20 Aralık Êzîdîler için gerçek bir bayram girişimidir

20 Aralık Êzîdîler için gerçek bir bayram girişimidir

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, artık Êzîdî topluluğun demokratik özerkliğini ilan etmesi gerektiğini kaydetti. “Bunun için şimdiden tüm hazırlıklarının yapılması gerekiyor. Şengal’i Özgürleştirme Hamlesi’ de bunun zeminini oluşturuyor” diyen Avesta ile HPG, YJA-Star, YPG, YPJ ve YBŞ güçlerinin başlattığı Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu ve operasyonun önemi altyapısını, Êzîdiler için geleceğin nasıl kurulacağını konuştuk.

20 Aralık’ın Êzîdîlerin tarihten bu yana kutladıkları bayram günü olduğunu, ancak Şengal’i özgürleştirme operasyonunun başladığı gün olması itibariyle Êzîdîleri yaşatacak olan ve yüzlerce yıla damgasını vuracak esas bayram girişimin başlangıcı olduğunu söyledi. Êzîdîleri, Şengal’e gelerek, direnişe katılma ve yurdunu yeşertip, yaşam haline getirmeye çağıran Avesta, “Hareket olarak sonuna kadar her yönüyle bu kutsal direnişe destek vereceğiz” dedi.

3 Ağustos’ta DAİŞ çetelerinin Şengal’e saldırmasıyla Êzîdî halkı büyük bir felaket ile karşı karşıya kaldı. Bu felaketten yaklaşık beş ay sonra büyük Êzîdî bayramına denk gelen 20 Aralık tarihinde HPG, YJA – STAR, YPJ ve YBŞ güçlerinin adına özgürlük operasyonu verdikleri bir hamle gerçekleşti. Siz bu hamleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle, Şengal ve Şengal halkı şahsında özgürlük için mücadele eden ve halkların, kadınların düşmanı olan DAİŞ’e karşı, özgürlük savaşçılarının başlatmış olduğu Şengal’i kurtarma operasyonu, selamlıyorum. Bu operasyona katılan tüm özgürlük savaşçılarını, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Büyük bir fedailikle, kahramanlıkla, bu mücadeleye öncülük eden, Şengal’in kurtarılmasında operasyonun planlayıcı ve uygulayıcısı olan Nurhak yoldaş ve dört yoldaşın şehadetleri yaşandı. Bu yoldaşları saygıyla ve minnetle anıyor ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

ŞENGAL SALDIRISI SOYKIRIM AMAÇLIYDI

Şengal’i özgürleştirme operasyonu elbette ki yeni başlatılmış bir operasyon değildir. Bunun geçmişi de var. Belirtildiği gibi 3 Ağustos’ta Şengal halkına dönük, Şengal dağına ve çevresindeki yerleşim alanlarına dönük uluslararası güçlerin maşası durumunda olan faşist DAİŞ güçlerinin Şengal’e dönük bir soykırım saldırısı gerçekleştirdi. Ve bu soykırım saldırısı sadece Şengal’i ele geçirip Şengal’de kalma amaçlı gibi bir operasyon değildi.

Peki sizce bu saldırının amacı neydi?

Bizce, amacı şudur; öncelikle Telafer, Kerkük gibi bazı alanlarda yapmış oldukları operasyonlardan faklı bir yanı var. O alanlarda daha çok ekonomik kaynakları ele geçirerek halkı zorla göçertme ve uzaklaştırmaya dönük operasyonlar düzenliyorlar. Fakat Êzîdîlere dönük yapılan ise bunun çok daha ötesinde bir soykırımdır. Onlara göre hiçbir Êzîdî yaşamamalı. Bunun için Êzîdîlerin, yok edilmesi ve ortadan kaldırılması gerekiyor.

Neden?

Nedeni, Êzîdîlerin bu topraklarda kendi inançlarını koruyan, kültürünü savunan, Kürtlerin tarihini var ederek, birikimlere sahip çıkarak kültürel mirasını bu günlere getirebilen bir topluluk olmasıdır. Yüzyıllardan beri bu topraklarda yaşamış ve hiçbir zaman, kimseyle bir iktidar savaşına girmemişlerdir. Daha çok bu topraklar üzerinde kendi varlıklarını koruma ve kendini yaşatma gibi bir özelliğe sahip olmuşlardır. Sünniliğin geliştirilmesi karşısında direnen bir topluluktur.

ŞENGAL DİRENEREK AYAKTA KALMAYI BAŞARDI

Tarih boyunca hep soykırımlarla karşı karşıya gelmiş, binlercesi katliamlardan geçirilmiş, yüz binlercesi göçertilip asimilasyona uğratılmışlardır. Ama buna rağmen Şengal ve çevresindeki alanlarda direnerek ayakta kalmayı başarmışlardır. Bu açıdan Şengal halkı Kürtlüğün direnen özünü temsil ediyor.

ŞENGAL DİRENEN KÜRTLERİN YÜZÜ

Şengal Kürtlerin direnen yüzünü temsil ediyor diyebilir miyiz?

Elbette, Şengal direnen Kürtlerin yüzünü temsil ettiğini söylemek mümkün. Kürtlüğün özünü, kültürünü, tarihini, dilini temsil ediyor. Bu toprakların en eski ve en yerleşik halkıdır. Kürtlerin tarihsel mirasının Şengal ve Êzîdî topluluğunda yaşam bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun için İslamiyet’in gelişmesiyle birlikte sürekli “Êzîdîlerin katli vaciptir” denmiştir. Geçmişten beri böyle bir yaklaşım böyle bir politika söz konusudur. Ancak özgürlük hareketinin çıkışıyla birlikte son kırk yıldır Êzîdîlerin kaderi de değişmiştir.

ÊZÎDÎLER ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE KENDİLERİNİ BULDU

Önder Apo öncülüğünde Kürdistan özgürlük mücadelesinde Êzîdîler kendilerini buldular. Bu mücadelenin eşitlikçi, özgürlükçü olması Kürt özüne dayanan ve daha çok ezilen toplumların temsiliyetini ortaya çıkarması nedeniyle Êzîdîlerin de kendilerini PKK içerisinde bulmasını sağlamıştır. Bundan dolayı Êzîdîler daha çok PKK hareketi etrafında toplandılar.

Özgürlük mücadelesiyle kendini yeniden var edebilen Êzîdî toplumu, kendi değerlerini her koşul altında korumayı öğrenmiştir. Bundan hareketle en son Şengal’de yaşanan felakete karşı kendi değerlerini koruyarak teslim olmamayı seçen bir Êzîdî Şengal gerçekliği vardır.

