15 Şubat 1925'le başlayan komplo
15 Şubat 1925'le başlayan komplo
15 Şubat 1925'le başlayan komplo
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye teslim edilişinin günü olan 15 Şubat, Şeyh Sait isyanının başlandığı güne denk geliyor. Uluslararası güçlerin aktif rol oynadığı ve 1925’in 15 Şubat’ında başlayan Şeyh Sait İsyanı Kürt halkı üzerinki komplonun, ihanetin ve soykırımın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.
Kürdistan, 16. yy’a gelindiğinde bölge güçlerinin üzerinde daha fazla oynamaya başladığı coğrafyalardan oldu. Hem stratejik konumu hem de coğrafi zenginliği Kürdistan’a saldırının gerekçelerinden olmuştu. Gelişen saldırılar ile Kürdistan coğrafyası yavaş yavaş egemen güçler tarafından bölünmeye başlandı. İlk olarak 1639 yılında İran Şia iktidarı (Safavi) ile Osmanlı imparatorluğu arasında imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşması ile Kürdistan coğrafyası ikiye bölündü. 19. yy’a kadar süren bu durum Osmanlının yıkılışı ile daha da farklı bir boyut kazandı. Hem ulusal hareketlerin başlaması hem de emperyalist güçlerin saldırıları ile Birinci Dünya Savaşı gelişti. Dünyadaki gelişmelere uyum sağlayamayan Osmanlı imparatorluğu dağılış sürecine girmeye başladı. Dağılan Osmanlının ardından Kürdistan dört parçaya bölündü.
1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı ile parçalanan Osmanlının yerine kurulan düzende Kürtlere yer verilmedi. Uluslar arası güçler Kürtlerin statüsünü tanımadı. Oysa Mustafa Kemal önderliğinde gelişen “Anadolu ulusçuluğu” hegemonik güçlere karşı bir isyanı temel alıyordu. Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde (1919-1922), Kürtlerle ittifak yaptılar. 10 Mart 1922’de Kürt Reform Kanunu ile bu ittifak pekiştirildi. Amasya Protokolü, Erzurum ve Sivas Kongreleri TBMM’nin ilk bileşimi bu ittifakı açıkça yansıttı. Ancak 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve Cumhuriyetin ilanıyla yeni bir aşamaya girildi. Günümüzde Kürt sorununun çözümünde temel aktör olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan o dönemde Kürdistan’ın parçalanması sürecinde İngiltere ve Fransa’nın rolüne ilişkin şöyle diyor: “İngilizlerle devam eden Musul-Kerkük anlaşmazlığı, Kürtler aleyhindeki çok trajik bir antlaşmayla sona erdirilmeye çalışılır. Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması her ne kadar Misak-ı Milli’den taviz verilerek kısmen Kürtlerin (ayrıca Suriye’deki Türkmenlerin) aleyhine sonuçlandırılmışsa da felaket boyutlarında olmamıştır. Cüzi bir Kürdistan parçası Fransa’ya terk edilmiştir.”
ŞEYH SAİT İSYANI KOMPLONUN BAŞLANGICIDIR
Irak’ın oluşturulması için Kürdistan’ın bir daha parçalanması Misak’ı Milli’nin açık ihlali olmuştu. Bu gelişme TBMM’de Kürtler arasında büyük infiale yol açtı. İngilizlerle yapılan ve karanlıkta kalan bu anlaşma Kürt soykırımının başlangıç tarihi de olmaktadır. Bu anlaşma ile Kürtlerle Türkler arasındaki tarihsel uzlaşmanın temeline dinamit konulmuştu. 1925 yılındaki Şeyh Sait önderlikli isyan aslında bu tarihsel ihaneti örtbas etmek için hem provoke edilmiş, hem de anlamsız yere çok acımasız ve kanlı biçimde bastırılmıştır. 1925 yılı bu anlamda sadece isyanın değil, asıl olarak komplonun, ihanetin ve soykırımın başlangıç tarihidir.
ŞEYH SAİT KİMDİR?
