YENİLENDİ II

Uluslararası Tribunal'de tanıklar dinleniyor

Fransa’nın başkenti Paris’te Türk devletinin işlediği suçların yargılandığı Uluslararası Tribunal’de (Daimi Halk Mahkemesi) tanıklar dinleniyor.

Mahkeme iki gün sürecek. İş Borsası binasındaki gerçekleşen mahkemenin ilk oturumu, iddianamenin okunmasıyla başladı. Yüzlerce kişini katıldığı bu ilk bölüme Türk devletinin işlediği suçlar üzerine genel bir bakış sunulduktan sonra tek tek Cizre, Sur, Nusaybin ve Şırnak’taki suçlar belgeleri ile anlatıldı.

TÜRKİYE SAVAŞ SUÇU İŞLEDİ

İddianameyi okuyan Belçikalı avukat Jan Fermon, Türk devletinin bu kentlerde tarihi yerleri de yıktığını belirtti. “Türkiye uluslararası kurallara aykırı hareket etmiş ve savaş suçu işlemiştir” diyen Fermon, ilk tanıklıklar dizinin başlamasını istedi.

İlk tanıklıklar da daha çok uzman görüşlerini içerdi. Bu tanıklıklar, mahkemede yargılanacak suçlara, tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel bir alt yapı oluşturuyor.

KENDİ KADERİNİ BELİRLEME HAKKI

İlk tanık Londra Üniversitesi Birkbeck Koleji’nde uluslararası hukuk profesörü Bill Bowring oldu. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı konusunda da uzmanlık alanına sahip olan Bowring, Kürt haklarının nasıl çiğnendiğini hukuki çerçevede anlattı. Türk hükümeti tarafından kendisinin de “terörist” ve “PKK üyesi” olarak suçlandığını belirten Bowring, tek gerekçesinin Özgür Gündem’i hukuki olarak savunmak olduğunu kaydetti. Bowring, kendi kaderini tayin hakkı konusunda, bunun hukuki bir hak olarak da uluslararası hukukta yer aldığını kaydetti. AİHM’de bir çok Kürt başvurucusunun dosyasına da baktığını hatırlatan Bowring, “Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkı doğal bir haktır” dedi.

ERDOĞAN ORGANİK TOPLUM YARATMAK İSTİYOR

Daha sonra kürsüye profesör Hamit Bozarslan çıktı. Tarih ve sosyoloji profesörü Bozarslan, bugünkü suçların tarihsel alt yapısından bahsetti. Bozarslan 1914 Birinci Dünya Savaşı dönemi, sonra Kemalist dönem, son olarak Erdoğan dönemi olarak üç bölüm halinde tarihsel süreci anlattı. “Ermeni soykırımı bugünkü Türkiye kuruluşunun temelini oluşturuyor” diyen Bozarslan, 1923 sonrası Kemalist dönemde Kürtlere yönelik başlayan asimilasyon ve katliam politikaları ve Türkleştirme planlarından bahsetti. 1980 askeri darbesi ve yol açtığı sonuçlar konusunda da sunum yapan Bozarslan, 1984’de başlayan gerilla hareketi, Türk devletinin yakıp yıktığı köyler, geniş askeri operasyonlar ve Kürt siyasi partilerin nasıl ortaya çıktığını anlattı. Erdoğan dönemine gelince, bu dönemde hem Türkiye’de hem de PKK cephesinde yaşanan değişimlerden bahseden Bozarslan, barış adı altındaki sürece değinirken, Erdoğan’ın Kürtlerin Türk ulusunun bir eklentisi yapmaya çalıştığını söyledi. Türkiye’de kana dayalı milliyetçiliğin varlığında söz eden Bozarslan, Erdoğan’ın organik bir toplum inşa etmek istediğini söyledi. Bozarslan, “Bu tekleştirilmiş bir toplumdur. Geçmişi ve geleceğini Erdoğan’ın canlandırdığı bir toplum” dedi. Erdoğan’a göre Birinci Dünya Savaşı’nın henüz bitmediğini dile getiren Bozarslan, ona göre bu savaşın yeni iç ve dış düşmanlarla sürdüğünü kaydetti.

ULUS-DEVLETİ EN KÖTÜ YAŞAYAN VE YAŞATAN TÜRKİYE OLDU

Vekilliği düşürülen HDP’li Ahmet Yıldırım, mahkemede dinlenen üçüncü tanık oldu. Siyasi hakları anlatan Yıldırım, ulus devletlerin dünyadaki tüm deneyimlerinin kötü olduğunu söyledi. Yıldırım “Türkiye kadar ulus devletinin kötü yaşatıldığı ikinci bir dünya devleti yoktur” diyerek rejimin tekçilik ve merkeziyetçilik karakterine vurgu yaptı. Türk devletinin Türklük üzerine kurulduğunu belirten Yıldırım, “Cumhuriyetle birlikte bütün Kürtlere Türklüğü dayatan” 1924 anayasası ile karşı karşıya kalındığını ifade etti. “Türklüğe biat ederseniz cumhurbaşkanı da olabilirsiniz” diyen Yıldırım, bu cumhuriyette Kürt olunamayacağını vurguladı. Yıldırım, Kürtler sadece siyasi ve yönetsel süreçlerde değil, edebi, sanatsal ve diğer alanlarda da katledildiğini belirtti.