ŞENGAL VAR OLDUKÇA ÊZÎDÎLER TESLİM OLMAZ

Şengal sadece bugün için stratejik bir yere veya öneme sahip değil. Şengal Êzîdîliğin en eski yaşam alanlarından biridir. Tarihte çokça saldırı ve katliama karşı Êzîdî toplumu kendisini Şengal’in dağlarında korumuştur. Bu açıdan Êzîdî toplumunun belleğinde Şengal var oluş mekanıdır. Bunun için Şengal var oldukça Êzîdîler teslim olmaz anlayışı her zaman hakimdir. Şengal de, Laleş de Êzîdîliğin kutsal mekanlarıdır. Her inancın kendisine ait bazı kutsal sembol ve ibadethaneleri vardır. Bütün inançlarda bunu görmek mümkündür. Bunların tarihi geçmişleri çok derinlerdedir. Şimdi Şengal ve Laleş bunu temsil ediyor. Her zaman şu söylenir; Hıristiyan alemi yönünü Vatikan’a döner, Kudüs’e döner ve kendisini bununla var eder. Çünkü Hz. İsa’nın felsefesinin yaşatıldığı ve yaşamsallaştığı alanlardır. İslamiyet’te Mekke ve Medine’den bahsedilir. Kürt Êzîdîler için de Şengal ve Laleş böyledir.

Şengal sadece Êzîdîlik için mi tarihi bir öneme sahip, yoksa genel Kürdistan tarihi ve coğrafyası içinde stratejik bir anlama sahip mi?

Kürt ve Êzîdîlik ayrı şeyler değil. Êzîdîlik Kürtlüğün orijinalliğini temsil ediyor. Zaten şöyle bir oyun da var; Êzîdîliği ve Kürtlüğü birbirinden ayrı ele alan ve birbirinden ayırmak isteyen yaklaşımlar var. Kapitalist modernite güçleri daha çok böl-parçala- yönet politikasından hareketle Kürtleri tümüyle Kürdistan’dan söküp atmak için öncelikle bu direnen toplulukları etkisizleştirmeye çalışıyor. Bunlardan biri de Êzîdî topluluğudur. Êzîdîliğin dili Kürtçedir, kültürü Kürt kültürüdür, dualarından, günlük yaşamlarına inançlarına kadar hepsi Kürt orijinalliğini temsil ediyor. Bundan dolayı da Êzîdîliği yok etmek Kürtlüğü yok etmek demektir. Bu durum zamanla Kürtlükte ciddi bir aşınmaya yol açacaktır. Bundan dolayı yıllardır Êzîdî Kürtleri üzerinde böyle bir oyun var. Şengal Kürdistan topraklarıdır. Êzîdî toplumu da Kürt halkının özünü korumayı başarmış bir kesimidir. Geçmişten bu güne Şengal Arap’a, Rum’a, Türk’e karşı Kürtlerin kendini korumaya almak için sığındıkları bir alan olmuştur. Şengal şu anlamda stratejik bir anlama sahip; coğrafik olarak hem Güney hem Rojava Kürdistan’ı, hem de Gare dağlarından Şêxan’dan Kuzey Kürdistan’a kadar uzanıyor. Kültürel olarak da Kürt orijininin yaşadığı yer yani Kürdistan’ın tam da kalbi konumundadır.

AMACI ŞENGAL’İ ÊZÎDÎSİZLEŞTİRMEK

2007 yılının 15 Ağustos günü Şengal’in en kutsal alanlarından biri Şerfeddin, Til Hezir ve Siba Şex Xidir denilen alanlarına saldırı düzenlediler. O zaman da 500’ün üzerinde Êzîdî’yi katlettiler, yüzlercesi yaralandı. Bu saldırının tek bir amacı vardı; oda Êzîdîleri oradan çıkarmak. Şimdiki amaç da faksızdır. Êzîdîleri Şengal’in dışına itmek istiyorlar. Bütün bu yönelimlerin ortak amacı Şengali Êzîdî’sizleştirmektir. Bu gerçekleşirse zaten dört bir tarafa dağılan Êzîdî toplumunun yok oluşu kendiliğinden gerçekleşir hesapları yapılmaktadır. Bundan dolayı 3 Ağustos’ta başlatılan operasyon bir kırım operasyonuydu. Êzîdîleri bitirme operasyonuydu. Êzîdîleri dağıtma operasyonuydu ve Şengal’i düşürme operasyonuydu. Bunun nasıl boşa çıkarıldığı da çokça yazıldı, çizildi.

ŞENGAL’DE 21. YÜZYILIN EN BÜYÜK KIRIMI YAŞANDI

Şüphesiz gecikmiş de olsa, YPG/YPJ güçlerinin HPG/YJA STAR güçlerinin Şengal’e ulaşmasıyla büyük bir katliamın önüne geçti. Hareket olarak bunun özeleştirisini de veriyoruz, bunun kritiğini de yapıyoruz. Her ne kadar yaşanan katliam en aza indirmeye çalışıldıysa da buna rağmen yaşanan felaket de az değildi. Hala binlerce insan DAİŞ’in elindedir. Binlerce kadın kayıptır. Genel olarak kaybolan insanların daha bilançosu çıkarılmamıştır. Şengal’de 21. yüzyılın en büyük kırımı yaşandı. Ama hesaplanan, amaçlanan, hedeflenen tümüyle bitirmekti. Bunu elde edemediler, başaramadılar. Hem DAİŞ’in hem de DAİŞ ile birlikte Şengal üzerine hesap yapan güçlerin hesabı boşa çıktı. Şengal zaten savaşılmadan DAİŞ’e teslim edilmişti.

Şengal’de beş aydır direniş de var. Bu direniş sonucunda 20 Aralık’ta tekrardan bir özgürleştirme operasyonu başlatıldı. Basına yansıyanlara bakılırsa peşmergenin de bu operasyonda yer aldığı belirtiliyor. Bu işin iç yüzünü değerlendirirsek siz ne düşünüyorsunuz, yani savunmadıkları bir yeri neden geri almaya çalışsınlar?

Hem uluslararası alanda hem de bölge de dengeler çok çabuk değişebiliyor. 21.yüzyılın siyaseti çok hızlı ve çıkarlara dayalı olarak gelişmektedir. Dünün düşmanı yarının dostu olabilir, bugünün dostu da çıkarları sarsılınca düşmanlık yapabilir. Bu anlamda siyaset hızla değişiklik arz edebiliyor.

3 Ağustos öncesi yapılan bazı ittifaklar var. Bunlar çokça tartışıldı, fakat hep görmemezlikten ve duymamazlıktan gelindi. Örneğin 10 binlerce Irak askerinin, on binlerce peşmergenin bulunduğu ve milyonlarca nüfusa sahip olan bir Musul kenti, bir gecede ne olduysa DAİŞ’in eline geçti. DAİŞ Musul’u savaşarak almadı. Musul DAİŞ’e teslim edildi. Aynı zamanda Musul’un DAİŞ’e teslim edilme pazarlığının içinde Şengal’de vardır.

Saldırı öncesinde Şengal konusunda bir pazarlık mı yapıldı diyorsunuz?

