Zilan'ın mirası Zap'tan Rojava'ya özgürlük ateşi-IV

Şehit Zilan’ın fedai çizgisinde ilerleyen Halit Oral, hayatını Kürt Özgürlük Mücadelesine adadı ve 9 Ekim 1998’de Maraş Cezaevi’nde bedenini ateşe vererek “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinin ilk öncüsü olarak şahadete ulaştı.

HALİT ORAL

Özgürlük mücadeleleri, cesaret ve fedakarlıkla tarihe yön verir. Zilan’ın mirası, Kürt Özgürlük Hareketi’nde bir meşale oldu. Halit Oral bu çizginin takipçisi oldu. 1971 Mardin doğumlu, 1998’de Maraş Cezaevi’nde “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemiyle bu ateşi yaktı. Önder Apo’ya bağlılıkla bedenini ateşe veren Halit Oral, Zap’tan Rojava’ya özgürlük ruhunu taşırarak sömürgeciliğe meydan okunmasına ruh kattı, direnişin ölümsüz sembolü oldu.

Halit Oral, 1971 yılında Mardin’in Ömerli ilçesinde, feodal ağırlıklı, yoksul ama yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Türk devleti sömürgeciliğinin baskıları nedeniyle 1978’de ailesiyle Çukurova’ya, İskenderun’a göç etti. Kürdistan’ın dağlarına ve topraklarına duyduğu özlem, onun yüreğinde hep canlı kaldı. Hayatını Kürt özgürlük mücadelesine adadı ve 9 Ekim 1998’de Maraş Cezaevi’nde bedenini ateşe vererek “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinin ilk öncüsü oldu. Halit Oral, İskenderun’da sömürgeci okullarda ilkokula başladı, ancak ekonomik zorluklar ve okula uyum sağlayamama nedeniyle birinci sınıfta eğitimi bıraktı. Aile ekonomisine katkıda bulunmak için çeşitli işlerde çalıştı, ama hiçbir meslek onu tatmin etmedi.

Önder Apo'ya bıraktığı mektubunda bunların hiçbirisinin kendisini tatmin etmediğini ifade ederek, “Ailemin uzun zamandan beri partiyi tanımasına, özellikle bu yönlü benim üzerimde etkileri olmasına karşın; ufak yaşlarda ülkeden ayrılmam, metropol yaşam ve kültürünün ağır etkileri altında kalmam sebebiyle çarpık bir bilinç edindim; metropol yaşam ve kültürünün ağır etkilerini bu yaşlarda edindim. Ve kişiliğim de buna göre şekillendi. Maddi sıkıntılar ve çarpık kültürün etkisiyle giderek ne yapacağını bilmeyen, yaşamı sadece toplumda belli bir itibar elde etme, yükselme ve güç sahibi olma olarak görüyordum. Bu temelde arayışlarım oluyordu. Asimile edilen kişiliğim halk, ülke gerçekliğine daha da yabancılaşıp düşmanın aslında öngördüğü ve topluma sunduğu düzen yaşamına denk bir pratik içerisine girdim. Çarpık sosyal çevrenin etkisiyle ucube gençliğe özen duymaya başladım. Ulus, halk, ülke sevgisi yerine aile korumacılığını, genel yerine bireysel çıkarları esas aldım ve yaşamımı bunun üzerine düzenlemeye başladım. Düzen içerisinde çalıştığım çeşitli mesleklerden hemen sıkılıyordum” diye yazdı.

PARTİ SAFLARINA KATILIM KARARI

Halit Oral, arayış sürecini Önder Apo'ya bıraktığı mektubunda şöyle ifade etti: “...Gerek maddi, gerekse de kaba güç anlamında istediklerimi elde ettim. 1992 yılının sonlarında içinde bulunduğum böyle bir çevreden sıkılıyordum. Kendimce her şeye ulaştığımı sandığım halde, halen içimde büyük bir boşluk vardı. Kendimi daha fazla yalnız hissediyordum. Yine aile ve akraba çevremin yurtsever oluşu, benim de topluma aykırı işlerle uğraşmam sebebiyle belirli bir süre ailem tarafından dışlanmaya başlandım. Çünkü gerek uğraştığım işler, gerekse davranışlarım ailemle, aile çevremle taban tabana bir zıtlık arz ediyordu. Bunun sonucu olarak bendeki kişilik ve kimlik arayışları çarpık ve kendine yabancılaşma biçiminde gelişiyordu. 1992’lerden sonra gerek mücadelenin büyüyüp gelişmesi, yine şehir ve metropollerde kitlesel eylemlerin, serhildanların gelişmesi, partiye karşı duyduğum ilgiyi daha da artırıyordu.

Bu dönemde partiyi tanımaya başladım. Ancak uzun zamandır içinde olduğum düzen yaşamından kopamıyordum. Net olarak bir kopuşu sağlayamıyordum. Bu konuda ikircikli ve kararsızdım. Bunun karşısında sahte, yalan, insanı kandıran, kendine yabancılaştıran bir yaşam olduğunu görmeye ve bu yaşamdan tiksinmeye başladım. Ve yeni arayışlara yöneldim. (...) Arkadaşlarla konuşmamdan sonra geçmiş yaşamımın sahteliğini gördüm. Ne kadar yoz, insanı bitiren bir yaşam içinde olduğumu görebiliyordum. Arkadaşlarla tartıştıktan sonra, özellikle bir kadın arkadaşla konuştuktan sonra artık eski yaşamımı bırakmaya karar verdim. Ve kararımı partiden yana kıldım.”