Şeyh Sait 1865 yılında Elazığ Palu’da dünyaya gelir. Dedesi Şeyh Ali Septi, 18.yy sonunda Diyarbakır’a yakın Septi köyünden Palu’ya göç eder. Kendisi Nakşibendi olan Şeyh Ali Septi Palu’da da şeyhliğe devam eder. Şeyh Ali Septi’nin beş çocuğu vardır. Bunlardan birisi de Şeyh Sait’in babası Şeyh Mahmut’tur. Ali Septi’nin ölümünden sonra Şeyh Mahmut yaşamını sürdürmek için Erzurum Hınıs’a gider. Şeyh Sait dini eğitimini de orada tamamlar. Dini eğitiminin ardından Şeyh Sait kısa bir sürede hem bölgede hem de Nakşibendi tarikatı üzerinde etkin bir şahsiyet konumuna gelir.
ŞEYH SAİT İSYANINA NASIL GELİNDİ?
Osmanlı’nın dağılma süreçlerinde Kürtlerde de hareketlilik yaşanır. 19. yy sonralarından itibaren ilkel Kürt milliyetçiliği birçok dernek ve gazete kurarak bazı Kürt reformlarının peşinden koşar. Bu oluşumlar Osmanlı’nın yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de varlıklarını sürdürmek isterler. Kürt aydınlarının Cibranlı Halit önderliğinde 1923’te kurdukları Azadi Cemiyeti taraftar bulmak ve toplum üzerinde söz sahibi olmak için Kürdistan’da toplumun ileri gelenleriyle de görüşmektedir. Bunlardan birisi de toplum içerisindeki otoritesi ve varlıklı oluşu nedeniyle Şeyh Sait’tir. Ama kısa bir süre sonra Xalit Cibranlı ve diğer bazı cemiyet yöneticilerinin yakalanması sonrası yeni bir cemiyet yönetimi seçilir. Yeni seçilen yönetimde Şeyh Sait cemiyetin başkanı olur.
Cemiyet yöneticilerinin yakalanması aslında Şeyh Sait ve Kürt ileri gelenlerini hazırlıksız yakalamıştı. Kürtler içerisindeki hareketliliği fark eden devlet de harekete geçmişti. Artık zaman daralmaktadır. Bir an önce Kürtlerin birlik oluşturmaları gerekmektedir. Birlik için de Şeyh Sait ve arkadaşları ulaşabildikleri aşiret ileri gelenleriyle görüşme çabası içerisine girerler. Dersim aşiretlerini ikna edemeyen Şeyh Sait yanına aldığı bazı Mollalar ve Kürt ileri gelenleri ile birlikte Lice ve Hani’yi ziyaret eder. Oradaki aşiret ileri gelenlerini de ikna etmeye çalışır. 5 Şubat 1925’de Hani’den çıkan Şeyh Sait Piran’a (Dicle) gelerek kardeşi Abdurrahim’in misafiri olur.
Şeyh Sait kardeşinin evindeyken bir üsteğmen ile birlikte gelen on beş civarındaki Jandarma evde bulanan birkaç kişiyi "aranıyor" gerekçesiyle tutuklamak ister. Şeyh Sait, üsteğmene yaptıklarının doğru olmadığını ve kendileri gittikten sonra istedikleri kişileri gözaltına alabileceklerini söyler. Askerler ısrar edince Şeyh Sait “bu kadar insan toplanmış, bir olay çıkarsa önünü alamazsınız, biz gidelim ondan sonra hangi evdeyse yakalarsınız. Yoksa bize de hükümete de felaket olur” der. Askerler dediğinden ısrar edince kalabalık grup ile askerler arasında çatışma yaşanır. Askerlerden ikisi öldürülür ve diğerleri de rehin alınır. Bunun üzerine Şeyh Sait teğmenin yanına giderek neden öyle yaptıklarını sorunca teğmen de “biz görevimizi yaptık. Amaç burada bir patlağın olmasıydı, siz devlete baş kaldırdınız, bizi vurdunuz” diye cevap verir. Teğmenin bu cevabı aslında oraya giden o askeri birliğin amacını da ortaya koymaktadır. Provokasyon amacına ulaşmıştı.