KÜRT SİYASİ PARTİLERİNE BASKILAR

Kürtlerin 30 yıla yakın bir süredir legal düzeyde de yasal-siyasal haklarını talep ettiğini belirterek, kurulan siyasi partilere işaret eden Yıldırım, son dönemlerde kazanılan belediyeler ve özyönetim talebini anlattı. Bunların başına gelmeyen kalmadığını söyleyen Yıldırım, 102 belediyeden 94’üne kayyum atandığını ve bugün toplamda 120’den fazla belediye eşbaşkanının tutukluğu olduğu bilgisini paylaştı. Tutuklu HDP’li vekiller, vekilliği düşürülen HDP’lileri de anlatan Yıldırım, HPD’den son dönemde 14 bin gözaltı ve tutuklama yaşandığını kaydetti. Yıldırım, Kürtlerin sadece dirisine değil, ölüsüne de saldırı olduğunu ifade ederken, mezarlıklara yapılan saldırılara dikkat çekti. Oslo ve çözüm süreçlerini de hatırlatan Yıldırım, Erdoğan’ın “Kürt meselesini çözmek için değil, tek adamlığı önünde bir ayak bağı olarak gördüğü bu sorunu vesileyle çözüp atmak istediğini” kaydetti.

KÜRTLERE EKONOMİK İZOLASYON

Ekonomist ve yazar Ahmet Pelda, “Kürtlere Cumhuriyet tarihi ile beraber ekonomik bir izolasyon, böyle bir politik yaklaşım geliştirildi” dedi. Pelda, Kürt kentlerindeki yatırımların askeri amaçlı olduğunu ifade ederken, sanayileşme için Ankara’nın batısının tercih edildiğini söyledi. Bakır Kürt bölgesinde çıkarılmasına rağmen Türkiye’nin batısındaki fabrikalarda işletildiğini kaydeden Pelda, 1960’lı yıllardan sonra Kürdistan’da planlı bir ekonomi geliştirildiğini belirtti. Türkiye’nin bu tarihten sonra Kürdistan’da enerji kaynaklarını hedef aldığını söyleyen Pelda, 70’lerde GAP projesinin geliştirildiğini, şimdi bunların bittiğini ifade ederek, “GAP halen ekonomik bir kalkınma getirmedi” dedi.

1980’in Kürtlerin ekonomik olarak denetim altına alınmasında önemli bir tarih olduğunu söyleyen Pelda, devam eden yoğun göçertme politikasına dikkat çekti. Boşaltılan Kürt köylerinin sakinlerinin ucuz iş gücü olarak kullanıldığını anlatan Pelda, AKP’nin oluşturduğu hiyerarşik sistemde de yine Kürtlerin en altta işçi olarak Kürtlerin yer aldığını belirtti. Pelda, “Kürt toplumunun hem ekonomik kaynakları sömürülüyor, hem de ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor. Devletin kurduğu bu mekanizma bugün de sürüyor” dedi.

KÜLTÜREL SORUN

Yazar Rojhan Hazım ise kültürel haklardan bahsetti. Kürt halkının dilinin tanınmadığını, Türk rejiminin Kürt kıyafetleri, müziği ve edebiyatının da yasaklandığını hatırlattı. Kürt kent ve köy isimleri de Türkleştirildiğini kaydeden Hazım, Kürt kültürü ve dilinin Türklük önünde tehdit olarak görüldüğünü ifade etti. Hazım, geçmişte başka halklara yönelik soykırım yürüten Türk devletinin, bugün bunu Kürtlere karşı daha üst bir düzeyde yürüttüğünü dile getirdi. Türk coğrafyasına yönelik saldırıları anlatan Hazım, bunun toplumsal ve kültürel yaşam üzerindeki etkilerinden bahsetti.

KADIN SORUNU

Boğaziçi Üniversitesi’nden akademisyen Nazan Üstündağ, Kürt kadınları üzerine konuştu. 1980 sonrası durumu anlatan Üstündağ, “Kadınlar, kadın oldukları için, ana oldukları için çok acı çektiler” dedi. Kadınların ekonomik haklarının da ellerinden alındığını belirten Üstündağ, göçe maruz kalan Kürt kadınlarının gittikleri kentlerde zorlu yaşam koşullarıyla karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Tutuklu yakını kadınlar ve çocuklarını kaybeden kadınların yaşadıkları sorunları da anlatan Üstündağ, gözaltında kadınlara yönelik taciz ve tecavüzlere de dikkat çekti. Üstündağ, bu taciz ve tecavüzün sistematik olduğunu söylerken, “Biz kadınlar olarak bunlara karşı mücadele ediyoruz” dedi. Türk hükümetinin temsilcilerinin kadınları bir hedef olarak ele aldığını ifade eden Üstündağ, Kürt mücadelesinde kadının yeri konusunda değerlendirmelerde bulundu. Eş başkanlık sistemi ve HDP’li kadın vekillere dikkat çeken Üstündağ, bunun Türkler için de müthiş bir fırsat sunduğunu kaydetti. Ama kadın belediye eşbaşkanlarının tutuklandığı ve belediyelerdeki kadın faaliyetlerinin durdurulduğunu belirten Üstündağ, “Kürt kadınlara erkeklere uygulandığından daha sert bir şiddet uyguladı. Gaz bombalarının ilk mağduru kadınlardı” dedi. Üstündağ, kendisi dahil üniversiteli barış taraftarları olarak “terörist” olmakla suçlandıklarını hatırlattı.Bu tanıklıklar ışığında genel bir bakış sunularak, tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik alt yapı oluşturulduktan sonra Türk devletinin mağdurları dinlenecek.

Bu tanıklıklar ışığında genel bir bakış sunularak, tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik alt yapı oluşturulduktan sonra Türk devletinin mağdurları dinlenecek.