2014'te çözüm süreci: Bölgesel ve uluslararası dengeler sarsıldı
2014'te çözüm süreci: Bölgesel ve uluslararası dengeler sarsıldı
2014'te çözüm süreci: Bölgesel ve uluslararası dengeler sarsıldı
"Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir."
2013 yılına tartışmasız bir şekilde damgasını vuran Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın bu sözleri oldu. Bu aynı zamanda 2014 yılını da belirleyen bir sürecin başlangıcı olarak hafızalardaki yerini aldı.
Öcalan'ın tarihi çağrısı, son otuz yılın en çatışmalı geçen dönemlerinden biri olan 2012 yılı ardından geldi. AKP hükümeti Haziran 2011'deki seçim başarısı ardından Öcalan'ın dış dünya ile bağlantısını tamamen kesmiş, gerillaya karşı "Tamil senaryosu" olarak ifade edilen imha sürecini başlatmıştı.
Ancak hesaplar istenildiği gibi gitmemiş, karlar eridiğinde, gerilla son 30 yılın en etkili hamlelerinden birini gerçekleştirmişti. Yoğun çatışmalı bir süreç, Kürtlerin yoğun sokak eylemleri, cezaevlerinde aylarca süren açlık grevleri ve şiddetli çatışmalar ardından Öcalan ile görüşmeler 2013 yılının başlarında yeni bir boyut kazandı.
Öcalan ile görüşmelerin başlamasından sadece bir kaç gün sonra, 9 Ocak 2013'te Fransa'nın başkenti Paris'te PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez, korkunç bir suikast sonucu hayatını kaybetti.
Genel kanı ve değerlendirmeler, bu saldırının hedefinin demokratik çözüm süreci olduğu yönünde oldu.
Öcalan, tüm provokasyonlara rağmen 21 Mart 2013'te Amed Newrozu’nda "milyonların şahitliğinde" tarihi çağrısı yaparak yeni bir süreci başlattı. İki gün sonra, 23 Mart günü, KCK tek taraflı ateşkes ilan etti. 8 Mayıs'ta ise geri çekilme başladı.
Öcalan "yeni bir başlangıç" olarak ifade ettiği bu sürecin üç aşamalı olarak götürülmek isteniyordu: Gerilla güçlerinin sınır dışına çekilmesi, yeni bir sivil demokratik anayasa ve normalleşme.
Türk hükümetinin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmaması üzerine KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, 9 Eylül 2013'te, geri çekilmeyi durdurduklarını açıkladı.
Öcalan'ın başlattığı bu süreç tartışmasız bir şekilde 2013 yılına damgasını vurdu. Amerikan The Times dergisi de Nisan ayında açıkladığı 2013'ün en etkili 100 kişisi arasında Öcalan'a yer verdi.
2013 DİYALOG SÜRECİYDİ, 2014'TE MÜZAKERE ARAYIŞI
2014 yılına girildiğinde demokratik çözüm süreci, gerillanın başlattığı çatışmasızlık ile daha çok karakterize olurken, hükümet cephesinden somut bir adım yoktu. Yılın başında hükümet cephesinde derin bir iktidar çatışması yaşanıyordu. İktidar partisi AKP ile ortağı Fethullah Gülen Cemaati arasındaki gerilim 17 Aralık 2013'taki yolsuzluk operasyonları ile birlikte açık bir savaşa dönüşmüştü.
Süreç halen Kürt tarafının inisiyatifi ve çabasıyla ayakta duruyordu. Gerillanın 2013'te çözüm süreci çerçevesinde attığı adımların ardından, aynı yılın Haziran ayında sürecin ikinci aşamasına geçilmesi gerekiyordu. Ancak hükümet, kimi zaman yumuşayan bazı ifadelerin dışında somut adım atmaya yanaşmıyordu.
Bu dönemde Newroz 2014'te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan önemli bir açıklama daha yaptı. Amed Newrozu'nda okunan mesajda, Öcalan "Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi" dedi.
"Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir" diyen Öcalan, bundan sürecin nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda şunları ekledi: "Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız."
KCK ve legal Kürt siyaseti de hükümet üzerinde baskıyı arttırmaya başladı. Mart 2014'te sert bir açıklamada bulunan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “AKP Hükümeti Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı adımların ve yaptığı çağrıların muhatabı olmaktan çıkmıştır” dedi.