Elbette bunlar daha önce de söylendi. Yapılan toplantılar var ve bu toplantının belgeleri de o dönem basına da yansıdı. Mesela Güney Kürdistan’da yapılan bir toplantı var. Bu toplantıda Irak’ın içerisinde üç tane ayrı devletçik oluşturmak istediler. Sünniler için DAİŞ merkezli Irak Şam İslam Devleti, Irak etrafında bir Şia devleti, Bölgesel Kürt yönetiminin etrafında bir Kürt devletçiği oluşturulacak ve böylece Irak 3 devletçiğe bölünecekti. Bu tartışmaların sonucunda anlaşmalar yapıldı. Musul ve Şengal de böyle bir pazarlıkla DAİŞ’e devredildi.

Yani Musul ve Şengal halkı bu anlaşmaya kurban mı edildiler?

Hem kurban edildiler hem de bilinçli bir biçimde bu yerler verilmek istendi. Nedeni de şudur; ne Irak hükümeti ne de yerel hükümet hiçbir zaman Êzîdîleri gerçekten kucaklamadı. Êzîdîleri bir topluluk olarak kabul etmedi. Êzîdîleri kültürel olarak yaşatılması gerekilen bir toplum olarak ele almadı. Tampon bir bölge olarak gördü ve hep dışında tuttu. İşlerine gelince “bizim toplumuzdur” dediler, ama işlerine gelmediği zaman da hep Êzîdîleri dışladılar. İnsani bir muamele bile göstermediler. Bundan dolayı da Êzîdîler zaten Şengal dağına hapis edilmişlerdi. Ne bir işe girebilir ne de doğru düzgün bir okula gidebilirlerdi. Ne siyasete katılabilirdi, ne de ekonomik olarak toplumsal bir örgütlülüğe gidebilirdi. Adeta sistem dışına atılan bir topluluk olarak bakıldı. Sistem dışına atılmak iyidir çünkü bu sistem içileşmediğini gösterir. Fakat buradaki kasıt bu değildir. Bir ötekileştirme, dışlama durumu söz konusudur.

Şengal’in sınırları içinde hapsedilmiş bir topluluktan mı bahsediyorsunuz?

Elbette Güney Kürdistan Hükümeti Êzîdî toplumunu her zaman dışladı. Bundan dolayı da bu topluluğun üzerinde herkes hesap yapmaya çalıştı. Yani böyle bir toplumun yaşayıp yaşamaması onları pek fazla ilgilendirmiyor. Zaten zihniyet egemen zihniyettir. Zihniyet Sünni Arap faşizmini temsil ediyor. Zihniyet kendi dışında hiçbir rengi, kültürü, bir şeyi kabul etmiyor. Bundan dolayı da Êzîdîlerin yok olması kendileri için kaybedilecek bir şey değildir. Bundan dolayı da 3 Ağustos öncesinde Şengal’in DAİŞ’e teslim edilmesine ilişkin bir sözleşme ve anlaşmaya varıldı. Bunu tüm Êzîdîler çok iyi bilmektedir.

Peki, neyin karşılığında bu anlaşma yapıldı sizce?

Ben kendim de Êzîdîlerin onlarca Şexiyle ve ileri gelenleri ile konuştum. Gidip kamplarını ziyaret ettim. Halkın tepkisi büyük. Kendilerine karşı gelişen bu tepkinin nedenini anlamaya çalışıyorlar. Niye bu kadar tepki? Niye bu kadar öfke var, insan anlayamıyor. Ben de bunun üzerine biraz kafa yordum. Siz de sordunuz ya neyin karşılığında anlaşılmış diye; bir Kürt devleti olabilir. Sınırları çizilmiş bir Güney Kürdistan devleti oluşturmak istiyorlar. Şengal bu sınırların dışında Araplara bırakılacak, kalan diğer bölgeler de bu Kürt devleti sınırları içerisine alınacaktır. Bundan dolayı DAİŞ saldırıları karşısında Şengal’i korumadıkları için peşmergeleri bu temelde suçlamak aslında çok da doğru değil. Peşmergenin Şengal’de savaşmamısı kendisinin kararı değildir. Şengal’de 3 Ağustos’ta peşmergenin savaşmaması için talimat verilmiştir. Ben şahsen hep de söylerim; biz son dönemlerde de daha net olarak gördük ki peşmerge öyle savaşmayan, kaçan bir durumda değil. Özgürlük gerillaları Kerkük’e, Mexmur’a, Celewla’ya, gittikten sonra, diğer alanlarda peşmergeler de savaştı. Yüzlerce peşmerge şehit düştü. Kimse bunu inkar edemez. Fakat tekrar vurgulamak gerekiyor ki DAİŞ saldırıları karşısında bazı alanları savunmamaları ve bırakmaları peşmergelerin savaştan kaçmasından değil merkezi talimatın böyle olmasındandır.

Kimler tarafından talimat verildiğini düşünüyorsunuz?

Bölge hükümeti tarafından verilmiştir. Bu nettir. Eğer bu talimat verilmemiş olsaydı, o zaman “peşmergeler savaşacak” denilirdi. Bütün dünyanın gözü önünde arabalara binip bazı alanları bıraktılar. O dönem Ronahî TV muhabirinin gösterdiği görüntüler var. “Niye kaçıyorsunuz, niye gidiyorsunuz?” diye soruyor. Peşmerge “Cevap verecek durumda değilim” diyor. Bunlar çokça tartışılan konulardır. Neden o zaman bırakıp gittiler ve niye şimdi geri dönüldü, tabi bu önemli bir sorudur.

Şimdi gördüler ki planları boşa çıktı. Nasıl boşa çıktı? Kürt güçleri orada direndi. Halk tümden Şengal’i terk etmedi, bu konuda kurtarılan halk tekrardan Şengal’i kurtarmak için savaşmaya başladı. Şengalli Êzîdiler Özgürlük hareketinin de desteğiyle Şengal’in öz savunma güçlerini Yekînîyên Berxwedana Şengalê (YBŞ) kurarak orada DAİŞ’e karşı 5 aylık süredir aralıksız yürütülen direnişe katıldılar.

ÖZGÜRLÜĞE SUSAMIŞLIĞIN DİRENİŞİ

Şengal halkı dağlara yerleşerek hazırlığını yaptı ve burada kalarak direndiler. Bunu beklemiyorlardı. Herkes tümden boşaltılmasını bekliyordu. Bu durumu gören DAİŞ saldırdı ve koridoru kapattı. Büyük bir direnişle açılan koridor, Rojava ile Şengal arasında açılan koridor kapatıldı. Aylardır hem gerilla güçleri hem de oradaki halk çok kıt olanaklarla bir yaşam mücadelesini veriyor. Gerilla, savaşmak için depoladığı erzakı bile çıkardı ve halka dağıttı. Halkın hiçbir şeyi yok. O dağlarda buldukları palamutlarla, otlarla beslenmeye çalıştı. Ama buna rağmen direndi. Aslında bu direniş iradi bir direnişti, bu direniş özgürlüğe susamışlığın direnişi oldu. Bu direniş parayla, pulla erzakla gösterilen bir direniş değildi. Êzîdîler her şeyin maddi destekle olmadığını ve özgürlüğün parayla satın alınamayacağını bu direnişle gördü.

