15 Temmuz gecesi İmralı’da ne oldu… - Amed Dicle

15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşanan ‘darbe girişimi’ sonrasında, Kürt toplumunda İmralı’da esaret koşullarında tutulan Sayın Abdullah Öcalan’a ilişkin ciddi kaygılar oluşmaya başladı.

Öcalan’dan 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren haber alınamıyor. İmralı’daki tecrit bizzat Tayyip Erdoğan’ın açık talimatıyla başladı ve devam ediyor. Bu sebepten dolayı Kürtlerin, Öcalan’ın durumu hakkındaki kaygılarının muhatabı doğrudan AKP hükümetidir. Bu kaygıların toplumsal bir mücadeleye dönüşmesi gerekiyor. Ki mevcut siyasal süreçte, böylesi insani ve politik görev ortada durmaktadır.

Öcalan ile 5 Nisan 2015 ve öncesinde iki yıl devam eden görüşmelerde tartışılan konular, hem 15 Temmuz darbe girişimine hem de İmralı’daki tehlikeye ışık tutacak niteliktedir. HDP ve devlet heyetiyle yapılan tüm görüşmelerde Öcalan, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü gerçekleşmezse darbe olacağını vurguluyordu.

Biraz geriye gidip İmralı’da konuşulanlara baktığımızda mevcut tabloyu ve Öcalan’a yönelik tehdidi daha iyi anlamış oluruz.

Öcalan tüm görüşmelerde, ‘darbe tehlikesine’ işaret ediyordu. Ve İmralı’da yaşadıklarını, gördüklerini, doğrudan muhatap olduğu kişi ve olaylardan yola çıkarak kendisine yönelik olası tehlikelere de dikkat çekiyordu.

Örneğin, 7 Haziran 2013 tarihinde HDP ve İmralı Heyetinin hazır bulunduğu görüşmede, Öcalan, şöyle bir değerlendirme yapıyor; Benim katilim bir buçuk km ötededir diye düşünelim…(…)

Yaveri Menderes’e “Efendim, ordu darbe hazırlığı içindedir” diyor. Menderes “Benim ordum bana öyle bir şey yapmaz” diyor. Oysa o gün o istihbarata değer verse başına bunlar gelmeyecek.’’

Öcalan, bu değerlendirmede, hem kendisine yönelik tehdide hem de Türkiye’deki potansiyel darbe tehlikesine dikkat çekiyordu. Görüşmelerin tümünde benzer değerlendirmelerde bulundu ve ‘darbe mekaniğinin’ tehlikesini kavratmaya çalıştı. Nitekim 4 Şubat 2015 tarihinde yaptığı konuşmada şu tehlikeye dikkat çekiyordu:

“Bizim kutsal barış öykümüz parçalanmak isteniyor. Cizre’de de yaptıkları oydu. Sekiz çocuk katledildi. Onu durdurmak da önemlidir. Cizre, Yüksekova, Silopi, İdil, Lice, Bingöl dahil, geleneksel Türkiye toplumuna altmış-yetmiş yıldır dayatılan darbe pratiğinin son halkası yapılmak isteniyor. Barış ve demokratik çözümün başarısızlığa uğratılması hedefleniyor. Tüm kamuoyunun barış ve demokratik çözüm sürecinin, müzakere sürecinin niteliğini çok tarihî ve kutsal bilerek sahip çıkması, bu provokasyonlar ve komplolara gelmemesi önemlidir…”

Öcalan, giderek durumun ciddiyetini görüyor olacak ki, 27 Şubat 2015 tarihindeki görüşmede konuyu tekrar gündeme getiriyordu.

“Bunları küçümsememek lazım. (Darbe mekaniği) Hükümete de anlatın. Darbe tehlikesi büyüktür. Darbe mekaniği devredir, görmeleri lazım. Darbeciler ‘Anti-cumhuriyetçiler cumhuriyeti toprağa gömüyorlar’ diyorlar. Onlara göre toprağa gömen biz oluyoruz. Hükümete deyin sizi de götürecekler, sizi de yargılarlar. (HDP heyetine  dönerek) Sizi de pataklayacaklar. Bunlara karşı uyanık olmak lazım.”

Öcalan, bir görüşmesinde şu çarpıcı değerlendirmeyle nasıl bir süreç geliştirmek istediğini açıklıyordu: Ben ne onların hegemonyası altına gireceğim ne de onların Kürtlerle kurduğu ilişkiye karışacağım. Temel yaklaşımımız demokrasidir. Demokrasiyi korumak demek Başbakanı da korumak demektir. Başbakanın demokratik işleyişe ihtiyacı var. Demokrasiyi yerleştiremezsek hepsi Menderesleşir. Darbeleri önleyemez.

Öcalan, darbe mekaniğine karşı tek güvencenin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünde görüyor, bunun tarihi ve somut tahlillerini ısrarla yapıyordu. AKP ve HDP Heyetinin bunu yeterince göremediğinden yakınıp eleştiri yapıyordu.

Öcalan’ın söyledikleri sadece bugün değil 7 Haziran seçim sonuçlarından sonra birebir gerçekleşti. Öcalan’ın darbe konusunda uyardığı AKP-Erdoğan, 7 Haziran seçim sonuçlarına darbe yaparak, Kürtlere karşı savaş ilan etti ve 15 Temmuz darbe girişimine zemin hazırladı.

Türkiye’de askeri darbe yapacak güçlerin İmralı’yı hesaba katmaması mümkün değildir. Nitekim Öcalan, görüşmelerin bir kaçında İmralı’da görevli bulunan devlet görevlilerinin kendisine yönelik tehditlerine de dikkat çekmişti. Özetle; bugün İmralı’ya tecrit uygulayan AKP hükümetidir ve muhatap doğrudan kendileridir.

Şimdi temel soru şu; 15 Temmuz gecesi İmralı’da ne oldu? Ve şuan Öcalan İmralı'da hangi koşullarda esir tutulmaktadır?

HDP Heyeti, bir sonraki gün Devlet yetkilileri ile yaptıkları görüşmeyi referans göstererek, ‘Öcalan’a yönelik herhangi bir olumsuzluğun olmadığını’ açıkladı. Bu açıklama haklı olarak Kürtlerin kaygılarını gideremiyor.

Zira 5 Nisan’dan itibaren Öcalan’a tecrit uygulayan, şartlarını eskisinden daha fazla kötüleştiren, aile görüşmelerini engelleyen hükümetten, İmralı’daki duruma ilişkin sağlıklı bilgi vermesini beklemek en basitinde saflıktır.

Öcalan daha önce kendisine dönük tehlikenin yakın olduğunu bizzat HDP ve devlet heyetine söylemişti. Bu durumun göz ardı edilmesi tarihi bir gaflet olacaktır.

Daha da ötesi, bundan bir süre önce Öcalan’a tehdit içerikli mesajların iletildiği çok önemli kaynaklar tarafından bildirilmektedir. Öcalan’a yönelim ve tehditlerin olduğunu bundan 4-5 ay önce bizzat KCK yönetimi açıklamıştı.

Dolaysıyla, HDP İmralı Heyetinin açıklaması politik ortamın gerçekliğiyle örtüşmüyor.

İmralı’da telafisi mümkün olmayan bir tehlike vardır. Ve bu tehlike AKP’nin insafına bırakılacak bir konu değildir. Bu tehlikeyi bertaraf edecek tek yol ise toplumsal mücadeledir.  

twitter: @AmedDicleT