Sonucu ne olursa olsun başaracağız

Şimdi ciddi anlamda yüklenirsek İmralı tecrit duvarını Erdoğan’ın başına yıkabiliriz. Sömürgeci, soykırımcı rejimin başına yıkabiliriz. Bunu başarma şansına en yakın olduğumuz andayız.

Srasbourg açlık grevinin 52’inci günündeyiz. Olağanüstü bir dönemde, Leyla Güven’in başlatmış olduğu "Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim“ hamlesi Avrupa’da bir yankıya, bir çığlığa dönüştü. Aslında biz bu eylemle zamanı gelen ve çok haklı bir çıkışa dahil olduk. Biz Kürtler için her açıdan önemli bir dönem yaşanıyor. Olağanüstü günler yaşanıyor. Halk olarak, bölge olarak, insanlık olarak biz Önder Öcalan’ın sürece dahil olması gerektiğine, kesin inanan bir noktada duruyoruz. Aynı zamanda halk olarak, kimlik olarak her şeyimizin yaratıcı mimarı olan Önder Öcalan’a 20 yıldır uygulanan tecridin büyük bir hakaret, büyük bir haksızlık ve kabul edilemez bir durum olarak görüyoruz. Aynı zamanda bugüne kadar uygulanan bu ağır tecridi kıramamanın bir parçada mahçubiyetini yaşıyoruz. Leyla Güven aynı zamanda bu mahçubiyete karşı bir çığlık oldu. Bizde bu mahçubiyeti yaşayan bir grup olarak burada bir ses yükseltiyoruz.

ÖNDER ÖCALAN İLE KUCAKLAŞMANIN ZAMANI

Milyonlarca seven, bağlı olan, her şeyi olarak kabul eden bir halk gerçekliği var. Bir halkın ulusal Önderi. Ve bu tanımda artık aşılarak Demokratik Konfederalizmin Evrensel Önderi konuma gelmiş Reber Öcalan’ın üzerindeki tecrit, gerçekten de çok uzadı. Bunun şimdiye kadar bir biçimiyle aşılması gerekiyordu. Aşılamaz bir şey değildi. Önder Öcalan üzerindeki bu tecridin aşılamamasını biz kendi açımızdan düşmanın muhalefeti olarak görecek noktada değiliz. Düşman elbette her zaman düşmanlığını yapacaktır. Ama bizde muazzam bir tarihsel, toplumsal deneyimine sahip bir halk gerçekliğini yaşıyoruz. Muazzam birikimleri, imkan ve fırsatları olan bir halk gerçekliğimiz var.

Buna rağmen bugüne kadar bu tecridin bir cehennem işkencesi olarak boynumuzda olması, bizim açımızdan bir mahçubiyet gerekçesidir. Şimdi bunu bu sefer kırmak istiyoruz. Bu hamle ile tecridi kırmak, faşizmi yıkmak, halkımızın ve ülkemizi özgürleştirmek dolayısıyla da Önder Öcalan ile özgür ortamda buluşmak, kucaklaşmak için tam da zamanında bu eylemde bulunuyoruz.

Hem zamanı gelen hem de gecikmiş bir durumu ifade ediyor. Ama bu sefer her açıdan tecridi aşma, kırma ve yıkma imkanlarına sahibiz. Elbette Leyla Güven’in başlattığı; Nasır arkadaşın ve sonrasında Strasbourg’da, zindanlarda, Galler’de, Toronto’da ve giderek tüm Avrupa merkezlerine yayılan açlık grevleriyle tek olacak bir şey değildir. Birçok kez ispatlandığı gibi ancak halkımızın direnişi ve başkaldırısı ile tecrit duvarları yıkılabilir, İmralı işkencesi azabı yakamızdan düşebilir ve düştüğünde de biz kesinlikle yeni bir sürece girebiliriz. Özgür Önderlik ve Özgür Ülke ile buluşabiliriz. Bu açıdan, Özgür Ülke, Özgür Halk gerçekliği ancak İmralı’dan geçer. Önder Öcalan’in özgürlüğünden geçer. Buna kesin inanıyoruz.

Dolayısıyla eylem esas olarak bunu başarma iddiası ve kararlılığı sonucu olarak devam ediyor. Bunu başarabilmek için de bizim elbette yine çağrımız var. Bu sessizliği yıkmamız gerekiyor. Düşman bizim sessizliğimizden besleniyor ve güç alıyor. Başka da bir gücü yok. Faşizm hep böyle büyümüştür. İşgal ve sömürgecilik hep böyle oldu. Kurduğu korku imparatorluklarıyla hep kendisini yaşattı. Sessizlikten beslendi. Biz artık sessiz kalabilecek bir halk değiliz. Biz sesin neye yol açtığını, neyi başardığını ve neyi değiştirdiğini çok iyi bilen bir halkız. Bu süreçte de faşizmi en çok korkutan da budur. İmralı’nın işkence duvarlarını yıkanda bu ses olacaktır.