HÜKÜMETTEN İLK VE TEK SOMUT ADIM
Giderek yükselen tepkiler ardından hükümetten ilk ve tek somut adım Temmuz ayının ortasında geldi. Öcalan ile yapılan görüşmelerin sonucunda, "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adı verilen bir proje kabul edildi.
16 Temmuz'da Resmi Gazete'de yayınlanan bu altı maddelik projenin amaç ve kapsamı "terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için yürütülen çözüm sürecine ilişkin usul ve esaslan düzenlemek" olarak özetleniyordu.
İlk maddede şu ifadeler yer aldı: "Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleyecek."
Öcalan, yasa için "Yapılan düzenleme, devletin ilk defa çatışmalı olduğu toplumsal kesimlerle sorunları, savaşarak değil, müzakere ederek çözmesinin önünü açan bir yasadır" dedi.
Ağustos ayından itibaren Türkiye'de Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlık koltuğuna oturması ardından çözüm sürecinde gerilim tırmandı. Öcalan, KCK ve Kürt legal siyaseti de çözüm sürecinde bir sonraki adımın artık "müzakerelere geçiş" olması gerektiğini belirtti.
Kürt tarafı bu müzakerelerin yazılı bir anlaşma haline gelmesini talep ediyordu. 30 Eylül 2014'te Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sürecin başarıya ulaşması için Çözüm Süreci Kurulu oluşturulacağını açıkladı ancak bir adım atılmadı.
KOBANÊ SÜRECİ DOĞRUDAN ETKİLEDİ
Aksine 15 gün öncesinde, 15 Eylül günü, Türkiye'nin açık destek verdiği insanlık düşmanı DAİŞ vahşet örgütü sınırın hemen bitişiğindeki Kobanê'ye yönelik işgal saldırıları başlattı. Hükümet cephesinde Kürt ve Kobanê karşıtı açıklamalar birbirini izledi.
Erdoğan daha ileri giderek, önce PKK'yi DAİŞ vahşetiyle eşleştirdi, ardından siyasi parti PYD'yi "terörist" ilan etti.
AKP hükümetinin DAİŞ'e desteğini protesto etmek ve Kobanê direnişine sahip çıkmak için 6-9 Ekim tarihleri arasında yapılan eylemler, hem Kobanê'deki direnişin seyrini hem de çözüm sürecini doğrudan etkiledi.
Tıkanan çözüm süreci, ağır bir bilanço ile sonuçlanan bu eylemlerin ardından yeniden canlanmaya başladı.
İmralı'dan 21 Ekim'de gelen bir açıklamada çözüm sürecindeki ısrar bir kez daha dile getirildi. Öcalan, "Türkiye'nin demokratik geleceğini ve bölgemizdeki kalıcı barışı yakından ilgilendiren süreçle ilgili 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda arttığını ifade etmek isterim" sözlerini aktardı.
Buna rağmen hükümet kendi geleceğini dahi bağladığı çözüm sürecini zan altında bırakan açıklamalarda bulunmaktan kaçınmadı.
HÜKÜMETİN TEHDİTLERİ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 28 Ekim'de yaptığı bir açıklamada “Çözüm Süreci’ne biz mecbur ve mahkum değiliz. Çözüm süreci başarısızlığa uğrarsa herkes bunun altında kalır. Adadaki şahıstan başlayınız siyaset uzantılarına kadar” diye tehdit etti.
Türk Başbakanı Ahmet Davutoğlu da HDP'ye yönelik suçlamalarda bulunarak çözüm sürecindeki muhataplığını zan altına almaya çalıştı. Davutoğlu, "Şiddet, terör, izinsiz eylem, can ve mal kaybına yol açacak tutumların dışında olmaları ve bunlara karşı tavır almaları durumunda muhatap oluruz" dedi.
HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Meclis'te 3 Kasım günü düzenlediği basın toplantısında Davutoğlu'na yanıt verdi.
Önder, şöyle dedi: "Biz barış süreci için üzerimize ne düşüyorsa yaptık ve yapmaya hazır olduğumuz bütün dünyaya ilan ediyoruz. Bu dili ve buna benzeyen yaklaşımların hepsini reddediyoruz. HDP'nin bu kulvarda siyaset yapan bütün kurumlarımızın neye benzediğini, neye benzeyeceğini belirlemek kimsenin haddi ve hakkı değildir."
