İran sessizce batıyor!

İran’da Newroz’dan bu yana aşırı yağışlar nedeniyle benzeri görülmemiş sel felaketleri yaşanıyor. Binlerce köy tahliye edildi, yüzlerce köprü yıkıldı, yüzlerce ölü var. Hükümet yetersiz, uluslararası yardım yok.

İran ve Doğu Kürdistan ağır bir felaketle karşı karşıya. 31 eyaletin çoğunluğu sel felaketlerinden etkilendi. İlk dalga 19 Mart’ta başladı. Ülke neredeyse bir bütün olarak sular altında. Ancak dünyanın önemli bir kesimi bundan habersiz. Oysa sosyal ağlar üzerinde ve muhalif bazı sitelerdeki görüntüler, korkunç bir tablo ortaya koyuyor.

FELAKETİN BOYUTLARI

Görüntülerde sulara kapılan köyler göze çarpıyor. Sulara kapılmamak için koşanlar, kent veya köyleri içerisinde küçük teknelerle hareket edenler, üst üste binmiş onlarca araç, çatılarında günlerce yardım bekleyenler, evleri karton paketler gibi yıkılanlar ve yıkılan köprüler görülüyor. Doğu Kürdistan’ın Loristan bölgesinde 9 veya 10. yüzyılda yapılmış muhteşem Kaşkan köprüsü sular altında kaldı. Bu felaket sırasında, yakınlarını, dostlarını, ya da hiç tanımadıklarını kurtarmaya çalışanlar da var.

YASAKÇI POLİTİKALAR SESSİZLİĞE YOL AÇIYOR

Dünyadaki sessizliğin temel nedenlerinden birini de ülkede medyaya getirilen yasaklar oluşturuyor. Uluslararası medya yasak. İçerideki medya ise rejimin kontrolünde. Bu nedenle felaketin duyulması ve gerçek boyutları konusunda sağlıklı bilgi almak zor. Ancak devlet televizyonlarında yer alan felaketzedelerin tanıklıkları, felaketin boyutları hakkında fikir veriyor.

Fransız alternatif internet gazetesi Mediapart, ABD’de New-Orleans’ı yerle bir eden Katrina kasırgasına benzetiyor. Ancak şu ifadeleri ekliyor: “Farklı olan, İran’ın sessizlik içerisinde batmasıdır”. Luisiana ve Florida’dan ayıran diğer fark ise şöyle ifade ediliyor: Su baskınları İran’ın 31 eyaletinden 23’ünü vurdu. Güneyde özellikle Huzistan ve Loristan, kuzeyde Gülistan ve Mazanderan, merkezde Fars eyaleti en fazla etkilenen bölgeler oldu.

İran rejiminin resmi verilerine göre 70’i aşkın kişi öldü. İranlı muhalif internet sitelerine göre yüzlerce ölü var. Rejimin, tepkilerin artmasını engellemek için bilgiyi kontrol ettiği belirtiliyor.

BİNLERCE KÖY VE KENT TAHLİYE EDİLDİ, 12 BİN KM YOK OLDU

19 Mart’tan sonraki ilk dalgada en az 2 bin kent ve köy tahliye edildi. Sonraki felaket dalgası 25 Mart’tan itibaren gelişti. Bu kez ülkenin batısı ve güney batısını vurdu. Üçüncü dalga, 1 Nisan’da özellikle güney batının üçte birini vurdu.

60 bini aşkın kişi acil barınma yerlerinde kalıyor. İsna haber ajansına göre sadece Huzistan eyaletinde 182 köy ile Karkeh nehri kıyılarındaki altı küçük kent tahliye edildi. Bir buçuk milyonu aşkın nüfusa sahip Ahvaz kenti de sel felaketi tehdidi altında bulunuyor.

İran ulaşım ağının da üçte biri tahrip oldu. Bu da 12 bin kilometreye denk geliyor. Binlerce hektar tarım arazisi ve ürün yok oldu. İran medyasına göre 314 köprü yıkıldı.

KURAKLIK, ORMANSIZLAŞMA

Güneyde durum daha dramatik. Burası on yıllık kurak bir dönemden çıktı. Kurak dönemler yaşanan su sıkıntısı ve diğer hizmet sorunları, nedeniyle Temmuz 2018’de önemli protesto eylemleri yaşanmıştı. Kurak topraklar suyun emilmesini de engelliyor. Kuzeyde ise vahşi bir şekilde gerçekleşen ormansızlaştırma, felaketin bu kadar ağır olmasının sorumlusu olarak görülüyor. İran doğal kaynaklar ve ormanlar örgütüne göre, bu bölgedeki ormanlık alanların yüzölçümü son kırk yılda 3.6 milyon hektardan, 1.8 milyon hektara geriledi.

Bu açıdan ele alınırsa, İran rejiminin sistematik olarak çevrecileri hedef almasının bedelini halk ödüyor. Bugün halen en az 8 çevreci “casusluk” iddiasıyla tutuklu bulunurken, aralarından 4’ü idam riski altında bulunuyor.

ULUSLARARASI SESSİZLİK

Rejimin onlarca yıldır uyguladığı baskı politikaları, kötü yönetimi, yolsuzluklar, gerçek bir imar planının olmaması, alt yapı yetersizlikleri, ormansızlaştırma ve devlet yönetiminden kaynaklı daha bir çok faktör, bugünkü felaketin ulaştığı boyutları ifade ederken, diğer bir faktör de ABD ambargosu olarak dikkat çekiyor. İran mevcut durumda uluslararası sahnede yalnız görünüyor. Yabancı ülkeler ve uluslararası örgütler insani duruma fazla dikkat çekmiyor. Zaten uzun bir süredir, Batılı iktidarların İran ile ilişkileri “nükleer anlaşma” çerçevesinde askeri ve ticari bir boyut üzerinden yürütülüyor. İçerideki özgürlüklerin olmayışı, hak ihlalleri, çevre sorunları iktidarların gündeminde yer almıyor. Dışarıdan devlet düzeyinde yardımların gitmesi önündeki temel engeli ABD ambargosu oluşturuyor. Ya da bu gerekçeye sığınılıyor.