Yaşanan bu olay üzerine Ankara’ya haber veren askerler Kürtlerin isyan başlattıklarını bildirirler. Diğer yandan Şeyh Sait isyana hazırlıksız olduklarının da farkındadır. Takvim 15 Şubat 1925’i gösterdiğinde tarihe Şeyh Sait isyanı olarak geçecek olan isyan bir komplo sonucu başlamış olacaktı.
1925'TE KOMPLO ZAFERE ULAŞTI
Uluslararası güçlerin de içinde bulunduğu komplo başarıya ulaşmış ve beyaz Türk ulusçuluğu hem Türklere hem de Kürtlere karşı katı bir diktatörlük içine girdi. Ulusal kurtuluş savaşında ittifak olan Kürtler, sol, İslam öğeleri komplolar temelinde tasfiye edilmektedirler. Komplo kendi içinde de amansız yürütüldü. Hedef olarak Kürtler seçilmiş, isyan provoke edilmiş ve sonuçta soykırımlara varan yöntemlerle Kürtler sistemden tasfiye edilmiş, yok hükmünde sayılmıştır. Ankara merkezli gelişen komployu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan şöyle ifadelendiriyor: “M. Kemal ekibinden (isyancı beş generalden oluşan ekip) dört general çeşitli oyunlarla iktidarın elit grubundan dışlanmış, tek bırakılan M. Kemal Kürtlerle karşı karşıya getirilmiş (M. Kemal’in ekibinden en yakın arkadaşı Fethi Okyar “Ben elimi Kürt katliamına bulaştırmam” dediği için başbakanlıktan istifa ettirilmiş), aynı oyunun bir parçası İzmir Suikastına taşırılmış, böylelikle M. Kemal sembolik bir kişilik durumuna indirgenmiştir. Aynı oyunlar Sol ve İslamî güçlerin tasfiyesinde de oynanmıştır. Burada görünüşte belirleyici iki güç Başbakan İsmet İnönü ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tır. Fakat onların da arkasında yeni rejimi asıl olarak üreten, oluşturan ve sürdüren dönemin İngiliz hegemonyası ve bünyesindeki sermaye grupları vardır. Bu sermaye gruplarından biri olan Yahudi sermayesi (tümü değil) Yahudiler için yurt peşindedir. Filistin’de Yahudi yurdunun inşa edilmesi için önce Abdülhamit kullanılmaya çalışılmış, tam istendiği gibi davranmadığı için 9 Mart karşı darbesi (provokasyonu) bahane edilerek Abdülhamit devrilmiş, Birinci Dünya Savaşı’na girilmiş, savaş koşullarının oluşturduğu fırsatlar temelinde Ermeni soykırımı gerçekleştirilmiş, Ulusal Kurtuluş Savaşına müdahale edilmiş, pratik öncülük sağlanmış, geriye kalan Rum kökenli Hıristiyanlar tasfiye edilmiş, savaş sırasında ve sonrasında Sol ve İslamcı müttefiklerin yanı sıra stratejik müttefik olan Kürtlerin tasfiye edilmeleriyle komplo 1925’te zafere ulaşmıştır.”
ŞEYH SAİT İSYANININ ARDINDAN KIRIMLAR
Bir komplo sonucu başlayan Şeyh Sait isyanı kısa sürede devletin sert müdahalesiyle karşılaşır. Bir ihanet sonucu Şeyh Sait yakalanır. Yakalandıktan kısa bir süre sonra Şeyh Sait ve 48 arkadaşı 28 Haziran 1925 yılında idam edilir. (1999’un 28 Haziranında da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a idam cezası verildi.) Bir isyana hazırlıksız yakalanan Kürtlerin öncüleri yakalanıp idam edildikten sonra Türk devleti çoluk-çocuk demeden yüz binlerce Kürdü katliamdan geçirdi. Yine yüz binlerce Kürdü de kendi topraklarından kopararak sürgüne gönderdi.
