasiler, parti temsilcileri ve halk el ele vermeli ortaklaşa yürütülecek bir politik çalışma eylem ve etkinliklerle bu tecriti kırabiliriz. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için ortak bir mücadele şart.

YARIN:

* Öcalan için başlatılan Dünya Kampanyası

* Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’nden Reimar Heider ile görüşme

* Nöbet eyleminin emektarlarından, yaşamını yitiren Munzur Emekçi’nin eşiyle söyleşi…