Bundan 17 yıl önceydi. Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde yaşamını yitiren Orhan Özen ile Rıza Boybaş’ın cenaze töreni düzenleniyordu. Alibeyköy’deki tören alanında polis ablukası vardı. 500’den fazla kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Şiddet gördüler. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe de oradaydı. Tören sırasında, “sarı basın kartı olmadıðı” gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Polisin fiziki şiddeti onu öldürdü. Cansız bedeni Spor Salonu’nun yakınına bırakıldı.
Ýstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin olay günü gözaltına alınanlar arasında olmadıðını iddia ederek, cinayeti gizlemeye çalıştı. Taşanlar, bunu kamera görüntüleri ve gözaltı listesini dayanak göstererek söylüyordu. Fakat cinayetin peşinin bırakılmayacaðını anladıðında, kendini yalanladı.
Kendini yalanlayan biri daha vardı; Ýçişleri Bakanı Teoman Ünüsan. “Listede adı yok” dedi, kısa süre sonra “evet, gözaltına alındı ama öldürülmedi; duvardan düştü” açıklamasını yaptı. Raporlar ve tanık anlatımlarıyla ispatlanan gerçek, Ünüsan’ın özür dilemesine yol açtı. Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe bu özrü kabul etmedi.
Aile ve muhabiri olduðu Evrensel gazetesi, örtbas edilen bir cinayet olarak tarihe geçmesine izin vermedi. 1996 yılında öldürülen Metin Göktepe cinayetiyle ilgili davada ilk karar, 19 Mart 1998’de açıklandı. Dava, Ýstanbul’dan Aydın’a, Aydın’dan Afyon’a kadar bir sürgün halini aldı.
Afyon Aðır Ceza Mahkemesi, 5 sanık polis hakkında "kastı aşan adam öldürme" suçundan 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına; 6 sanıðın beraatına karar verdi. Ancak sonraki aşamalarda Yargıtay’ın kararı iki kez bozmasıyla, dava 2000 yılına kadar uzadı; 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılan 6 polisten 5'inin cezası onaylandı. Müdahil avukatlar cezayı yeterli bulmadı.
Ayrıca Ýçişleri Bakanlıðı aleyhinde tazminat davası açan Göktepe’nin ailesi, Ýstanbul 2. Ýdare Mahkemesi’nin kararıyla, Ýçişleri Bakanlıðı’nı mahkum ettirdi.
Sonuç olarak; Metin Göktepe davasında 6 polis düşük cezalarla mahkum edildi. Avukatlar, emri verenlerin görevlerinin başında olduðunu söylüyordu. Buna raðmen, Göktepe davasındaki kazanımın, pek çok gazeteci cinayetinin meydana geldiði ve faillerinin ortaya çıkarılmadıðı Türkiye’de, sanıkların yargılanması olduðu düşünülüyor.
‘ONA HAYRAN OLDUÐUMDA, HENÜZ ÝKÝ BUÇUK YAŞINDAYDI’
Metin Göktepe’yi, ablası Meryem Göktepe ile konuştuk...
Meryem Göktepe, kendisinden iki yaş küçük olan kardeşini “yol gösterici” olarak tarif ediyor; “fedakardı” diyerek, devam ediyor: “Kayıpların ardından genelde böyle söylenir ama içtenlikle; Metin’in, tanınabilecek en iyi insanlardan olduðunu düşünüyorum. Benim ve ailemiz için yol göstericiydi. Egosuz bir duruşa sahipti. Onu düşündüðümde aklıma gelen ilk sahnede, iki buçuk yaşındaydı. Henüz 6 aylık olan kardeşinin aðlamasına dayanamıyor; beşiðinden tutup sallamaya çalışıyordu. Bu, aynı zamanda ona ilk hayran olduðum sahneydi. Bir de, Ýbrahim Kaypakkaya üzerine yazılan, ‘Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiðit’ kitabını, birlikte okuduðumuz anı hatırlıyorum. Yer yataðına oturur ben okurdum, o da aðlardı.”