AKP'nin hedef gösterdiği HDP birçok kentte ölümcül saldırıların hedefi oldu. HPD'nin İmralı heyetinde yer alan Pervin Buldan, Kasımın ilk haftasında yaptığı açıklamalarda hükümetin süreci askıya aldığını bildirdi.
TÜRKİYE'NİN SURİYE OLMAMASI İÇİN ÖNÜNDE TEK YOL VAR!
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık da AKP'nin bir yol haritası ve programı olmadığını belirterek, AKP'nin Türkiye'yi bir uçurumun eşiğine getirdiğini belirtti.
AKP'nin mevcut politikalarının Türkiye iç savaşa götürerek parçalayabileceğini kaydeden Bayık şöyle uyardı:
"Aynen Suriye ve Irak'ın içine düştüğü duruma düşebilir. Bunu önlemenin tek yolu var. O da hemen, hiç zaman kaybetmeden Önder Apo'yla müzakereye oturmalarıdır. Kürt sorununun demokratik-siyasal çözümünü hızla geliştirmeleridir. Bununla birlikte Türkiye'yi demokratikleştirme yönünde hızla geliştirmeleridir."
Kobanê'ye yönelik saldırıların doğrudan etkilediği demokratik çözüm sürecinde gerginlik tırmanırken, yılsonuna doğru bu kez Türkiye siyaseti 2015 seçimlerine odaklanmaya başladı.
Karayılan, 11 Kasım günü yayınlanan bir mülakatında, mevcut sürecin çözüm süreci olmaktan çıktığını belirterek, hükümetin seçimlere kadar zaman kazanmaya çalıştığını söyledi.
Hükümetin çözüm süreci kapsamında bugüne kadar tek bir adım attığına dikkat çeken Karayılan, süreci şöyle özetledi:
"Tek bir şey yaptılar. Bir kanun çıkarttılar. Çerçeve yasası dışında herhangi bir yasal tedbir geliştirilmedi. Pratikte de gerekenler yapılmadı. Ayrıca ateşkes için gerekli koşullara da uymadılar."
SEKRETARYA, MÜZAKERE HEYETİ VE ULUSLARARASI GÖZLEMCİ
Kürt tarafı sürecin müzakereye evrilmesi için sekretarya, müzakere heyeti ve uluslararası kişiliklerin de içinde yer aldığı gözlemci heyete ihtiyaç olduğunu duyurdu.
30 Kasım günü İmralı'ya giden heyetin ziyaretinde Kürt siyasetçi Hatip Dicle de yer aldı. Öcalan bu görüşmede, genel hatlarıyla olgunlaştırdığı "Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı"ndan bahsetti.
Sürecin bundan sonraki aşamalarında demokratik çözümün yasal güvencelerinin oluşturulmasını elzem olduğunu söyleyen Öcalan, aksi halde nihai barış ve demokrasi hedefine ulaşılamayacağını vurguladı.
Öcalan, sürecin doğru, ciddi ve kararlı yürütülmesi halinde en fazla 4-5 ay içinde tüm Ortadoğu'nun geleceğini belirleyecek büyük bir demokratik çözümün sağlanabileceğini söyledi.
17 Aralık'ta yapılan görüşme ardından 22 Aralık günü bir açıklama yapan İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, 6-8 Ekim Kobanê ile dayanışma eylemleri ile birlikte çözüm sürecinde yaşanan krizin geride kaldığını söyledi.
Önder, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile gerçekleşen görüşme ardından yaptığı bu açıklamada şöyle dedi: "Bu aşamadan sonra çözüm süreci kapsamında bunun ilgi alanına bununla bağlantılı olarak ele alınabilecek ne gerekiyorsa bu meselelerin suretle Sayın Öcalan'ın katkılarıyla ve onun başlattığı bir çizginin devamı olarak ağırlıklı olarak İmralı'da olmak üzere yeni bir sürece girdiğimizi söylemek istiyoruz."
2013'te başlatılan bu süreçle birlikte bölgesel ve uluslararası dengeler sarsılarak Kürtler Ortadoğu'da kaçınılmaz güçlü bir aktör haline gelirken, çözüm süreci 2014'ün sonunda Ortadoğu'nun geleceğini belirleyen temel faktörlerden biri olarak daha fazla önem kazandı.