Eylemciler olarak 50’li günlerine girdik ve elbette fiziksel sorunlar yaşıyoruz. Bazı arkadaşlarımız bazı sorunlar yaşadı ve teşhis amaçlı hastaneye kaldırıldı. Herkes bilir ve kabul ederki en başta Leyla ve Nasır arkadaşlar olmak üzere cezaevlerindeki yoldaşlar, Strasbourg’daki arkadaşlar eylemin kritik aşamasındalar. Ama bu eyleme duygusal yaklaşmayı aşmak gerektiğini belirtiyorum.

BU EYLEMİ KARARLI BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRECEĞİZ

Biz sonuçta ne yaptığımızı biliyoruz. Ne isteğimizi biliyoruz. İstediğimiz şey yapılana kadarda bu eylemi ısrarla ve kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Bizim bir daha bazı şeyleri tekrarlamaya kesinlikle hakkımız kalmaz. Biz bir daha İmralı işkencesi ve tecritle yaşamak istemiyoruz. Bu kesin bir karardır. Bunu iş olsun diye söylemiyoruz, bedeli ne olursa olsun bu utançla yaşamak istemiyoruz. Utanan insanlarız. Utanmak en insani duygulardan biridir. Ve biz artık bu utançla yaşamak istemediğimiz için, neye mal olursa olsun bu tecrit duvarını yıkmak zorundayız. Bu kararlılıktayız ve yıkacağız. Dolayısıyla bunun elbette bedeli de olabilir. Bu mücadele tarihi bedelle doludur. Halkımızın en ufağından en büyüğüne kadar tüm kazanımlarının altında çok değerli bedeller var. Çok değerli yoldaşlarımızın canı, kanı ve emeği var. Dolayısıyla bunun bilincinden geliyoruz. Bu hamurla yoğrulmuşuz. Bunun bedelinin ne olacağını da biliyoruz.

Bütün bunları bilerek yola çıkmış bir topluluğuz. Leyla arkadaş zaten hepimiz adına eylemimizin öncüsü olarak çok net ifade etti. Aynı noktadayız. Aynı yerdeyiz. Sonucu ne olursa olsun başarmak istiyoruz, başaracağız. Bu kesin bir kararlılıktır. Herkesin de buna göre kendisini ayarlaması, buna göre isine yönlenmesi, buna göre sürece katılması ve sürece sahip çıkması gerekiyor.

MUAZZAM BİR DİRENİŞ RUHU VAR

Son olarak da şunu ifade etmek istiyorum. Uzun bir süre halkımız üzerinde sömürgeci, soykırımcı ve faşizmi yürüten işgal rejimi, gündemi belirledi. Bu da şu anlama geliyor; bir anlamda biz Önder Öcalan’ın gündeminden koptuk. Biz şimdi onun gündemine girmek istiyoruz. Onu gündemimizin merkezine koyuyoruz. Çünkü ne zaman Önder Öcalan ile aramızda mesafe oluştu, her şeyimizi zora soktuk. Ne zaman onunla doğru temelde buluştuk büyük başardık, büyük kazandık. İnanıyoruz ve gözlemlediğimiz kadarıyla bu eylem ile kendi gündemimize geldik. Biz eylemci olarak kendi gündemimizi Önder Öcalan olarak yaşamak istiyoruz. Halkımızın gündemini yaşamak istiyoruz. Dört parça Kürdistan’ın gündemini yaşamak istiyoruz. Bu eylem buna da bir parça vesile oldu. Dolayısıyla herkesin, düşmanın naralarını bir tarafa bırakarak kendi özgürlük gündemine, Önder Öcalan’ın özgürlük gündemine dönmesi gerekiyor. Bunu başarırsak zafer kesinlikle bizimdir. Aynı zamanda şu anda burada bu aşamada bulunuyoruz. Kesinlikle en zayıf dönemlerini yaşıyorlar. Dolayısıyla çılgınlaşmış ve saldırganlaşmışlar. Ve her açıdan kuşatılmış ve zayimi durumdalar. Erdoğan’ın o kadar bağırıp çağırması, bundan dolayıdır. Şimdi ciddi anlamda yüklenirsek İmralı tecrit duvarını Erdoğan’ın başına yıkabiliriz. Sömürgeci, soykırımcı rejimin başına yıkabiliriz. Bunu başarma şansına en yakın olduğumuz andayız. Tercihlerimizi, yönelimlerimizi mücadelemizi doğru geliştirirsek bunu başarmanın önünde hiç bir engel yoktur, kendimizden başka. Halkımız da bu konuda tecrübelidir, o tecrübesine yaslanmalıdır. Muazzam bir direniş ruhu vardır, ona yaslanarak büyük başarmaya en yakın olduğu dönemi yaşıyor. Bunun bilinmesi gerekiyor.

Bu temelde Strasbourg eylemcileri olarak bir kez daha halkımıza anın ve tarihin görevlerine sahip çıkma çağrısı yaparken, herkese şimdiden kazanacaklarını, zafere uzanacakları inancımızı iletmek istiyoruz. Başarılar diliyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika