Radikal İslamcı propagandada hedef yoksullar ve kriminaller

Fransa’da 11 Aralık’ta yaşanan DAİŞ bağlantılı katliamı yapan kişinin onlarca kez adli suçlardan ceza almış olması, radikal İslamcı çetelerin Avrupa’daki yoksul, dışlanmış ve suçlara bulaşmış kesimler üzerinden ciddi bir tehlike oluşturduğunu gösteriyor.

DAİŞ çetelerinin sözde ‘hilafet’ ilan ettiği 29 Haziran 2014’ten bu yana Batılı ülkelerde onlarca saldırıda kullanılan çetelerin çoğunun adli suçlu veya sosyo-ekonomik olarak dışlanmış kesimlerden gelmesi dikkat çekiyor.

2014 yılında büyük çoğunluğu Fransa, Belçika ve İngiltere’de olmak üzere düzenlenen saldırılarda 400’ü aşkın kişi yaşamını yitirirken, 2 bine yakın kişi de yaralandı. Paris ve Saint-Denis, Nice ile son olarak Strasbourg başta olmak üzere birçok kez saldırıların olduğu Fransa’da son Strasbourg saldırısını düzenleyen Cherif Chekatt adlı çete de, 27 ayrı gasp, yaralama, hırsızlık gibi suçlardan ceza almış azılı bir suçlu idi.

51 KATLİAMDA FAİLLERİN ÜÇTE İKİSİ ADLİ SUÇLUYDU

2017 yılında Lorenzo Vidino, Francesco Marone ve Eva Entenmann adlı araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışmada, batılı ülkelerde 51 katliamda yer alan ve çoğunluğu DAİŞ’le bağlantılı olan 65 çetenin geçmişi irdelenmişti. 2014-2017 arasındaki döneme dair araştırmada, Batılı ülkelerde saldırı düzenleyenlerin dörtte üçünün saldırıyı düzenledikleri ülkelerin vatandaşlığına sahip oldukları sonucu çıkmıştı.

Aynı araştırmaya göre 65 saldırdandan en az 37’si kriminal geçmişe sahipti. Benzer şekilde en az 12’si yargılandıkları suçlardan dolayı hapis yatmıştı. Saldırıları gerçekleştiren 11 kişinin ise geçmişte başka dinlere mensup olduğu ve ya cezaevinde ya da yaşadıkları sosyo-ekonomik olarak geride kalmış semtlerde tanıştıkları bireyler üzerinden din değiştiren kişiler olduğu anlaşılmıştı.

Fransa’da 11 Aralık’ta Strasbourg şehrindeki Noel Pazarı’nda rasgele etrafa ateş ederek 5 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan Cherif Chekatt, belki de bugüne kadarki radikal İslamcı saldırılarda en fazla dikkat çeken profil olmuştu. 29 yaşındaki çetenin 27 ayrı suçtan ceza alma gibi bir rekoru varken, Fransa, Almanya ve İsviçre’de birçok hırsızlık, gasp ve öldürmeye teşebbüs suçlarını işlediği ortaya çıkmıştı.

Lorenzo Vidino, Francesco Marone ve Eva Entenmann’ın araştırmasında, katliam yapan radikal İslamcıların üçte ikisinden fazlasının 2014 yılında sözde ‘hilafet’ ilan eden DAİŞ çeteleriyle bağlantılı olduğuna yer verilmişti. Araştırmada dikkat çeken bir diğer nokta ise, bu kişilerin en ez beşte dördünün daha önce güvenlik güçleri veya yaşadıkları ülkelerin istihbaratları tarafından bilinen kişiler olmasıydı.

RADİKAL İSLAMCILAR DIŞLANMIŞ KESİMLERİ DAHA KOLAY ELDE EDİYOR

Avrupa’da son DAİŞ bağlantılı iddialı saldırının gerçekleştiği Fransa örnek alındığında, saldırılarda kullanılan çetelerin büyük bir çoğunluğunun Kuzey Afrika kökenlilerden oluştuğu görülüyor. Saldırganların çoğunun büyük şehirlerdeki sosyo-ekonomik olarak geride kalmış semtlerden geldikleri de bir başka gerçek. Bunda Fransa’da son on yıllarda giderek daha fazla belirginleşen göçmenler arasındaki yoksulluk ile birçok alanda dışlanmanın da etkisi olduğu tahmin ediliyor.

YOKSULLUK EN ÇOK BU KESİMLERİ VURUYOR

Resmi istatistiklerde bireylerin kökenine yer verilmemesi nedeniyle Fransa’da 67 milyonluk nüfus içerisindeki tam oranı bilinmese de, 4 ila 9 milyon arasında kişinin en az bir ebeveyni veya büyük dede-nenesinin Mağrib ülkeleri denilen Cezayir, Fas ve Tunus kökenli oldukları biliniyor.

1970’li yıllara kadar diğer Avrupa ülkeleri gibi işsizlik sorununun olmadığı Fransa’da 1973 ve 1979 birinci ve ikinci petrol krizlerinden sonra artan işsizlikten en fazla payını alan da yine bu kesim. Günümüzde Fransa genelinde 6 milyonu aşkın birey tümüyle veya kısmen işsiz iken, Mağrib kökenlilerin oransal olarak çok daha fazla işsiz oldukları biliniyor.

Geçtiğimiz yıl Ulusal Ekonomik İstatistik Enstitüsü (INSEE) tarafından yapılan bir çalışmada, Mağrib kökenliler arasında işsizliğin Fransa’nın geri kalanına oranla 2 kattan daha fazla olduğu ortaya konmuştu. Araştırmada bireylerin eğitimlerini bitirdikleri süreden sonraki 10 yıldaki işsizlik oranları hesaplanmıştı. Buna göre; eğitim sonrasındaki 10 yıllık dönemde işsizlik oranı yüzde 16 iken, Mağrib kökenliler arasında bu oran yüzde 36’ya ulaşıyordu.

2015 yılında yine INSEE tarafından yayınlanan başka verilerde de, ülkedeki göçmenlerin gelir düzeyinin düşüklüğüne dikkat çekilmişti. Buna göre, Fransa’da kişi başına aylık ortalama gelir bin 692 euro iken, göçmen kökenli olmayan bireylerde bu miktar bin 762 euroya kadar çıkıyordu. Ancak Mağrib ülkelerini de içeren Afrika kıtası kökenliler arasında ortalama gelir aylık bin 95 euroya kadar düşüyordu. Avrupa kökenli göçmenlerin olduğu hanelerde ise bu miktar bin 448 ile ülke ortalamasına daha yakın idi.

Aynı araştırmaya göre, ülke genelinde yüzde 14 olan yoksulluk oranı göçmen kökenliler arasında yüzde 39 olarak verilmişti.

GETTOLARA SIKIŞMIŞ GENİŞ BİR KİTLE

Ülkede sanattan siyasete kadar birçok alanda etkili olsalar da, özellikle büyük kentlerde ‘getto’ olarak tabir edilen ve aslında çoğu İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki on yıllarda inşa edilen sosyal konutların (HLM) bulunduğu  alanlarda da nüfus büyük oranda Mağrib kökenli göçmenlerden oluşuyor. 2015 verilerine göre, dar gelirlilerin konutta tek seçeneği olan HLM’lerde yaşayanların yüzde 20’si Fransa dışında doğanlardan oluşuyor. Ancak son DAİŞ saldırısının gerçekleştiği Strasbourg’daki Hautepierre, Koeningshoeffen, Meinau gibi semtlerde göçmen kökenli olmayanların parmakla sayılır kadar az olduğu biliniyor. Bu ise 1970’li yıllara kadar ülkedeki en ağır işlerde çalıştırılan ve eğitim gerektirmeyen mesleklerdeki işgücü ihtiyacının azalmasıyla birlikte göçmen kökenlilerde daha fazla artan işsizliğe karşı çözümler üretmek yerine, bu kesimleri sosyal devlet imkanlarıyla yaşamak zorunda bırakan ve giderek kent merkezlerinin dışına atan siyasetin getirdiği sonuç.

KOLONİYAL GEÇMİŞİN ETKİLERİ

Fransa’da radikal İslamcıların örgütlenmesini kolaylaştıran en önemli etkenlerden biri yoksulluk iken, ülkenin Afrika ülkelerindeki sömürgeci geçmişi de radikal İslamcılar için önemli bir propaganda argümanı. Kendilerine ‘cihatçı’ diyen kesimlerin sık sık geldikleri ülkelerin Fransa tarafından  sömürüldüğü görüşünü kullandıkları; bu tür görüşlerin radikal olmayan kesimlerde de etkili olduğu bir diğer gerçek.

AŞIRI SAĞ SÖYLEMLER

Ayrıca Fransa’daki aşırı sağın yükselmesiyle birlikte sosyo-ekonomik olarak daha geride kalan göçmenler arasında aşağılanma duygusu artıyor. Her ne kadar toplumun en yoksul kesimleri göçmenler ise de, bu kesimler ‘sosyal devlet olanaklarıyla yaşayan’lar olarak suçlanıyor. Fransa’da hem yüzde 20’lere ulaşan yasal zemindeki Ulusal Birlik (RN) hem de birçok kentte örgütlenen radikal sağcı çete gruplarının argümanlarının başında da bu geliyor. ‘Önce Fransızlara’ sloganı neredeyse tüm kamu hizmetlerine ilişkin aşırı sağcı söylemlerde öne çıkıyor.

İBADETHANELER VE YASADIŞI OLUŞUMLAR ARACILIĞIYLA PROPAGANDA

Öte yandan radikal İslamcı örgütlerin sürekli saldırı düzenletebilecek kadar eleman bulmalarında Fransa’daki Müslümanlar arasında yoğun faaliyet gösteren dini kurumların artışının da etkisi söz konusu. Camiler, Kuran kursları ve okullar aracılığıyla ülkede yaşayan göçmenler arasında dini duygular istismar edilirken, Batılı devletlerin haksız politikaları sıkça argüman olarak kullanılarak batı toplumuna karşı tepki yükseltiliyor.

Resmi veriler bulunmasa da en az 5 milyon, kimi kaynaklara göre çok daha fazla bir Müslüman nüfusun yaşadığı Fransa’da resmi olarak 2 binin üzerinde cami bulunuyor. Camilerin büyük çoğunluğu ülkede yaşayan Müslümanlar tarafından finanse edilse de, başta Suudi Arabistan ve Türkiye olmak üzere birçok ülke de finansman sağlıyor.

Nisan ayında Marsilya’da iki kadının bıçaklanarak öldürülmesi ardından bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesindeki camilerin bazılarının yurt dışından finanse edildiğini kabul etmişti. Macron, gizli ve örtülü biçimde yapılan bu finansmanların önünün alınması için devletin kontrolünün arttırılacağını duyurmuştu.

DİNİ KURUMLARIN ONLARCA YILDIR SÜREGELEN ETKİSİ

Bu konuda Türkiye’nin de faaliyetleri olduğu, son olarak Fransa İslam Dini Konseyi’nin başkanlığını AKP’ye yakın Ahmet Oğraş üzerinden ele geçirmesiyle daha net anlaşılmıştı. Türkiye’ni DİTİB üzerinden camilerin yanı sıra Milli Görüş’ün de aralarında olduğu farklı çevrelerin toplamda 400 civarında camileri olduğu tahmin ediliyor.

Müslüman Kardeşler ise camilerin yanı sıra Fransa İslami Organizasyonlar Birliği (UOIF) aracılığıyla örgütlenirken, bu kuruluşa bağlı çok sayıda ‘okulun’ varlığı da söz konusu. UOIF, devletle kontratlı açılan okullarda ağırlıkta iken, çoğunluğu ilkokul olmak üzere 40 kadar da sistem dışı okulu kontrol ediyor.

Müslüman Kardeşler’den ayrıldıktan sonra örgütün faaliyetleri hakkında bir kitap da yazan Muhammed Louizi’ye göre, UOIF’in temel amacı Müslüman gençleri ‘kötü’ olarak gösterdiği ‘cumhuriyetten koparmak.

Ülkedeki Müslüman okullarına yönelik ‘radikalleşme’ ve ‘gençleri cumhuriyet değerlerinden koparma’ endişelerine başkaca bir örnek olarak ise, daha önce bir liseden istifa eden Soufiane Zitouni’nin ifadeleri gösteriliyor. Fransa’daki ilk bakanlık sözleşmeli Müslüman lisesi olan Averroes Lisesi’nde çalışmış olan Zitouni, UOIF’nin hedefinin ‘eğitim adı altında’ gençleri radikalleştirmek olduğunu iddia ediyor.

TÜM ŞARTLAR ÇETELERE UYGUN BİR KİTLE ORTAYA ÇIKARIYOR

Fransa’da 2016 yılında Tunus vatandaşı bir kişinin kamyonla 86 kişiyi katlettiği Nice saldırısı ile Nisan ayında Marsilya’da gerçekleşen saldırı haricinde hemen hemen tüm saldırılar bu ülkede doğmuş olan kişilerce gerçekleştirildi. Fransız istihbarat ve güvenlik birimlerinin ‘boşa çıkartıldığını’ iddia ettikleri saldırı planlarıyla birlikte 7 Ocak 2015’teki Charlie Hebdo katliamından bu yanaki saldırılarda onlarca Fransa doğumlu göçmen kökenli genç kullanıldı.

Ayrıca Suriye’deki iç savaşın başlamasından bu yana bu ülkeye ve Irak’a giderek önemli oranda DAİŞ, El Nusra ve diğer çete örgütlerine dahil olanların sayısının binin üzerinde olduğu, önemli bir kısmının ise çatışmalarda öldürüldüğü duyurulmuştu. Yine yüzlerce kişinin ise ya ailelerinin ihbarı ya da istihbarat örgütlerinin çalışmaları sonucu Suriye’ye gitmeden yakalandıkları biliniyor.

Radikal İslamcıların Fransa’da gençleri bu denli rahat manipüle edebilmesinin ardında yoksulluk, göçmen karşıtı söylemlerin günlük yaşamda ve hatta medya üzerinden yaygınlaşması, dini kurumlar ve internet üzerinden radikal dini söylemlerin artması, Fransa’nın sömürge geçmişiyle tam olarak yüzleşmemiş olmasının kimi kesimlerde oluşturduğu ‘nefret’ ile Afganistan, Mali, Suriye gibi ülkelerde askeri olarak bulunmasının etkisi var. Tüm bu şartlar, radikal islamcıların kolaylıkla manipüle edilebilecek geniş bir kitleye ulaşmasına imkan tanıyor.

AŞAĞILANAN KESİMLER ÇOĞUNLUĞU GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİYOR

Bir dönem İçişleri Bakanlığı’nda danışmanlık da yapan avukat Hugues Moutouh’un 2016’da yılı Temmuz ayında Le Figaro gazetesinde ele aldığı bir makalede, 2012’de Mohamed Merah’la başlayan saldırıların nedenleri irdelenmişti. Hugues Moutouh, radikal İslamcı saldırılarda yer alan gençlerin çoğunluğunun ufak tefek kriminal suçlardan geldiğini hatırlatırken, İslam’ın bu kesimlerde nasıl değerlendirildiğine de dikkat çekmişti. Moutouh, bu gençlerin İslam’ı dini açıdan sahiplenmek yerine daha çok bir kimlik olarak benimsediklerini ve Fransa genelinde kendilerinin bu kimliğinin aşağılandığını düşündüklerini yazmıştı.

Moutouh, ‘Bir toplum (Fransız) ne kadar açık ve eşit olursa ve ne kadar ayrımcılığı yasaklarsa; ayrımcılığa uğrayanların başarısızlığı tolere ve kabul etmesi ihtimali de o denli azdır. Aşağılanan ve kıskanan; bireysel hedeflerini tutturmayı başaramayan veya istemlerinin karşılığını bulamayan herkes, bir günah keçisi ve kolay bahaneler bulabilir. Fransa’da yaşayan bu teröristler için bizim ülkemiz, tüm kötülüklerin sorumlusudur” diye yazmıştı.

CEZAEVLERİ ADLİ SUÇLULARI ‘CİHATÇI’YA DÖNÜŞTÜRME MEKANI

Radikal İslamcı örgütlerin Fransa’daki faaliyetleri bugüne ait bir olgu değil. Özellikle 11 Eylül saldırıları ardından bu tür tartışmalar ve ülkede artan İslamcı örgütlerin etkisi tartışılıyor.

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren radikal İslamcıların cezaevlerindeki adli suçluları kendilerine hedef yaptıkları bilinen bir gerçek. ‘Tüm kötülüklerin’ Fransa’nın devletinin veya toplumunun kendilerine yaklaşımından ve dini kimlikleri nedeniyle dışlandıklarından ötürü başlarına geldiğine inandırılan kriminal suçlular arasında çok sayıda kişinin birdenbire dindar olmaya başladığı bir fenomenle karşı karşıya kalınıyor.

Geçtiğimiz yıl muhalefetteki Cumhuriyetçiler (LR) partisi üyesi bir parlamenter tarafından cezaevlerine ilişkin hazırlanan bir raporda, El Kaide ve DAİŞ türü çetelerin adli suçlardan yargılanan gençlere yönelik propagandalarının yoğunluğuna işaret edilmişti.

Bu yılın başındaki resmi verilere göre Fransa’da cezaevlerinde ‘radikalleştiği’ gerekçesiyle takip altına alınan tutuklu sayısı bin 200 civarında idi. Radikal İslamcı terör çeteleriyle bağlantılı oldukları için cezaevlerinde bulunanların sayısı ise 500 kadar. Ülkede en çok tartışılan konuların başında ise, cezaevlerindeki bu kişilerin çıktıklarında nasıl kontrol edilebilecekleri geliyor.