SARECE ŞENGAL’DE DEĞİL, TÜM KÜRTLERİN KAZANIMLARINA BİR SALDIRI SÖZKONUSU

Özgürlük hareketi de hep bu halkı korumaya çalıştı. DAİŞ güçlerine zayıflatmak için onlarca eylem yaptı. Onlarca arkadaşımız şehit düştü. Heval Armanc, Heval Dilgeş gibi değerli komutanlarımız şehit düştüler. Bu direniş gün be gün büyüdü. Şengal’i düşürme planı yapan güçler artık bu konuda boşa çıktılar. Hareket olarak bütün oyunlara rağmen biz şundan yana olduk; gerek Şengal gerek Kerkük, Celawla, Mexmur üzerine büyük bir saldırı var. Sadece Êzîdîlere değil tabi onlarla birlikte tüm Kürtlerin kazanımlarına bir saldırı söz konusu. İşte Rojava’yı hedeflediler, Kobanê’de dört aya varan bir direniş var. Kerkük’ü neredeyse düşüreceklerdi. Mexmur’dan Hewlêr’e dayandılar. Bunun için hareketimiz “Ortak bir komutanlık ve savunma gücüyle biz bu alanları, en başta da Şengal’i savunalım. Ortak bir koridor açıp, ortak operasyon düzenleyerek, Êzîdîleri geri getirelim. Êzîdîler kendi kendilerini yönetsinler” biçimindeki görüş ve önerilerini defalarca Güney Kürdistan Hükümetine sundu. Bu konuda çok ret etmediler ama olumlu bir cevap da vermediler.

Kış koşularında insanların Şengal dağında yaşamını sürdürebilmesi oldukça zor. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda bu kurtarma operasyonu neden bu kadar gecikti?

Hareket olarak biz hep Şengal’de yapılacak bu tür bir operasyonu Güney Kürdistanlı güçlerle birlikte gerçekleştirmek istedik. Çünkü Kürt sorunu her kesin sorunudur. Şengal’in sorunu da sadece bizim hareketimizin sorunu değildir. Çünkü Êzîdî Kürtlerin sorunu sadece bir Kürt sorunu değildir. Aynı zamanda genel bölgenin de bir sorunudur. Êzîdîlerin sorunu aynı zamanda Şiaların, Kakailerin, Alevilerin, Türkmenlerin, Hıristiyanların ve Ermenilerin de sorunudur. Irak’ta bir halklar mozaiği söz konusudur. Onun için Şengal’e gösterilmesi gereken duyarlılığın diğer bütün halklara da gösterilmesi gerekir. Biz böyle bir yaklaşımdan yana olduk. Onun içinde asıl amacımız böyle bir operasyonu gerçekleştirmekti. Fakat Güney Kürdistan hükümeti operasyona gelmedi. Bu konuda bizi hep oyalamaya çalıştığı için hamle geç başladı.

AMAÇLARI ŞENGAL’İ KURTARMAK DEĞİL, BOŞALTMAKTI

KDP de en son Şengal’e doğru bir hareket başlatmıştı. Fakat bu operasyon Şengal’i kurtarmak için değil, “Şengal dağına ulaşma operasyonu” olarak başlatıldı. Birkaç gün önceki basın manşetlerine bakmak lazım. Güney Kürdistan hükümetinin açıklaması var. “Biz koridor açıp halkı dağdan çıkaracağız” dediler. Bunun için amaçlarının kurtarma olmadığını söylüyoruz.

Güneyden Kürdistan tarafından açılan koridor Şengal’i kurtarmaya dönük bir amaçla yapılmamıştı. Bunu bölge hükümetinin kendisi açık söyledi. Güney Kürdistan bölge başkanı açıklama yaparak “Bizim Şengal’e dönük bir operasyon planımız yoktu” dedi. Bunların amacı aslında Şengal dağına gidip halkı tahliye temekti. Yani Şengal’i insansızlaştırarak Özgürlük Hareketinin mücadelesini de anlamsızlaştırmak gibi bir amaçları vardı. Halkın olmadığı bir yer ve DAİŞ kuşatmasının olduğu bir dağda gerilla ne yapsın. Bu da bir oyundu. Ama hareketimizin de 5 aydır yaptığı çalışma ve planlamalar vardı. Sorunuz da belirtiğiniz gibi, özelikle de olarak bilinen Cejna Êzi (Êzîdî bayramı) esas hedefimizin başlangıç tarihi idi. Bu Êzîdî bayramında hareketimiz hem koridoru açmayı hem de Şengal’i kurtarma operasyonunu başlatmayı planlamıştı. Zaten koridor için hazırlıklar yapılmış ve bayram günü Şengal dağına ulaşmak planlanmıştı. Hava koşuları zorlasa da bayramın ikinci gününün sabahı güçlerimiz Şengal dağına koridoru açarak ulaştı. YBŞ güçleri, HPG, YJA STAR güçleri ve YPG, YPJ güçleri birleşerek ortak bir operasyonla geniş bir koridor açtılar. Bu koridor açıldıktan sonra tabi ki diğer hesaplar boşa çıktı.

Bu koridorun açılmasında peşmergenin rolü neydi?

Şengal’e ulaşılıncaya kadar peşmergenin ciddi bir rolü de olmamıştır. Peşmergenin bulunduğu alanda DAİŞ çeteleri fazla bulunmuyor zaten. DAİŞ çeteleri, YPG ve YPJ güçlerinin mevzilendiği Rabia ve Tilkoçer hattında daha yoğun olarak bulunuyorlar. Bir de basına çok yansımamış ama elimizde çok farklı bilgiler de var. Yeri ve zamanı geldiğinde bunları da paylaşabiliriz. Çok erken bazı yargılara varmak istemiyoruz. Çünkü bu Kürtlerin çıkarına değildir. Umut ederiz ki bu bilgiler doğru değildir. Örneğin DAİŞ ile savaşılmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Neden savaşılmadığı ve bunla amaçlananın ne olduğunu zamanı geldiğinde değerlendirebilir ve söyleyebiliriz. Fakat Şengal dağındaki halkı Şengal’den çıkarmak yanlıştı. Onun için açılan bir koridor var ve tabi Şengal halkı da buna karşı direndi. Şengal halkı çıkmaktansa direnmeyi seçti. Gerillalar 20 Aralıkta Xanesor ve Dıhola ile birlikte 8 köy özgürleştirildikten sonra yönlerini Şengal’e verdiler. Şengal’e girdikten sonra gerillanın temizlediği hat üzerinden peşmergeler Şengal’e girmeye başladılar. 2-3 gün kendiliğinden gelişen ortak bir cephede bir direniş ortaya konuldu. Fakat hesaplar tutmayınca peşmergelerin çoğunluğu Şengal’den çekildi.

Peşmerge geri çekilmiştir. Şengal’de kalan ise çok az sayıda peşmerge gücüdür. Bu kalan peşmergeler de gönüllü kalan peşmergelerdir. Son iki gündür YNK peşmerge güçlerinden Şengal’e giden bir peşmerge gücünün olduğunu biliyoruz. Çünkü ilk koridoru açma operasyonunda YNK güçleri de yoktu. Bütün bunlar başlı başına soru işaretleri oluşturuyor tabi. Şengal için Güney Kürdistan’dan bir koridor açılıyorsa neden sadece PDK peşmergeleri bu operasyona katılıyor?

PDK kendi başına ittifakta olduğu güçlerden habersiz mi bu operasyonu yapmış diyorsunuz?

Habersiz olmasa da kimseyi katmadıklarını söylemek istiyorum. Mesela YNK güçlerini, HPG ve YJA Star güçlerini katmak istemediler. Kendileri gidip Şengal’de bir koridor açacaklardı. Kendi basınını da oraya çağırarak peşmergenin 3 Ağustos’ta Şengal’de yüzüstü bıraktığı Êzîdîleri nasıl kurtardığını propagandasını yapmak istediler.

Peşmergeler imajını kurtarmak için mi bu operasyonu yaptılar?

Elbette, yeniden bir imaj tazeleme ve bu konuda yaşananları kendi lehlerine çevirme operasyonu idi. Yanlış olan buydu zaten. Eğer amaçları Şengal’i kurtarmak ise neden peşmergeler yine Şengal’den geri çekiliyorlar? Sadece Şengal’de değil Telafer, Ramosiye gibi onlarca kasaba ve köy var. Şengal kurtarılsa bile tehlike sürüyor. Çünkü etrafındaki bunca kasaba ve köy DAİŞ’in elinde. Onun içinde peşmergeler ne yaptı ki Şengal’den çekiliyor? Bu soru sorulmalıdır. O zaman Güney Kürdistan yetkilileri bunları cevaplandırmalıdırlar. Ne yaptılar? Şengal dağına bir basın açıklaması yapmak için mi gittiler? Eğer öyle ise bu basın toplantısı için hava yolu ile de gidebilirlerdi. Çünkü 3 Ağustos’tan bu yana Koalisyon güçleri her türlü destek ve donanımı kendilerine verdi. Helikopter, tank, uçak savar ve anti tankları vb. her türlü askeri tesisat verildi. Bütün bunları neden verdiler? Şengal ve öteki DAİŞ eline geçen Kürt şehir, kasaba ve köylerini kurtarmak için verdiler. Koalisyon güçleri bütün bu destekleri Kürdistan’da ki sivil insanların korunması için verdi. Hatta sadece Kürtler için de değil Şialar, Aleviler, Türkmenler, Asurileri ve o coğrafyada yaşayan birçok halkı korumak için verdiler. Çünkü DAİŞ bütün halkların düşmanıdır. Bir basın açıklaması yapıp sonra kendi kendilerini kutlayıp dönmek bir hizmet değildir. Biz böyle değerlendiriyor ve böyle okuyoruz. Şengal’de direnen güçlerimizin eline biraz daha inisiyatif geçmiştir. Ciddi bir direniş söz konusudur. Onun içinde “evdeki hesap çarşıya uymamıştır”. Bu hesap boşa çıkarılmış çünkü öyle masa üstünde oturup halklar üzerinden hesaplar yapmak her zaman insanı başarıya götüremeyebilir. Bu da Şengal gerçekliğinde ortaya çıkmıştır.

ŞENGAL’İN ÖZGÜRLEŞMESİ ORTADOĞU HALKLARINA CESARET VERECEKTİR

Şengal DAİŞ çetelerinden temizlenerek özgürleştirilirse bu Kürtler ve bölge halkları için nasıl bir anlam ifade eder. Ne gibi gelişmelere yol açar?

Biraz önce de belirtim, bize göre bir yandan da Şengal sembolik bir anlama sahiptir. Şengal ve Kobanê direnişlerinin ortaklaştığını söyleyebiliriz. Her iki alanda çok stratejik alanlardır. Şengal Kürtlük açısından ve Kürdistan’ın farklı renlerini yansıtma açısından büyük bir öneme sahiptir. Eğer birileri Kürtleri bitirmek istiyorsa öncelikle Kürtlerin renklerini bitirmesi lazım. Onun içinde Şengal’i bitirmeden yok etmeden de Kürtlük tümden bitirilemez. Çünkü Şengal’in tarihi bir birikimi ve önemi var. Yani diyebiliriz ki Şengal Kürtlerin hafızası durumundadır. Nasıl ki on binlerce yılık insanlık hafızası kendisini bugüne günümüzde yaşayan insanlar aracılığı ile getirmiş ise, Kürtler açısından en canlı hafıza örneğini de Şengal’de görmek mümkün. Şengal’in özgürlüğü bölgede ve uluslararası alanda kendisi ile birlikte yeni gelişmelere yer açacaktır. Her şeyden önce Ortadoğu’da yaşayan halklar, inançlar ve kültürler bundan büyük bir cesaret alır. Bununla birlikte de kendi kendilerini yönetmek için mücadele geliştireceklerdir.

Kürtleri bitirmek için Şengal, PKK’yi bitirmek için ise Kobanê hedef haline getirilmiştir

Kobanê ise 40 yılık PKK mücadelesinin hafızasıdır. PKK açısından da Kobanê böyle bir öneme sahiptir. Çünkü PKK hareketini 12 Eylül öncesi bitirmek isteyen faşist Türk sömürgeciliği o dönem hareket daha tam şekil almadan boğmak istemiştir. Önder Apo ne yapmıştır? Bu ideolojiyi ve felsefeyi yaşatmak için yurt dışına çıkış yapmıştır. Onun içinde ilk gittiği alan Kobanê olmuştur. Kürtler için bu iki alan bu açıdan da çok önemlidir. Kürtleri bitirmek için Şengal, PKK mücadelesini bitirmek için ise Kobanê hedef haline getirilmiştir. DAİŞ’i örgütleyen güçler bütün bunları iyi hesaplamışlar ve onun içinde çeteleri bu her iki noktadan Kürtlerin üzerine sürmüşlerdir. Bundan dolayı da her iki alanda yaşanan direnişte büyüktür.

Sizce bu bir model teşkil edebilir mi?

Evet bir model teşkil eder. Hem bir model teşkil eder hem de küçük toplumlara da kendi kendilerini nasıl var edeceklerini gösterecek ve bunun bilincini oluşturacaktır. Şimdiden Şengal’in direnişi birçok halka bu inancı vermiştir. Türkmeler, Kakailer, Şialar, Şebekler ve Azeriler bir de Ortadoğu’daki diğer halklar  Şengal için ayağa kalktılar.

Şengal’in özgürleşmesinde kendi geleceklerini mi görüyorlardı?

Elbette, Şengal’in bitişi onlar içinde bir bitiş olurdu. Şimdi de Şengal’in özgürleşmesi onların özgürleşmesi anlamını taşıyor. Bundan dolayı da Şengal direnişi dengeleri de sarsacaktır. Çünkü Ortadoğu’da yüz yılardır oluşturulmak istenen tek renkliliğe, Sünnileştirme ve Araplaştırmaya dayalı zihniyet de parçalanmış olacaktır. Adeta Şengal şahsında yeniden kültürlerin doğuşu gerçekleşecektir. Onun içinde Şengal’in özgürlüğünün bölgede bir pozitif etki yaratacağına inanıyoruz.

ŞENGAL HALKI ARTIK KENDİSİNİ YÖNETMELİDİR

Şengal açısından şimdi bir savaş durumu var. 2014 yılı bitiyor 2015 yılına giriyoruz. 2015 yılında Şengal’i neler bekliyor? Nasıl bir statü elde edilmeli ki Şengal söz etiğiniz geleceğini inşa edebilsin?

Bize göre ve aynı zamanda bir Êzîdî olarak da -genel anlamda Êzîdî hareketiyle de belli bir paylaşım, belli bir diyaloğumda söz konusu-Şengal’i ele alışta dar yaklaşımlar olabiliyor. Hareketimize göre Şengal sadece bir bölge veya sadece bir kasaba, bir şehir değildir. Şengal’de somutlaşan, Şengal’de sembolleşen ve bütünlük kazanan bir topluluğun geleceğidir, bir topluluğun var olmasıdır. Dar anlamda bir inancın, kültürün bir toplumun ama geniş anlamda da genel Kürtler ve Ortadoğu halklarının sembolü olarak Şengal’i ele alırsak; bu anlamıyla Şengal Êzîdîlik açısından büyük bir öneme sahiptir. Êzîdî inancındaki halkın, topluluğun kesinlikle Şengal katliamından çıkaracağı önemli dersler ve sonuçlar vardır. Eğer bugün Êzîdî halkımız ve toplumu bunu doğru değerlendirirse ne yapabilir, bu konuda Şengal’in özgürlüğünü genel bir Êzîdî halkının özgürlüğüne dönüştürebilir. Ve bunu yapmalıdır. Sadece Şengal’in kurtarılarak halkın yerleştirilmesi yetmiyor. Êzîdîler kendi geleceğini, kendi kaderini kendileri tayin etmeliler. Bu aynı zamanda demokratik konfederal bakış açısında bir ilkesidir.

DEVLETLERİN BAŞKENTİNDEN TOPLUMLAR YÖNETİLEMEZ

Bize göre artık ulus-devletler miadını doldurmuştur. Tekçi zihniyet kaybetmiştir. Eskisi gibi merkezi hükümetlerce devletlerin başkentinde toplumlar yönetilemez. Yönetilmesi de zordur. Bugün yaşanan da bunun bir sonucudur. Mesela Bağdat’ta oturup Şengal’i idare etmek yetmiyor. Ya da Hewler’de oturup Şengal’i idare etmek yetmiyor. Ankara’da oturup Dersim’i ya da başka bir yeri yönetmek yetmiyor. Tahran’da oturup Kırmanşah’ı, Mahabat’ı yönetmek yetmiyor. Sadece Kürtler açısından değil, bu tüm halklar açısında da böyledir. Artık içine girdiğimiz dönemde bu yeni yaşanan gelişmelerle birlikte her topluluğun, halkın, inancın ve her kesimin kendi kendini yönetmesi gerekiyor. Her kesimin kendi kendini yönetmesi genel hükümetleri, idareleri dışlatamıyor. Kendi kendini yönetmek bir başkasının emrine girmemek, diğerini ret etmek anlamına gelmiyor. Êzîdî toplumu için artık kendi kendini yönetmek olmazsa olmaz niteliktedir. Şengal’in özgürleştirme hamlesinin de amacı budur.

ÊZÎDÎLERİN HER YERDE ÖZ SAVUNMASI OLMALI

Bir Êzîdî hem Şengal’de de hem de Avrupa’da da yaşam olamaz. Bir Êzîdî ancak Kürdistan topraklarında ve kendi bulunduğu kutsallıkların olduğu yerde yaşam bulabilir. Êzîdîler kendileri için bundan sonra iki stratejik nokta üzerinde yoğunlaşmalıdırlar. Birincisi; ne olursa olsun, nerede olursa olsunlar öz savunmalarını geliştirmelidirler. Bu Şengal dağı için de olur, bu Şexan için de olur, bu bilmen Kuzey’deki Mardin’de de, Beşiri’de başka yerde yaşayan Êzîdîler için de olur. Êzîdîler öz savunmalarını geliştirmelidirler. Her alanda bunu geliştirmek içinde öncelikle yerleşim alanı olan Şengal’de bunu oturtmaları lazım. Bunun için Şengal direniş birliklerinin varlığı, ilanı ve gelişmesi tarihi öneme sahiptir. İlk kez Êzîdîler kendi tarihinde öz savunma güçlerine kavuşuyor.

ÖZSAVUNMA OLSAYDI 3 AĞUSTOS YAŞANMAZDI

Eğer YBŞ birlikleri 3 Ağustos öncesi böyle bir örgütlülüğe sahip olsaydılar kesinlikle 3 Ağustos yaşanmazdı. Mümkün değildi. Sadece ön hatlarda mevzilenmiş olsaydı dahi bunlar yaşanmazdı. Êzîdî gençleri, Êzîdî toplumu korkak değildir, kaçkın değildir. Kendi özgürlüğüne, kendi kültürüne, kendi ilkelerine kendi değerlerine düşkün bir halktır. Direnerek bugüne kadar gelmiştir. Bunun için varlığını korumak özgürlüğünü sağlamak için öz savunma zorunludur. Bunu yapmaları lazım.

ŞENGAL DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİNİ İLAN ETMELİDİR

İkincisi; Êzîdîler artık bir statüye sahip olmalıdırlar. En son bir toplantı da gerçekleştirildi ve bu toplantıda kapsamlı uzun uzadıya tartışıldı. Uluslararası güçlerin Êzîdî politikası ve Êzîdîlerin geleceği nasıl olmalıdır? Uluslararası güçlerin şimdiye kadar Êzîdîleri dışlayıcı politikaları vardı. Fakat Şengal direnişiyle birlikte biraz farklı yaklaşımda söz konusudur. Bundan hareketle Êzîdî topluluğun demokratik özerkliğini artık ilan etmesi lazım. Bunun için şimdiden tüm hazırlıklarının yapılması gerekiyor. Ve Şengal’i özgürleştirme hamlesi de bunun zemini de oluşturuyor. Mesala Êzîdîler bir yönetimle kendi kendilerini idare edebilmelidirler. Kendi hakkında siyaset, diplomasi yapabilmeliler, komünal ekonomilerini ve kadın özgürlüğünü geliştirebilmeliler.

3 AĞUSTOS SOYKIRIMINDA EN FAZLA KADINLAR ZARAR GÖRDÜ

Kadınlar kendi öz savunmalarını kendileri yapmalılar. Artık kadın eskisi gibi kendi özgürlüklerini, bilmem eşine, oğluna, amcasına yani bir erkeğe bırakamazlar. Êzîdî kadınları bunları gördü. 3 Ağustos soykırımında en fazla kadınlar zarar gördü. On binlerce kadın katliamdan geçirildi. Yani on binlerce insan göç ettirildi, yollara düştü. Êzîdîler çok ciddi bir travma içerisine girdi. Bunun için Êzîdîlerin yapması gereken, kadın özgürlük hareketini geliştirmeleridirler. Êzîdî gençleri kendilerini örgütlemeli, savunma güçlerini de güçlendirmelidirler.

LALEŞ, ÊZÎDÎLERİ DAHA FAZLA ETRAFINDA ÖRGÜTLEYEN BİR ALAN OLMALIDIR

Êzdiler içinde şu ana kadar süre gelen ve egemen güçlerin işine gelen yanlış bir yaklaşım var. Mesela her inanç grubunda ruhani meclisleri dini insanların görevleri ayrıdır. Hiç bir zaman bununla siyaseti karıştırmamak lazım. Şimdiye kadar Êzîdîler de böylesi bir durum da yaşanmış. Örneğin; şimdiye kadar Êzîdîlerin idaresi şexlere, mirlere, pirlere kalmış ve bir kast oluşturulmuş. Bunlarda daha çok inanç temelinde bir yaklaşım sergilemişler ama Êzîdîlerin siyasete katılmaları sıfırdır. Êzîdîlerin kendi kendilerini yönetme yeteneği geliştirilmedi. Êzîdîlerin kendi kendilerini savunma gücü geliştirilmedi. Bu önümüzdeki dönemde elbette ki Êzîdîlerin de şexleri olacak, mirleri olacak ruhani mekanizması ve inanç mabetleri olacak. Yeni dönemde Laleş giderek Êzîdîleri daha da fazla etrafında örgütleyen, geliştiren bir alan olmak durumundadır. Bir inanç topluluğunun geleceğini bu anlamıyla buna hizmet edecek bir yaklaşım ve perspektif içerisine girmesi lazım. Bunu reddetmemek lazım. Ama bu kesimlerde bu konuda Êzîdîlerin geleceği üzerinde gölge yapmamaları gerekir.

ŞENGAL KANTONU ÖRGÜTLENMELİDİR

Bir Êzîdî demokratik özerklik yönetimi hatta Şengal kantonu örgütlendirilmelidir. Şimdi şöyle bir tartışma var; biz de bu konuda bilgiler alıyoruz. “Şengal kantonu denmemelidir. Şengal özerkliği denilmemelidir. Şengal falan alanın toprağı içerisindedir, bize aittir” şeklinde yaklaşımlar var. Bu çok yanlış ve bu Êzîdîleri kendine tabi kılma anlayışı ve arayışlarıdır. Zaten bugüne kadar yapılan da buydu. Yani Şengal’de yaşayan Êzîdî Kürtleri kendi denetimine alıp sindiren, bastıran ve bu konuda hiçleştiren bir yaklaşım söz konusuydu. Şimdi bundan vazgeçilmelidir. Êzîdîler kendilerine ait olmalıdırlar. Şunu söyleyeyim; bu hareketin içinde yıllardır bulunan biri olarak, KCK’de hiç Êzdiler bizim olsun” biçiminde bir yaklaşımımız ve tartışmamız olmadı. Hiç böyle bir şey duymadık. Aksine “Êzîdîlik bir inançtır. Kürt orjinidir. Êzîdîler kendilerine ait olsunlar. Kendi kendilerini yönetsinler, kendi kendilerini savunsunlar, kendi kendilerinin inançlarını özgürce yaşatsınlar. İllaki gelip bir partinin kanatları altına girmelerine gerek yoktur” yaklaşımında olduk.

Halkın kendi kararını kendisi vermeli diyorsunuz?

Elbette ki. Benim burada söylemek istediğim budur. Yani Êzîdîler Şengal’de nasıl bir statü istiyorlarsa onlar karar vermelidirler. Kiminle hareket edecekler, nasıl alıp verecekler bunlar ortak tartışılıp çözülür. Merkezi hükümetle ilişkiler oturulup tartışılabilir. Rojava kantonlarıyla ilişkisi, Kuzey Kürtleriyle de ilişkilenmeleri olmalıdır. Ama işte şimdiden Güney Kürdistan’da bu iradenin gelişmemesi için, “hayır sen benimsin, ben senden vazgeçmem” yaklaşımları ve dayatmaları var. Bu egemenlikli bir yaklaşımdır. Yani tahakküm altına almaktır ve iradesizleştirmektir. İradesiz kalan Kürt bir Êzîdî de ölüme mahkumdur. 3 Ağustos’ta biz bunu gördük. Bunun için Şengal’in özgürleştirmesine ve Êzîdîlerin özgür iradesinin açığa çıkmasından yana olan tüm çevreler kesinlikle bu temelde destek sunmalıdırlar.

Benzer durumlara maruz kalmamak için Kürt Êzîdî gençlerinin, kadınlarının insanların ne yapması gerekiyor? Gerek Avrupa’da yaşayan Êzîdîler, gerekse göç ettirilmiş farklı bölgelere gitmiş Êzîdîler ne yapmalı?

Êzîdî halkı için 20 Aralık bir bayram günüdür. 20 Aralık Êzîdîlerin gerçek bayramı, tarihsel olarak binlerce yıldır var olan bir bayramdır. Ama esas Êzîdîleri yaşatacak olan bayram ve yüzlerce yıla damgasını vuracak olan bayram girişimi 20 Aralık’ta başlatmıştır. Şengal’i kurtarma operasyonu aynı zamanda Êzîdîlerin tümünü kurtarma operasyonudur. Bundan dolayı Êzîdîler artık şuna inanmalıdırlar. Şimdiye kadar yaşanılan tarzda Êzîdîlik bitiyor. 3 Ağustos öncesi statü, yaklaşım, bakış açısı, mücadele tarzı bitmiştir, iflas etmiştir. Sonuç vermemiştir. Yani Êzîdîlik bitişe doğru gitmiştir. 3 Ağustos’a kadar ve o dönemde işte Êzîdîlerin kendi aralarında birlik olamaması, Êzîdîlerin kendi topraklarından göç etmesi, Êzîdîlerin uluslararası alanda dağılmış olmaları ve sadece bireysel yaşamın peşinde koşan Êzîdîlik ve Kürtlük bitmiştir.