TÜRKLER VE KÜRTLER MİSAK-I MİLLİDEN YANADIR
Amed, Çewlik, Erzurum ve Bitlis çevresinde etkili olan Şeyh Sait “isyanı”, zamanlama ve çıkış koşulları itibariyle hem Cumhuriyetin şekillenmesinde hem de Kürtlerin kaderi ve geleceği açısından önemli bir rol oynar. Daha öncesinde Şeyh Ubeydullah Nehri isyanı (1880), Koçgiri isyanı (1919), Kahta-Malatya direnişi(1919), Şeyh Mahmut Berzenci isyanı(1919-23), Sımko isyanı (1922) gibi isyanlar olmuştu ama Şeyh Sait İsyanı Kürtler için soykırımın başlangıcı olmuştu. Çünkü burada yaşanan olaylarda kimlerin çıkar sahibi olduğu ve kimlerin katliamla karşı karşıya kaldıkları ortadadır. Özellikle bölgede egemenliğini etkin kılmak isteyen İngiliz siyaseti Musul-Kerkük sorunu ile ortamı sürekli olarak karıştırmaktadır. Kurulan Cumhuriyette sadece Türk ulusuna dayalı bir sistem kurmak isteyenlerin varlığının Kürtlerde yarattığı rahatsızlığı fırsat bilen İngilizler çeşitli oyunlar devreye koymaya çalışmaktadır. Tüm bu oyunlara rağmen Kürt-Türk birliğinin sembolü olan Misak-ı Milli'den yanadırlar.
İTİ İTE KIRDIRMA POLİTİKASI
Öcalan bu durumu şu cümlelerle ifade etmektedir: “İngiltere petrol nedeniyle Musul ve Kerkük bölgesini Misak-ı Milli dışında tutmak istemektedir. M. Kemal önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti ise, Misak-ı Milliye bağlılığın gereği olarak, bölge üzerinde hak taleplerinden vazgeçmemektedir. Kürtler ve Türkler Misak-ı Millinin gereğinin yapılmasını istemektedirler. Bu koşullarda bildik İngiliz sömürge oyunu yine devreye girer. Bir taşla birkaç kuş vurmak için tertipler hazırdır. Kendisine yakın bulduğu Kürtleri kendilerine yardım edeceğine dair heveslendirir. Olası bir isyanda kendisine güvenebileceklerine dair sahte umutlar yaydırır. İsyan patlak verdiğinde, Kemalist hükümetle anlaşır. Kürtlerin ve Kürdistan’ın kaderindeki en derin bölünmeyi gerçekleştirir. Irak, kendi payına düşmüştür. Kemalist Türkiye’yi en zor döneminde kendine yakınlaştırmıştır. Cumhuriyeti Kürtlerin üzerine sürerek en tehlikeli bir açmazın içine düşürmüştür. Yani bir kez daha ‘‘böl-yönet’’ veya ‘iti ite kırdırma’ politikasıyla, ‘tavşana kaç tazıya tut’ oyunu başarıyla oynanmış, bir taşla birkaç kuş vurulmuştur. Cumhuriyet daha düne kadar en zor dönemlerinde stratejik müttefikleri olan Kürtleri unutmuş, önde gelenlerini idam etmiş, böylece tarihsel bir sorunu çözdüğünü sanmıştır. Bastırma ve inkâr yöntemlerine başvurarak, bu oyun gereğince aslında Osmanlı’dan daha geri bir politikanın ve kendisini en çok uğraştıracak bir sorunun içine düşecektir. Sadece Kürtler değil, Türkler ve Cumhuriyet de böylelikle oyuna gelmiş olacaktır.”
YÜZYILLIK KOMPLO
Osmanlı’nın dağılışıyla başlayıp yıkılışıyla sonlanan süreç içerisinde emperyalist güç odakları sürekli bir saldırı konumunda olmuşlardır. 15 Şubat 1925’te Şeyh Sait’e yapılan komplodan, 18 Kasım 1937’de Seyyit Rıza’nın komployla idam edilmesine ve en son 1999 15 Şubat’ında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilişi Kürtlere yönelik katliam ve soykırım uygulamalarının devamı olarak günümüze kadar geldi. Kürtleri hedef alarak gelişen bu komplocu saldırıların esas amacı Ortadoğu ve Mezopotamya halklarına karşı yürütülen sömürge politikalarını etkili kılmaktır.