‘ANNEM DÝRENCÝ METÝN’DEN ÖÐRENDÝ’
Meryem Göktepe, Metin’in, annesiyle ilişkisinin de etkileyici olduðunu anlatıyor: “Annemle inanılmaz bir ilişkisi vardı. Çok yakınlardı. Asla ayrı odada uyuyamazlardı. Hep aynı odada, karşı karşıya yatarlardı. Uyuyana kadar da sohbet ederlerdi. Kim uyuduysa, diðeri susardı. Sabahları ‘ben seni uyuttum’ atışması yaparlardı. Annemin sorduðu hiçbir soruya gocunmadan yanıt verirdi. Annemin dili dönmezdi ama ‘emperyalizm ne demek’ diye, sormaya çalışırdı. Biz gülerdik. Metin ise hiç sıkılmadan anlatmaya çalışırdı. Annem, bu sayede onun ölümüne direnebildi. Direnci, Metin’den öðrenmişti. Annem, ‘çocuðundan doðan anneler’den.”
Meryem Göktepe, yine bir protesto gösterisi sırasında gözaltına alınan Metin’i ziyaret etmeye giden Fadime Ana’nın, Metin’le görüştürülmediðinde, polislere direnerek, “Ya kirli çamaşırlarını getirin, ya da bir yazı yazsın, onu getirin. Yoksa burada yatarım” dediðini aktardı. Fadime Ana polislerin, “yazısından nasıl tanıyacaksın” sorusuna da, “yanımda hep yazısını taşırım; karşılaştırır tanırım” yanıtını vermişti.
‘TAŞANLAR’IN KATÝL OLDUÐUNU YAZDI; TAŞANLAR’IN POLÝSLERÝ ONU ÖLDÜRDÜ’
Metin Göktepe cinayetinde en büyük olumsuz rolü devletin edindiðine dikkat çeken Meryem Göktepe, polisleri mahkum ettiren hakim Fatma Nilgün Uçar’ın sürgün edildiðini de hatırlattı. “Öldürülen Rıza Boybaş'ın cenaze töreninde gözaltına alınmıştı. Metin’in ölümü Rıza Boybaş’ın öldürülmesinden ayrı bir nitelikte deðil. Hukukçu deðilim ama birleştirilmesi gereken bir dava” diyen Meryem Göktepe, kardeşinin, Ýstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ı Boybaş’ın öldürülmesinden sorumlu tutmasından bir gün sonra öldürüldüðünü belirtti.
‘AKP, KARDEŞÝMÝN ÖLDÜRÜLDÜÐÜ DÖNEMÝ HATIRLATIYOR’
Meryem Göktepe, kardeşinin gözaltına alınma gerekçesinin ‘sarı basın kartının bulunmaması’ olarak yansıtıldıðına deðinerek, şimdilerde aynı yöntemi AKP hükümetinin uyguladıðına vurgu yaptı. Meryem Göktepe, şu eleştirileri yaptı: “Başbakan Erdoðan da, tutuklanan gazetecileri, sarı basın kartı sahibi olup olmamaları üzerinden deðerlendiriyor. Türkiye’de 100’e yakın tutuklu gazeteci var. Bir gazetecinin ürünü, meyvesi, ekip-biçtiði şey kalemiyle yazdıklarıdır. Onu tutuklamanız, bir bakıma öldürmeniz anlamına geliyor. Gazeteciler eskiden bedeniyle, AKP döneminde de kalemleri ellerinden alınarak öldürülüyor. Metin’in öldürüldüðü günlerle şimdilerin arasında ne fark var? Sık sık o dönemi hatırlattıran gelişmeler yaşanıyor. Önce tek tek öldürülüyorlardı, artık topluca hapse atılıyorlar. Tek fark bu olmalı.”
“Yaşıyor olsaydı, Metin aynı hevesle gazeteciliðe devam ediyor olacaktı” diyen Göktepe, ekledi: “Asla ilkelerinden, düşündüklerinden ödün vermezdi. Ýlle de deðişseydi, böylesi günlerde, o zamankinden fazla bir enerjiye, çabayla kardeşlik ister; bunun için uðraşırdı. Ayrıca Roboski katliamı, Uður Kaymaz cinayeti de AKP döneminde meydana geldi.”