3 AĞUSTOS İLE BİRLİKTE İR DÖNEM KAPANMIŞTIR

Toplumsallık olmadan bireyinde yaşamı güvence altına alınamaz. Bundan dolayı Êzîdî halkımız şunu iyi bilmelidir. 3 Ağustos ile birlikte bir dönem kapanmıştır. Bu dönem neydi? Egemen güçler tümüyle Êzîdîlerin sonunu Êzîdîlerin bitişi olarak planladılar. Ama Kürt Özgürlük Hareketi ve yaşanan direniş bunu tersine çevirdi. 3 Ağustos’tan itibaren Êzîdîler yeni bir döneme girdiler. Artık Êzîdîler kendilerini yaşama ve koruma aşamasına ve dönemine girmiş durumdadır. Bunun için Êzîdilerin en başta da 3 Ağustos’ta gelişen DAİŞ saldırısını ve katliamı doğru değerlendirmeleri gerekir. Öyle sıradan bir katliam olarak ele almamalıdırlar. Êzîdîlikte tarihi hafıza biraz da yüzeyseldir. Çok derin değildir, güncel ele alıyor, günlük ele alıyor. Bundan dolayıdır ki, uzun soluklu planlamalar yapmıyor. Şunu diyemeyiz; “işte bak bir katliamdır zaten DAİŞ bütün alanlara yöneldi de Êzîdîler alanına da geldi. İşte yüz bin kişi ölmedi de on bin kişi öldü, bu da iyidir” bunu dememelidir.

ÊZÎDÎLER YÜZÜNÜ  TOPRAKLARINA DÖNMELİ

Eğer Êzîdîler gerçek anlamda bu inancı, bu kültürü, bu ahlakı, hafızayı ve bu insanlık onurunu korumak istiyorlarsa kesinlikle kendi topraklarına yüzlerini dönmeleri lazım. Herkes yüzünü bu topraklara dönmeli. Özellik de Avrupa’da yaşayanlar. Şimdi Şengal’de yaşanan katliam kadar Avrupa’nınki de ağırdır. Çünkü Avrupa’da da Êzîdîler bitiyor, eriyor, asimilasyon hızla sonuç veriyor. Nasıl ki suyun içine attığın kar kütlesi hızla eriyorsa, Êzîdîler de bugün Avrupa’da ve diğer metropollerde böyle eriyorlar. Bunun için Êzîdîlerin yaşanan bu büyük acıyı büyük bir güce dönüştürmeleri lazım. Kesinlikle işte bir kaç eylemlilikle, bir kaç protestoyla, maddi destekle, yardımlarla destek sunduğunu ve görevini yerine getirdiğini düşünmek yanlıştır. Buna girilmemelidir. Görevleri yeni başlıyor. Başta gençlik olmak üzere bütün Êzîdiler kızları ve oğullarıyla bu mücadeleye öncülük etmelidirler. Êzîdîlerin yurt dışında okuyan azımsanmayacak düzeyde aydınları var. Hepsi Şengal’e ve Êzîdî topraklarına dönmelidirler. Herkes kendi üzerine düşen görevleri yerine getirebilmelidir. Bu konuda özellikle de Şengal’e ve Laleş’e gelmelidirler. Mücadeleye katılmalıdırlar. Nasıl ki yurt dışındaki Yahudiler en kısa zamanda kendilerini örgütleyip yeni bir yurt edindilerse, dağılmış ve parçalanmış olan Êzîdîler hızla kendisini tekrardan bu direniş etrafında örgütleyebilmelidirler. Bu direniş, öyle bir toprak parçasını kurtarma direnişi olmamalıdır. Bu direnişe aynı zamanda tüm Êzîdîleri birleştiren, örgütlülüğü pekiştiren, birlikteliğini yaratan, iç barışı sağlayan ve yeniden Êzîdîliği binlerce yılık bu topraklarda yaşatacak olan bir mücadele felsefesiyle yaklaşmalıdırlar. Bunu yaparlarsa sonuç alabilirler. Çağrımızda demeyeceğim, görevimiz budur. Hepimizin görevi budur. Bütün Êzîdî halkımıza söyleyeceklerimiz bunun üzerine düşünmeleri, kendilerini bu temelde eğiterek hızla bu hareket etrafında direnişe katılmalarıdır.

Bu kadar şehit verdik. Bu kadar direniş var oradaki halk onurlu bir halk. Orada belki on onbeş bin kaldı, ama yüzbinleri çekebilecek gücü gösterdi. Herkes “O benim için orda direndi. O da kaçabilirdi. Ama kaçmadı” demelidir. Avrupa’daki de bunu hesaplamalıdır, Rusya’daki Ermenistan’daki bunu böyle görmelidir. Şu anda Güney Kürdistan’da ve Kuzey’deki kamplarda bulunan Êzîdiler de bunu böyle görmelidir. Yani orada kalan insanlar bu onuru kurtardılar. Êzîdîliği, Kürtlüğü, geleceği ve insanların onurunu kurtardılar. Bu böyle görülmelidir. Onun için gerçekten de orada kalan halkımızı o direnişi selamlamak ve kutlamak lazım. Onlar olmasaydı biz şimdi bunları tartışmamış olacaktık. O direnişler olmasaydı ve onların etrafında adeta etten duvar ören gerillalar olmasaydı, o gücü o direnişi vermeseydi biz şimdi Şengal operasyonundan bahsedemezdik.

HAREKET OLARAK HER ANLAMDA HALKIMIZLA BİRLİKTE OLACAĞIZ

Êzîdîler bu coğrafyanın öznesidir. Misafir veya nesne değildir ki sadece bir destek verelim. Bunun için hem çağrım hem de beklentim bütün Êzîdî toplumumuzun bu temelde buraya gelmeleri, direnişe katılmaları ve yurdunu yeniden yeşertip, yeniden yaşam alanı haline getirebilmelidir. Hareket olarak sonuna kadar bu kutsal direnişe destek vereceğimizi, içinde olacağımızı her yönüyle hem askeri anlamda, hem örgütsel anlamda, hem maddi anlamda, hem manevi anlamda halkımızla birlikte olacağımızı söyleyebilirim. Kesinlikle herkes şunu bilsin ki biz bunu yaparken birilerinin teşekkür etmesi, birilerinin kendilerine mal etmesi için yapmıyoruz. Bu bizim insani görevimiz, temel felsefe ve zihniyetimizdir. Bu Önder Apo’nun halkların mücadelesine olan bağlığını ifade eden ve halkların geleceğini garanti eden yaklaşımıdır. Şengal halkıda bu anlamda Önder Apo’nun çizgisinde zafere ulaşabilir. Bu konuda YBŞ güçlerinin çok anlamlı bir sloganı var. “Şengal Şengalê meye Apo Seroke meye” diye. Aynı zamanda Şengal direnişi hareket olarak Önder Apo’nun sadece bu son dönemde değil ilk çıkışımızdan günümüze kadar başta Êzîdî, Alevi ve diğer bütün halklara dönük perspektifini doğru pratikleştiremediğimiz için bir özeleştirimizdir de. Ve bu konuda Önder Apo’nun perspektifi ve çizgisi doğrultusunda halkların mücadelesini geliştirmek ve zafere ulaştırmak temel hedefimiz olacaktır. Bu yolda da kararlı olduğumuzu belirtiyorum. Tüm gençlerimizi, kadınlarımızı ve halkımızı da bu kutsal mücadele ve direnişe davet ediyorum.