Türkiye mülteciler karşılığında Seehofer’den ne isteyecek?

Alman İçişleri Bakanı Seehofer, Fransız mevkidaşı Castaner birlikte yarın Türkiye’ye gidecek. Avrupa yeniden mülteciler kozunu devreye sokan Erdoğan rejiminin şantajlarına boyun eğecek mi? Pazarlığın faturası yine Kürtlere mi kesilecek?

Türkiye’den Yunanistan’a duran mülteci akışının son bir ay içinde yeniden başlaması Avrupa Birliği’ni, özellikle de Almanya’yı endişelendiriyor. Halbuki 2016 yılından bu yana Berlin yönetiminin öncülüğünde Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yapılan Mülteci Anlaşması gereği Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen göçmenlerin yeniden Türkiye’ye iade edilmesi gerekiyordu.

Türkiye’nin çoğunluğu Suriyeli olan mültecilerin Avrupa’ya geçmesini engellemek ve Yunanistan’dan mültecileri kabul etmenin karşılığında AB’den şu ana kadar 6 milyar Euro para yardımı aldı. Ancak Ankara’nın Yunanistan’dan aldığı mülteci sayısı 1900’ü geçmedi. Angela Merkel’in başbakanlığındaki federal Alman hükümeti, her iki ülkeye baskı yaparak ağır aksak yürüyen iade işlemlerini hızlandırmak istiyor.

Bunun için bir yandan Alman Federal Göçmen Dairesi (BAMF) Yunan iltica dairesine sığınma başvurularının hızlı sonuçlanması için yardım edecek, diğer yandan da Merkel hükümeti Ankara’ya ret edilen sığınmacıların kabulü için elini çabuk tutmasını isteyecek. Öngörülen süre ise üç ayı geçmeyecek. Yani üç ay içinde Yunanistan’dan ret alan sığınmacılar alelacele yeniden Türkiye’ye iade edilecek.

Berlin ve Brüksel’in üzerinde çalıştığı bu planın hayata geçmesi için Alman İçişleri Bakanı Horst Seehofer yanına Fransız mevkidaşı Christophe Castaner ve Avrupa Birliği Komisyonu'nun Mültecilerden Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopulos’u da alarak Türkiye ve Yunanistan’a gidiyor. Seehofer’in liderliğindeki AB heyetinin gezisi yarın Türkiye ile başlayacak, ardından Atina’da son bulacak.

İŞGALİ DESTEKLEYİN TALEBİ

Seehofer ve heyeti batı Avrupa’ya yönelik 2015’teki gibi yeni bir göç dalgasının yaşanmaması için Erdoğan iktidarını ikna etmeye çalışacak. Çünkü Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde bizzat “Kapıları yeniden açarız” diyerek Avrupa’yı açıkça tehdit ediyor. Erdoğan’ın mültecileri ülkesinde tutmanın karşılığında deyim yerindeyse pazarlığı yüksek tutuyor.

Öncelikli olarak Ankara rejimi AB’den kopardığı 6 Milyar Euro’nun dışında 2 Milyar Euro daha talep ediyor. Bunun da ötesinde Ankara, Rojava Kürdistan’ında oluşturmak istenen ve Suriyeli mültecilerin yerleştirilmesi planlanan “güvenli bölgeye” de başta Almanya olmak üzere AB’nin destek vermesini istiyor. Fakat Berlin’deki kaynaklar Erdoğan’ın planına temkinli yaklaşıyorlar, çünkü hem Alman muhalefeti hem de birçok siyasi gözlemci Türk devletinin bölgede bir “etnik temizlik” niyetinin bulunduğuna dikkat çekiyor.

Ayrıca Washington’un talebiyle DAİŞ’le mücadele koalisyonu çerçevesinde bölgede görev yapan Alman askerlerinin görevini bir yıl daha uzatmaya hazırlanan Merkel hükümeti, ABD’nin bölge siyasetinin dışına çıkamayacağı belirtiliyor. Seehofer’in ise “güvenli bölgeye destek veremeyiz fakat başka taleplerinizi yerine getirebiliriz” diyebileceği ifade ediliyor. Bu taleplerin başında ise Almanya’da yaşayan Kürtlere yönelik baskıların artırılması ve Türkiye’nin istediği muhaliflerin iadesi geliyor.

PAZARLIĞIN FATURASI YİNE KÜRTLERE Mİ KESİLECEK?

Geçtiğimiz yıl Berlin’de başbakan Merkel ile görüşen Erdoğan, içinde 131 ismin bulunduğu bir liste vermişti. Ancak hem Merkel hem de diğer Alman yetkililikler “yargıya müdahale edemeyiz” diyerek Türkiye’nin iade taleplerini geri çeviriyorlardı. Bu denklemde geriye Almanya’da yaşayan Kürtler ile diğer devrimci gruplara yönelik baskıların artırılması kalıyor. Son yıllarda üst düzeydeki bir Alman hükümet yetkilisi Türk devlet temsilcileriyle masaya oturduğunda pazarlığın faturası Kürtlere kesilmişti.

Üstelik muhafazakar ve sağcı kimliğiyle bilinen Seehefor, baskılar konusunda ve Almanya’yı “polis devleti” haline getirme konusunda yeterli tecrübeye sahip. Geçtiğimiz Şubat ayında onun talimatıyla Kürtlerin Almanya’daki iki önemli kurumu Mezopotamya Yayınevi ve Mir Müzik yasaklanmış, her iki kuruluşa baskın yapan polis başta Kürtçe müzik arşivi ile Kürtçe kitaplar olmak üzere bulduğu her şeye el koymuştu. Kürt kültürü ve müziği için değerli bir hazine konumundaki bu arşiv hala geri verilmiş değil.

Zaten aralarında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları olmak üzere Kürt özgürlük mücadelesinin bütün sembollerinin yasak olduğu, Kürt kurumları ile derneklerin basıldığı, Kürt siyasetçiler ve aktivistlerin soruşturma/cezalara tabi tutulduğu Almanya’da Seehofer’in baskıları daha nasıl artıracağı merak konusu.