1992’de cephe faaliyetlerine katılarak PKK saflarına adım attı. Yenilgiye tahammülü yoktu; her görevi eksiksiz yerine getirme azmiyle hareket etti. Başarılamaz görülen işleri başarma kararlılığı, onu çevresinde bir güven kaynağı yaptı. Partiye bağlılığı, her geçen gün daha da güçlendi. 1994 Mayıs’ında Önder Apo ile buluşmak için yola çıktı, ancak 4 Mayıs’ta yakalandı. Bu günü, “lanetli gün” olarak niteledi, çünkü Önderlikle buluşma fırsatını kaybetmişti. Mersin zindanından Konya’ya, oradan Ermenek Cezaevi’ne sürgün edildi. Zindanda, Önderlik çözümlemeleriyle beslendi, eksiklikleriyle yüzleşti ve parti dışı eğilimlere karşı amansız bir mücadele verdi. “Hiçbir hata ve eksiklikle uzlaşmadım, hep üzerine gittim” diyerek direnişçi kimliğini korudu.

ZİNDAN DİRENİŞİ: ATEŞTEN BİR KOMUTAN

Zindanda Önder Apo'nun Sema Yüce için söylediği, “O savaştı,” tespitini rehber aldı. Önder Apo'ya ulaşma hedefiyle, her anını mücadeleyle doldurdu. Zindan onun için bir savaş alanıydı. Önder Apo'nun ruhu ve şehitlerin bilinciyle hareket etti, hiçbir kalıba sığdırılamadı. Ateş yolculuğunda, her hücresi özgürlük ve sevgiyle doldu. Kendini aşan bir insan oldu.

1998’de, Önder Apo'ya yönelik uluslararası komplo süreci başladığında, Halit Oral yerinde duramadı. Türk devletinin Suriye’ye yönelik tehditleri, Önder Apo'yu hedef alan bir plandı. Toplantılarda, “Bu sadece Suriye’ye değil, Önderliğe bir saldırıdır” dedi ve tehlikenin boyutlarını vurguladı. Barzani ve Talabani’nin ABD ve Ankara temaslarını, komplonun parçası olarak gördü. “Bir şeyler yapılmalı,” diyerek yoğunlaştı. 8 Ekim’de, Serxwebûn’da okunan 14 Temmuz eylemi değerlendirmesinde,  “Doğru zamanda yaşamasını bilen, doğru zamanda ölmesini de bilendir” ve yine “Küçük insanda ruh bedenden önce ölür, büyük insanda beden ruhtan önce paramparça olur” belirlemesini, daha iyi anlaşılabilmesi için, “Bunu nasıl anlamalıyız” diye tartışmaya sundu. Bu, kararını verdiği anın habercisiydi.

FEDAİ EYLEM: GÜNEŞİN ATEŞTEN BARİKATI

Önder Apo'ya yönelik komploya karşı ateşten bir barikat kurmaya karar verdi. Eylemini titizlikle planladı, kimseye hissettirmeden hazırlıklarını tamamladı. Çakmağına iki taş yerleştirerek en küçük ayrıntıyı bile hesapladı. 8 Ekim’i 9 Ekim’e bağlayan gece, saat 03:00’te, Maraş Cezaevi’nde eylemini gerçekleştirdi. Mazlum Doğan’ın 35. Koğuş’taki direnişinden ilham aldı. Sessizce hücresine döndü, naylon kıyafetler giydi, kapıyı iple sıkıca bağladı. Kolonya bidonunu alıp bedenini ateşe verdi.

“Bîjî Serok Apo!” ve “Bi can, bi xwîn em bi te re ne ey Serok!” sloganlarıyla alevler arasında dilan tuttu. Yoldaşları, kapıyı zorlayarak içeri girmeye çalıştı, ama Halit Oral kararlıydı. “Yoldaşlar, bırakın yanayım” diyerek eylemini tamamlamak istediğini haykırdı. Alevler arasında zafer işareti yaptı, gülümsedi. Kapı açıldığında vücudunun çoğu yanmıştı, ama o sakin ve isyankar bir ruhla yatağına uzandı. Cezaevi personeli ve askerler geldiğinde, zafer işaretiyle onlara meydan okudu, gülerek yenilgilerini yüzlerine vurdu.

MİRASI: ÖLÜMSÜZLÜK VE DİRENİŞ

Halit Oral'ın eylemi, “Güneşimizi Karartamazsınız” direnişinin ilk kıvılcımı oldu. Önder Apo'ya yönelik komployu boşa çıkarmak için bedenini ateşe veren Halit Oral, Ali Aydın, Bülent Bayram, Selamet Menteş, Aynur Artan, Mehmet Gül ve Mirza Sevimli yoldaşlara uzanan direniş oldu. Önder Apo'ya yazdığı mektupta, “Eylemim T.C’ye geri adım attırmayabilir, ama dünyayı başlarına zindan edecektir” dedi. Şehit Zilan gibi, “Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı” diyerek Önder Apo'ya bağlılığını dile getirdi.

Halit Oral, tarih ve geleceği yüreğinde yaşayan bir komutandı. Güneş’in militanı, ateşten barikatın öncüsü olarak, özgürlük mücadelesinde ölümsüzleşti. Halit Oral'ın ateşi, Kürdistan’ın her karış toprağında yanmaya devam ediyor.